Gündem, arşiv

"Böcek" davasında ilk duruşma

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başbakanlığı sırasında çalışma ofisine "böcek" tabir edilen dinleme cihazı konulmasıyla ilgili 13 kişi hakkında açılan davanın ilk celsesi başladı.

02.01.2015 - Güncelleme : 02.01.2015
"Böcek" davasında ilk duruşma

ANKARA

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı sırasında çalışma ofisine "böcek" tabir edilen dinleme cihazı konulmasıyla ilgili 13 kişi hakkında açılan davanın ilk celsesi yapılıyor.

Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ve 13 sanıktan 8'inin katıldığı duruşma, sanıklardan eski Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanı Mehmet Yüksel'in savunmasıyla başladı.

Yüksel, 2008'de Başbakanlık Koruma Müdürlüğüne atandığını, o dönemde Başbakanlık Koruma Müdürlüğünün "ilkel şartlarda çalıştığını, araç gerecinin yetersiz olduğunu" ifade etti.

Erdoğan'ın ve amirlerinin desteğiyle müdürlüğün personel, araç-gereç, silah ve donanımını dünya standartlarının üzerine çıkarmaya çalıştıklarını anlatan Yüksel, daha önce başbakanın gittiği yerleri, Başbakanlıkta görevli 2 kişi göz ve dedektörle kontrol ederken, aldıkları çok iyi sinyal tarayıcı cihazlarla, başbakanın yurtiçi ve yurtdışında gittiği her yeri aramaya başladıklarını bildirdi.

Görev süresindeki çalışmalara ilişkin bilgiler veren Yüksel, "Dünyanın her noktasındaki otel odasını, toplantı yaptığı yeri aradık, hiçbir şekilde ihmal etmedik. Sayın Başbakanımız, çok hareketli bir lider, dünyanın her yerine, her an gider. Görev süremizde 3 seçim geçirdik. Şükürler olsun ki ne Sayın Başbakanımızı ne de bizden sorumlu kişileri utandıracak bir davranış içine girdik" diye konuştu.

Başbakanlığa aldıkları yakın nokta personelini, bizzat polis okullarıyla görüşerek, boyu 1.85'in üzerinde olan ve okul müdürlerince tavsiye edilenler arasından, mülakatla seçtiklerini anlatan Yüksel, Güvenlik Sistemleri Daire Başkanlığına, Başbakanın ikamet ve Resmi Konutunun, ayda iki kere aranmasını önerdiklerini söyledi. Yüksel, şöyle devam etti:

"Sayın Başbakanın yurtiçinde ve yurtdışında her gün programı oluyor. Bu yüzden ayda iki kere aranmamış. Ancak arkadaşların art niyeti olduğunu düşünmüyorum. Başbakanın bütün konuştuğu yerlerde böcek araması yaptık, ancak ikametlerde düzenli arama yapılmadığını soruşturma aşamasında gördük. Ben, soruşturmanın ilk gününden beri varım. Böcek 28 Aralık 2011'de bulundu. Çok gizli bir bilgiydi. Sayın Müsteşarımız beni odasına çağırdı, 'Mehmet Bey, böyle böyle' dedi. MİT Müsteşarına gidip çalışma yapmamızı istedi. Ortaya çıkabilmesi için de elimizden gelen çabayı gösterdik."

"Demir'in Ankara'ya geldiğinden haberim yoktu"

Yüksel, sanıklardan Serhat Demir'i Başbakanlığa kimin aldığına yönelik soru üzerine, "Zeki Bulut, ABD'de eğitim gören ve nitelikli bir arkadaşımız olduğunu söyledi. Ben de kendisini mülakata aldım. İki tane yabancı dili vardı. En son ben karar verdim. Ancak kararı vermeden önce İstihbarat Daire Başkanlığı çok detaylı araştırır. Onlardan gelecek en ufak bir uyarıda isimleri çizerdik" bilgisini verdi.

