Politika, arşiv

Din dersi baskı aracı gibi yansıtılamaz

Başbakan Davutoğlu, bazı ülkelerde öğrenciler kiliselere uygulamalı din dersi için götürülürken, Türkiye'deki din dersinin 'dini bir baskı aracıymış gibi yansıtılamayacağını' söyledi.

17.09.2014 - Güncelleme : 17.09.2014
Din dersi baskı aracı gibi yansıtılamaz

ANKARA

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Milli Eğitim Bakanlığında düzenlenen bilgilendirme toplantısının ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu.

Davutoğlu, yeni hükümeti kurulmasının ardından bakanlıkları ziyaret ederek brifing aldığını, Milli Eğitim Bakanlığını da bu kapsamda ziyaret ettiğini söyledi.

 Bu ziyaretinin ayrıca özel bir anlam taşıdığını ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Yeni eğitim öğretim yılı hem öğretmenlerimize, hem öğrencilerimize hem milli eğitim camiamıza hem de velilerimize hayırlı olsun. Biraz önce içeride toplam öğrenci rakamlarını alırken, 20 milyon 680 bin öğrenci olduğu söylendiğinde, aslında dedim, 77 milyon öğrenci var. Herkes haddini bildiğinde hepimiz hayatımızın her aşamasında öğrenciyiz. Hayatımızın her aşamasında da bazen aile reisi olarak, bazen sosyal hayatta yönetici olarak bir tür öğretmenlik yapıyoruz." 

Öğrenmenin, hayatın değişmeyen karakteristiği olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Bu öğrenci psikolojisini kaybeden, hayat dinamizmini kaybeder. Öğrenme aşkını yitiren, 'ben oldum artık, öğrenmeye ihtiyacım yok' diyen insan bir  müddet sonra donuklaşır, sertleşir ve müsamahasını tümüyle kaybeder. Çünkü doğrusu dışında doğru olmadığına neredeyse iman ölçüsünde inandığı için başka yaklaşımları öğrenmeye ihtiyaç hissetmez" değerlendirmesinde bulundu.

"En fazla odaklanılan konulardan biri milli eğitim"

Öğrenci ve öğretmen ve velilere seslenen Davutoğlu, şöyle konuştu: 

"İlk günlerde temel mesajım, her birimizin birbirine bir şey öğretebileceği inancıyla öğrenmeyi toplumun her katında, hayatın her aşamasında, her kesiminde süregiden bir süreç olarak görmesi ve bu anlamda milli eğitim felsefemizi, toplumun bütününe sirayet ettirmesidir."

Davutoğlu, Hükümet programında en fazla odaklandıkları konulardan birinin milli eğitim olduğuna vurgu yaparak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çünkü temelde gerek ekonomik kalkınmamızın gerek demokrasi kültürümüzün yerleşmesinin gerekse küresel alanda sadece ülke olarak değil tek tek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak itibarlı bir yere gelmemezin kilidi, anahtarı, ne derseniz deyin, temeli eğitimdir. Türkiye bu anlamda ikinci ekonomik atılım hamlesini gerçekleştirirken de demokrasiyi toplumun her kesimine yayarken de bu hükümetimiz döneminde eğitimi temel odak, temel dayanak olarak alacak. 

Eğitimle ilgili her konuyu en detaylı şekilde çalışıp, bundan sonraki eğitim programlarımızı, projelerimizi bir 100 yılın projesi halinde düşünerek planlamak durumundayız. Şimdi yetiştirdiğimiz öğrenciler, 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde hayata atılacaklar. Onların olgunluk dönemi, 21. yüzyılın ortalarına gelecek, yani 2053 hedefi vesaire konuşulurken söylüyorum, onların yetiştirdikleri ise 21. yüzyılın sonundaki nesilleri ortaya koyacaklar. Dolayısıyla şimdi hata yaparsak, öğrencilerimizi özgün ve yaratıcı bir zihinle yetiştirmezsek gelecek nesilleri de teminat altına almamız mümkün değildir." 

"Evrim mahiyetinde adımlar atıldı"

Davutoğlu, AK Parti iktidarları döneminde, bu perspektifle olağanüstü imkanlar ve olağanüstü projelerle eğitim alanını genişlettiklerini söyledi.  

Eğitime 205 bin yeni derslik kazandırdıklarınü, bununla birlikte derslik sayısını 562 bine çıkardıklarına işaret eden Davutoğlu, "Evrim mahiyetinde adımlar atıldı" dedi.

