Analiz

Siyonist hegemonyaya karşı yeni bir duruş: “Akademik Sumud”

Akademi, sadece olaylara tanıklık eden bir seyirci olmaktan öteye geçerek, hakikat üretimini koruyan, adalete rehberlik eden ve ideolojik tahakküme karşı kolektif bir direnişi örgütleyen aktif bir özne olmalıdır.

Prof. Dr. İbrahim Özcoşar  | 16.10.2025 - Güncelleme : 16.10.2025
Siyonist hegemonyaya karşı yeni bir duruş: “Akademik Sumud”

İstanbul

Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özcoşar, akademik çevrelerin siyonizmin karşısında nasıl bir etik ve kurumsal duruş sergilemesi gerektiğini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Gazze’de üçüncü yılına giren insanlık tarihinin şahit olduğu en vahşi soykırım süreci, yalnızca siyasi, ekonomik ve askeri dengeleri değil; aynı zamanda bilginin üretimi, meşruiyeti ve hakikatin temsiline dair yerleşik kabulleri de kökten sarsan bir dönüm noktasına dönüştü. Bu süreçte, Filistin’in yüz yılı aşkın süredir maruz kaldığı sömürgeci şiddetin medya, akademi ve düşünce kuruluşları gibi bilgi mekanizmaları aracılığıyla yeniden üretildiğine, normalleştirildiğine ve sistematik biçimde meşrulaştırıldığına şahit olduk. Bu durum siyonizmin yalnızca politik bir proje değil, bilgi alanı üzerinde kurumsal/epistemik bir tahakküm kuran bir iktidar formu olarak kurgulandığını da gösteriyor.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Bu nedenle, vicdan sahibi tüm akademisyenlerin ve öğrencilerin sorumluluğu; bilginin araçsallaştırılması yoluyla rasyonelleştirilen bu tahakküme karşı koymak, hakikatin bastırılan seslerini görünür kılmak ve siyonizmin bilgi üretim mekanizmaları üzerindeki kurumsal tahakkümüne karşı etik, entelektüel ve kurumsal dayanışma zeminlerini güçlendirmektir. Bu dayanışma, eleştirel düşünceyi, bilgi adaletini, akademik özerkliği ve sömürgecilik karşıtı bilgi üretimini merkezine alan somut bir mücadele hattı olarak örgütlenmelidir.

Bilgi üretiminde siyonist tahakküme karşı kurumsal direniş

İnsanlığın geleceğini tehdit eden “ontolojik bir tehlike”ye dönüşen siyonizm karşısında üniversitelerin, akademisyenlerin ve öğrencilerin “antisiyonist” bir tutum etrafında birleşmesi ve somut eylemlere yönelmesi hayati bir gereklilik olarak karşımızda duruyor. Çünkü bugün Gazze’de tanık olduğumuz insanlık tarihinin en vahşi soykırımının ideolojik dayanakları, insanlığın yarını açısından varoluşsal ve yıkıcı bir tehdit teşkil etmektedir. Bu çerçevede Mardin Artuklu Üniversitesinin kavramsallaştırdığı “Epistemik Aksa Tufanı”, yalnızca bir söylem değil bilgi üretim alanlarını dönüştürmeyi hedefleyen kurumsal ve disipliner bir çağrıdır.

Ayrıca unutulmamalıdır ki Gazze’de on binlerce çocuk, yalnızca bombardımanlarla değil açlık, susuzluk, sağlık hizmetlerine erişimdeki engeller ve uluslararası yükümlülüklerin ihlali nedeniyle de, dünya kamuoyunun gözleri önünde hayatını kaybetti. Bu sessiz ölümler, laboratuvarlardan kampüslere, dersliklerden üniversite kantinlerine kadar üniversitelerin her köşesinde yankı bulmadığı sürece, insanlık hafızasında “bilimin suskunluğu ve soykırımla işbirliği” olarak kayda geçecektir.

Bugün insanlık tarihinin gördüğü en vahşi soykırım karşısında “akademik tarafsızlık” bir erdem değil faille aynı hizada durmayı ifade eden ahlaki bir çöküş olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle vicdan sahibi her akademisyen ve öğrencinin, Filistinli çocukların çığlığına kulak vermesi ve bilgi, söz ve eylem yoluyla zulme karşı durması etik bir zorunluluktur.

Soykırım sona erip failler hesap verene kadar, akademinin öncelikli görevi yaşananları görünür kılmak, bu süreci kolektif hafızada canlı tutmak ve antisiyonist bilinci yaygınlaştıracak çalışmalar yürütmektir. Bu amaçla üniversitelerde “Kudüs ve Filistin Dersleri”nin açılması, spor etkinliklerinden sanat sergilerine, müzik dinletilerinden film gösterimlerine, kantin buluşmalarından söyleşilere kadar her türlü etkinliğin, siyonizm ve soykırıma dair farkındalık oluşturacak şekilde tasarlanması gerekmektedir.

Üniversiteler, siyonist politikalara karşı eleştirel bilincin kurumsal düzeydeki en somut ifadesi olarak akademik boykotun uygulanmasında da öncü bir rol üstlenmelidir. Boykotun tüm boyutlarında farkındalık geliştirilerek siyonist üniversite ve akademisyenlerle kurulan işbirliklerinden, kampüslerde bu ideolojiyi destekleyen ürünlerin dolaşımının engellenmesine kadar uzanan geniş bir alanda tutarlı, kararlı ve etkili tepkiler ortaya konulmalıdır.

Siyonist hegemonyaya karşı “Akademik Sumud”

Son iki yılda yaşanan gelişmeler, hukukun üstünlüğü, insan hakları, sivil koruma, ifade özgürlüğü gibi modern dünyanın temel değerlerinin anlamını, bu değerleri temsil etmesi beklenen uluslararası örgütler, üniversiteler, medya, yargı gibi kurumların işlevselliğini ciddi biçimde aşındırdı. Bu erozyon, sadece siyasi alanda değil, bilginin üretimi, dolaşımı ve meşrulaştırılması süreçlerinde de derin bir kriz yarattı. Bu bağlamda, siyonist ideoloji, sadece politik bir hareket olmaktan çıkarak, bilginin nasıl şekillendirildiği ve sunulduğu üzerinde hegemonik bir etki kuran kavramsal-ideolojik bir yapıya dönüştü. Bu durum karşısında akademinin öncelikli görevi, siyonist ideolojinin yarattığı yapısal tehditleri doğru bir şekilde tanımlayabilecek, küresel adalet arayışına katkı sunabilecek ve kamusal karar alma süreçlerine yol gösterebilecek yeni kavramsal çerçeveler ve teorik yaklaşımlar geliştirmektir.

Bu stratejik yönelimi somutlaştırmak için, farklı ülkelerden, etnik kökenlerden ve inançlardan vicdan sahibi bireylerin Gazze’ye yönelik deniz ablukasını kırmayı amaçlayan Sumud Filosu’nun sembolik direniş ve dayanışma iradesine benzer şekilde, bilgi alanında da bir “Akademik Sumud” girişimi hayata geçirilmelidir.​​​​​​​

Akademik Sumud, bilgi adaleti (arşivlerin korunması, dijital karşı-arşivlerin kurulması, kayıplar ve ihlallerin çok dilli ve erişilebilir biçimde kaydı), eğitim ve müfredat (hukuk, tarih, medya okuryazarlığı, etik ve geçiş dönemi adaleti eksenlerinde disiplinlerarası dersler ve atölyeler), ağlar ve konsorsiyumlar (siyasi baskılardan bağımsız, adalet odaklı araştırma konsorsiyumları ve etik işbirlikleri) gibi alanlarda somut adımlar atmalıdır.

Bunun yanı sıra, savunuculuk ve izleme (yıllık izleme raporları, politika notları ve uluslararası forumlarda sunumlar) ile etik eylem (nefret söylemine ve şiddete sıfır tolerans; boykot ve yaptırım tartışmalarını akademik özgürlük, çoğulculuk ve kamusal yarar ilkeleriyle dengede yürüten, şeffaf kriterlere dayalı kurum politikaları) alanlarında da sorumluluk üstlenilmelidir.

Bu bağlamda, Mardin Artuklu Üniversitesi bünyesinde “Akademide Siyonist Baskıyı Aşmak” başlıklı rapor çerçevesinde, siyonizmin akademik alandaki etkilerini kanıtlarıyla raporlamak ve bu baskılara karşı eleştirel düşünceyi teşvik etmek hedeflenmektedir. Bu raporun ilkinin 2026 Nisan ayında yayınlanması planlanmaktadır. Hazırlanan raporla, akademideki siyonist baskının biçimleri, baskıyı uygulayan kurumlar, kişiler ve bu baskıya maruz kalan akademisyenler biyografik ve sayısal verilerle ortaya konacaktır.

Bu raporlamanın temel amacı, siyonizmin akademik alandaki kültürel hegemonyasını detaylı bir şekilde analiz etmek, akademik özgürlüklere yönelik tehditleri belgelemek ve nihayetinde Filistin meselesinin evrensel insan hakları ve hukuk mücadelesi olarak akademi içerisinde onurlu bir yer edinmesi için gerekli zemini oluşturmaktır. Rapor ayrıca, üniversitelerin savaş ve krizlerde (özellikle Gazze örneğinde) uluslararası hukuk temelinde tutarlı tutumlar geliştirmesi için uygulanabilir bir çerçeve önerisi sunmayı ve akademik camiada bilme cesareti (Epistemik Aksa Tufanı) ve söyleme cesareti (Akademik Sumud) güçlendirilmesine katkı sağlamayı hedeflemektedir.

Özetle, akademi, sadece olaylara tanıklık eden bir seyirci olmaktan öteye geçerek, hakikat üretimini koruyan, adalete rehberlik eden ve ideolojik tahakküme karşı kolektif bir direnişi örgütleyen aktif bir özne olmalıdır. “Akademik Sumud”, bu öznenin sürekliliğini, meşruiyetini ve küresel etkisini güvenceye alan kavramsal, metodolojik ve kurumsal bir seferberlik olarak hayata geçirilmelidir. Bu sayede, aşınan değerler onarılabilir, hakikat rejimleri yeniden inşa edilebilir ve küresel ölçekte adalet arayışı somut karşılık bulabilir.

[Prof. Dr. İbrahim Özcoşar, Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörüdür.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.