Sanıklardan Ahmet Türer'i de ABD'ye gittiklerinde gördüğünü aktaran Yüksel, o dönemde üniversitede ders veren Türer'i, nitelikli bir personel olarak gördüğünü, ancak Demir ile bacanak olduklarını Başbakanlığa geçtikten sonra öğrendiğini belirtti.

"Başbakanın ofislerinin ayda iki kere aranması talimatının yerine getirilip getirilmediğini niçin kontrol etmediğinin" sorulması üzerine Yüksel, "Öncelikli görevimiz Başbakanımızın güvenliğini sağlamak. Her dakika zamanımız dolu. Mümkün olduğunca ofisleri aratıyorsunuz" dedi.

Böceklerin konulduğu tarihlerde Erdoğan'ın ameliyat olduğunu ve İstanbul'da bulunduğunu hatırlatan Yüksel, sanıklardan Demir'in de bu tarihlerde İstanbul'da görevli olduğunu kaydetti.

Böceğin konulduğu tarihlerde Serhat Demir'in Ankara'ya geldiğini bilmediğini aktaran Yüksel, Kasım-Aralık 2011'deki böcek aramalarını da soruşturma sırasında öğrendiğini söyledi. 

"Kesinlikle bu suçların içinde yokum"

Mahkeme Başkanı Hüseyin Karamanoğlu'nun, "O dönemde basında usulsüz dinlemeler konusunda birçok haber çıkıyordu. Personelinize bu konuda hassas olunması konusunda emir verdiniz mi? Evrakları niye kontrol etmediniz?" sorusu üzerine Yüksel, arama görevinin yönetmelikte kendilerine verilmediğini, bunu idari tasarruf olarak, tedbiren yaptıklarını kaydetti ve "O dönemde en önemli şey, Sayın Başbakanımızın güvenliğiydi. Her dakika yanındaydık. Ayrıca çalışma ofisi, 24 saat personelin bulunduğu ve 5 personel dışında kimsenin girmediği kapalı bir alan" dedi.

İddialara ilişkin, "Kesinlikle bu suçların içinde yokum. Dosyada da görülecektir" diyen Yüksel, "Resmi olarak bütün birimlerimi ayda en az 4-5 kez diğer rütbelilere denetlettiriyordum. Bununla ilgili bütün rütbelilerin tanıklık yapacağını düşünüyorum. Ama takdir edersiniz, bin 400 personeliniz var. Sayın Başbakanımızın ve ailesinin yakın korunmasından, tesislerin korunmasından, evrak imzalanmasından sorumluydum. Birçok seyahatte 10-11 saat uçtuktan sonra evrak imzalamaya gittim. Görevimi iyi yapmak için çalıştım" diye konuştu.

Sanıklardan Zeki Bulut'un avukatı Hakan Yıldız'ın sorusunu yanıtlarken, sanık Serhat Demir'in nitelikli bir personel olduğunu, bilgisayardan, teknolojiden anladığını, iki dil bildiğini ifade eden Yüksel, "İstihbarat raporunun da olumlu gelmesiyle onu Başbakanlık korumaya aldık" dedi.

"Konuttaki aramanın İstihbarat Daire Başkanlığınca yapılmasının nedeni cihazların İstanbul'da bulunması olabilir mi?" sorusunu yanıtlayan Yüksel, "Pratikte mümkün. Ama, hiçbir şekilde İstihbarat Daire Başkanlığından yardım istenmemesi konusunda kararlıydık" dedi.

Sanık Serhat Demir'in konutlarda "aramaya" geldiğinden haberdar olmadığını söyleyen Yüksel, kendisinden de bu konuda izin istenmediğini ifade etti.

Bir soru üzerine Erdoğan'ın Keçiören'deki konutu ile Başbakanlık Resmi Konutunda sabit jammerlar bulunduğunu, bunların, uzun ömürlü olması için sadece makam geldiğinde çalıştırıldığını aktaran Yüksel, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatı Ali Özkaya'nın, "Serhat Demir'in bacanağı olan Ahmet Türel kimin referansıyla alınmış?" sorusuna ise "Zeki Bulut ve Ahmet Türel, ABD'de tanışan insanlar zaten. Sayın Başbakanımızın ABD seyahatinde, o beni tanıştırmıştı. Ahmet de teknik konularda yeterli ve İngilizcesi olan bir arkadaşımızdı" yanıtını verdi.