Öğrencilere, 10 milyona yakın bilgisayar, bedava kitap dağıtıldığını anlatan Davutoğlu, "Çok büyük eğitim projeleri, reformlar gerçekleştirildi, 4+4+4 gibi. Toplumda eğitim altyapısını temelden değiştirdik ve eğitimli yapılara döndük. Öğretmen sayımızda olağanüstü artış sağladık, 813 bine ulaştı" diye konuştu. 

"Milli eğitim bütçesi savunma bütçesini geçti" 

Milli eğitim camiasının, öğretmen ve öğrencileriyle toplumun en geniş kesimini oluşturduğuna dikkati çeken Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Herhangi bir bakanlığın hitap ettiği, hizmet verdiği veya hizmet götüren olarak istihdam ettiği en geniş tabana da Milli Eğitim sahip. Bu aslında verdiğimiz önemi gösteriyor. Bizim iktidarlarımız döneminde ilk defa milli eğitim bütçesi savunma bütçesini geçti. Savunmayı geçmekle birlikte, savunmada da olağanüstü bir dönem yaşadık buna rağmen geçti. Bu da ekonomimizde, milli eğitimimizin oynadığı rolün açık göstergesi."

"Hala çok ciddi yapısal reformlara ihtiyaç var"

İkinci ekonomik atılım hamlesi, yeni evrensel demokrasi standardını yakalama çabası içerisinde eğitime düşen role de dikkati çeken Davutoğlu, şunları söyledi:

"Bütün bu tecrübeleri göz önüne alarak arkadaşlarımızla da talimat verdik, 12 yıl içinde eğitimde ne yapmışsak, reformlar ve yapısal değişim ve mekansal değişim, bunların iyi bir envanterini çıkaralım, elimizde sistemik olarak uyguladığımız yeni projeleri, anlık ve konjoktürel olarak geliştirdiğimiz çözüm yollarını da gözden geçirerek bir analiz yapalım.

Milli eğitimimizin hala çok ciddi yapısal reformlara ihtiyacı var. Bu gözardı edilemez. Çünkü dünya değişiyor, araçlar değişiyor, Türkiye’nin ihtiyaçları olağanüstü bir dinamizm içinde yenileniyor. Onun için en kısa zamanda bunları gözden geçireceğiz."

Davutoğlu, kendisinin de bir öğretmen, aynı zamanda bir öğrenci ve her gün öğrenmeye çalışan birisi olduğunu, bu yüzden yanından kitabı eksik etmediğini belirterek, "Bir kez daha öğrencilerimize, öğretmenlerimize vurgulamak istiyorum ki yeni eğitim felsefemizi yaygınlaştırmak durumundayız. Biraz önce örnek verdik, en iyi coğrafya kitabını yazsanız, en iyi tarih kitaplarını yazsanız dahi eğer zaman mekan idraki ve analitik düşünce kabiliyeti öğrencilerimize verilmemişse bu kuru bilgi haline dönüşür. O zaman yapmamız gereken, nihai kertede, bu mekansal ve niceliksel değişim çok önemlidir. Bundan hiçbir şekilde feragat etmeyeceğiz" şeklinde konuştu.

"Öğrencileri modern eğitimin en iyi imkanlarına kavuşturacağız"

Valiliklerden gelen talepler doğrultusunda 20 bin derslik ihtiyacı olduğunun kendisine iletildiğini söyleyen Davutoğlu, her ilçede ihtiyaç hissedilen dersliklere göre yeni bir politika geliştirilmesi hususunda talimat verdiğini bildirdi.

Bunları hep birlikte takip edeceklerini vurgulayan Davutoğlu, öğrencilerin tek eğitimle, 30’un altında sayıyla, modern eğitimin en iyi imkanlarına kavuşturacaklarını vurguladı.

"Öğretmenlerimizin gönülleri ferah olsun"

Davutoğlu, eğitimin esasının eğitim için sağlanan araçlar değil, öğretmen ve öğrencinin buluşması olduğunu ifade etti.

Bu buluşmanın aşık ile maşukun buluşması gibi olursa o öğretmenin mekanları kullanabileceğini belirten Davutoğlu, bilgi aşığı öğretmenin bilgiyi öğrenciye aktarırken aşkla anlatacağını, bilgi aşığı bir öğrencinin de öğretmenin önüne geldiğinde bilgiyi o şevkle alacağını dile getirdi. 

Davutoğlu, aksi takdirde öğrencinin zorla sınıfa girdiği, öğretmenin 'Acaba ders ne zaman biter' diye düşünmeye başladığında mekan ne kadar iyi olursa olsun, Hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığınca şartlar ne kadar iyi verilmiş olursa olsun istenilen neticenin alınamayacağına dikkati çekti. 

