Dolar
32.51
Euro
35.17
Altın
2,233.04
ETH/USDT
3,554.30
BTC/USDT
70,754.00
BIST 100
9,079.97
Dünya, arşiv

AP seçimlerine aşırı sağ gruplar damgasını vurdu

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde Hristiyan Demokratlar, Sosyalistler ve Liberaller oy kaybederken, aşırı sağ grupların oy oranında büyük artış kaydedildi.

26.05.2014 - Güncelleme : 26.05.2014
AP seçimlerine aşırı sağ gruplar damgasını vurdu

ANKARA

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, aşırı sağ grupların zaferi ile sonuçlandı.

Seçimlerde Avrupa Parlamentosu'nun 3 büyük grubu Hristiyan Demokratlar, Sosyalistler ve Liberaller oy kaybederken, aşırı sağ grupların oy oranında büyük artış kaydedildi. 

Almanya'da Avro karşıtı sağ-popülist Almanya için Alternatif Partisi (AfD) sürpriz biçimde yüzde 7 oy alırken, İngiltere'de de ilk kez Muhafazakar Parti ve İşçi Partisi dışında bir siyasi partinin seçimlerden galip çıkmasının şaşkınlığı yaşandı. Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi, 24 üyesini AP'ye göndermeyi başardı. 

Aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisi'nin önemli başarı kazandığı Fransa'da seçim sonuçları, "siyasi deprem" olarak nitelendirildi. 

Danimarka'da yabancı ve Müslüman karşıtlığı üzerinden siyaset yapan aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi, oylarını ikiye katlayarak 4 üyesini AP'ye gönderdi. 

İtalya'da, Başbakan Matteo Renzi'nin liderliğini yaptığı Demokrat Parti oyların yüzde 40'ını alarak net bir zafer kazandı. 

Almanya

Almanya’da  ilk kez seçim barajının uygulanmaması, seçmelerin yalnızca yüzde 48’inin sandığa gitmesi ve kamuoyunda ekonomi konusundaki kaygılar, aşırı sağcı ve sağ popülist partilerin seçimden güçlenerek çıkmasına yol açtı.

Yabancı düşmanı ve aşırı sağcı Milliyetçi Demokratik Partisi (NPD), önceki seçimlere göre oy oranını artıramadı, ancak tabanını mobilize edip sandık başına gitmelerini sağlayarak ilk kez Avrupa Parlamentosu’nda milletvekili elde etmeyi başardı. NPD, yüzde 1’lik oy oranıyla 1 milletvekili çıkardı.

Almanya’daki seçimlerin en büyük sürprizi, avro karşıtı sağ-popülist AfD'nin beklentilerin de üzerine çıkarak yüzde 7 oy alması oldu. Geçen yıl muhafazakar bazı akademisyenlerin öncülüğünde kurulan AfD, Alman kamuoyunda ekonomik kaygılar taşıyan ve ülkenin dışarıdan göç almasına tepki gösteren kesimlerin tepki oylarıyla büyümeyi sürdürüyor. İdeolojisi üzerinde tartışmaların sürdüğü AfD, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı politika yürütmesinin yanında zaman zaman göçmen karşıtı söylemi ile de endişe kaynağı oluyor.

Seçim günü yapılan Infratest dimap anketine göre AfD’ye oy veren seçmenlerin yüzde 40’ı, partinin göç konusunda aldığı tavrın, bu partiye oy vermelerinde belirleyici olduğunu kaydediyor. Seçmenlerin yüzde 52’si AB’de serbest dolaşımın Almanya’da refahı olumsuz etkilediğine inanıyor. AfD seçmeninin partiye oy verme kararında belirleyici olan diğer faktörler, sosyal güvenlik ve ekonomi.   