Bir sanık avukatının, jammerlar çalıştığında böceklerin sinyal vermesini engelleyip engellemeyeceğine yönelik sorusunu da Yüksel, "Tabii ki" dedi.

"Ne yazık ki hain addediliyoruz"

Suçlama tarihinde Erdoğan'ın Yakın Koruma Müdürlüğünü yapan sanık Zeki Bulut da Başbakanlıktaki göreve başladığında "lakayt bir düzen" gördüğünü, hiyerarşinin kaybolduğuna tanık olduğunu ifade etti. Göreve başladıktan sonraki çalışmalarına değinen ve Başbakanlıktaki koruma polislerinin imkanlarını artırdıklarını anlatan Bulut, şunları kaydetti:

"Beyefendiye, 4 buçuk yıl hizmet ettim. Sabah erken saatte gittim, gece yarısı döndüm. Ortalama 17-18 saat çalışıyordum. 4 buçuk yılda sadece bir gün, kayın babam vefat ettiğinde çalışmadım. Amiyane tabirle Sayın Erdoğan'ı yataktan aldım, yatağa bıraktım. En son adamdım. Devamlı yurtdışında, devamlı il dışındaydık. Herhalde bin 500 gün çalışmışım, bunun bin gününü Ankara dışında geçirmişim. Çocuklarımın hangi sınıfa gittiğini unuttuğum oldu. Çocuklarımın büyüdüklerini hiç görmedim. İnsan üstü bir görev. Bunu yapabilmek için hakikaten beyefendiyi sevmeniz gerekiyor, bu kadar gönül bağı, bu kadar aşk ile bağlanmanız gerekiyor. Görevi aldığım ilk gün ellerimi başıma aldım ve düşündüm. Allah'a, 'Devletimin başbakanını koruyacağım. Bundan daha büyük bir görev yok' diye şükrettim. Sayın Başbakanı kazasız belasız, kılına zarar gelmeden görevi bırakmayı nasip etmesi için Allah'a dua ettim. Görevi bırakınca da bu yerine geldiği için iki rekat şükür namazı kıldım. Ama şimdi ne yazık ki hain olarak addediliyoruz. Bu kadar büyük bir sevginin, bu kadar büyük bir aşkın karşılığının bu olmaması gerekiyordu. Başbakanımızı, beyefendiyi, iddia ediyorum ki biz gelene kadar Allah korumuş. Öncekilerden tanıdığım, sevdiğim arkadaşlarım da var. Ama ne yazık ki böyleymiş."

 Dinleme cihazı bulunduktan sonra yaklaşık 10 ay daha görevini sürdürdüğüne işaret eden Bulut, görevi sona erince, küçük yerlere giden birçok meslektaşının aksine Denizli Emniyet Müdürlüğüne getirildiğini söyledi. Görevden ayrılırken, Erdoğan'ın memnuniyetini bizzat dile getirdiğini kaydeden Bulut, Erdoğan'ın, Denizli'de, "Size, kendi müdürümü gönderdim, emanet ettim. Burada çok daha başarılı olacak" diyerek, kendisini onurlandırdığını belirtti.

Bulut, "Hiç anlamadığım bir süreçte, Şubat 2014'te görevden alındım. Neden alındığımı bilmiyorum" dedi.

"Demir için referansta bulunmadı"

Zeki Bulut, bir soru üzerine, kendisinden önceki Mehmet Yüksel'in bir sözünün yanlış olduğunu ifade ederek, "Serhat Demir için referansta bulunmadım. Ahmet Türer referansta bulundu, çünkü bacanağıydı. Serhat çok nitelikliydi. 2 yabancı dil biliyor, prezentabl, düzenli, temiz ahlaklıydı. Bir savunma sporunun Türkiye'deki en önemli hocalarından birisi. Ahmet, referansta bulundu, onun üzerine Başkanımla değerlendirdik, komisyon kurarak, INTERPOL Daire Başkanlığından talep ettik. Vermediler. Genel Müdürümüzle görüşme yapıldı, alınamadı. Sayın Bakanımızla görüştükten sonra, zor aldık" diye konuştu. 

Erdoğan'ın 2011'deki rahatsızlığı döneminde İstanbul'da bulunduğunu kaydeden Bulut, "O dönemde beyefendinin bir misafiriyle ilgileniyordum. Bir hafta için gelen misafir iki ay kadar kalmıştı. Demir'in ailesi Ankara'daydı. 'Ailemden uzak kaldım. Çocuğum da rahatsızmış. Görüp geleyim' dedi. Bununla ilgili izin aldı. Bu yüzden Serhat'ın İstanbul'dan Ankara'ya geldiğini biliyorum" ifadelerini kullandı.

Böcek araması konusunda İstihbarat Daire Başkanlığından yardım istendiğini bilmediğini aktaran Bulut, çalışma şartları dolayısıyla bütün sistemi takip etmesinin imkansız olduğunu söyledi. 

Bulut'un avukatı Hakan Yıldız ise şunları kaydetti:

"Müvekkilimin, büronun içindeki işleyişi bizzat takip etmesi mümkün değil. Soruşturma aşamasında müvekkilim tanık olarak görünüyordu. Savcılıkla yaptığımız görüşmede, 'Mehmet Yüksel ve Zeki Bulut'u tanık olarak çağırıyoruz, gelmiyorlar. Gözaltına aldıracağız' diyorlardı. Davayı açan savcı ve başsavcıvekili gözaltı günü yaptığımız görüşmede müvekkilin dosyada şüpheli olmadığını söylediler. Müvekkilim casuslukla suçlanıyor, diğer bütün sanıkların kayıtları didik didik edilirken, müvekkilimle ilgili tek bir araştırma yok, tek bir delil yok. Müvekkilim burada reklam yüzü. Ben buna inanıyorum. Müvekkilim, bin 550 gün çalışmış, bunun bin 117'sini Ankara dışında geçirmiş. Her şeyi denetlemesi mümkün mü?" 

Erdoğan'ın avukatı Özkaya, Bulut'a, "Resmi Konuta Erdoğan'ın yanına gittiğinde cep telefonlarının çalıştığını gördüğünü" belirtti ve buna ilişkin bir soru yöneltti.

Soru üzerine "Jammerları açmıyorlardır" diyen Bulut, savunmasını tamamlarken, "Beyefendiye karşı sadakatime, çalışmama herkes tanıktır. Hiç beklemediğimiz bir günde gelindi, gözaltına alındım. 4 gün nezarethanede kaldım. Kelepçe takıldı, rencide edildim. Tabii, ifademiz alındı ve savcılıktan serbest kaldım. O psikoloji içinde, beyefendiye olan sevgimi, gönül bağımı, sadakatimi herkes bildiği için sayın bakanlarımız ve bürokratlarımızın da arasında olduğu binlerce kişiye mesaj attım" ifadesini kullandı ve mesajını okudu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çalışma ofisine, başbakanlığı döneminde "böcek" olarak adlandırılan dinleme cihazı konulması davasının sanıklarından, suç tarihinde Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amirliğinde görevli polis memuru Seyit Saydam, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada yaptığı savunmada, böcek aramasına 2 memur, 1 amir şeklinde sanıklardan eski Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amiri Serhat Demir'in sözlü görevlendirmesiyle gidildiğini bildirdi. Saydam, şunları kaydetti:

