Analiz

Suriye'nin geleceğine Paris'te değil Şam'da karar verilecek

İsrail'in, Türkiye'nin hemen dibindeki SDG'nin kontrol sahasında Türkiye'ye rağmen bir siyasi proje dikte etme imkanı yok.

Doç. Dr. Hüseyin Alptekin  | 11.08.2025 - Güncelleme : 11.08.2025
Suriye'nin geleceğine Paris'te değil Şam'da karar verilecek

İstanbul

Siyaset bilimci Doç. Dr. Hüseyin Alptekin, Suriye’de son haftalarda yaşanan diplomatik gelişmeler ile SDG adını kullanan terör örgütü PKK/YPG’nin 10 Mart Anlaşması’ndan sapmasını AA Analiz için kaleme aldı.

***

Suriye, geçtiğimiz hafta yeniden yoğun bir diplomasi trafiğine sahne oldu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 7 Ağustos Perşembe günü Şam’ı ziyaret ederek Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara ile görüştü. Bu, Fidan’ın Esed rejimini deviren 8 Aralık Devrimi’nin ardından geçen 8 ay içinde Suriye’ye gerçekleştirdiği üçüncü ziyaretti. Bu ziyareti önemli kılan, iki önemli gelişmenin hemen öncesinde gerçekleşmesi oldu. Fidan’ın ziyareti SDG adını kullanan terör örgütü PKK/YPG tarafından Haseke’de gerçekleştirilecek konferans ile Paris’te Suriye hükümeti ve SDG'nin buluşması öngörülen temaslar öncesine planlandı. Bu zamanlama sebebiyle Fidan-Şara görüşmesi yalnızca Türkiye ve Suriye’de değil, Avrupa basınında da ilgi çekti. Ziyaret sonrasında yaşanan gelişmeler, Suriye’nin geleceğine Paris’te değil, Şam’da karar verileceğine işaret ediyor.

Fidan’ın Suriye’ye gerçekleştirdiği çalışma ziyaretinden bir gün sonra SDG, Suriye’nin Haseke kentinde "Kuzey ve Doğu Suriye Bileşenleri Ortak Tutum Konferansı" adıyla duyurduğu bir etkinlik gerçekleştirdi. 500’e yakın katılımcının iştirak ettiği konferansın sonuç bildirisi bütüncül bir Suriye yerine yapboz parçalarını andıran bir "Suriye bileşenleri" söylemini öne çıkarıyordu. Suriye’de İsrail’in müdahalesiyle patlak veren Süveyda sorununu da gündemine alan konferans, bu konuda İsrail saldırıları ve bölgedeki çete faaliyetlerine tek kelimeyle bile olsa değinme gereği duymadı. Konferansın sonuç bildirisi "özerk yönetim modeli"nde ısrar edileceğini ilan etti. Konferansta SDG adını kullanan terör örgütü PKK/YPG adına konuşan İlham Ahmed, Suriye’de yeni bir siyasal düzenin inşa edilmesi için “bileşenlerin hakları”nı bir ön koşul olarak öne sürdü. Dahası, Süveyda’da İsrail ile işbirliği içerisinde bir Dürzi ayaklanması çıkarmaya çalışan Hikmet El Hicri de konferansa bir video mesajla katıldı. Konferans için seçilen konuşmacılar ve sonuç bildirisinin içeriği SDG adını kullanan terör örgütü PKK/YPG’nin merkezi, bütüncül bir Suriye yerine etnik ve mezhepsel parçalara ayrılmış bir Suriye konusunda ısrarcı olduğunu açıkça gösterdi.