Öğretmenlerin, şartları ve nitelikleri itibarıyla toplumun geleceğinin sigortaları olduğuna işaret eden Davutoğlu, "Eğer iyi şartlar verilmemişse, iyi donanım onlara verilmemişse, fedakarlıklara hazır hale gelmemişlerse, bir müddet sonra eğitim mekanik hale dönüşür" diye konuştu. 

Hiç kimsenin ilkokul öğretmenini unutmayacağını söyleyen, ilkokul öğretmeninin geçen yıl 95 yaşında vefat ettiğini anımsatan Davutoğlu, "Emin olun annemi kaybetmiş gibi... Her İstanbul’a gidişimde elini öperdim. Cenazesine de bizzat katıldım. Hala da onu rahmetle anarım. Bu öğretmen - öğrenci sevgisinin derinliğini yaşatmamız lazım" dedi.

Diğer önemli bir konunun da müfredat olduğuna işaret eden Davutoğlu, Talim Terbiye Kurulu Başkanıyla da hususu detaylı konuşacaklarını ifade etti.

Davutoğlu, müfredatın, hem köklü kültürü yansıtacak hem de küresel bilgiyi kullanabilir nitelikte olan bir gelecek perspektifini barındırması gerektiğini ifade etti.

Bunlar gerçekleştiğinde yapısal reformlarla ilgili adımların geldiğini anlatan Davutoğlu, yapısal reformların verimlilik analizi yapıldıktan sonra yeni bir ihtiyaç varsa hep beraber ele alınacağını söyledi.

Eğitimin bilgi sahibi olmak, bilgi inşasında rol almak ve istihdam için yapıldığını dile getiren Davutoğlu, mesleki teknik eğitimin yenilenmesi, güçlendirilmesi ve istihdama hemen gidecek şekilde hazır hale getirilmesi gerektiğini belirtti.

İnsanların çok daha erken yaşta mesleğe ve istihdama yönlendirilmesi durumunda her iki alandaki baskının da azalacağına işaret eden Davutoğlu, "Arkadaşlarımıza bu konuda talimat verdim. Mesleki ve teknik eğitim sadece Milli Eğitim Bakanlığımızın ihtiyaçları, ihtiyaç tanımları ve imkanlarıyla yürütülebilecek bir çalışma değildir. Türkiye’de bu mesleki formasyonu kullanacak olan iş adamları, işveren kuruluşları, TESK, TOBB, bütün esnaf teşkilatlar,ı bu mesleki eğitimin parçası haline gelmeliler. 105 pilot proje şu anda yürüyor" şeklinde konuştu.

Bu projelerden bir tanesinin Konya’da gezdiğini anlatan Davutoğlu, öğrencilerin hem ayakkabıcılıkla ilgili eğitim aldığını hem de işverenle kontak kurulduğunu dile getirdi.

Bunun göçü de engelleyeceğini belirten Davutoğlu, projelerin eğitimi yerelde kıymetlendireceğini ve toplumsal bilinci artıracağını söyledi.

Gerekirse Milli Eğitim Bakanlığı ile iş dünyası arasında ortak bir yapı kurulacağına işaret eden Davutoğlu, mesleki eğitimde, 105 projede, 4 bin 700 öğrenci için uygulanan bu projenin, bir milyon 200 bine yakın mesleki ve teknik eğitim gören alandaki kişilere de yavaş yavaş yaygınlaştırılması gerektiğini söyledi.

Davutoğlu, böylece ihtiyaca tekabül eden ara eleman unsurunu yetiştirilmesi ve üniversiteyi bitirip de tam olarak nerede istihdam edileceği bilinmeksizin devlet kapısına dayanarak "Ben bir iş arıyorum" diyen kitlenin yükünün azaltılacağını belirtti.

"Öğretmenlerin meslek aşkını artıracağız"

Bu konudaki çalışmalara ağırlık vereceklerini belirten Davutoğlu, "Birçok diğer konuları tek tek ele aldık. Bunların detaylarına girmeyeceğim. Ama burada zikretmek istediğim husus şu; öğretmen kalitesini artıracağız, öğretmenlerin meslek aşkını artıracağız" diye konuştu.

Cuma günü 40 bin öğretmen atamasının yapılacağını anımsatan Davutoğlu, "Niye bu branşlarda, niye diğer branşlarda değil" diye Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya soru yönelttiğini ve gerekli cevapları aldığını aktardı.

Kontenjanların Türkiye’deki tüm öğretmen açığının tek tek branşlardaki öğretmen açığına oranlanmasıyla, son derece objektif kriterlerle tespit edildiğini anlatan Davutoğlu, kendisine de sosyal medya üzerinden branş dağılımına ilişkin yüzlerce, binlerce mesaj geldiğini bildirdi.

Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Öğretmenlerimizin gönülleri ferah olsun. Onların en iyi şekilde bu sürece katılmaları için zaten elimizden geleni yapıyoruz. Geleceğimizin teminatı onlar. Ama Türkiye’nin ihtiyaçları ve eğitimin ihtiyaçları göz önüne alınarak, objektif planlama yapılması zaruret. Bu Cuma inşallah 40 bin yeni meslektaşımı, hepimiz için Türkiye'nin Anadolu'nun, her yerine göndereceğiz. Allah yollarını açık etsin. Verecekleri, anlattıkları dersleri bereketli, feyzli kılsın.”

Milli Eğitim Şurası'nın Aralık'ta yapılacağını anımsatan Davutoğlu, şuranın temel konusunun  öğretmenlerin ve öğretmenlerin niteliğinin, kalitesinin geliştirilmesi olacağını belirtti.

"Dünyanın en iyi sınıfları olsa eğitimi verecek öğretmendir" diyen Davutoğlu, öğretmenliğin bir anda öğrenilmediğini, eğitimcilerin hayatın her aşamasında kendilerini yenilemeleri gerektiğini söyledi.

"Geleceğimizi teminat altına alacak bir milli eğitim stratejisini geliştireceğiz"

 Ahmet Davutoğlu, "İnşallah önümüzdeki dönemde bu yapısal reformlar ve diğer hususlarla birlikte daha kapsamlı bir milli eğitim stratejisini, geleceğimizi teminat altına alacak ve 2023 hedeflerini gözeten bir milli eğitim stratejisini hep beraber çalışarak geliştireceğiz. Bu çalışmalara imkan verdikçe, bir başbakan olarak değil bir öğretmen olarak, bir öğrenci olarak katılmayı arzu ediyorum. Hiçbir şey şu anda Türkiye’de eğitim konusundan daha elzem değildir."

Davutoğlu, iş kazaları konusunda geçen hafta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında yapılan toplantıda da temel konunun Mesleki Yeterlilik Kurumu olduğunu anımsattı.

Milli eğitimin de içinde olduğu bu alanlarda toplumun ve yeni nesillerin, okula başlayan gençlerin, öğretmenlerimiz bu konuların detaylı bir şekilde konuşulduğunu bilmesi gerektiğine işaret eden Davutoğlu, gereken her türlü tedbirin alınması ve her türlü adımın atılacağı konusunda çok güçlü bir siyasi irade olduğunun bilinmesini istediğini dile getirdi.

Başbakan Davutoğlu, yeni eğitim ve öğretim yılının öğretmen ve öğrenciler için hayırlı olmasını diledi. 

AİHM'nin din kültürü ve ahlak bilgisi dersine ilişkin kararı anımsatılarak, "Ders kitaplarında değişiklik olup olmayacağı ve bu dersten çekilme hakkı tanınıp tanınmayacağı" sorusu üzerine Davutoğlu, AİHM'nin kararının detaylarını ve gerekçelerini detaylı şekilde inceleyeceklerini bildirdi.

AİHM ve benzer kararlara  önyargılı yaklaşmayacaklarını vurgulayan Davutoğlu, gerekli incelemeleri yaparak "İhtiyaç nedir" diye bakacaklarını söyledi.

Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Ama şunun da bilinmesi lazım, AİHM kararlarının, daha önceki benzer konularda farklı nasıl kararlar verildiği de malum. Avrupa içinde de ne kadar farklı uygulamalar olduğu da malum. Bazı ülkelerde bırakınız, Türkiye'de din kültürü ve ahlak bilgisi dersi bütün dinleri anlatacak şekilde veriliyor. Bazı ülkelerde öğrenciler kiliselere götürülüyor ve uygulamalı din dersi hepsine veriliyor. Belli okullarda hepsine veriliyor. Şimdi bütün bu uygulamaları göz ardı edip de Türkiye'de bunu bir dini baskı aracı gibi yansıtma çabalarını kabul etmemiz mümkün değil."

Bakanlıkta, Din Öğretimi Genel Müdüründen detaylı bilgi aldığını bildiren Davutoğlu, "Hele hele Türkiye'nin çevresindeki gelişmelere baktığınızda bu Türkiye için elzemdir. Eğer devlet, bu devlet dini anlamında söylemiyorum, dini telakki ailede öğrenilir, zamanla geliştirilir ama doğru ve sağlam bir dini bilgi eğitim müesseselerimiz aracılığıyla verilmezse işte çevremizdeki radikalleşme eğilimlerinin kaynağını teşkil eden düzensiz ve sağlıksız dini bilgiyi denetleme imkanı da kalmaz. Din, insanoğlunun varoluşundan beri, ateistler tarafından bile kabul edilen bir gerçek olarak toplumda insanın yaşadığı her yerde sosyal vaka olarak da inanç sistemi olarak da yaşamıştır."

Başbakan Davutoğlu, din kültürü ve ahlak dersine Türkiye'de duyulan ihtiyacın başka ülkelere göre farklı olabileceğine işaret ederek, bu konuda ülkenin kendi ihtiyaçlarına cevap verecek adımlar atacaklarını söyledi. 

Hiçbir insana dini gerekçelerle baskı uygulanmayacağını vurgulayan Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Ama nasıl ben Marksist değilsem ama Marksizmi bilmek, iktisat okurken de uluslararası ilişkiler okurken de bir zaruretse bir ateistin dahi belli bir vasatta din kültürü sahibi olması, yapacağı her sosyal analiz için bir zarurettir. Yani bunu sadece inananlar din kültürü sahibi olur, dolayısıyla 'Din kültürü dersi verdiğinizde insanları inanmaya zorlarsınız' demek çok yanlış bir mantık. Türkiye'de, Ortadoğu'da, Balkanlar'da hiçbir sosyal olayı din olgusunun dışında dışarıda tutarak anlamak mümkün değil. Bugünkü gelişmeleri görüyorsunuz. Eğer çevremizdeki ülkelerde sağlam bir temelde doğru bir din kültürü ve müsamahaya dayanan, dinleri karşılıklı anlayışa dayanan bir şekilde öğretilmiş olsaydı belki de yaşadığımız olaylar yaşanmazdı. Dolayısıyla bizim burada temel meselemiz evrensel kriterlerdir. Bu çerçevede tek bir evrensel kriter olduğu, her yerde de aynı kriter uygulandığı ve buna da Türkiye'nin uyması gerektiği gibi bir kanaat yanlıştır. Mesele burada müfredattır ve müfredatta da şu ana kadar baktığımızda böyle bir baskı unsuru görmedim."

Bunun tartışılıp konuşulabileceğini ifade eden Davutoğlu, "Ayrıca Türkiye'nin ihtiyaçları herhangi bir İskandinav ülkesinin ihtiyaçlarından farklı olur. O farklılık içinde de eğitim bu farklılıklara da cevap verir. İskandinav derken rastgele söyledim, herhangi bir ülkeyi kastederek veya bir şeyle söylemedim ama ihtiyaçların farklılığı anlamında söyledim. Nihayetinde bütün bunları bu çerçevede değerlendirmek gerekir" diye konuştu. 

-Okulların yakılması

"Bazı kuruluşların desteğiyle Kürtçe eğitim vermek amacıyla açılan okuların valiliklerce kapatıldığı, bunların mühürlerinin sökülerek içeri girildiği" anımsatılarak, "Yaşanan gerginliği ve bazı okulların buna tepki olarak yakılmasını nasıl değerlendirdiği"nin sorulması üzerine Başbakan Davutoğlu, olayın üç boyutu bulunduğunu bildirdi.

Davutoğlu, Türkiye'de konuşulan herhangi bir dile önyargılı yaklaşmadıklarının herkes tarafından bilindiğini, son yıllarda Kürtçenin sosyal, siyasal hayatta kullanılması, eğitimde seçmeli ders olarak okutulması yönünde devrim mahiyetinde adımlar atıldığını vurguladı. Ahmet Davutoğlu, bundan yıllar önce bu dilde yayın yapan ulusal kanal, Kürtçenin seçmeli ders olduğu okullar, Kürtçe öğretmeni yetiştiren üniversite bölümleri olmasına kimsenin ihtimal bile vermediğini söyledi.

Kürt kökenli, iyi niyetli vatandaşlara seslenen Davutoğlu, "Kürtçe, bizim güzel Türkçemiz gibi bu ülkenin bir kesiminin kullandığı bir dilimizdir, birçok başka lehçeler ve diller gibi. Türkçe resmi dildir, ama ülkede çok sayıda kullanılan dil vardır, her birisi saygındır, her birisi azizdir. Çünkü insanlar arasında nihayet o dilin kullanılması önemlidir. Muhabbetle konuşulduğunda her dil güzeldir. Türkçemiz de güzeldir. Ben bir çok yerde söylüyorum, Yunus Emre'nin güzel Türkçesi ile Feqiye Teyran'ın güzel Kürtçesi arasında muhteva ve muhabbet bakımından bir fark yoksa biz böyle bir şey gözetmeyiz" dedi.

