Rapunzel kuleden nasıl kurtuldu: Bir Çelik Kubbe askeri analizi
Çelik Kubbe'yi, Türkiye'nin taarruzi sistemlerini de içeren genel askeri kapasitesinin bir parçası olarak değerlendirmekte yarar var.

İstanbul
Dr. Can Kasapoğlu, Türkiye'nin bütünleşik hava savunma mimarisini oluşturacak Çelik Kubbe projesinde gelinen aşamayı, teknik özelliklerini ve bu projenin ulusal savunma açısından önemini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Soğuk Savaş sonrası NATO üyesi ülkelerin savunma sanayileri ve askeri harcamaları, devletler arası harp tehdidinin büyük ölçüde azaldığı varsayımlarına dayanarak yönetildi. Bu yaklaşıma göre ekonomik entegrasyon ve liberal eğilimler dünyayı etkileyebilirdi. Tehdit ancak düşük yoğunluklu çatışmalardan ve terörden gelebilirdi. Bu nedenle geniş çaplı konvansiyonel askeri kapasiteler, Rapunzel masalındaki gibi kapısı-bacası olmayan yüksek kulelere kapatıldı. Tüm naif zihin egzersizleri için geçerli olduğu gibi söz konusu "liberal vehim" de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırılarıyla birlikte realpolitiğin duvarlarına çarptı. Kaldı ki kronik iyimserler için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 2007 Münih Güvenlik Konferansı konuşmasını dikkatle not alarak dinlemeleri yeterli olabilirdi. Olmadı.
NATO İttifakı içinde Türkiye, Soğuk Savaş sonrası uykusu ağır olmayan ve hayal görmeyen ender devletlerden. Çelik Kubbe, bahse konu siyasi-askeri paradigmanın bir sonucu.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Çelik Kubbe ne yapacak?
Türkiye’nin belki de en önemli savunma sanayi projesi olan Çelik Kubbe’yi kıymetlendirmeye doğrudan kritik bir soruyla başlayalım: Bir yanda stratejik hava savunma sistemleri, diğer yanda da alçak irtifada uçan dronlara karşı etkili olabilecek taktik kabiliyetin bir arada olduğu, hava savunmanın hemen her katmanını kapsayacak bütünleşik bir mimariye niye ihtiyaç duyulur? Bu soruyu aynı şekilde kitabın ortasından cevaplayalım: Eğer hava tehdidi üst düzey savaş uçakları, balistik füzeler, seyir füzeleri, çok çeşitli tiplerde dronlar ve daha birçok unsurdan, daha açık bir ifadeyle aklınıza gelebilecek ya da gelemeyecek her şeyden müteşekkilse, üstelik bahse konu tehditler tek bir taarruz paketinin parçaları olarak hedeflerine aynı anda yönelirse, böyle bir tehdit manzumesine karşı ancak Çelik Kubbe ve benzeri müdafi kabiliyet manzumesiyle önlem almak gerekir.
Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin bütünleşik hava savunma mimarisini oluşturacak Çelik Kubbe projesinde çok kritik adım atıldı. ASELSAN'ın 50. kuruluş yıl dönümüne denk gelen bir günde 47 araçlık hava savunma ve elektronik harp sistemi teslim edildi. Söz konusu teslimatta kritik olan hususlardan biri kuşkusuz savunma ekonomisi verileridir. Tek bir seferde teslim edilen unsurların toplam maliyeti yarım milyar doları bulmuş durumda. Bir diğer önemli konu da silah sistemlerinin mahiyetidir. Zira, stratejik hava sistemi segmentinde Siper’den orta irtifada Hisar sistemlerine, alçak irtifada Korkut’tan elektronik harp havuzunda REDET’e ve Puhu’ya kadar çok sayıda ve farklı kabiliyet teslim edildi. Elbette bu denli geniş çaplı bir mimaride müşterek hava resmi oluşturulması, komuta-kontrol boyutu ve data yönetimiyle (HAKİM Sistemi) yapay zekaya duyulan ihtiyaç da gözden kaçırılmamalı.
Tehdit ortamı giderek daha tehlikeli olacak
Çelik Kubbe mimarisinin en kritik hususu, modern hava ve füze savunma paradigmasını tam olarak yansıtması. Bahse konu nitelikler manzumesini birkaç ortak özellikte toplamak mümkün. Bunlardan ilki çok katmanlılık. Konuya askeri bilimlerin ve harp çalışmalarının çok önemli bir kaynağı olan silahlı çatışmalara ilişkin sayısal verilerle daha yakından eğilelim. Sadece geçtiğimiz ay Rusya’nın ağırlıklı olarak Ukrayna sivil yerleşimlerine ve kritik altyapısına yönelik taarruzda kullandığı Şahid-131 ve Şahid-136 dronlarının sayısı 6 bini aştı.
Bu satırların yazarı, Ukrayna’da yaptığı saha çalışmalarında bahsi geçen kamikaze SİHA sistemlerinin ne kadar tehlikeli olabileceğini bizzat müşahede etmişti. Dizaynı İran kökenli olan ve Rusya’da, ilki Tataristan Özerk Cumhuriyeti’nde olmak üzere en az iki tesiste üretilen söz konusu dronları yıkıcı yapan iki husus var. Bunlardan ilki, çok sayıda üretilmeleri. Ukrayna unsurlarının yüzde 80'lere varan hava savunma başarısında dahi her ay yüzlerce dron hedefini bulmakta. İkincisi, Şahid kamikaze SİHA’lar, genellikle karışık bir taarruz paketine dahil olacak şekilde balistik füzeler, güdüm kiti eklenmiş havadan-karaya mühimmat, seyir füzeleri ve aero-balistik füzeler gibi diğer silah sistemleriyle birlikte kullanılmakta. Böylelikle bir yandan hava resmi daha karmaşık hale gelirken, aynı zamanda hava savunma sistemlerinin işi de zorlaşmakta.
Sayılarla devam edelim. Ekim 2024'te yaşanan İsrail-İran çatışmalarında Tahran, İsrail’e yönelik yaklaşık 200 balistik füze fırlattı. Nisan 2024’teyse balistik füzelere çok sayıda kamikaze SİHA ve seyir füzeleri de eşlik etmişti. İlgili sistemlerin çoğu imha edilse de müdafi operasyonların faturası milyarlarca dolarla ölçüldü. 2025 çatışmaları ya da ABD Başkanı'nın ifadesiyle 12 Gün Harbi’ndeyse, çok daha gelişmiş balistik füzelerin, çoklu harp başlıklarıyla icra ettiği taarruzlar açık-kaynaklı istihbarat verilerine yansıdı. Özetle, hava sahaları çok daha tehlikeli yerler haline gelmekte.
Çelik Kubbe, taarruzi silah sistemleriyle birlikte düşünülmeli
Bir noktanın altını çizmekte yarar var. S-400 alımı sırasında da müşahede ettiğimiz üzere Türk ana akım medyası ve hatta güvenlik meseleleri alanında ortaya konan entelektüel analizlerin bir kısmı dahi, hava ve füze savunma sistemlerini bir tür sihirli, aşılması imkansız koruma kalkanına benzetme eğilimindeler. Öte yandan, müdafi silah sistemleri, özellikle geniş çaplı ya da yüksek operasyonel tempoda seyreden harplerde, taarruzi sistemlerle bir bütündür. Bu yönleriyle bir boks maçında kontra-yumruk atılmasına olanak tanıyan savunma tekniklerine benzerler. Nihai amaç, rakibin nakavt edilmesidir ve bu amaç değişmez. Rakibin yumruğundan kaçınmak ancak geçici bir yöntemdir.
Yukarıda aktarılan nedenlerle Çelik Kubbe’yi, Türkiye’nin taarruzi sistemlerini de içeren genel askeri kapasitesinin bir parçası olarak değerlendirmekte yarar var. Türkiye, bir yandan milli füze çözümlerini hızla geliştirirken, diğer yandan Kızılelma, Anka-3, Akıncı gibi stratejik SİHA sistemlerine yatırım yapmayı sürdürüyor. Hatta aero-balistik füzeler örneğinde görüldüğü üzere füzeleriyle SİHA sistemlerini birleştiriyor. Bunun son örneği, Selçuk Bayraktar’ın basına yansıyan ifadeleriyle gündeme gelen, TCG Anadolu ve Türk deniz gücünün robotik donanma havacılığı kabiliyetini oluşturacak TB-3’ten İHA-122 aerobalistik füzesinin fırlatılması oldu.
Rapunzel ve kulenin hikayesini bir daha düşünün
Rapunzel, saçlarını neden kuleden aşağı uzatır? Çünkü kötü kalpli cadının, güzel genç kızı hapsettiği kule ancak çatı katının hemen altında tek bir penceresi olan, kapısı ve merdivenleri olmayan bir zindandır. Kule, kimseyi içeri almamak üzere inşa edilmiş bir ceza yapısıdır. Bu yönüyle Rapunzel kulesi, Soğuk Savaş sonrası Batı askeri mülahazasına çok benziyor. Öte yandan, kuleyi tasarlayan zihin, hapsettiği genç kızın bizatihi kendisinin, daha doğrusu uzayan saçlarının kuleye açılan bir kapı olacağını hesaplayamamıştır. Türkiye, saçlarını kuleden sarkıtıp kendi göbeğini kendi keserek savunma sanayisini zihinsel zindandan çıkaran ender NATO ülkelerinden biridir. Çelik Kubbe, bu çabanın bir sonucudur.
[Dr. Can Kasapoğlu, Hudson Enstitüsü Kıdemli Analisti'dir. Askeri bilimler ve açık-kaynaklı savunma istihbaratı sahalarında uzmandır.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.