"Ben kamera izlemedeyim. Ama ben de zaman zaman arama taramaya gittim. MS-300 ve HAWK cihazlarıyla gidiyorduk. Serhat Demir, neyi uygun görürse, onu yapardık. Serhat Demir HAWK cihazını alarak, gelmemi istedi. Cihazı alarak gittim. Söğütözü'nde 3 kişi arabaya bindi. Gençlerin elinde birer çanta vardı. Yaşlı olan öne oturdu. AK Parti Genel Merkezine gittik, orada arama çalışmasında bulunduk. Ardından ikamete gittik. İkamete gittiğimizde aramızda herhangi bir konuşma, tanışma geçmedi. İkametin zemin katında iki daire vardır. Serhat Demir'in söylemesiyle ofislerden birine geçtim, 35-40 dakika arama tarama çalışması yaptım. Çalışmam bitince diğer ofisin kapısını açtım. Amirler ayakta duruyordu, diğer iki genç telefonun orada uğraşıyorlardı. Sonra oradan ayrıldık."

Asıl görevi kamera izlemede olduğu için HAWK cihazı eğitimini almadığını belirten Saydam, arama tarama çalışması yaptığı sırada, kendisine bir memurun refakat ettiğini, dolayısıyla yalnız kalmadığını bildirdi.

Arama yaptıklarına ilişkin tutanak tutmadıklarını söyleyen Saydam, Söğütözü'nde arabaya binen kişilere ilişkin, "Ne iş yaptıkları konusunda hiçbir şey söylenmedi. İstihbarattan mı geliyorlar, MİT'ten mi, başka bir yerden mi? Çalıştığı kurumlar konusunda bilgim yoktu" dedi.

HAWK cihazı eğitimi almamasına rağmen nasıl arama tarama yaptığının sorulması üzerine Saydam, "Aşırı yüksek ses çıkarsa, Serhat Demir'e haber verecektik" ifadesini kullandı.

Erdoğan'ın avukatı Ali Özkaya'nın, "Keçiören'deki diğer kişilerin yanında üçüncü bir polis memuru var mıydı?" sorusunu yanıtlayan Saydam, "Nizamiyedeki polis memuru benimle ofise geldi. Santral kısmında bir görevli vardı diye hatırlıyorum" diye konuştu.

"Akşam cihazı İstanbul'a götürdük"

Arama taramada kullanılan cihazlardan bir takım bulunduğu, bunların da Erdoğan İstanbul'da olduğu için oraya götürüldüğüne ilişkin diğer sanıkların savunmaları hatırlatılarak, "Cihaz İstanbul'daysa, Ankara'da ne arıyorlardı?" diye sorulması üzerine Saydam, "HAWK cihazı bürodaydı. İstanbul'da değildi. Tek bildiğim buydu. MS-300'ü hatırlamıyorum" dedi.

Demir "Al, gel" deyince, HAWK'ı alarak gittiğini tekrarlayan Saydam, aynı akşam cihazı İstanbul'a götürdüklerini bildirdi.

Savunmasının ardından Mahkeme Başkanı Hüseyin Karamanoğlu, dosyadaki fotoğraflar üzerinden Saydam'a Söğütözü'nde otomobile binen kişileri teşhis etmesini istedi.

Saydam, fotoğraflardan Sedat Zavar, İlker Usta ve Enes Çiğci'yi teşhis etti.

"Gülen'le görüşmedim"

Suç tarihinde Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığında Emniyet Müdürü olan Ahmet Türer de Erdoğan'ın danışmanlarından Mücahit Arslan ile yurtdışında tanıştığını ve Başbakanlık Koruma Dairesine girmesine onun vesile olduğunu söyledi.

Sanıklardan Serhat Demir'i de doktora programı bittikten sonra, sanıklardan Zeki Bulut'a referans olarak sunduğunu aktaran Türer, onun da bunu Mehmet Yüksel'e ilettiğini ifade etti.

"Böcek konulmasıyla bir ilgimiz yok" diyen Türer, iddianamede ABD'de bulunduğu ve Fethullah Gülen'in yardımcısı olduğu kaydedilen Sinan Dursun'la irtibatı olup olmadığı soruldu.