Bu konuda atılan adımlara işaret eden Davutoğlu, bu sene yeni bir dönem başladığını, ilk defa seçmeli derslerle ilgili talepler de göz önüne alınarak norm kadrolu Kürtçe öğretmenlerinin görevlendirileceğini anımsattı.

Başbakan Davutoğlu, "Biz bu adımları atarken, bazı çevrelerin sanki bu adımlar onların baskılarıyla veya onlar bu adımları getiriyormuş gibi psikoloji de yaratmak istenircesine kamu düzenini bozacak şekilde adımlar atması da kabul edilemez, izin verilemez. Kürtçe bu ülkede kullanılan bir dil olarak saygınsa ve hepimiz bunu biliyor ve buna göre davranıyorsak bütün vatandaşlar, bütün kurumlar da bilmeli ki Türkiye bir hukuk devletidir ve kamu düzeni esastır. Herkes kafasına göre 'Ben burayı okul ilan ettim, şu eğitimi vereceğim' derse, bir müddet sonra kaos çıkar'' dedi. 

İstanbul'da veya Konya'da "İmam hatip okulu açıyorum ve kendime göre eğitim yapıyorum" denilmesi durumunda bunun da kapatılacağına işaret eden Davutoğlu, kamu düzeninin esas olduğunu, okul açmanın prosedürü bulunduğunu, aksi takdirde Türkiye'de kamu düzeninin korunamaz hale geleceğini söyledi. 

Bu konuyla ilgili siyasi partiye mensup kişilerin de Türkiye'de anayasal düzenin ve yasalara dayalı kamu düzeninin korunması için yemin ettiğini anımsatan Davutoğlu, herkesin bu sorumluluk içinde davranması gerektiğini bildirdi.

Her türlü görüşü tartışmaya hazır olduklarını, birlikte çözüm yolu arayabileceklerini kaydeden Davutoğlu, "Ama herhangi birisi 'Benim çözümüm tek çözümdür' diyerek kamu düzenini bozan bir dayatmayı Türkiye'de yapamaz buna da izin vermeyiz. Herkesin de bunu bilmesi lazım" diye konuştu.

Davutoğlu, bazı il ve ilçelerdeki okullara molotofkokteyliyle yapılan saldırıları "şiddet ve terör" şeklinde değerlendirerek, "Yani siz hem özgürlüklerden bahsedeceksiniz kamu düzenini ihlal edecek davranışlar içine gireceksiniz bir de yetmeyecek eğitim amacıyla oraya giden öğrencilerin ve öğretmenlerin hayatını riske ederek bazı okullara molotofkokteylleri atacaksınız. Bu şiddete, bu teröre de bu ülkeyi teslim etmeyiz. Bunu da herkes bilmeli. Aksi takdirde en fazla o bölgede yaşayan çok samimi vatandaşlarımızın çocukları etkilenir, öğretmenleri etkilenir" dedi.

Kriterlerin açık, Türkiye'nin özgürlükler ülkesi olduğunu, her konunun konuşulduğunu, her dilin saygın olduğunu, bununla ilgili adımların atıldığını dile getiren Davutoğlu, "Ama Türkiye bir kamu düzeni ülkesidir. Bu kamu düzenine herkesin, en çok da bu kamu düzeninin merkezini, omurgasını teşkil eden TBMM üyelerinin saygı göstermesi beklenir. Biz de bu konuda eğitim güvenliği neyi gerektiriyorsa o tedbirleri alırız" vurgusunu yaptı.

Bu çabaları kabul etmemiz mümkün değil

AİHM'nin din kültürü ve ahlak bilgisi dersine ilişkin kararı anımsatılarak, "Ders kitaplarında değişiklik olup olmayacağı ve bu dersten çekilme hakkı tanınıp tanınmayacağı" sorusu üzerine Davutoğlu, AİHM'nin kararının detaylarını ve gerekçelerini detaylı şekilde inceleyeceklerini bildirdi.

AİHM ve benzer kararlara  önyargılı yaklaşmayacaklarını vurgulayan Davutoğlu, gerekli incelemeleri yaparak "İhtiyaç nedir" diye bakacaklarını söyledi.

Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Ama şunun da bilinmesi lazım, AİHM kararlarının, daha önceki benzer konularda farklı nasıl kararlar verildiği de malum. Avrupa içinde de ne kadar farklı uygulamalar olduğu da malum. Bazı ülkelerde bırakınız, Türkiye'de din kültürü ve ahlak bilgisi dersi bütün dinleri anlatacak şekilde veriliyor. Bazı ülkelerde öğrenciler kiliselere götürülüyor ve uygulamalı din dersi hepsine veriliyor. Belli okullarda hepsine veriliyor. Şimdi bütün bu uygulamaları göz ardı edip de Türkiye'de bunu bir dini baskı aracı gibi yansıtma çabalarını kabul etmemiz mümkün değil."

Bakanlıkta, Din Öğretimi Genel Müdüründen detaylı bilgi aldığını bildiren Davutoğlu, "Hele hele Türkiye'nin çevresindeki gelişmelere baktığınızda bu Türkiye için elzemdir. Eğer devlet, bu devlet dini anlamında söylemiyorum, dini telakki ailede öğrenilir, zamanla geliştirilir ama doğru ve sağlam bir dini bilgi eğitim müesseselerimiz aracılığıyla verilmezse işte çevremizdeki radikalleşme eğilimlerinin kaynağını teşkil eden düzensiz ve sağlıksız dini bilgiyi denetleme imkanı da kalmaz. Din, insanoğlunun varoluşundan beri, ateistler tarafından bile kabul edilen bir gerçek olarak toplumda insanın yaşadığı her yerde sosyal vaka olarak da inanç sistemi olarak da yaşamıştır."

Başbakan Davutoğlu, din kültürü ve ahlak dersine Türkiye'de duyulan ihtiyacın başka ülkelere göre farklı olabileceğine işaret ederek, bu konuda ülkenin kendi ihtiyaçlarına cevap verecek adımlar atacaklarını söyledi. 

Hiçbir insana dini gerekçelerle baskı uygulanmayacağını vurgulayan Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Ama nasıl ben Marksist değilsem ama Marksizmi bilmek, iktisat okurken de uluslararası ilişkiler okurken de bir zaruretse bir ateistin dahi belli bir vasatta din kültürü sahibi olması, yapacağı her sosyal analiz için bir zarurettir. Yani bunu sadece inananlar din kültürü sahibi olur, dolayısıyla 'Din kültürü dersi verdiğinizde insanları inanmaya zorlarsınız' demek çok yanlış bir mantık. Türkiye'de, Ortadoğu'da, Balkanlar'da hiçbir sosyal olayı din olgusunun dışında dışarıda tutarak anlamak mümkün değil. Bugünkü gelişmeleri görüyorsunuz. Eğer çevremizdeki ülkelerde sağlam bir temelde doğru bir din kültürü ve müsamahaya dayanan, dinleri karşılıklı anlayışa dayanan bir şekilde öğretilmiş olsaydı belki de yaşadığımız olaylar yaşanmazdı. Dolayısıyla bizim burada temel meselemiz evrensel kriterlerdir. Bu çerçevede tek bir evrensel kriter olduğu, her yerde de aynı kriter uygulandığı ve buna da Türkiye'nin uyması gerektiği gibi bir kanaat yanlıştır. Mesele burada müfredattır ve müfredatta da şu ana kadar baktığımızda böyle bir baskı unsuru görmedim."

Bunun tartışılıp konuşulabileceğini ifade eden Davutoğlu, "Ayrıca Türkiye'nin ihtiyaçları herhangi bir İskandinav ülkesinin ihtiyaçlarından farklı olur. O farklılık içinde de eğitim bu farklılıklara da cevap verir. İskandinav derken rastgele söyledim, herhangi bir ülkeyi kastederek veya bir şeyle söylemedim ama ihtiyaçların farklılığı anlamında söyledim. Nihayetinde bütün bunları bu çerçevede değerlendirmek gerekir" diye konuştu. 

Okulların yakılması

"Bazı kuruluşların desteğiyle Kürtçe eğitim vermek amacıyla açılan okuların valiliklerce kapatıldığı, bunların mühürlerinin sökülerek içeri girildiği" anımsatılarak, "Yaşanan gerginliği ve bazı okulların buna tepki olarak yakılmasını nasıl değerlendirdiği"nin sorulması üzerine Başbakan Davutoğlu, olayın üç boyutu bulunduğunu bildirdi.

Davutoğlu, Türkiye'de konuşulan herhangi bir dile önyargılı yaklaşmadıklarının herkes tarafından bilindiğini, son yıllarda Kürtçenin sosyal, siyasal hayatta kullanılması, eğitimde seçmeli ders olarak okutulması yönünde devrim mahiyetinde adımlar atıldığını vurguladı. Ahmet Davutoğlu, bundan yıllar önce bu dilde yayın yapan ulusal kanal, Kürtçenin seçmeli ders olduğu okullar, Kürtçe öğretmeni yetiştiren üniversite bölümleri olmasına kimsenin ihtimal bile vermediğini söyledi.