10 Mart Anlaşması’ndan sapma

SDG'nin tertip ettiği 8 Ağustos konferansı, geçtiğimiz mart ayında Suriye hükümetiyle SDG arasında yapılan protokolden ciddi bir sapmaya yol açtı. 10 Mart Anlaşması adıyla anılan görüşmelerde SDG’nin Suriye’ye entegre olacağı bir yol haritası çizilmişti. Anlaşma maddelerinde "Suriye'nin kuzeydoğusundaki sivil ve askeri kurumların, sınır kapıları, havaalanları, petrol ve doğal gaz sahaları dahil olmak üzere Suriye devlet yönetimine entegre edilmesi" taahhüt edilmiş, "Suriye’nin birliği" vurgulanmış, hiçbir suretle bir özerk yapı vurgusuna yer verilmemişti. Bu taahhütlerin SDG’nin geçtiğimiz cuma günü düzenlediği konferansla hiçe sayılması doğal olarak Suriye hükümetinin tepkisi çekti ve hükümet SDG’yi 10 Mart’ta verdiği taahhütlerine uymaya çağırıp Paris’te başlayacak toplantılara katılmayacağını duyurdu.

Görünen o ki SDG, İsrail ile işbirliği yaparak Suriye içinde ayaklanma çıkaran gruplarla yakınlaşıp bu yolla Suriye hükümetini dengeleme ve sıkıştırma politikası benimsemiş durumda. SDG, Suriye hükümetini kıskaca almaya yönelik bu tarz adımlar atarken en büyük siyasi dayanak olarak Fransa başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerini görüyor. Paris’te planlanan görüşmeler, ABD’den SDG adını kullanan terör örgütü PKK/YPG'ye yönelik desteğinin zayıflayacağı sinyalleri gelirken bu boşluğu Fransa’nın doldurmaya niyetli olduğunu gösteriyor. Ancak Fransa’nın ve SDG’nin gözden kaçırdığı bir nokta var. Bu ikilinin Suriye içinde hukuki bir otoritesi olmadığı gibi bu ilişki saha gerçekliği bakımından da umut vadetmiyor. ABD’nin SDG’ye desteğini azaltmaya hazırlandığı bir süreçte Suriye içinde hiçbir varlığı olmayan Fransa, ABD’nin rolünü devralabilecek imkana sahip değil. Öte yandan, Şam yönetimi Suriye’nin meşru hükümeti olmasının yanı sıra Türkiye gibi bölge ülkelerinin destekleriyle kapasitesini her geçen gün artırıyor. Suriye’de değişen güç dengesi SDG’yi ayrılıkçı projesi için yeni patronlar arayışına itmiş olsa da ne Fransa ne İsrail bunu kurabilecek güçte görünmüyor. Fransa, Suriye sahasında hiçbir etkisi olmadığı halde uzaktan diplomatik müdahalelerle Suriye’nin geleceğinde kendisine bir etki alanı açmaya çalışırken bu kapı Suriye hükümeti tarafından yüzüne kapandı. İsrail ise Süveyda örneğinde gördüğümüz gibi kendi elleriyle oluşturduğu fırsatları Suriye’yi istikrarsızlaştırmak için kullanıyor. Ancak İsrail’in de Türkiye’nin hemen dibindeki SDG’nin kontrol sahasında Türkiye’ye rağmen bir siyasi proje dikte etme imkanı yok.

Bu şartlar altında İsrail, Suriye’yi istikrarsızlaştırmak için taciz ve saldırılarına imkan buldukça devam etse de kalıcı bir siyasi proje dayatamayacaktır. Bu haftaki gelişmelerin gösterdiği üzere Fransa da Suriye’yi Türkiye’nin olmadığı bir müzakere masasına çekip tavizler koparamayacak. Bu şartlar altında SDG adını kullanan terör örgütü PKK/YPG'nin Suriye içinde ve dışında destek arayarak 10 Mart anlaşmasını sabote etme çabalarına Türkiye-Suriye blokunun müsaade etmeyeceği görülüyor. Bu durumda SDG’nin önünde iki yol var. Ya 10 Mart’ta imza attığı taahhütleri yerine getirecek ya da Suriye’ye entegre olmamakta inat ederek önümüzdeki süreçte yeni bir askeri harekata davetiye çıkaracak.

[Doç. Dr. Hüseyin Alptekin, siyaset bilimcidir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.