AfD seçmenlerinin yüzde 78’i, Almanya’nın mali krizdeki diğer AB ülkelerine yardımda bulunmasına karşı çıkıyor. Bu seçmenlerin yüzde 39’u, Almanya’nın Avro'dan çıkıp eski para birimi Deutsche Mark’a dönmesi gerektiğini savunuyor. AfD seçmenlerinin yüzde 44’ü, AB üyeliğinin Almanya’ya yarardan çok zarar getirdiğine inanıyor.

AfD, Avrupa Birliği’ne karşı çıkmazken, AB’de ortak para birimi kullanılmasına ve Avro’ya karşı çıkıyor. Parti, AB üyesi devletlerin birçok politika alanında egemenliklerini Brüksel’e devretmesinin yanlış olduğunu savunuyor.

AP seçimlerde Almanya’da en büyük hezimeti yaşayan parti, liberal Hür Demokrat Parti (FDP) oldu. Almanya siyasetinde AB üyeleri arasında daha güçlü entegrasyona verdiği destek, serbest ekonomi ilkeleri ve özgürlüklere yaptığı vurguyla bilinen FDP, AB ülkelerinde yaşanan krizin yanı sıra parti içindeki liderlik sorunları nedeniyle de kan kaybetmeyi sürdürüyor. 2009 seçimlerine göre yüzde 7,6 oy kaybeden  FDP, yüzde 3,4 oy oranıyla yedinci sıraya geriledi.

AP seçimlerinde Başbakan Angela Merkel’in genel başkanı olduğu Hristiyan Demokrat Birlik’in (CDU) oyu 0,7 puanlık düşüşle yüzde 30’a gerilerken, parti AP’deki 34 sandalyesinden 5’ini kaybetti.

Merkel liderliğindeki CDU’nun kardeş partisi olan ve Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan Hristiyan Sosyal Birlik’in (CSU) oyu da yüzde 7,2’den yüzde 5,3’e geriledi. CSU, AP’deki 8 sandalyesinden 3’ünü kaybetti.

Başbakan Merkel’in koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) ise seçimlerde partinin son dönemdeki en büyük oy artışını gerçekleştirdi. Oy oranını 6,5 puan artırıp yüzde 27,3’ye çıkaran SPD, AP’deki milletvekili sayısını da 23’ten 27’ye yükseltti.

Seçim akşamı yapılan ankette SPD’ye oy veren seçmenlerin yüzde 76’sı, AP Başkanı Martin Schulz’un SPD’nin liste başı adayı olmasının, kararlarındaki en temel unsurlardan biri olduğunu kaydetti.

Avrupa Parlamentosu seçimleri için büyük partilerin seçmenlerine yaptıkları sandığa gitme çağrılarına rağmen katılım oranı yüzde 48,1’de kaldı.

Infratest dimap anketine göre sandığa gitmeyen seçmenlerin yüzde 68’i, partilerin AB politikaları arasında bir fark görmediği için oy kullanmadığını söyledi. Oy kullanmayan seçmenlerin yüzde 61’i, hiçbir partinin kendi çıkarlarını gözettiğine inanmadığını belirtirken, yüzde 33’ü Avrupa Parlamentosu’nun kararların alınmasında etkili olduğuna inanmadığını kaydetti. 

İngiltere

Birleşik Krallık'ta yapılan Avrupa Parlamentosu seçimini ilk sırada bitiren ve 24 üyesini AP'ye sokan Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi'ne (UKIP) verilen oylar, ülkede Avrupa Birliği ve göçmen karşıtı görüşlerin destek bulmasına işaret ediyor.

Birleşik Krallık'ta ulusal düzeyde yapılan bir seçimi 100 yıldır ilk kez, Muhafazakar Parti ve İşçi Partisi dışında bir siyasi parti kazanmış oldu. Nigel Farage'ın genel başkanı olduğu UKIP, AP'deki milletvekili sayısını 13'den 24'e yükseltirken ve oyların yüzde 29'unu alırken, ülkedeki koalisyon hükümetinin ortağı iki siyasi partinin de sandalye kaybetmesi dikkati çekti. Birleşik Krallık'ta 39 farklı siyasi partiden 747 aday, 73 AP üyeliği koltuğu için yarıştı.