Kürt kökenli, iyi niyetli vatandaşlara seslenen Davutoğlu, "Kürtçe, bizim güzel Türkçemiz gibi bu ülkenin bir kesiminin kullandığı bir dilimizdir, birçok başka lehçeler ve diller gibi. Türkçe resmi dildir, ama ülkede çok sayıda kullanılan dil vardır, her birisi saygındır, her birisi azizdir. Çünkü insanlar arasında nihayet o dilin kullanılması önemlidir. Muhabbetle konuşulduğunda her dil güzeldir. Türkçemiz de güzeldir. Ben bir çok yerde söylüyorum, Yunus Emre'nin güzel Türkçesi ile Feqiye Teyran'ın güzel Kürtçesi arasında muhteva ve muhabbet bakımından bir fark yoksa biz böyle bir şey gözetmeyiz" dedi.

Bu konuda atılan adımlara işaret eden Davutoğlu, bu sene yeni bir dönem başladığını, ilk defa seçmeli derslerle ilgili talepler de göz önüne alınarak norm kadrolu Kürtçe öğretmenlerinin görevlendirileceğini anımsattı.

Başbakan Davutoğlu, "Biz bu adımları atarken, bazı çevrelerin sanki bu adımlar onların baskılarıyla veya onlar bu adımları getiriyormuş gibi psikoloji de yaratmak istenircesine kamu düzenini bozacak şekilde adımlar atması da kabul edilemez, izin verilemez. Kürtçe bu ülkede kullanılan bir dil olarak saygınsa ve hepimiz bunu biliyor ve buna göre davranıyorsak bütün vatandaşlar, bütün kurumlar da bilmeli ki Türkiye bir hukuk devletidir ve kamu düzeni esastır. Herkes kafasına göre 'Ben burayı okul ilan ettim, şu eğitimi vereceğim' derse, bir müddet sonra kaos çıkar'' dedi. 

İstanbul'da veya Konya'da "İmam hatip okulu açıyorum ve kendime göre eğitim yapıyorum" denilmesi durumunda bunun da kapatılacağına işaret eden Davutoğlu, kamu düzeninin esas olduğunu, okul açmanın prosedürü bulunduğunu, aksi takdirde Türkiye'de kamu düzeninin korunamaz hale geleceğini söyledi. 

Bu konuyla ilgili siyasi partiye mensup kişilerin de Türkiye'de anayasal düzenin ve yasalara dayalı kamu düzeninin korunması için yemin ettiğini anımsatan Davutoğlu, herkesin bu sorumluluk içinde davranması gerektiğini bildirdi.

Her türlü görüşü tartışmaya hazır olduklarını, birlikte çözüm yolu arayabileceklerini kaydeden Davutoğlu, "Ama herhangi birisi 'Benim çözümüm tek çözümdür' diyerek kamu düzenini bozan bir dayatmayı Türkiye'de yapamaz buna da izin vermeyiz. Herkesin de bunu bilmesi lazım" diye konuştu.

Davutoğlu, bazı il ve ilçelerdeki okullara molotofkokteyliyle yapılan saldırıları "şiddet ve terör" şeklinde değerlendirerek, "Yani siz hem özgürlüklerden bahsedeceksiniz kamu düzenini ihlal edecek davranışlar içine gireceksiniz bir de yetmeyecek eğitim amacıyla oraya giden öğrencilerin ve öğretmenlerin hayatını riske ederek bazı okullara molotofkokteylleri atacaksınız. Bu şiddete, bu teröre de bu ülkeyi teslim etmeyiz. Bunu da herkes bilmeli. Aksi takdirde en fazla o bölgede yaşayan çok samimi vatandaşlarımızın çocukları etkilenir, öğretmenleri etkilenir" dedi.

Kriterlerin açık, Türkiye'nin özgürlükler ülkesi olduğunu, her konunun konuşulduğunu, her dilin saygın olduğunu, bununla ilgili adımların atıldığını dile getiren Davutoğlu, "Ama Türkiye bir kamu düzeni ülkesidir. Bu kamu düzenine herkesin, en çok da bu kamu düzeninin merkezini, omurgasını teşkil eden TBMM üyelerinin saygı göstermesi beklenir. Biz de bu konuda eğitim güvenliği neyi gerektiriyorsa o tedbirleri alırız" vurgusunu yaptı.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, basın mensuplarına yapılan açıklamanın ardından Davutoğlu’na, bakanlığın simgesi olarak bir kalem hediye etti.

Muhabir: Kurbani Geyik, Yıldız Seçil Aktaş, Selma Bıyıklı Adabaş


Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın