Dolar
32.33
Euro
34.88
Altın
2,220.51
ETH/USDT
3,557.90
BTC/USDT
70,540.00
BIST 100
9,079.97
Gündem, arşiv

Müslümanlara ihanet eden hizmet gönüllüsü olabilir mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Müslümanlara ihanet edenlerin, hizmet gönüllüsü olduklarını kim iddia edebilir" dedi.

15.11.2014 - Güncelleme : 15.11.2014
Müslümanlara ihanet eden hizmet gönüllüsü olabilir mi?

İSTANBUL

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Amerika kıtasının 1492'de Kolomb tarafından keşfedildiğinin iddia edildiğini belirterek, "Oysa Kolomb'tan 314 sene önce 1178'de Müslüman denizciler Amerika kıtasına ulaşmışlardır. Kristof Kolomb'un hatıralarında Küba kıyılarında dağın tepesinde bir caminin varlığından bahsedilmektedir. Kübalı kardeşimle bunu konuşuruz. O dağın tepesine bir cami bugün de yakışır" dedi.

Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı evsahipliğinde düzenlenen 1. Latin Amerika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi'nin kapanış toplantısında yaptığı konuşmada, zirvenin, Türkiye ile Latin Amerika ülkeleri arasında dostluğa ve dayanışmaya vesile olmasını ve özellikle Latin Amerika ülkelerindeki Müslümanlarla var olan gönül köprüsünün daha da sağlamlaşmasını temenni etti. 

Zirve dolayısıyla 41 ülkeden 71 temsilcinin İstanbul'a geldiğini kaydeden Erdoğan, "Birbirlerini daha iyi tanıdılar, birbirlerini dinlediler, sorunlarımızı, İslam dünyasında ve Latin Amerika'da özellikli olarak tespit ettiler. 5 gün boyunca birbirleriyle muhabbet ettiler. Malum, muhabbetten Muhammed oldu hasıl, Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl" ifadelerini kullandı.

Erdoğan, zirvenin İstanbul'da gerçekleşmesini çok önemsediklerini vurgulayarak, şöyle konuştu: 

"Az önce Küba'dan değerli kardeşim bizleri Küba'ya davet etti. Zaten bizim şu andaki planlamamız içerisinde var. Nasip olursa 2015'in başlarında Küba'ya bir ziyaretimiz olacak. Geniş bir heyetle inşallah Küba'ya bu ziyareti gerçekleştireceğiz. Latin Amerika ülkelerine inşallah 2015 yılı içinde daha fazla ağırlık vereceğiz. Aynı şekilde Afrika'ya. Bu hafta nasip olursa Cezayir ve Ekvator Ginesi'ne gidiyoruz, oraları dolaşacağız. İşimizin tüm dünyada ne kadar ağır olduğunu, sorumluluğumuzun ne kadar fazla olduğunun idraki içerisindeyiz. Tabii sorumluluğun idrakı içinde olmak yetmiyor, icraat gerekiyor, netice gerekiyor. İslam dünyasında bu noktada sıkıntımız çok büyük." 

"Kolomb daha Amerika kıtasını keşfetmeden İslam dini kıtada inkişaf etmişti" 

İslamın, insanın kendi tercihiyle kendi iradesiyle inanmasıyla birlikte Allah'ın kişiye bahşettiği en büyük hediye, hidayet olduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi:

"Eğer kalplerine, kulaklarına damga vurulmuşsa, gözlerine de perde inmişse, ne kadar anlatırsanız anlatın onlar inanmayacaklardır. Yine de bize düşen son nefesimize kadar Hakk'ı anlatmaktır, son nefesimize kadar insanları Hakk'a davet etmektir. İşte bu şehir, İstanbul, özellikle de Latin Amerika ülkeleri nezdinde anlatma, Hakk'a çağırma yani tebliğ vazifesini hakkıyla yerine getirmiş bir şehirdir. Bu şehrin böyle bir özelliği var. Büyük bir iftiharla ifade etmeliyim ki İstanbul'un başkent olduğu Osmanlı Devleti dünyanın birçok ülkesine olduğu gibi Latin Amerika ülkelerine de ulaşmış oralarda da hakkı savunmuş, oralarda da tebliğ vazifesini yerine getirmiştir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1866'da iki Osmanlı gemisinin Ümit Burnu'ndan geçerek Basra'ya ulaşmak üzere İstanbul'dan ayrıldığını, okyanusa açıldığını ancak yollarını kaybederek Brezilya'nın Rio sahiline vardığını anlattı.

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Gemide bulunan ve alim bir zat olan Abdurrahman Efendi, Brezilya'da kaldı ve yıllar boyunca Brezilya başta olmak üzere Latin Amerika ülkelerini dolaşmak suretiyle İslam'ı anlattı, insanlara tebliğ vazifesinde bulundu. Yine 19. ve 20. yüzyıllarda Osmanlı cihan devleti artık dağılırken, çok sayıda Müslüman, Latin Amerika'ya göç etti. Bu göçmenler, Osmanlı pasaportuna sahip oldukları için de 'el turco' olarak tanındılar ve bugün halen de bu sıfatla tanınıyorlar. Bunu Arjantin'de, Meksika'da görürsünüz. Gittiğimizde oralarda gördük. Hatta gayet güzel, büyük dikili çeşmelerimiz var oralarda. Yaklaşık 100 yıl önce Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı sırasında başta Arjantin olmak üzere Latin Amerika Müslümanları aralarında yardım toplamış bunu Kızılay aracılığıyla Türkiye'ye ulaştırmışlar. Latin Amerika'nın İslam'la tanışması, 12. yüzyıla kadar dayanır. Amerika kıtasının 1492'de Kolomb tarafından keşfedildiği iddia edilir. Oysa Kolomb'tan 314 sene önce 1178'de Müslüman denizciler Amerika kıtasına ulaşmışlardır. Kristof Kolomb'un hatıralarında Küba kıyılarında dağın tepesinde bir caminin varlığından bahsedilmektedir. Kübalı kardeşimle bunu konuşuruz. O dağın tepesine bir cami bugün de yakışır. Yeter ki böyle bir şeye müsaade etsinler. Kolomb daha Amerika kıtasını keşfetmeden İslam dini kıtada inkişaf etmiş, yayılmıştı."

"Bizim tarihimizde sömürgeleştirme süreci göremezsiniz"

Osmanlı Devleti ve diğer İslam ülkelerinin Latin Amerika ülkelerindeki tebliğ faaliyetlerini, siyasi arzuların vasıtası olarak kullanmadığını dile getiren Erdoğan, "İslam dini asla ve asla sömürmenin, sömürgeleştirmenin, köleleştirmenin bir aracı olmadı. Başkaları daha iyi sömürmek için daha kolay boyun eğdirmek için dinlerini bir araç olarak kullanırken, Müslümanlar ve İslam devletleri sadece tebliğin, gönülleri fethetmenin, Allah'ın ismini yüceltmenin peşinde oldular. Müslümanlar, kemiyetin peşinde değil, keyfiyetin peşinde koştular. İslam'ı daha çok gönülle buluşturmanın ve tanıştırmanın mücadelesini verdiler" diye konuştu. 

Erdoğan, Afrikalılar'a atfedilen "Misyonerler geldiklerinde toprağımız var onların da ellerinde İncil. Şimdi bizim elimizde İncil var, toprak ise onların elinde" sözlerine değinerek, Afrika ve Latin Amerika'nın bunları yaşadığını söyledi. Erdoğan, "Ancak bizim tarihimizde Allah'a hamdolsun böyle bir sömürgeleştirme süreci göremezsiniz. Dinin, sömürgeleştirmenin bir aracı olarak kullanıldığına asla şahit olamazsınız. Selçuklu, Emevi, Abbasi devletleri, Memlük Devleti, Endülüs Devleti, Osmanlı Devleti ve daha niceleri insanları, İslam'a davet etmiş ama zorla Müslümanlaştırmanın asla taraftarı olmamış, diğer tüm inançları da her zaman hoşgörü ve teminatı altında tutmuşlardır" dedi.

"Müslümanlara ihanet edenlerin, hizmet gönüllüsü olduklarını kim iddia edebilir"

Erdoğan, "Barışın dinini, İslam'ı, kendi kirli terör örgütlerine cinayet şebekelerine isim olarak verenlerin, İslam'ın hizmetinde olduklarını, Kur'an ve Sünnetin yolunda olduklarını kim söyleyebilir? Başka ülkelerin ve odakların çıkarları adına vatanlarına ve Müslümanlara ihanet edenlerin, İslam'a hürmet içinde olduklarını, hizmet gönüllüsü olduklarını kim iddia edebilir" dedi.

İslamiyet'te cebir, kılıç ve silah zoruyla, para, mal ve mülk vaat etmek yoluyla Müslümanlaştırmak olmadığını belirten Erdoğan, İslam'ın en çok da mazlumların, yoksulların, yolda kalmışların, gariplerin ve kölelerin dini olduğunu söyledi.

Bu nedenle İslam'ın hiçbir zaman sömürmenin aracı olmadığını, tam tersine sömürüye, baskıya ve zulme başkaldırının vasıtası olduğunu vurgulayan Erdoğan, Latin Amerika'daki Müslümanların tarih içinde yaşadıkları büyük acıları, maruz kaldıkları ağır zulmün bilindiğini anlattı.

Erdoğan, "Bu Ayet-i Kerime'yi rehber etmek, bu suretle yüzyıllar boyunca nasıl dimdik ayakta kaldıklarını da biliyoruz. İnşallah dayanışma içinde yardımlaşarak, paylaşarak, birbirimize sımsıkı sarılarak, kardeşlik hukuku içinde her yerde varlığımızı sürdürmeye, her yerde  barışın dinini, yani İslamı yaşamaya ve yaşatmaya devam edeceğiz. Türkiye olarak hem tarihin bize yüklediği mirasın, hem de bugün omuzlarımızda taşıdığımız mesuliyetin idrakindeyiz" diye konuştu.

Türkiye'nin asırlar boyunca İslamın sancaktarlığını yaptığını dile getiren Erdoğan, Endülüs'teki Müslümanın hakkının ataları tarafından savunulduğunu, Mekke, Medine ve Kudüs'ün izzeti ve şerefini Osmanlı Devleti'nin mensupları olarak muhafaza ettiklerini, kutsal mekanların asırlar boyunca hizmetkarlığını yaptıklarını kaydetti.

Erdoğan, yüzyıl önce 1. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin dünyanın en güçlü orduları karşısında savaştığını, çok sayıda ülkeye kaşı kahramanca mücadele ettiğini, sonuçta şimdiki sınırlar içinde yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:

"Geride kalan yüzyıl boyunca ayakta kalmanın, güçlü olmanın, yani var olmanın mücadelesini verdik. İçeriden ve dışarıdan yönelen ağır tehditlere, onlara karşı meşgul olmak zorunda kaldık. Şu anda Türkiye içerideki ve dışarıdaki sorunların bir çoğunu bertaraf etti. Güçlü, kararlı, iddia sahibi bir ülke olarak tarih sahnesindeki yerini yeniden almaya başladı. Güçlü ve daha da büyüyen ekonomimizle standartları daha ileri seviyelere doğru yol alan demokrasimizle dünyanın her karışında savunmuş olduğumuz barış, dostluk, kardeşlik mesajlarımızla bu bölgede ve yer yüzünde biz de varız diyoruz. Türkiye hiç kimse için, hiçbir ülke için tehdit ihtiva eden bir ülke değildir. Türkiye'nin hiç bir ülkenin sınırlarında ve iç işlerine asla gözü, emeli, niyeti yoktur. Tarih boyunca taşıdığımız misyon barışı egemen kılmak, zulme karşı çıkmaktır. Bugün de aynı misyonu taşıyor, dünyanın her yerinde, her ülkesinde sadece ve sadece barışın ve adaletin egemen olmasını istiyoruz. Sahip olduğumuz ulusal ve uluslararası kuruluşlarla da var olduğumuz ülkede barışın, dostluğun, kardeşliğin, dayanışmanın temellerini atıyoruz. TİKA gibi, Kızılay gibi, AFAD, Yunus Emre Enstitüleri, TRT, Anadolu Ajansı, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı gibi kuruluşlarımızla mazlumlara, yoksullara, dost ve kardeşlerimize ulaşmanın mücadelesini veriyoruz."

Yabancı dilde eğitim veren imam hatip okulu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu büyük insanlık mücadelesinde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çok ayrı ve müstesna bir yerde durduğunu belirterek, Türkiye içinde olduğu kadar, dünya genelinde de İslam dininin en berrak şekilde anlaşılması ve uygulanması için örnek faaliyetler yürüttüğünü kaydetti.

Bu faaliyetlerin Latin Amerika ülkelerine kadar ulaşmasının bir iftihar vesilesi olduğunu vurgulayan Erdoğan, "İstanbul'da kurulabilecek imam hatip okuluna, lisesine, buna ilahiyatta dahil edilmek suretiyle burada belli bir veya iki yabancı dilde eğitim verilmesi çok manidar ve anlamlı olacaktır. Bunu vakit kaybetmeden adımlarını atmak, hemen bu çalışmayı başlatmak geleceğe yönelik en isabetli yatırım olacaktır. Bizler bu çalışmaları en güçlü şekilde destekleyeceğiz" dedi.

Latin Amerika Müslümanlarının yayın, eğitim, uzman gibi her türlü ihtiyaçlarını karşılamak için çalışılacağını anlatan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Türkiye'nin siyasi ya da uluslararası tezlerini anlatmak için değil, İslam'ı en berrak şekilde anlatmak için hizmetkar olacağını söyledi.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın rolü

Erdoğan, İslam adı altında kendi ülkelerinin siyasi projelerinin yaygınlaştırmaya çalışanlar olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Biliyoruz ki İslam'ın o mübarek çatısı altındaymış gibi yapıp yüzlerine maske takıp, okullarıyla öğretmenleriyle, kör ideolojileriyle belli grupların çıkarı için faaliyet gösterenler de var. Kitab-ı Mukaddes'i kullanarak Afrika ve Latin Amerika'nın zenginliklerini sömürenler neyse, Kur'an-ı Kerim'i, barış dini İslam'ı, alemlerin sevgilisi Hazreti Nebi'yi maalesef kullanarak aynı yolun yolcusu olan istismarcılar var. Diyanet İşleri Başkanlığımız esasında işte bu nifak tohumlarını, bunlara karşı mücadelenin en güzel örneklerini verebilecek, İslam'ın özünü, ruhunu, aslını son derece güvenilir şekilde aktarabilecek güçlü, sağlam, birikimli bir yapıdır."

Latin Amerika Müslümanlarının, tüm Müslüman toplulukların, liderlerin hiç tereddüt etmeden Diyanet İşleri Başkanlığı ile irtibatta olmaları, her türlü talep ve ihtiyaçlarını dile getirmelerinin en büyük arzu ve temennileri olduğunu belirten Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da üzerindeki bu tarihi sorumluluğu hakkıyla yerine getireceğine inandığını söyledi.

Müslüman zenginler zekatlarını tam verse, İslam dünyasında yoksulluk yaşanmayacak

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İslam dünyasında Müslüman zenginlerin zekatlarını tam hakkıyla vermeleri durumunda, İslam dünyasında yoksulluk yaşanmayacağını belirterek, "Petrolün zekatı tam hakkıyla verilebiliyor mu, veya veriyor mu? Sadece bu veriliyor olsa İslam dünyasının şu anda yoksulluğunu konuşmak gibi bir sorunumuz olmaz. Ama 'silahlara gidiyor mu?' dediğiniz zaman, silahlara gidiyor" dedi.

Erdoğan, zirveye katılan katılımcıların İstanbul'da bulundukları süre içinde hemen yakındaki Müslümanların acısını daha derinden hissettiğine, yakın coğrafyadaki Müslümanların feryatlarını daha güçlü şekilde duyduklarına inandığını söyledi.

Müslüman kalpler ve gönüller arasında fiziki mesafeler olmadığını bildiren Erdoğan, Afganistan, Suriye, Irak, Filistin, Mısır ve Libya'da yaşanan acıların Brezilya, Arjantin, Şili, Meksika, Panama, Kolombiya, Haiti ve diğer tüm Latin Amerika ülkelerinden en samimi şekilde hissedildiğini, duyulduğunu ve aynı acıyı paylaştıklarını kaydetti.

Erdoğan, Ortadoğu'da Müslümanların özellilikle son bir asırdır çok ağır zulümler yaşadığını, ağır bedeller ödediğini ifade ederek, şöyle devam etti:

"Karşımızda duran acı manzaranın çok sayıda sebebi var. Ortadoğu ve dünyada Müslümanların mevcut durumunu değerlendirirken hem öz eleştirimizi, hem de eleştirimizi hiç çekinmeden hiç tereddüt etmeden, asla korkmadan yapmak zorundayız. Evet, öz eleştiri yapmak zorundayız. Zira, mevcut manzarada gayrimüslimlerin payı olduğu muhakkaktır, ama tek sebep gayrimüslimler değildir. En başta belirtmeliyim ki mevcut acı manzaranın İslamın özüyle, ruhuyla, aslıyla uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur.  Müslümanların yoksulluğunu, yenilmişliğini, ezilmişliğini kendi aralarındaki sorunları ve çatışmaları İslamın kendisine bağlayanlar bu dine karşı açık bir hürmetsizlik saygısızlık içindedirler. Tam tersine yaşanan acıları dinimizden, yani İslamdan kaynaklanandan değil, dinimizden, kitabımızdan Hazreti Peygamber'in kutlu yolundan, Allah'ın emir ve nehirlerinden uzaklaşmanın bir neticesi olarak görüyorum. Acaba şu anda İslam dünyasında Müslüman zenginler zekatlarını tam hakkıyla veriyorlar mı? Petrolün zekatı tam hakkıyla verilebiliyor mu, veya veriyor mu? Bunları masaya yatırdığımız zaman kimse buna kalkıp da 'evet veriliyor' diyemez. Sadece bu veriliyor olsa İslam dünyasının şu anda yoksulluğunu konuşmak gibi bir sorunumuz olmaz. Bu kadar açık her şey ortada. Ama 'silahlara gidiyor mu?' dediğiniz zaman, silahlara gidiyor. Oralara ciddi paralar gidiyor. "

"İbadet ederken katledenler, Müslüman olduklarını iddia edemez"

İnsanları camide ibadet ederken ve türbelerde katledenlerin Müslüman olduklarını iddia edemeyeceklerini belirten Erdoğan, bir grubun kendisine Şii, bir grubun da Sünni dediğini, kardeşinin kanını helal gördüğünü anlattı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kur'an'a ve sünnete bağlı olduklarını iddia edenlerin bu katliamları nasıl yapabildiklerini vurgulayarak, "Müslüman'a Müslüman kardeşinin canı, kanı, malı ve ırzı haramdır, hükmünü biz nereye koyacağız? 'Bir masum canı katleden, alemleri katletmiştir hükmü' ortadayken katliamların meşru oluğunu kim savunabilir. Barışın dinini İslam'ı, kendi dini terör örgütlerine, cinayet şebekelerine isim olarak verenlerin İslam'ın hizmetinde olduklarını, Kur'an ve sünnetin yolunda olduklarını kim söyleyebilir? Başka ülkelerin ve odakların çıkarları adına vatanlarına ve Müslümanlara ihanet edenlerin İslama hürmet içinde olduklarını, hizmet gönüllüsü olduklarını kim iddia edebilir" diye konuştu. 

Müslümanların önce kendi öz eleştirilerini yapmaları ve kendilerini düzeltmeleri gerektiğini belirten Erdoğan, ardından da aynı şekilde cesaretle eleştirilerin yapılacağını kaydetti.

"Bizim Alahtan başka kimseye kul olma görevimiz yoktur" diyen Erdoğan, Afrika'nın elmasları ve Latin Amerika'nın altınları kirli senaryolarla nasıl sömürüldüyse Ortadoğu'nun zenginlikleri ve petrollerinin de aynı kirli senaryoyla sömürüldüğünü anlattı.

Erdoğan, bu kirli senaryoda Müslümanların kanı, canı, malı ve mülkü olduğunu ifade ederek, "Maalesef bu kirli senaryoda Müslümanların inancı var. Sömürünün ve köleleştirmenin tam karşısında duran İslam, iştahlı, hırsızlı, tatminsiz ruhların elbette hedefi haline geliyor. İşte onun için Müslümanların zayıflaması, yoksullaşması, birbiriyle çatışması en çok da inançlarından uzaklaşması için her türlü oyun devreye sokuluyor. Bunlar komplo teorisi değil. Bunlar, yaşadığımız, gördüğümüz hadiseler. Bunlar ortada olan vakalardır" dedi.

"BM müdahale etmiyor" 

Bosna'da on binlerce Müslümanın katliamını dünyanın seyrettiğini vurgulayan Erdoğan, barış elçileri ve Birleşmiş Milletlerin buna müdahale etmediğini, dur demediğini dile getirdi. 

Her uluslararası toplantıda BM'nin reforme edilmesi gerektiğini söylediğini belirten Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"BM dünya barışına hizmet etmiyor, diyorum. 196-197 tane üyesi var. 5 tane daimi üyesi içinde bir tane Müslüman ülke yok. 3 kıta var. Avrupa, Asya ve Amerika. Diğer kıtalardan da kimse yok. Bunlardan bir tanesi 'hayır' derse, oradan siz karar çıkaramazsınız. Velev ki karar çıktı, uygulayamazsınız. İsrail'le ilgili kararları uyguladı mı? Bugün 150'ye yakın karar çıkmıştır BM'den. Bunlardan bir tanesi uygulanamamıştır. İşte buyrun. Şu anda Mescid-i Aksa'nın durumu. Acaba biz de böyle bir anlayış yok da onların mabetlerine karşı bizim ülkelerimizde böyle bir şey yapılsa dünya ne yapar? Bir ses var mı? Kiliselere karşı böyle bir şey yapılsa, dünya ne yapar? Ama bakın biz bunların hiçbirine asla müsaade etmeyiz. Niye? Çünkü bizim dinimizde böyle bir saldırıya, böyle bir yakıp yıkmaya yer yoktur da onun için. Mescid-i Aksa, Filistinlilerin değil. Tüm dünya Müslümanlarının iki kıblesinden bir tanesidir. Dolayısıyla hepimize düşen bir görev var, sorumluluk var. Ama bakın hiç dünyanın sesi çıkmıyor. Dünya yazıp çizmiyor. Hiç birisi ne yapıyorsunuz demiyor. Biz elimizden geleni yapıyoruz, yapacağız, koşturuyoruz, takip ediyoruz. Sonuna kadar takipçisi olacağız."

Erdoğan, Mısır'da seçilmiş iktidar devrilirken demokrasiye inandığını söyleyenlerin, bu darbeci zatı eleştirmediklerini söyledi.

Erdoğan, şöyle konuştu:

"Niye? Çünkü onlar kendileri nasıl inanıyorlarsa öyle bir demokrasiyi kabul ediyorlar. Bunları görmek zorundayız. İnsanlar toplu halde katledilirken dünya seyretti. Dünyada yakın siyasi tarihimizde bir hafta içinde 5 bine yakın insanın katledildiği bir ülke yoktur. Böyle bir darbe de yoktur. Ama ne yazık ki Mısır bunu yaşamıştır. Bu zattan önce gelenlerin hiçbir tanesi böyle bir darbeyi, böyle bir katliamı yapmadı. Filistin'e her türlü hukuk, ilke, kural hatta vicdan ayakların altına alınıp seyredilirken dünya sadece seyrediyor. Irak'ı dünya seyrediyor. Şu anda Irak'ın yüzde 40'ı işgal altında. Suriye aynı şekilde. Kendilerine göre belli hedefler koyuyorlar, ama 'gel netice al' dediğinde, netice yok. Neymiş havadan bombalıyormuş. Havadan bombalamak suretiyle netice alınmaz dedik, aylardır. Şimdi yeni yeni karar alıyor. Şimdi kara harekatı yapacaklarını söylüyor. Görünen köy klavuz istemez. Bunlar bilinen gerçeklerdir. Suriye'de 300 bin masum insan öldü, dünya seyretti. Söyledikleri ne? Diyorlar ki Esed gidince yerine kim gelecek?. Mantığa bak ya."

"Esed gidince yerine halkın iradesi gelecektir"

Erdoğan, "Siz demokrasiye inanıyor musunuz? İnanıyorsunuz. Demokrasi, milli irade midir? Halkın iradesi midir? Bunun tek cevabı vardır. Zalim Esed gidince, terörist Esed gidince onun yerine halkın iradesi gelecektir. Halk kimi istiyorsa o gelecektir. Ama o gidecektir" diye konuştu.

Bazılarının zaman zaman kendisine "Böyle eleştirmeseniz, öyle söylemeseniz" dediklerini aktaran Erdoğan, "Biz hakkı sonuna kadar söylemeye mecburuz, söyleyeceğiz. Söyleyeceğiz ki damardan bu işe girilsin. Bu işin sıkıntısını, derdini çekenlerin de olduğu bilinsin" değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'nin sınırında Kobani ((Ayn el Arap) diye bir vilayet olduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

"Eskiden Arap kardeşlerimizin yaşadığı Ayn el Arap idi daha sonra bunun adını değiştirdiler ve nedense Amerika buraya bayağı özendi. Konuştum kendileriyle. Başkanla konuştuk bu işi. Dedim ki; bakın oraya yapacağınız bu silah yardımı doğru değil, teröristlerin eline geçer. 'İki gün içerisinde orası düşecek' diyor. Orada yaşayan insan yok dedim sayın başkan. Zaten 200 bin insan benim ülkeme geldi, şu anda hepsini biz ülkemizde misafir ediyoruz. Neyi düşecek. Şu anda 2 bin tane savaşçı var orada. Bu DEAŞ denilen teröristlerle onlar savaşıyorlar zaten. Niçin bu sizin için bu kadar stratejik. Neden. Eğer stratejik ise benim için stratejik olması lazım. Sizin için niye stratejik.

Siz 11-12 bin kilometre öteden bunu stratejik görüyorsunuz, özelliği ne? Fransa başkanına söyledim. Dedim ki; 'Halep mi Kobani mi?' 'Tabiki Halep' dedi. Ama dedim bak Halep'in üzerinde kimse konuşmuyor. Şimdi Halep gidiyor."

Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, asıl üzerinde durulması gereken yerin Halep olduğunu vurguladı.

"Halep'te ekonomi var, Halep'te tarih var, Halep'te kültür var. Halep tam manasıyla 1 milyona aşkın nüfusuyla bir özelliği var" diyen Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"Halep'i niye konuşmuyoruz da Kobani? Mesele başka, dert başka. Üst akıl, başka hesaplar içinde. Bunun üzerinde durmamız gerekiyor. Sinsice planlar yapılıyor, bu planların üzerinde durmamız gerekiyor. Kobani için dünyayı ayağa kaldıranların, Halep için zerre kadar kaygı duymadıklarını görüyoruz. Söz konusu Müslüman olunca hukuk ortadan kalkıyor, demokrasi ortadan kalkıyor, evrensel değerler, Avrupa değerleri, Batılı değerler, insani, vicdani değerler ortadan kalkıyor. Terör örgütleri arasında dahi çok enteresan, son zamanlarda oynan bir oyun da bu. Seküler ve seküler olmayan diye ayrıma gitmeye başladılar. Eğer bir terör örgütü seküler olduğunu iddia ediyorsa ona karşı sempati duyuyorlar. Seküler olmadığını iddia ediyorsa ona karşı tepki ortaya koyabiliyorlar. Petrolü olan demokrasi götürmekten bahsedebiliyor. Petrolü olmayan ülkeleri hiç kaale alamayabiliyorlar."

"İlginç şeyler oluyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilginç şeylerin olduğunu ifade ederek, öz eleştiri kadar bu eleştirileri de cesaretle yapmak zorunda olduklarını dile getirdi.

Erdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Onlar ilkesiz olabilir, hukuksuz olabilir, vicdansız olabilir. Biz özümüze kulak verecek, Kur'an ve Sünnet ile yolumuzu aydınlatacak, adil olacağız, eşitlikçi olacağız, ayrım yapmadan barışı savunacağız. Her zaman ifade ediyorum. Onların bir tuzağı varsa hiç merak etmeyin Allah'ın da bir tuzağı vardır. Biz iyi olmak istersek, Allah hiç şüphesiz bize bütün kapıları açacak, bütün yolları aydınlatacak. Allah'ın izni ve yardımıyla biz iyinin, güzelliğin, doğruluğun yanında saf tutmayı  sürdüreceğiz. Umudumuzu kaybetmeden, başımızı öne eğmeden, bize başkalarının biçtiği rolleri kabullenmeden her daim hakkı savunacağız. Rabbim İnşallah bizlere merhamet etsin, bizlere yardım etsin. Rabbim kardeşliğimizi daim etsin." 

Muhabir: Andaç Hongur, Sefa Mutlu, Hanife Sevinç

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.