İngiltere Başbakanı David Cameron'ın lideri olduğu, koalisyon hükümetinin büyük ortağı Muhafazakar Parti 7 sandalye kaybetti ve oyların yüzde 24'ünü alarak, 19 milletvekili AP'ye sokabildi. Koalisyonun küçük ortağı ve İngiltere Başbakan Yardımcısı Nick Clegg'in genel başkanı olduğu Liberal Demokrat Parti'den ise sadece 1 milletvekili AP'ye girebildi. Liberal Demokrat Parti AP'de 10 koltuk kaybetmiş oldu. 

Muhalefetteki İşçi Partisi ise UKIP gibi AP'deki üye sayısını arttırdı. Ed Miliband'in genel başkanı olduğu İşçi Partisi oyların yüzde 25'ini alarak, 20 üye AP'ye soktu. İşçi Partisi AP'de 7 koltuk kazanmış oldu.  Bu arada aşırı sağcı ve Müslüman karşıtı İngiliz Ulusal Partisi (BNP) genel başkanı Nick Griffin AP'deki koltuğunu kaybetti ve BNP bu seçimde AP'ye milletvekili sokamadı.

UKIP'in AP seçim zaferini genel başkan Farage, "hayalinin gerçekleştiğini, partisinin İngiliz siyasetindeki üçüncü güç olduğunu" söyleyerek değerlendirdi. Ülkesinin AB'den çıkması gerektiğini savunan Farage, AP seçimlerini kazanmasının "deprem" etkisi yaratacağını söylemişti. İngiltere Başbakanı Cameron ise, "sonuçların İngiliz kamuoyunun AB ile ilgili hayal kırıklığı yaşadığını gösterdiğini ve mesajın alındığını" kaydetti. 

Cameron'ın partisinden UKIP'e son birkaç yıldır kaymalar olduğu bilinirken, AP seçim sonuçlarının Muhafazakar Parti'nin gelecek yıl yapılacak genel seçime kadar AB ve göçmenlerle ilgili politikalarını sertleştirmesine neden olması bekleniyor. Muhafazakar Parti ülkenin AB üyeliğini referanduma götürme sözü verse de, partinin tabanında "Brüksel'e fazla taviz verildiği" eleştirileri yapılıyor.

AP seçimleriyle eş zamanlı olarak geçen hafta ülkenin bazı bölgelerinde yapılan yerel seçim sonuçlarında da, UKIP'in belediye meclis üyeliği sayısını artırması dikkati çekmişti. UKIP'in İngiliz Parlamentosu'nun alt kanadı Avam Kamarasında milletvekili bulunmazken, gelecek yılki genel seçimde UKIP'in lideri Farage'ın parlamentoya girmesine kesin gözüyle bakılıyor.

Fransa

Fransa'daki Avrupa Parlamentosu seçimlerinin galibi de aşırı sağ oldu.  Aşırı sağın zaferi ülkede birçok politikacı ve uzman tarafından "siyasi deprem" olarak nitelendirildi. 

Aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisi'nin başarısında önemli payın partiyi değiştiren Marine Le Pen olduğu belirtiliyor. Son kamuoyu araştırmaları Marine Le Pen’in performansının, aşırı sağcı Ulusal Cephe’ye yönelik ilgiyi son yıllarda artırdığını ortaya koymuştu. Anketlere göre seçmenlerin yüzde 34’ü, kendisini aşırı sağcı partinin fikirlerine daha yakın hissediyordu. Araştırmada babasının ardından parti liderliğine seçilen Marine Le Pen’in ‘’daha ılımlı söylemi’’, seçmenin aşırı sağ partiye ilgisinin artmasında en önemli faktör olarak ortaya çıkmıştı.

Seçim öncesi anketler de yarışı aşırı sağ partinin önde bitireceğini ortaya koymuştu. İktidara küskün seçmenlerin sandığa gitmemesinin de aşırı sağın seçimde başarılı olmasında etkisi olduğu tahmin ediliyor. Bu seçimde kayıtlı seçmenin yüzde 56,5’i sandığa gitmedi. Aşırı sağ, seçimlerin tek turlu olması nedeniyle de önemli bir şansa sahip oldu. Fransa’da yerel, genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin iki turlu olması nedeniyle aşırı sağ, seçimlerde oy potansiyelini gerektiği kadar sandığa yansıtamıyordu.

Martta yerel seçimleri kaybeden iktidardaki Sosyalist Parti ise AP seçimlerinde de yüzde 14 oy olarak ikinci ve daha büyük bir yenilgi almış oldu. Seçimleri Ulusal Cephe Partisinin önünde birinci bitirmeyi planlayan eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin partisi Halk Hareketi Birliği ise umduğunu bulamadı. Hakkındaki yolsuzluk iddialarıyla sarsılan UMP lideri Jean-François Copé'nin parti içi muhalefetin yoğun baskısı altında olmasının da oylara yansıdığı belirtiliyor.

Danimarka

Danimarka'nın aşırı sağ partisi Danimarka Halk Partisi (DF), ilk kez 1998'de girdiği seçimlerden itibaren sürekli oylarını artırarak dün yapılan AP seçimlerinde ülkenin birinci partisi oldu.

AP'ye 13 üye gönderen Danimarka'da, DF 4 üye çıkarmayı başardı. Hükümetteki Sosyal Demokrat Parti 3, şubatta koalisyondan ayrılan SF 1 ve seçim öncesinde liderinin özel harcamalarıyla gündeme gelerek 2 üye çıkarabilen Venstre ise bir önceki AP seçimlerine göre birer üye kaybetti.

Seçimin açık galibi DF, yüzde 26.6 ile oy patlaması gerçekleştirerek dikkatleri yine üzerine çekerken ilk kez seçime girdiği 1998 yılından itibaren 2011 genel seçimlerindeki duraksama haricinde sürekli oylarını artıran bir parti oldu.

Mogens Glistrup'un kurduğu Fremskridtspartiet'ten 1984 yılında milletvekili seçilen ancak 1995 yılında partide yaşadığı sorunlar üzerine 3 arkadaşıyla ayrılarak DF'i kuran ve 2012'ye kadar başında bulunan Pia Kjaersgaard'ın baskın bir liderlik yaptığı parti, ilk kez 1998'de girdiği genel seçimde yüzde 7.6 oy aldı.

DF, özellikle Müslümanlara karşı tepkilere neden olan ABD'deki 11 Eylül saldırılarından yaklaşık 2 ay sonra yapılan 2001 genel seçimlerinde ise büyük aşama kaydederek oylarını yüzde 12'ye çıkardı. Ardından 2005'te 13.3, 2007'de 13.9 ve 2011 12.3 oy alan DF, şu anda Danimarka Parlamentosu'nda 22 milletvekili ile üçüncü büyük parti durumunda. Ancak son anketler, oylarını artıran partinin ikinci büyük parti durumunda olduğunu gösteriyor.

Kuruluşundan bu yana hiç iktidar ortağı olmayan DF, 2001-2011 arasında koalisyon hükümetlerine dışarıdan destekle başta göçmenlik yasaları olmak üzere birçok konuda aşırı sağ politikalarını uygulamaya sokma fırsatı buldu. 2011'de mevcut Başbakan Helle Thorning-Schmidt'in partisi Sosyal Demokrat Parti'nin öncülüğünde, Radikale Venstre ve Sosyalist Halk Parti ortaklığıyla kurulan sol koalisyonun vaatlerinin aksine birtakım sosyal haklarda kısıtlamalara gitmeleri ve yaşanan ekonomik kriz de DF'i büyüten bir unsur oldu.

Öte yandan DF'in politikaları arasında AB karşıtlığı da bulunuyor. "Avrupa'da işbirliğine evet ancak AB'nin genişlemesine hayır" diyen DF, AB'deki ülkelerin ABD'de olduğu gibi birer eyalete dönüşmesine karşı olduğunu ifade ederek daha gevşek bir birlikten yana.

DF ayrıca kurumsal internet sayfasında "72 milyon Türk, AB'ye üye olmak için bekliyor. Danimarka Halk Partisi buna karşı çıkan Danimarka'daki tek parti" diyerek Türkiye'nin AB üyeliğine de karşı çıkıyor. Parlamentoda her fırsatta Müslüman karşıtlığını gündeme getiren DF, son olarak yılda iki kez rutin olarak parlamentoya gelen ve zorlu çeşitli prosedürleri aştıktan sonra vatandaşlığa hak kazanan listeye, çoğunluğu Müslüman diye karşı çıkarak parlamentoda hayır oyu kullanmıştı.

İtalya

seçimlerini İtalya'da, Başbakan Matteo Renzi'nin liderliğini yaptığı Demokrat Parti oyların yüzde 40'ını alarak net bir zafer kazandı. 

İçişleri Bakanlığı'nın açıkladığı resmi sonuçlara göre 49 milyon 256 bin 169 kayıtlı seçmenden yüzde 58,68'ine denk gelen 28 milyon 908 bin 4 kişi sandık başına gitti. 2009 yılındaki bir önceki seçimlere katılım oranı yüzde 66,43 iken bu seçimde katılımın bir miktar düştüğü görüldü. 

Bakanlığın açıkladığı resmi sonuçlarda Renzi'nin partisi Demokrat parti oyların yüzde 40,81'ini alarak birinci parti çıktı. Bu durumda Demokrat Parti, İtalya'nın AP'ye göndereceği 73 milletvekili içinde çoğunluğa sahip olacak. 

Başbakan Renzi sonuçları değerlendirdiği basın toplantısında, bu seçimlerle İtalya'nın Avrupa'yı değiştirmek için çalışacağını gösterdiğini belirterek, kampanya döneminde söylediği gibi bu sonuçlarınkendisi ve hükümeti üzerinde güvenoyu olmadığı düşüncesinde olduğunu ifade etti. 

Renzi, "Daha fazla mazaretimiz olamaz, şimdi reform yapmalıyız" derken, 1 Temmuz'da üstlenecekleri AB Dönem Başkanlığı için "İtalya'ya bağlı bir Avrupa yarıyıl olacak" diye konuştu. Partisinin seçimleri bu kadar farklı kazanmaya alışkın olmadığını kaydeden Renzi, ülkesi için umudu temsil eden partisinin, kızgınlığı temsil eden partinin oylarını ikiye katladığını kaydetti. 

"Bu seçim döneminde çok fazla kabul edilemez, acı verici sözler sarfedildi" diyen Renzi, 5 Yıldız Hareketi'nin parlamentoda "protesto şov" yapmayı bırakıp reformlara katkı vermek isterse kendilerini dinlemeye hazır olduğunu dile getirerek, "Çünkü reformlar hep birlikte yapılır" dedi. 

Başbakan Renzi, Fransa'da aşırı sağ Ulusal Cephe'nin kazanması karşısında AP'de Almanya ile ittifaka gidip gitmeyeceği sorusuna ise Fransa'ya karşı böyle bir ittifakı öngörmediğini söyledi. 

Matteo Renzi, lideri olduğu geniş koalisyon hükümetinin süresinin de yasama döneminin normal olarak sona erdiği 2018 olduğunu ve bu süreye saygı duyacaklarını belirtti. 

Genellikle tepki oylarını alan ve seçimlerde alacağı sonuçla Renzi hükümetini sarsmayı hedefleyen Beppe Grillo'nun lideri olduğu 5 Yıldız Hareketi ise oyların yüzde 21,16'sını alarak beklentisini gerçekleştiremedi.

zmanlar, Renzi'nin yaklaşık 20 puan gerisinde kalan Grillo'nun, rakipleri ve düzeni protesto eden, onlara agresif çıkış yapan taktiğinin seçmen nazarında ilgi görmediğini ifade etti. Seçimde sonuçların yavaş yavaş belli olmasıyla ne yorum yapacağı sorulan Beppe Grillo suskunluğunu korurken, sadece twitter'dan attığı iletiyle kendilerine oy verenlere teşekkür etti. 

İtalya'da siyaset sahnesinde son 20 yıla damgasını vuran Silvio Berlusconi ve partisi Forza Italia seçimlerde oyların yüzde 16,82'sini alarak üçüncü parti oldu. 

Forza Italia Basın Sözcüsü Giovanni Toti yaptığı açıklamada, şirketiyle vergi kaçırmaktan aldığı hakkındaki kesinleşmiş hüküm nedeniyle önce senatörlükten azledilen, son olarak da 1 yıllık sosyal hizmet cezasını çekmeye başlayan Silvio Berlusconi'nin yokluğunun bedelini ödediklerini, buna neden olan yargının suçlu olduğunu söyledi. 

İtalya'da AB, Avro ve göçmen karşıtı politikalarıyla bilinen aşırı sağ Kuzey Birliği Partisi de, geçen yılki genel seçimlerde yüzde 4'e gerileyen oylarını dün yapılan AP seçimlerinde yüzde 6'ya çıkaratarak kendisi için anlamlı bir çıkış yaptı. Kuzey Birliği Partisi lideri Matteo Salvini de bu sonucu olağanüstü olarak değerlendirdi. Salvini, AP'de Fransa'da birinci parti olan Marine Le Pen'in Ulusal Cephesi ile ittifak yapıp yapmayacaklarını yarın görüşeceklerini ifade etti. 

Sol partilerden Sol-Ekoloji ve Özgürlük'ün destek verdiği Yunan Radikal Sol Parti lideri Aleksis Çipras'ın listesi de İtalya'da yüzde 4'lük bir oy oranı yakaladı. 

Kriz zirvesi

 Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, ülkesindeki Avrupa Parlamentosu seçimlerinin aşırı sağ partinin zaferiyle sonuçlanmasının ardından Başbakan Manuel Valls ile bugün Elysee Sarayı’nda toplantı yaptı.

Fransız basının "kriz zirvesi" olarak nitelendirdiği toplantıda seçim sonuçları masaya yatırıldı, önümüzdeki dönemde izlenecek stratejiler ele alındı.

Elysee Sarayı kaynaklarından basına sızan bilgilere göre, Hollande ve Valls tüm eleştirilere rağmen bütçe açığının düşürülmesi için sıkı tasarruf önlemlerini içeren ekonomik politikalardan vazgeçilmemesi görüşünde birleşti.

Meclis, hükümetin önümüzdeki üç yıl içinde 50 milyar avro tasarruf edilmesini öngören paketini geçen ay onaylamıştı.

Valls, Elysee Sarayı’ndaki görüşmeye gitmeden önce RTL kanalına verdiği demeçte, yenilgiyi kabul etmiş ancak tasarruf önlemlerinden vazgeçilmeyeceği mesajını vermişti.

Aşırı sağcı Ulusal Cephe, dünkü seçimlerde yaklaşık yüzde 25 oy oranıyla yarışı ilk sırada bitirirken, Avrupa Parlamentosu’na 24 üye gönderme hakkı kazandı. İktidardaki Sosyalist Parti ise yüzde 14 oy ile yarışı ancak üçüncü sırada tamamlayabildi.


Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın