Dolar
41.71
Euro
48.58
Altın
4,040.11
ETH/USDT
4,480.90
BTC/USDT
122,759.00
BIST 100
10,811.18
Analiz

İsrail kimin fikriydi?

Yahudilerin Filistin’e dön(dürül)mesi ve orada bir Yahudi devleti kur(dur)ulması fikri Protestan Siyonistler arasında yüzyıllar önce ortaya çıkmış ve uluslararası siyasette Winston Churchill gibi çok önemli aktörler tarafından benimsenmiştir.

Prof. Dr. Şener Aktürk  | 08.10.2025 - Güncelleme : 08.10.2025
İsrail kimin fikriydi?

İstanbul

Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şener Aktürk, Filistin’de bir Yahudi devleti kurma planının tarihi perde arkasını AA Analiz için kaleme aldı.

***

İsrail kimin fikriydi? Neredeyse iki bin yıl boyunca kayda değer bir Yahudi nüfusu olmayan Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasının yirminci yüzyılın başlarında dahi sadece bir fikir ve üstelik pek de gerçekçi olmayan uçuk bir fikir olduğu söylenebilir. Yaklaşık dört yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetiminde olan Filistin’in ancak 1917’de Britanya İmparatorluğu tarafından işgaliyle bu fikrin Filistin topraklarında siyaseten gerçekleşmeye başladığı söylenebilir.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Uluslararası siyasette Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması fikrini ortaya atan ve bu projenin gerçekleşmesi için kritik dönüm noktalarında en önemli desteği veren aktörler kimler olmuştur? Binlerce yıldır dünyanın dört bir köşesinde yaşayan Yahudi azınlıkların, bin yılı aşkın süredir Müslümanların çoğunluğu ve Hristiyanların da önemli bir azınlığı oluşturduğu Filistin’e göç ederek orada Yahudilerin siyasi hakimiyetinde bir devlet kurmaları fikri olarak özetlenebilecek olan siyasi Siyonizmin kaynakları ve daha da önemlisi bu fikrin uluslararası siyasette somut bir proje haline gelmesini kimlerin sağladığı bugünkü sorunlara ve gerçekçi çözüm önerilerine ışık tutabilir.

Siyonizmin kökenleri konusunda birbiriyle çelişmeyen iki farklı iddia ön plana çıkmaktadır: Siyonizmin seküler bir milliyetçi hareket olarak bilhassa Orta Avrupa’da ve Doğu Avrupa’da Yahudiler arasında ortaya çıktığı ve en önemli aktörlerinin bizzat Avrupalı Yahudiler olduğuna dair daha popüler olan iddia ve buna karşın Siyonizmin radikal Protestan Hristiyanlar arasında ortaya çıktığı ve en önemli aktörlerinin İngiliz Püritanlar ve daha sonra Amerikalı Evanjelikler olmak üzere fanatik bir takım Protestan Hristiyan alt grupları olduğuna dair daha az bilinen iddia.

Theodor Herzl ve Dünya Siyonist Kongresi

Türk kamuoyu dahil dünya genelinde popüler kültürde Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması fikrinin babası olarak (Buda-)Peşte doğumlu Avusturya-Macaristanlı Yahudi gazeteci Theodor Herzl ve onun kurduğu Dünya Siyonist Kongresi bilinmektedir. Herzl, 1896’da Almanca olarak yayınladığı Der Judenstaat (Yahudi Devleti) adlı kitabındaki fikirleri doğrultusunda, ilk üçünü 1897, 1898 ve 1899’da İsviçre’nin Basel şehrinde topladığı Dünya Siyonist Kongresi’nde bir Yahudi devleti kurulması fikrini siyasi bir hedef olarak belirleyerek Yahudileri bu hedefe yönelik olarak seferber etmeye çalışmıştır. Herzl’in 1904’de 44 yaşında vefatını müteakip Dünya Siyonist Kongresi’nin yoğun çabalarıyla Britanya mandasındaki Filistin’de resmen bir “Yahudi devleti” olarak tanımlanan İsrail kurulmuştur. Basel’deki ilk Dünya Siyonist Kongresi’nden sadece 50 yıl sonra İsrail’in kurulması da Herzl’in yeni kurulan devlette Siyonizmin fikir babası ve kurucusu olarak efsanevi ve resmî bir hüviyet kazanmasına katkıda bulunmuştur. Bu şekilde özetlenebilecek ana akım yoruma göre, İsrail fikrinin babası Herzl ve İsrail’in kurulmasını ve genişlemesini sağlayan başlıca aktör de dünya çapında organize ve seferber olan Yahudi Siyonistlerdir. 28-30 Ekim 2025’te Kudüs’te gerçekleştirmesi planlanan 39. Dünya Siyonist Kongresi de halen devam eden bu tarihsel anlatının somutlaştığı bir etkinlik olarak görülebilir. Bu iddialı anlatı, Yahudi azınlıklara dünya siyasetinde hatırı sayılır bir güç ve önem atfettiği için Yahudi Siyonistlerin gururunu okşayan ve sahiplendikleri bir anlatıdır.

Öte yandan erken dönem Dünya Siyonist Kongreleri esnasında Filistin yerine yine İngiliz yönetiminde olan Uganda’nın ve hatta Kıbrıs’ın alternatif Yahudi yurtları olarak tartışıldığı, Herzl’in "Yahudi Devleti" kitabında Filistin yerine Arjantin’i de Yahudilere yurt olabilecek bir seçenek olarak değerlendirdiği, yine Herzl’in oğlunu sünnet ettirmeyecek kadar Yahudi inanç ve ibadetlerinden uzaklaşmış, agnostik denilebilecek kadar seküler birisi olduğu ve dolayısıyla Filistin toprakları veya özel olarak Kudüs’e yönelik güçlü bir dinî bağı olmadığı da gerçektir. Dahası, İngiliz, Fransız, Alman ve Osmanlı imparatorlukları arasında bir dünya savaşının sonucunda ancak yönetimi el değiştiren Filistin’in, çok sayıda ülkede küçük birer azınlık olarak yaşayan ve çoğunluğu Siyonist dahi olmayan Yahudi azınlığın talebi sonucunda Yahudilerin yönetimine bırakıldığı iddiası, uluslararası siyasetin doğasına da aykırı gözükmektedir. Bu gibi gözlemlerin ışığında, Herzl ve Dünya Siyonist Kongresi’nde organize ve seferber olan pek çoğu son derece seküler Yahudi Siyonistlerden daha önce, Yahudilerin kesinlikle Filistin’e ve Kudüs’e dön(dürül)erek orada bir devlet kurmalarını talep eden çok daha dindar bazı diğer aktörlerin de bu süreçteki rollerine değinmekte fayda var.

Siyonizmin kökeninde İngiliz Protestan Püritanlığı

Theodor Herzl ve Dünya Siyonist Kongresi’nden yüzyıllar önce, İngiltere’de Hristiyanlığın Protestan mezhebinin bir alt kümesi olarak değerlendirilebilecek Püritanlar arasında, Yahudilerin Filistin’e göç ederek devletleşmelerini dinî bir gereklilik olarak görenler ortaya çıkmıştı. 1290 yılında tüm Yahudileri sınır dışına süren ilk ülke olarak öne çıkan İngiltere, tarihin garip bir cilvesiyle modern zamanlarda Siyonizmin ilk ve en önemli destekçisi olacaktı. İngiltere’den sınır dışı edilmelerinden yaklaşık üç yüz altmış beş yıl sonra, Protestan Püritan devrimci Oliver Cromwell 1655-56 yıllarında Yahudileri yeniden İngiltere’ye davet ve kabul etti. On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda da İngiliz Protestanları arasında Yahudilerin Filistin’e dönmesini Hristiyanlığın bir gereği olarak yorumlayanlar olmaya devam etti.

Üçü de yirminci yüzyılın değişik dönemlerinde başbakanlık yapmış olan ve Birinci Dünya Savaşı’nda Britanya İmparatorluğu’nun politikalarına yön veren Arthur James Balfour, David Lloyd George ve bilhassa Winston Churchill’in ortak bir özellikleri de Filistin’de bir Yahudi yurdu kurulmasının doğru olduğuna samimiyetle inanarak desteklemeleriydi. Balfour, Churchill ve Lloyd George, Hristiyan Siyonizmi olarak da tarif edilen fakat aslında Hristiyanlığın genelinden ziyade mezhepsel anlamda “Protestan Siyonizmi” ve hatta daha dar anlamıyla Reformcu Protestan veya “Püritan Siyonizmi” olarak tanımlanabilecek bir yaklaşımın İngiliz siyasetinin en tepe noktalarında görev almış örneklerinden. Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele sürecinde görüldüğü üzere Balfour, Churchill ve Lloyd George’un bir başka ortak özelliği de Türk ve Osmanlı düşmanlıkları. Britanya İmparatorluğu gibi dönemin en büyük devletinde, reformcu Protestan Hristiyanlık anlayışları gereğince böylesine Siyonist görüşlere sahip liderlerin olması, İngiliz mandasındaki Filistin’in Yahudilere yurt olarak tahsis edilmesinde şüphesiz son derece önemli bir rol oynamıştır.

Herzl’den daha az tanınıyor olsa da revizyonist Siyonizmin ideoloğu olarak bilinen Ze’ev Jabotinsky “Demir Duvar” adlı meşhur yazısında Filistin’de Siyonizmin başarılı olması için gerekli dinamiğin silahlı bir büyük dış güç tarafından himaye edilerek desteklenmeleri olduğunu açıkça ifade eder. “Demir Duvar” bir büyük silahlı dış gücün Yahudi yerleşimcileri Araplara karşı korumak için tesis edeceği koruma kalkanıdır. Siyonistler için ideal olan bu silahlı kalkanı Yahudilerin kurabilmesidir, fakat gerek Jabotinsky’nin “Demir Duvar” yazısını yayınladığı dönemde gerekse günümüzde İsrail’in ancak büyük bir dış gücün askerî ve siyasi desteğiyle yerleşimci sömürgecilik ve işgal politikasını devam ettirebildiği görülüyor.

Protestan Siyonizmin bayraktarlığı ABD’ye geçiyor

ABD’yi kuran ilk İngiliz yerleşimciler arasında, Massachusetts’e yerleşen Protestan Püritan “hacıların” olması, Hristiyan Siyonizmin Püritanlar arasında ne kadar güçlü olduğu düşünüldüğünde anlamlıdır. Yayınlandığı dönemde büyük ses getiren John Mearsheimer ve Stephen Walt’un The Israel Lobby and U.S. Foreign Policy (İsrail Lobisi ve ABD Dış Siyaseti) başlıklı kitabında Hristiyan Siyonistlere müstakil bir bölümde değinilmektedir. İlgili bölümde, Yahudilerin Filistin’e göç ederek devlet kurmasını Hz. İsa’nın dünyaya geri dönüşü için bir önkoşul olarak gören bu yeni dinî anlayışın on dokuzuncu yüzyıl ve erken yirminci yüzyılda Dwight Moody, C. I. Schofield ve William Blackstone gibi Protestan ilahiyatçılarca yayıldığını vurgularlar (s.133). Mearsheimer ve Walt’un naklettiği üzere, önde gelen bir Amerikalı Siyonist açıkça, “İsrail Silahlı Kuvvetleri’nden sonra İsrail’in en önemli stratejik varlığının ABD’deki Hristiyan Siyonistler olabileceğini” iddia etmektedir (s.133). Yine Mearsheimer ve Walt’un naklettiği üzere, her ikisi de ABD Temsilciler Meclisi başkanlığı yapmış olan Teksaslı Kongre üyeleri Tom DeLay ve Richard Armey Hristiyan Siyonist görüşlere sahiptir. Öte yandan Protestan ilahiyatçısı William Blackstone’un daha 1891’de yüzlerce Amerikalı ileri gelenden imza toplayarak ABD Başkanına sunduğu bir dilekçeyle Osmanlı yönetimindeki Filistin’in Yahudilere tahsis edilmesi için girişimde bulunduğu rivayet edilmektedir. Bu da Protestan Siyonistlerin Herzl’den ve Dünya Siyonist Kongresi’nin kuruluşunda yıllar önce Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması için en üst düzey siyasiler nezdinde girişimlerde bulunduklarına işaret etmektedir. En geç İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren Hristiyan Siyonizmi olarak anılan Protestan Siyonist düşüncenin bayraktarlığının dünyanın en büyük Hristiyan ve en büyük Protestan ülkesi haline gelen ABD’ye geçtiği rahatlıkla söylenebilir.

İsrail’in soykırım politikasını kimler durdurabilir?

İsrail’in kurulmasının kimin fikri olduğu sorusu neden önemli? İsrail’in kuruluşundan günümüze kadar işgal ve ilhak yoluyla genişlemesinde Yahudi Siyonistlerin rolü gayet iyi biliniyor olduğu halde İngiliz ve Amerikalı Protestan Siyonistlerin rolü yeterince iyi bilinmemektedir. Oysa bu kısa yazıda özetlediğim üzere Yahudilerin Filistin’e dön(dürül)mesi ve orada bir Yahudi devleti kur(dur)ulması fikri Protestan Siyonistler arasında yüzyıllar önce ortaya çıkmış ve uluslararası siyasette Winston Churchill gibi çok önemli aktörler tarafından benimsenmiştir. Bu dinî, siyasî ve tarihî arka plan göz önüne alınacak olursa, İsrail’in soykırıma varan işgal politikasını durdurmak için Yahudi Siyonistler kadar ve hatta onlardan daha fazla Hristiyan Siyonistlerin İsrail’e desteğini kesmenin kritik önemi ortadadır.

İsrail’in kurulduğu 1948’den bu yana ABD’yle kurduğu ve “özel ilişki” (special relationship) olarak tarif edilen olağanüstü bağ sayesinde çoğu zaman neredeyse koşulsuz askerî, ekonomik ve siyasî destek aldığı bilinmektedir. ABD’nin değişik boyutlarda sağladığı bu desteğin İsrail’in Arap ülkelerine karşı savaşlarını kazanmasında büyük rol oynadığı, hatta 1973’teki Arap-İsrail savaşı esnasında ABD hava kuvvetlerinin doğrudan müdahale ederek tanklar ve ağır silahlar dahil on binlerce ton askeri malzemeyi İsrail’e taşıdığı bilinmektedir.

16 Eylül 2025’te Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’nin bağımsız komisyonunun İsrail’in Gazze’de Filistinlilere karşı “soykırım” yaptığı ve yapmaya devam ettiği yönündeki raporunu yayınlamasına rağmen, İsrail’le rekabet edebilecek güçteki herhangi bir devletin bugüne dek bu soykırımı durdurmak üzere askerî ve insanî müdahalede bulunmamasının sebebi de İsrail’den ziyade dünyanın en büyük askerî ve ekonomik kapasitesinde sahip ABD ile bir çatışmayı göze alamamalarıdır. Dolayısıyla, önde gelen çok sayıda aktivistin de işaret ettiği üzere, soykırımı durdurmak üzere girişimlerin doğrudan ABD hükümetini İsrail’e destek vermekten vazgeçirmeye odaklanması bu açıdan mantıklıdır. ABD hükümetlerinin istedikleri vakit İsrail’in politikalarını değiştirebilecek baskıyı kurabildikleri nadir örnekler de bulunmaktadır. Muhtemelen günümüzün en ünlü Filistinli Amerikalı akademisyeni olan Columbia Üniversitesi Edward Said Kürsüsü profesörü Rashid Khalidi bir röportajında ABD Başkanı Ronald Reagan’ın 1982’de İsrail Başbakanı Menachem Begin’e telefonda bağırarak İsrail’in Beyrut’u bombalamaya son vermesini talep etmesinden yarım saat sonra bombardımanın bittiğini hatırlatır (“The Neck and the Sword,” New Left Review 147, Mayıs-Haziran 2024). Khalidi’nin aynı röportajında bahsettiği üzere ABD Başkanı Dwight Eisenhower’ın İsrail Başbakanı David Ben Gurion’a İsrail’in Sina yarımadası ve Gazze’den geri çekilmesini söylemesi ve İsrail’in de geri çekilmesi daha da çarpıcı bir başka örnektir.

OPEC üyesi Arap ülkelerinin tarihsel tavır değişikliği

Her ne kadar ABD’nin halen devam eden neredeyse koşulsuz desteği İsrail’e önemli bir askerî ve siyasî avantaj sağlıyor olsa da denklemin diğer tarafında geçmişte bilhassa petrol zengini Arap ülkelerinin İsrail’e karşı gösterdiği dayanışma ve mücadele azminin kırıldığını da vurgulamak gerekir. Örneğin ABD’nin 1973’de İsrail’e savaşın seyrini değiştiren askerî desteğine tepki olarak OPEC üyesi Arap ülkelerinin Suudi kralı Faysal önderliğinde uyguladığı petrol ambargosunun ABD başta olmak üzere küresel ekonomik düzeni derinden sarstığı düşünüldüğünde, yakın geçmişle karşılaştırıldığında eksik olan çok önemli bir güç unsurunun petrol zengini Arap ülkelerinin Filistin’e desteği olduğu da söylenebilir.​​​​​​​

[Prof. Dr. Şener Aktürk, Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.