Dursun'un Emniyet teşkilatında görev yaptıktan sonra işadamlığına başladığını kaydeden Türer, Dursun'u ABD'den tanıdığını aktardı. Türer, "Washington'da yaşayan Türklerden bir tanesi. Türklere yardımcı olan birisi. Fethullah Gülen ile görüştüğünü bilmiyorum" dedi.

Türer, Mahkeme Başkanı Hüseyin Karamanoğlu'nun, "Siz görüştünüz mü?" sorusunu, "Kendisiyle görüşmedim" diye yanıtladı.

Ne dinleme cihazını ne de bulunduğuna ilişkin tutanağı gördüğünü söyleyen Türer, sanık Demir'in bacanağı ve alt komşusu olduğunu, bu sebeple görüştüklerini ifade etti.

"Böcek bulunduğunda Demir ile Ankara'da görüştüğüne" ilişkin iddia hatırlatılan Türer, üzerine kayıtlı cep telefonlarından birini oğullarından birinin kullandığını aktararak, "Buluşmuşlar ve sinemaya gitmişler. Bu numara, benim kullandığım numara değil" dedi.

"Böcek araması yapmadık"  

Sanıklardan, suç tarihinde Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amirliğinde görev yapan polis memuru Hurşit Gölbaşı ise dinleme cihazını bulmadığına yönelik iddiaları reddederek, "Kesinlikle suçlamaları kabul etmiyorum. 24-25 Kasım'dan önce zaman zaman arama taramaya gidiyordum. Keçiören ikamette sabit jammer polis noktasının oradadır. Ayın 2'sinde oraya jammer kontrolü için gittik. Böcek araması yapmadık. Ne casusluk, ne yardım etmek, ne başka türlü bir bağım, bağlantım vardır" dedi.

Eski TÜBİTAK yöneticisi Palaz

Sanıklardan eski TÜBİTAK yöneticisi Hasan Palaz,  30 Mayıs 1990'da TÜBİTAK  Marmara Araştırma Merkezinde araştırmacı olarak göreve başladığını, Türk Silahlı Kuvvetleri ve MİT'in ihtiyacı olan kriptolama üzerine çalışmalar yaptığını söyledi.

TÜBİTAK'ta bir süre çalıştıktan sonra istifa ettiğini, ancak daha sonra tekrar geri döndüğünü belirten Palaz, "2006'ya kadar TÜBİTAK'ta çalıştım, daha sonra istifa ettim. Özel bir şirkette çalışmaya başladım, bunlar askeri malzemeler üretiyordu. 2011'e gelince TÜBİTAK'ta bir gelişme oldu, Bilgem'de çalışmaya başladım. O sıra Orhan Şengül ile tanıştım, MİT ile nasıl cihazlar yapabileceğimiz konusunda görüşmeye, Yenimahalle'ye sık sık gidiyordum" ifadesini kullandı.

Palaz, şunları anlattı:

"Ocak 2012'de MİT'ten bir yazı geldi. Böcek cihazı bulunduğu, teknik hizmet isteniyordu. MİT'in işi bu, ya böcek bulur ya da böcek koyar. Bu konuda Gökhan Mıcır'ı görevlendirdim. Silikonun ne zaman konulduğu ve katılaştığı konusunda yardım istedik. Uzman Hamza Turhan'dan da yardım istedik. İkisinden de destek alıp raporu hazırladık. Başbakanlık Teftiş Kurulu'ndan aradılar, sözlü olarak bilgime başvuruldu. Daha sonra da yazılı ifademi aldılar. Oradan beni evime bırakan kişi 'bu rapordan pek hoşnut olmayacaklar. Takvimin biraz geriye doğru gelmesi gerekiyordu, işinden olabilirsin' dedi. 4 Aralık'tan 10 gün geriye gitmemizi istiyorlardı. 17 Aralık olayları oldu, bakan değişti. TÜBİTAK başkanı 'gideceksin' dedi. Görevden alındım."

Palaz, avukat Hasan Hüseyin Taşpınar'ın "Birisi tarafından tehdit edildiğinizi söylediniz, kimdir?" sorusuna "Mehmet Emin Baysal'dır" diye cevap verdi.

