Analiz

İran, ABD'nin hava saldırılarına nasıl cevap verecek?

Tahran için en uygun seçenek ABD'yi daha fazla çatışmaların içine çekmeden İsrail'in canını yakacak saldırıları şiddetlendirmek ve çatışmayı zamana yaymak olacaktır.

Dr. Hakkı Uygur  | 23.06.2025 - Güncelleme : 23.06.2025
İran, ABD'nin hava saldırılarına nasıl cevap verecek?

İstanbul

Milli İstihbarat Akademisi Başkan Yardımcısı Dr. Hakkı Uygur, ABD saldırılarının ardından İran'ın atabileceği adımları AA Analiz için kaleme aldı.

***

ABD Hava Kuvvetlerinin 22 Haziran Pazar günü sabahın erken saatlerinde ağır bombardıman uçaklarıyla İran'ın nükleer tesislerine saldırması, 7 Ekim 2023 ile başlayan 13 Haziran 2025'te İsrail'in İran'a saldırıları ile devam eden bölgesel gelişmelerde yeni bir dönüm noktasını teşkil ediyor. ABD'li yetkililerin açıkladıklarına göre saldırıda başta Fordo olmak üzere Natanz ve İsfahan'daki nükleer tesisler B-2 ağır bombardıman uçakları ve seyir füzeleri ile hedef alındı. ABD Başkanı Donald Trump, yaptığı açıklamada saldırının başarılı olduğunu, İran'ın nükleer tesislerinin büyük hasar aldığını ve nükleer programının yok edildiğini ileri sürdü. Trump ayrıca saldırıların sona erdiğini, İran misillemede bulunmazsa ABD güçlerinin İran'a tekrar saldırmayacağını da ifade etti. Hatırlanacak olursa, uluslararası basında bir süredir İsrail'in tek başına bu tesislere kalıcı hasar vermesinin mümkün olmadığı, bunun için gerekli platform ve mühimmatların yalnızca ABD'de olduğu yönünde haberler öne çıkıyordu.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

İran'ın uzun soluklu stratejisi

Aslına bakılacak olursa 13 Haziran öncesi yaptığımız analizlerde, İran'ın askeri saldırı riskine rağmen uranyum zenginleştirmesi başta olmak üzere kritik nükleer teknolojiden vazgeçmesinin beklenmemesi gerektiğinin altını çizmiştik. İlk bakışta uzlaşmaz ya da irrasyonel görülen bu siyasetin İran İslam Cumhuriyeti'nin temel stratejileri açısından süreklilik gösteren bir yaklaşım olduğunun altını çizmek gerekiyor. Ülkeyi 35 yıldır demir yumrukla yöneten İran lideri Ayetullah Ali Hameney, İran'ın "nükleer eşikte bir ülke olma" statüsünün, nükleer silah üretmeyi içermediği için ülkeyi dış baskılardan koruyacağını düşünüyordu. Diğer yandan bu politika İran'ın nükleer silah üretmeye çok yakın bir noktada durmasına ve herhangi bir fırsat ya da ciddi tehdit olması durumunda hızlı bir şekilde nükleer silah üretmesine olanak sağlayacaktı.

Bununla birlikte İran'ın uluslararası hukuk dairesinde ve Nükleer Silahların Yayılmasını Engelleme Anlaşması (NPT) çerçevesinde nükleer faaliyet göstermesi İsrail'in tek yanlı saldırılarına engel olmadı. İsrail sürpriz baskın unsurunu kullandığı ve uzun süredir İran içine yerleştirdiği hücrelerin aktif şekilde yer aldığı saldırılarla Tahran'a oldukça büyük bir darbe vurmayı başardı. Özellikle hava savunma sistemlerinin yakın mesafeden fırlatılan küçük çaplı mühimmatlarla saldırının ilk aşamasında yok edilmesi ülke hava sahasının neredeyse tamamen İsrail'in kontrolü altına girmesine yol açtı. İsrail sonraki on günlük süreçte ise İran içindeki çeşitli askeri, lojistik ve nükleer tesisleri hedef alırken; İran ise ilk günlerdeki şaşkınlığı aştıktan sonra giderek daha etkili karşı füze saldırıları düzenlemeye başladı.

ABD işin neresinde?

ABD'nin tavrı 13 Haziran sonrası gelişmelerde oldukça belirleyici oldu. Özellikle ilk günlerin ardından İran'ın nükleer kapasitesinin tamamen yok edilmesinin ya da ülkenin kesin bir yenilgiye uğratılmasının ancak ABD'nin doğrudan çatışmalara müdahil olmasıyla gerçekleşebileceği ortaya çıktı. Oysa Trump, seçim kampanyasından bu yana ülkesini savaşlardan uzak tutmak istediğini söylüyordu. Dahası MAGA tabanının büyük ölçüde dış müdahalelere karşı olduğu da biliniyor. Eğer ABD saldırısı bu noktada kalır ve ileri gitmezse Trump bir yandan İsrail'i İran karşısında yalnız bırakmamış, diğer yandan sürekli vurguladığı gibi yeni bir kapsamlı savaş başlatmamış olacaktır.

Öte yandan İran'ın son günlerde ABD'nin görüşme tekliflerini reddetmesinin arka planında ise Trump'ın "şartsız teslim" paylaşımında vurguladığı üzere ülkenin bütün nükleer faaliyetlerini hatta füze gücünün yok edilmesini ön şart olarak dayatmasından kaynaklanıyor. Böyle bir durum İran'ın kesin teslim olması anlamına geliyor ve Libya senaryosu olarak tanımlanan seçeneği gösteriyor.

İran ne yapacak?

İran'ın önünde 13 Haziran'dan sonra kolay bir seçenek olmadığı aşikar. ABD ve İsrail tarafının baskılarıyla Libya modelini kabul etmesi ve on yıllardır yatırım yaptığı bütün nükleer altyapısından vazgeçmesi, ülke içi dengeler açısından rejim değişikliği ile eşdeğer görülebilir. Devrimin başından itibaren büyük zorluklarla inşa ettiği bölgesel savunma ağı önemli ölçüde yok edilen ülkenin bir de iç politikada anlam taşıyan iddialı söylemlerinin aksine kısa bir askeri kampanyanın ardından teslim görüntüsü vermesi yöneticilerin zaten iyice kırılganlaşan iç meşruiyetlerini tamamen ortadan kaldıracaktır.

Öte yandan, 22 Haziran sonrası askeri çatışmanın şiddetlenmesi ve İran'ın ABD ile tam ölçekli bir çatışmaya girmesi, karşı tarafa vurduğu darbe ne kadar büyük olursa olsun Tahran'ı on yıllarca geriye götürecek bir tahribata neden olabilir. Dolayısıyla Tahran için en uygun seçenek ABD'yi daha fazla çatışmaların içine çekmeden İsrail'in canını yakacak saldırıları şiddetlendirmek ve çatışmayı zamana yaymak olacaktır. Bu noktada Trump'ın doğrudan yeni bir saldırıya yeşil ışık yakmaması İsrail'in tek başına saldırıları sürdürmesini zorlaştıracak ve İsrail'deki yıkımın derinleşmesi Netanyahu hükümetini zor durumda bırakacaktır.

Son bir nokta olarak, Rusya ve Çin'in İran'daki çatışmaları yakından izlediklerini öngörebiliriz. İsrail'in saldırılarını istihbarat ve teknoloji ağırlıklı yürütmesi ve İran'ın zaaflarının da bu alanda yoğunlaşması nedeniyle ABD'nin küresel liderliğine meydan okuyan iki ülke kendileri açısından bölgede önemli bir rol oynayan Tahran yönetimine bu zeminde katkı sağlayabilir. Böylesi bir muhtemel yardımı niteliği gereği ispatlamak zor olsa da sahadaki etkisini görmek mümkün olabilir. Yakın gelecekte İran'ın saldırılarında gözle görülür bir etki artışı ya da hava savunma konusunda belirgin başarılar görülmesi halinde Tahran'ın üçüncü ülkelerden destek aldığı sonucunu çıkarabiliriz. Böyle bir durumda "kolay ve hızlı bir zafer" hedefiyle başlayan bir savaşın daha uzun döneme yayılan yıpratma savaşına dönüşüne şahitlik edebiliriz.

[Dr. Hakkı Uygur, Milli İstihbarat Akademisi Başkan Yardımcısıdır.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.