Mehmet Emin Baysal hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmadığını bildiren Palaz, böceklerin bulunduğu sırada Şengül ve Özdoğan ile telefonda görüştü iddialarını da kabul etmediğini belirtti.

Sanık Harun Yavuz

Suç tarihinde Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amirliğinde görevli polis memuru Harun Yavuz da olayla ilgisinin bulunmadığını, Başbakanlık ve Erdoğan'ın Keçiören'deki evinde arama tarama faaliyetinde bulunmadığını, bunun için de bir eğitim almadığını bildirdi. Keçören'deki konutta sabit jammer bulunduğunu kaydeden Yavuz, arama taramada kullanılan cihazları görevi gereği İstanbul'a götürdüğünü söyledi. 

Yavuz, avukat Hakan Yıldız'ın "Keçören'de sabit cihaz olduğunundan bahsettiniz. Sabit cihazlar çalıştırıldığında bu böceklerden frekans alınması söz konusu mu?" sorusuna "Sabit jammer full bant, böcekten dışarıya yayın olmaz" diye yanıt verdi.

Sanık İbrahim Sarı

Suç tarihinde Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amirliğinde görevli Komiser Yardımcısı İbrahim Sarı da ifadesinde, Serhat Demir'in yardımcısı olduğunu, bilgisayar, yazılım ve yabancı dil konusunda iyi seviyede olduğunu söyledi.

Serhat Demir ve bazı dövüş antrenörlerinin bir web sitesi yaptırmak için birini aradığını duyarak tanıştığını belirten Sarı, Polis Akademisinde öğrenciyken de zaman zaman Demir'i ziyaret ettiğini, kendisini üst düzey polis amirleriyle tanıştırdığını anlattı.

Sarı, şunları kaydetti: 

"Serhat Demir, bürosunda benim gibi birisine ihtiyacı olduğunu söyledi. Buraya alınmam gerektiğini belirtti. 1 Temmuz 2011'de akademiden mezun oldum. Başbakanlık Koruma, İnterpol gibi bazı yerlerden bana çalışmam için teklif geldi. 2011 Temmuz ayında Başbakanlık Koruma Büro Amirliğinde görevlendirildim. Böcek olayını soruşturma başladıktan sonra basından duydum, öğrendim. Dosyanın sanığı değil, mağduru olduğunu düşünüyorum. Beraatimi talep ediyorum."

İddianame

İddianamede, Erdoğan'ın Başbakanlığı sırasında Resmi Konutu'nun 24 Kasım 2011-29 Aralık 2011, Keçiören'deki ikametgahındaki çalışma ofisinin ise 25 Kasım 2011-29 Aralık 2011 arasında dinlendiği belirtiliyor ve dinleme cihazlarının, 2011'de Başbakanlığın onayı ile MİT ekibinin Erdoğan'ın Keçiören'deki ikametgahı, AK Parti Genel Merkezi, Başbakanlık Merkez Bina ve Başbakanlık Resmi Konut'taki çalışma ofislerinde, gizli dinleme ve gözetleme sistemlerine karşı teknik arama çalışmaları sırasında, çoklu prizler içine yerleştirilmiş olarak bulunduğu kaydediliyor.

Sanıklardan 6'sı "Başbakan'ı siyasi casusluk amacıyla dinlemek, kamu görevlisinin özel hayatın gizliliğini ihlal, kişiler arasındaki konuşmaları kaydetmek" suçları yöneltiliyor ve 21'er yıldan 36 yıl 6'şar aya kadar mahkumiyetleri isteniyor. 

Sanıklardan 7'sinin ise aynı suçların işlenmesine yardım ettikleri savunuluyor. 

Mahkemenin son başkanı Mahmut Kaya'nın geçen günlerde Yargıtaya seçilmesi dolayısıyla Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hüseyin Karamanoğlu, mahkemeye başkanlık yapıyor.

Muhabir: Barış Kılıç - Durmuş Koçak

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın