"Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum" programının ikinci günü sona erdi
İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçlarını araştırmak üzere kurulan küresel ve bağımsız girişim "Gazze Mahkemesi"nin nihai kararını açıklayacağı "Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum" programının ikinci günü sona erdi.
İstanbul
İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu'nda düzenlenen program, bazı akademisyenler, insan hakları savunucuları, medya temsilcileri ve sivil toplum kuruluşu üyelerinin katılımıyla sürüyor.
- "Gazze Mahkemesi" nihai kararını 26 Ekim'de açıklayacak
- Gazze Mahkemesi için İstanbul'a gelen akademisyen Tatour'dan İsrail'e bağlayıcı yaptırım çağrısı
İsrail'in yol açtığı açlık, ekolojik kırım ve konutların yıkımı ele alındı
İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçlarını araştırmak üzere kurulan küresel ve bağımsız girişim olan "Gazze Mahkemesi"nin nihai oturumunun ikinci gününde, İsrail'in "aç bırakma, ekolojik kırım ve konutların yıkımı suçları" ele alındı.
Eski Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Raportörü Prof. Dr. Richard Falk başkanlığında, İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Birsel Konferans Salonu’nda düzenlenen "Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum"un ikinci gününde "Suçlar" başlıklı oturum gerçekleştirildi. Bu oturumda, İsrail'in "aç bırakma, ekolojik kırım ve ev yıkımı suçları" değerlendirildi.
Oturum, üç ana başlıkta yapıldı. "Aç bırakma" konusundaki konuşmalar, eski BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Direktörü ve Gazze Aşevi'nin kurucusu Hani Almadhoun ile eski BM Gıda Hakkı Özel Raportörü Hilal Elver tarafından yapıldı.
AA'nın WhatsApp kaallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
"Ekolojik kırım" başlığında, Bethlehem Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mazin Qumsiyeh ve Liverpool Üniversitesi'nden Prof. David Whyte değerlendirmelerde bulundu. "Ev yıkımı" konusuna ise Filistinli gazeteci Mohamed Al Helou ve BM Konut Hakkı Özel Raportörü Balakrishnan Rajagopal değindi.
Ardından, Gazze’deki açlık, ekolojik yıkım ve evlerin yıkımıyla karşı karşıya kalan kişilerin yaşadıklarına şahit olan görgü tanıklarının ifadeleri dinlendi.
%2FAA-39505295.jpg)
"Aç bırakma"
Gazze Aşevi'nin kurucusu Almadhoun "Aç Bırakma ve Tasarlanmış Kıtlık: Engellenen Yardımlar ve Gazze'yi Besleme Mücadelesi" isimli çevrim içi bir sunum yaptı.
Almadhoun, 9 Ekim 2023 itibariyle İsrail'in Gazze Şeridi'ne gıda, ilaç ve diğer temel ihtiyaçların girişini büyük ölçüde engellediğini belirterek, "Son iki yılda bir miktar asgari yardıma izin verildi ancak bu yardımlar, Filistinlilerin hayatta kalması için asla yeterli olmadı." dedi.
Zaman zaman yağan yağmurlar aracılığıyla yetişen bitkilerden yapılan çeşitli yiyeceklerle halkın çok az bir kısmına ancak gıda sağlayabildiklerini aktaran Almadhoun, "Anneler ve büyükanneler sokaklarda yere yığılıyor. Özellikle geçen yaz ve bu yaz da Gazze'de birçok kıtlık dalgası yaşandı." ifadelerini kullandı.
Almadhoun, İsrail'in ateşkes anlaşmaları sonrası bile Gazze'ye yeterli insani yardımın ulaştırılmasını engellediğini belirterek, insanlığa ve uluslararası camiaya İsrail'in Gazze'yi bile isteye aç bıraktığı gerçeğini kabul ederek, bunu yayması çağrısında bulundu.
Eski BM Gıda Hakkı Özel Raportörü Elver ise "kıtlık ilanı ve insani yardımın silah haline getirilmesi" konusunda yaptığı konuşmasında, uzun süre BM adına raporlar tuttuğunu, dünyada insan hakları üzerine araştırmalar yaptığını, birçok çatışma bölgesi gördüğünü vurguladı.
Elver, Gazze nüfusunun yüzde 91'inin gıda güvensizliği yaşadığını ve on binlerce insanın kıtlığa maruz kaldığını söyleyerek, şunları kaydetti:
"İsrail gıda kuyruğunda olan kişileri öldürdü. Kıtlık başlamıştı. 2025'te kıtlık artmıştı, sistem çökmüştü. 2 binden fazla kişi yardım beklerken hayatını kaybetti. Temmuz'da Gazzeliler günlerce yemek yiyemeyecek hale geldi. Devasa süreli bir kıtlık. İnsani yardım silahlandırıldı. Çocuklar, herkes öldü. Uluslararası sistemler iş beceremedi. Gazze’nin büyük çaplı insani yardıma ihtiyacı var. Kasten yapılan kıtlık suçu asla unutulmamalı, normalleştirilmemeli ve affedilmemeli."
Hossam Shabat, Tevfik Al-Hams, Hadeel Alharazin, Sundus Zaqout, Mahmoud Muin Ayyash, Laith Arafat, Rola Darwish, Usama Abo Safer ise "açlık" suçunun görgü tanıkları olarak konuştu.
"Ekolojik Kırım"
"Ekolojik kırımın boyutları" başlığı altında Bethlehem Üniversitesinden Prof. Dr. Qumsiyeh, "Gazze Şeridi'nde Son İki Yılda Soykırımla Birlikte Yaşanan Ekolojik Katliamın Boyutu" sunumunu çevrim içi katılarak yaptı.
Qumsiyeh, soykırım ifadesinden yalnızca insanların değil, hayvanların ve doğanın da katledilmesinin göz önüne alınması gerektiğini dile getirdi.
İsrail'in milyonlarca ağacı kökünden sökerek bölgedeki doğal ekosisteme uzun süredir büyük zarar verdiğini kaydeden Qumsiyeh, "Bu çevresel yıkım, 'ekolojik Nekbe' olarak adlandırabileceğimiz bir sürece dönüştü ve 7 Ekim 2023'ten bu yana daha da hızlandı." dedi.
Qumsiyeh, İsrail'in Gazze'deki nadir ve nesli tükenmekte olan birçok türün doğal yaşam alanlarını tahrip ettiğini, beyaz fosfor ve radyoaktif madde içeren mühimmat gibi çevreye zararlı silahları kullandığını belirtti.
Gazze'de açlık, hızla yayılan hastalıklar, kanalizasyon sorunları, fare ve diğer hayvanlar aracılığıyla bulaşan parazitlerin halk sağlığı için ciddi bir tehdit haline geldiğini kaydeden Qumsiyeh, "Önümüzdeki 10 yıl içinde Gazze'deki çevre felaketinden ölenlerin sayısının, bombalamalarda ölenlerin sayısından daha fazla olacağını tahmin ediyorum." şeklinde konuştu.
Liverpool Üniversitesi'nden Prof. Whyte da "Ekolojik Katliam ve Soykırımla Olan Bağlantıları" başlıklı çevrim içi sunum yaptı.
Whyte, tarım ve içme suyu da dahil olmak üzere toprak, su, hava ve biyolojik çeşitliliğin tamamına yönelik saldırıların İsrail'in askeri stratejisinin bilinçli bir parçası olduğunu vurguladı.
Gazze'deki tarım arazilerinin tahribinin, balıkçılık alanlarının ve balık tutma kapasitesinin hedef alınmasının da Gazze'yi yaşanmaz hale getirmeye yönelik sürekli ve kasıtlı bir girişim olduğunu belirten Whyte, şunları kaydetti:
"Gazze'ye yapılan saldırı başlı başına bir petrol savaşı olarak tanımlanamaz. Ancak İsrail savaş makinesinin ayakta kalmasının tek sebebi Orta Doğu'da petrol bulunmasıdır. Dolayısıyla Gazze'ye yapılan saldırı, jeopolitik ve özellikle petrol, doğalgaz ve petrol ürünleri çıkarlarıyla ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır."
Whyte, Gazze'ye atılan mühimmatın büyük bir kısmının "henüz patlamadığını" hatırlatarak, bu durumun enkazların kaldırılma aşamasında tehlike oluşturacağına işaret etti.
İsrailli askerlere, tüm yerleşim bölgeleri, kamu binaları, eğitim kurumları, camiler ve mezarlıklar da dahil olmak üzere her şeyi kasıtlı ve sistematik bir şekilde yok etme emri verildiğini aktaran Whyte, Gazze'deki bombardımanların çevreye büyük zarar verdiğini söyledi.
Whyte, bölgedeki ağaçların yüzde 97'sinin, seralar dahil hasat yapılan ürünlerin yüzde 82'sinin, çalılarla kaplı alanların yüzde 95'inin ve otlakların yüzde 89'unun tahrip olduğunu kaydetti.
Bu konuda görgü tanıkları Ahmad Jabr Baraka, Laith Arafa ve Nabeel Jumah da ifade verdi.
"Konutların Yıkımı"
"Konutların yıkımı" başlığı altında ise Filistinli gazeteci Al Helou "Evler Hedef Olduğunda: Gazze'den Bir Tanıklık" başlıklı çevrim içi bir sunum yaptı.
Al Helou, İsrail'in Gazze'deki soykırımı başlamadan önce bir gazetecilik öğrencisi olduğunu ifade ederek, İsrail'in katliamından kurtulmayı başaran "şanslı" bir gazeteci olduğunu söyledi.
Eskiden ailesi ve arkadaşları ile birlikte gezdiği sokak ve restoranların soykırımdan önce ve soykırım sonrası yerle bir olmuş görüntülerini paylaşan Al Helou, şu anda bütün sokakların tamamen yok olduğunu, çoğu restoran sahibinin ise yaşamını yitirdiğini ifade etti.
BM Konut Hakkı Özel Raportörü Rajagopal "Gazze'nin yıkımından sorumlu tutulmak ve hesap vermek için yaşam yıkımının tanınması" konusunda konuştu.
Rajagopal, Gazze'ye ateşkes sonucu dönen kişilerin evlerini yeniden bulamadıklarını çünkü İsrail bombardımanları sonucu yerleşim yerlerinin yıkıldığını belirterek, Tel Aviv yönetiminin Gazze'deki altyapıyı yok ederek yaşam alanlarını tahrip ettiğini ifade etti.
Evlerin ve yaşam alanlarının yok edilmesinin psikolojik ve kültürel etkilerinin olduğunu hatırlatan Rajagopal, "Konutların ve mahallelerin kitlesel yıkımı, toplumsal yaşamın, yani somut olmayan bir mirasın parçalanmasına ve derin kültürel kayıplara yol açar. Ayrıca, özellikle bebekler, küçük çocuklar, yaşlılar ve engelli bireyler için rüzgara, soğuğa ve sıcağa karşı güvenli ve emniyetli bir yerin kaybının insani etkileri söz konusu." değerlendirmesinde bulundu.
Rajagopal, İsrail'in haksız eylemlerinden sorumlu olduğuna ve tüm hakların iadesi için tazminat sağlaması gerektiğine dikkati çekerek, Gazze Mahkemesi'nin bu arayışta önemli bir dönüm noktası olduğuna işaret etti.
Mevcut ateşkese rağmen yaklaşık 2 milyon insanın, acil barınma ihtiyacı bulunduğunu belirten Rajagopal, bunun nedeninin ise kışın yaklaşması ve bölgede çok sayıda enkazın bulunması nedeniyle hijyen sorunlarının artması olduğunu bildirdi.
%2FAA-39505293.jpg)
İsrail'in Gazze'deki sağlık altyapısını sistematik olarak hedef alması ele alındı
İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçlarını araştırmak üzere kurulan küresel ve bağımsız girişim olan Gazze Mahkemesinin nihai oturumunun ikinci gününde, "Siviller ve Sivil Altyapının Hedef Alınması - Sağlık Sistemleri" paneli düzenlendi.
Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) üyesi Dr. Javid Abdelmoneim, Türk doktor Taner Kamacı, Norveçli Prof. Dr. Mads Gilbert ile İngiltere'den psikoterapist ve eğitmen Gwyn Daniel'in konuşmacı olarak katıldığı panelde, İsrail'in Gazze'de sağlık çalışanlarını, hastaneleri ve temel altyapı hizmetlerini sistematik olarak hedef alması konuşuldu.
Gazze'deki hastanelerin ve sağlık çalışanlarının İsrail tarafından doğrudan ve bilinçli şekilde hedef alındığını belirten Abdelmoneim, Gazze'de hastanelerin bilerek vurulduğunu, tıbbi malzeme girişinin engellendiğini, sağlık çalışanlarının öldürüldüğünü veya alıkonulduğunu, su ve kanalizasyon altyapısının ise bilinçli şekilde tahrip edildiğini söyledi.
Gazze'nin kuzeyindeki Nuseyrat bölgesinde bulunan El-Avde Hastanesine yönelik İsrail saldırılarını hatırlatan Abdelmoneim, "İsrailli yetkililere hastanede hasta ve sağlık personeli bulunduğunu ve hastanenin uluslararası insancıl hukuk kapsamında korunduğunu defalarca ilettik." dedi.
Abdelmoneim, İsrail'in saldırılarında MSF'den Dr. Mohamed Abou-Jaida ile Dr. Ahmed As-Saffar'ın hayatını kaybettiğini aktardı.
Gazze'de bir MSF konvoyunun İsrail ordusunca hedef alınması sonucu hemşire Abad Shabab'ın öldürüldüğünü de belirten Abdelmoneim, konvoyun tahliye iznine sahip olmasına rağmen vurulduğunu hatırlattı.

Su, sanitasyon ve hastalık kontrolünün çöküşü
Abdelmoneim, sağlık alanındaki sorunların kasten yaratıldığını vurgulayarak "Tuzdan arındırma pompaları ve su kamyonlarının yakıt ihtiyacının üçte birinden azı İsrail tarafından karşılandı." diye konuştu.
Kendisi Gazze'deyken çocuk felci salgını ilan edildiğini söyleyen Abdelmoneim, "Bu hastalık yıllar önce ortadan kaldırılmıştı." ifadesini kullandı.
Abdelmoneim, Gazze'de travma yaralanmaları, kronik hastalıklar, kanser, bulaşıcı hastalıklar, yetersiz beslenen çocuklar ve hamile kadınların önlenebilir nedenlerden dolayı hayatını kaybettiğinin altını çizerek bu tıbbi hikayelerin yasal delil olarak değerlendirmesini tavsiye etti.
Bu gibi durumların Gazze'deki her klinikte görülebildiğine değinen Abdelmoneim, "Son iki yıl içinde İsrail'in eylemleri sonucunda öldürülen ve yaralanan binlerce kişiye adalet sağlanması için güvenilir ve proaktif mekanizmalara acil ihtiyaç devam ediyor." diye konuştu.
Abdelmoneim, İsrail'in Filistinlilere uyguladığı "soykırımın" sona ermediğini vurgulayarak, "Bu, hayatta kalmak için gerekli araçların kasıtlı olarak ortadan kaldırılmasıdır." dedi.
Hayatın kendisini engelleyen bir sistem
Gazze'de görev yapmış bir Türk sağlık yetkilisi olarak konuşan Dr. Taner Kamacı, Gazze'deki sağlık hizmetlerinin durumunu sivillerin korunmasının tamamen çöktüğü bir durum olarak tanımladı.
İki yıldır her gün elektrik, su ve gıdadan mahrum kalan Filistinlilerin fiziksel, sosyal ve zihinsel sıhhatten de mahrum kaldığını belirten Kamacı, "Dolayısıyla İsrail, son iki yıldır tüm insanları sağlık ihtiyaçları için gerekli olan sudan mahrum bırakmıştır." ifadesini kullandı.
Kamacı, Gazze'de anestezi olmadan yapılan ameliyatlar, at arabalarıyla hastaneye taşınan çocuklar ve cerrahi kapasitenin tamamen yetersizliği nedeniyle koridorlarda ölen hastalar hakkında ilk elden bilgiler paylaşarak Gazze'de hayatta kalma mücadelesinin "bombalar düştükten sonra da" devam ettiğini vurguladı.
İsrail'in saldırıları sırasında Gazze'de hayatta kalmanın neredeyse bir mucize olduğunu söyleyen Kamacı, Gazze sağlık yetkililerinin verdiği rakamlara göre 1722 sağlık çalışanının öldürüldüğü, 362'sinin hapse atıldığı, İki yıl içinde en az 4 bini çocuk yaklaşık 15 bin kişinin en az bir uzvunu kaybettiğini kaydetti.
Kamacı, İsrail'in Gazze'ye saldırılarını "insanlığa yönelik açık bir saldırı" olarak nitelendirerek "Bu soykırımın adının anlamı nedir?" diye sordu.
40 yıllık yapı üzerine kanıta dayalı tanıklık
Yıllardır Gazze'de çalışan Norveçli acil tıp hekimi Prof. Dr. Mads Gilbert de paneldeki konuşmasına aileleriyle birlikte öldürülen meslektaşlarının isimlerini sayarak başlarken "Filistinliler birer rakam değil, tıpkı bizim gibi aileleri olan insanlar." dedi.

Gazze'deki durumun 40 yıldan fazla süredir devam ettiğinin altını çizen Gilbert, "Sağlık problemlerinin temel nedeni İsrail işgalidir." diye konuştu.
Prof. Dr. Gilbert, İsrail'in hastanelere, ambulanslara ve sağlık çalışanlarına yönelik saldırılarının uzun süredir belgelenmiş bir örüntüsünü anlatırken bu faaliyetlerin 1982'den beri Birleşmiş Milletler (BM) soruşturmalarına rağmen değişmediğini söyledi.
Gazze'deki ölü sayısının 100 bini aştığına dikkati çeken Gilbert, "Ve unutmayın ki bunların dörtte üçü kadın ve çocuklardan oluşuyor ve yüzde 80 ila yüzde 90'ı sivil." ifadesini kullandı.
Prof. Dr. Gilbert, BM verileri, bilimsel çalışmalar ve 42 yıllık klinik deneyimine atıfta bulunarak yaklaşımını "kanıta dayalı dayanışma" olarak tanımladı. Gilbert ayrıca, 7 Ekim 2023’ten bu yana yayımlanan 328 BM durum raporuna gönderme yaptı.
10 bin ila 20 bin kişinin daha enkaz altında gömülü olabileceğini ekleyen Mads Gilbert, bilim insanlarının ilk yıl içinde kayıpların yüzde 41'inin eksik raporlandığını belirlediklerini kaydetti.
"Daha fazla insanın ölmesini amaçlamak"
Gilbert, gözaltına alınan Filistinli sağlık çalışanlarının birçoğunun işkence gördüğünü iddia ettiğini belirterek, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre sadece son iki yılda Gazze’de 2 bin 853 sağlık çalışanı ve hastanın öldürüldüğünü veya yaralandığını ifade etti.
Bu verilerin "her altı saatte bir" sağlık çalışanın öldürülmesi veya yaralanması anlamına geldiğini açıklayan Mads Gilbert, saldırıları "son derece sistematik" olarak nitelendirdi ve bunların açık bir stratejik amacı olduğunu belirtti.
Gilbert, "Bir toplumun temel taşını, yani hastaneleri, insanlardan çalarsanız, bunun amacı elbette daha fazla insanın ölmesini sağlamaktır." dedi.
1000-2 bin arasındaki ampute çocuğun tekrar yürüyebilmek için en az 10-20 ameliyat geçirmesi gerekeceğini belirten Gilbert, ortaya çıkan bu durumu İsrail'in "mümkün olduğunca sakat bırakmak ve zarar vermek" amacıyla yürüttüğü bir politikası olarak tanımladı.
Prof. Dr. Mads Gilbert, halk sağlığı göstergelerindeki dramatik düşüşlere de dikkati çekerek "Bu, bir aç bırakma programı: dehidrasyon, su eksikliği, tedavi edilmeyen hastalıklar. Nüfusun yarısı 18 yaşın altında. Gazzelilerin sağlığını bozmak için bilimsel bilgileri kullanan bir soykırım sistemi var." diye konuştu.
Batıdaki tıp kurumlarının sessizliğini kınayan Gilbert, "Tarafsızmış gibi davranarak sessiz kalmak, baskı uygulamanın bir biçimidir. Asla unutmayacağız ve asla affetmeyeceğiz." ifadelerini kullandı.
Gilbert son olarak "Direniş, var olmaktır." ifadesiyle her gün hayatlarını tehlikeye atan Filistinli sağlık çalışanlarının azmini vurguladı.
"Travma sürekli ve devam ediyor”
Psikoterapist Gwyn Daniel ise iki yıldır devam eden İsrail bombardımanının Gazze'de eşi benzeri görülmemiş psikolojik çöküşe yol açtığını belirterek durumu, "devam eden bir soykırım" olarak nitelendirdi.
Soykırımın kriterlerinden birinin ciddi bedensel ve zihinsel zarar olduğuna ve Gazze'deki travmanın geçmiş bir olay olarak ele alınamayacağına dikkati çeken Daniel, "Travma sürekli ve devam ediyor." dedi.
Daniel, çocukların en aşırı etkiye maruz kaldığını belirterek sürekli korkunun çocuklar üzerinde kalıcı etkisi olacağını söyledi.
Yıkıma rağmen çalışmaya devam eden Filistinli profesyonellerin cesaretinin altını çizen Daniel, bu kişilerin büyük risk alarak görevlerini sürdürdüğünü aktardı.
Gwyn Daniel, Gazze Toplumu Zihinsel Sağlık Programı'nın son raporundan alıntı yaparak “Gazze, acıya rağmen hayatla dolup taşıyor. Uluslararası toplumdaki hepimizin görevi onun yanında yer almaktır." ifadelerini kullandı.
İsrail'in "sivillere, gazetecilere ve eğitim sistemine karşı suçları" ele alındı
Eski Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Raportörü Prof. Dr. Richard Falk başkanlığında, İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Birsel Konferans Salonu’nda düzenlenen "Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum"un 2'nci gününde düzenlenen "Suçlar" başlığı altındaki oturumda "Sivillere, gazetecilere ve eğitim sistemine karşı suçlar" ele alındı.

Üç ana başlıkta yapılan oturumda, "Sivillere yönelik suçlar" konusunda gazeteci Ahmed Alnaouq, Filistinli insan hakları avukatı ve Addameer (Vicdan) Derneğinin Genel Müdürü Sahar Francis ve aktivist ve araştırmacı Hala Shoman konuştu.
"Gazetecilere karşı işlenen suçlar" hakkında, Filistinli gazeteci Abubaker Abed ve Kudüs Üniversitesi İnsan Hakları Kliniği Direktörü Dr. Munir Nusseibeh konuşma yaptı.
"Eğitim Kırımı" başlığı altında ise Gazzeli öğrenciler Osama Alostta ile Malek Alsweirki ve Cambridge Üniversitesi'nden Prof. Wesam Amer değerlendirmelerde bulundu.

"Sivillere yönelik suçlar"
Gazeteci Ahmed Alnaouq, "Biz Sayı Değiliz-Filistin Gençliğine Ses Vermek" başlıklı bir konuşma yaptı.

Kendi ailesinin de İsrail tarafından öldürüldüğünü ifade eden Alnaouq, "Ailemin (öldürülen) 21 üyesi sadece birer sayı değildi, insanlardı, insandılar." dedi.
İsrail'in, Gazze'ye yönelik soykırımının 2023 yılının Ekim ayında başlamadığını, 77 yıldır devam ettiğini vurgulayan Alnaouq, ana medyanın, İsrail'in yalanlarını "papağan gibi tekrarladığını" ve gerçekler yerine "İsrail'in yalanlarını" aktardığını belirtti.
Alnaouq, bir gazeteci olarak Filistin halkına haksızlık edenlerin peşine düşeceğinin altını çizerek, "İsrail cinayetten yakayı sıyıramaz. İsrail, Filistinlileri hedef almaktan kurtulamaz. Soykırımı destekleyenler bundan kurtulamaz. Haklarımız var ve adalet arıyoruz. Hayatımın sonuna kadar her zaman, İsrail'in işgalci sistemine, soykırıma ve soykırımı mümkün kılanlara karşı konuşacağım." ifadelerini kullandı.
Filistinli insan hakları avukatı Francis, "Cinsel Saldırı ve Toplu Hapis" başlıklı konuşmasında, İsrail'in Gazzelilere yönelik zulmünün Ekim 2023'ten çok önce başladığını, onlarca yıldır uzmanlarca belgelendiğini söyledi.
Ekim 2023 öncesinde İsrail hapishanelerinde 5 bin 200 Filistinli bulunduğunu aktaran Francis, ancak ateşkes ve esir takası anlaşması kapsamında yaklaşık 2 bin Gazzeli esirin serbest bırakılmasına rağmen şu anda İsrail hapishanelerinde 400'ü çocuk ve 53'ü kadın 9 bin 100 kişi olduğunu dile getirdi.
Soykırımın başlangıcından bu yana 80 Gazzeli esirin hayatını kaybettiğini ve cesetlerinin halen İsrail hapishanelerinde tutulduğunu belirten Francis, yakın zamanda hapishanelerdeki koşullar nedeniyle 2 Gazzelinin yaşamını yitirdiğini ifade etti.
İsrail hapishanelerinde aç bırakılan, işkence ve tecavüz edilen Gazzeli esirlerin yaşadıklarını anlatan Francis, "Hesap verilebilirlik olmadan adalet de olmaz. Bu nedenle 1948'den bugüne kadar sistematik olarak işlenen tüm bu ağır suçların faillerinin yaptıklarının bedelini ödemesi çok önemli." dedi.
Aktivist ve araştırmacı Shoman, "Reprocide: İsrail'in Gazze'deki Soykırımı Filistinlilerin Bugünü ve Geleceğini Nasıl Hedefliyor?" başlıklı bir konuşma yaptı.
Shoman, İsrail'in, Filistinlilerin geleceklerini yok etmek adına Gazze'de üreme sağlığını sistemik olarak hedef aldığını belirterek, "Belirli bir ulusal, etnik veya dini grup içinde doğumu engellemeyi amaçlayan önlemlerin uygulanmasından bahsediliyor, bu soykırımın bir parçası." diye konuştu.
"Üreme soykırımının" aileye ve üreme sağlığına doğrudan saldırı olduğunu aktaran Shoman, nüfusun çoğalmasını önlemek amacıyla erkeklerin İsrail tarafından üreme sistemlerinde hasara yol açacak muameleler gördüğünü vurguladı.
Shoman, İsrail'in, Filistin nüfusunun çoğalmasını önlemeye yönelik saldırılarının uzun vadeli bir politika ve stratejiye dayandığının altını çizerek, "Jüri, Gazze'de yaşananların yalnızca soykırım olmadığını, aynı zamanda üreme yaşamının günümüzde ve gelecekte de yok edilmesini de kapsadığını kabul etmelidir. Bu anlayış, hesap verebilirlik alanını genişletir." ifadelerini kullandı.
"Gazetecilere karşı işlenen suçlar"
Filistinli gazeteci Abubaker Abed, "Gazze'den Filistinli bir gazetecinin tanıklığı" başlıklı bir sunum yaptı.
Abed, Gazze'de gazetecilikten çok daha fazlasını yaptıklarını vurgulayarak, "Bu, soykırım belgelemesinden daha fazlası çünkü bunun bir parçasıyız ve Gazze'de olup biteni bildirmek için lüks beş yıldızlı otellerde çalışıyormuş gibi yükseklerde yaşamıyoruz. Gazze'ye dışarıdan haber yapmak için gelmedik, artık onun bir parçasıyız. Acı bizim, ızdırap hayatımızın bir parçası ve aynı anda birden fazla iş yapıyoruz." dedi.
Bazı medya kuruluşlarının, Gazze'deki insanların acılarını paylaşmak yerine bölgeye gidip "şöhret" peşinde koştuklarını ve İsrail'in yalanlarını yaydıklarını ifade eden Abed, Gazze Mahkemesi'nin atacağı en temel adımlardan birinin, Batılı medya kuruluşları da dahil herkesi sorumlu tutması olduğunun altını çizdi.
Abed, İsrail'in Gazze'de işlediği her suçun belgelenmesi ve Tel Aviv yönetiminin hesap vermesi gerektiğini belirterek, "Filistinlilerin insanlığını yeniden canlandırmak ve özellikle Filistinlileri kasten insandan saymayanlara yönelik adaletin tecelli etmesini sağlamak bizim ortak sorumluluğumuzdur. Batılı gazeteciler, son iki yılda izin verdikleri şeyin bedelini ödemek zorundalar." ifadelerini kullandı.
Kudüs Üniversitesi İnsan Hakları Kliniği Direktörü Dr. Munir Nusseibeh, "Gazetecileri Ortadan Kaldırmak: Bir Soykırım Stratejisi Olarak Gazze'deki Gazetecilere Yönelik Sistematik Saldırılar" başlıklı sunum yaptı.
Gazze'de İsrail'in uzun süredir yabancı gazetecilerin giriş ve hareketlerini kontrol ederek basın mensuplarına zorluk çıkardığına işaret eden Nusseibeh, "İsrail, gözlemleri engelleyerek toplu katliamlar ve siviller için hayati önem taşıyan altyapının sistematik olarak tahrip edilmesi gibi soykırım eylemlerinin büyük ölçüde görünmez kalmasını sağlıyor." dedi.
Nusseibeh, Gazze’de basına uygulanan ambargonun soykırımın görülmesini önlediğini belirterek, "Ekim 2023'ten bu yana Gazze'de 248'den fazla gazeteci öldürüldü ve bunların en az 56'sı işleri nedeniyle doğrudan hedef alındı veya öldürüldü. İkinci Dünya Savaşı'nda 68 gazeteci öldürüldü, Vietnam'da ise on yıllar boyunca yaklaşık 65 gazeteci öldürüldü. Gazze'de iki yıldan kısa bir sürede ölenlerin sayısı, tüm bu toplamları aşmaktadır." ifadelerini kullandı.
Nusseibeh, kasıtlı olarak gazetecilerin hedef alınmasının ise savaş suçu ve insanlığa karşı suçun parçası olarak nitelendirilebileceğini sözlerine ekledi.
"Eğitim Kırımı"
Gazzeli öğrenci Osama Alostta, "Gazzeli Öğrenci: Onların Aldığı Hayaller" başlıklı konuşmasında, İsrail'in Gazze'de soykırıma başlamadan önce öğrenci olarak geçirdiği günleri anlattı.
Her genç gibi okula gidip gelecek hakkında hayaller kurduğunu dile getiren Alostta, "Çocukluğum, anılarım, hayatımın başladığı sokaklar yok edildi. Her şey silindi. Kampüsümün yanışını izlemek zorunda kaldım. Sadece binalarımızı bombalamakla kalmadılar, geleceğimizi de silip süpürdüler." ifadelerini kullandı.
"Öldürülen, susturulan, yerinden edilen ve var olma hakları elinden alınan" çok sayıda öğrenci olduğunun altını çizen Alostta, Gazze'de 1000'den fazla profesörün öldürüldüğünü söyledi.
Alostta, öğrencilerin kasıtlı olarak susturulduğunu ve hayallerinin yok edildiğini söyleyerek, "Bizim neslimiz bu kaybı sonsuza kadar taşıyacak." dedi.
Gazzeli bir diğer öğrenci Alsweirki, "Gazze'de Okul Katliamı: Eğitimin Sistematik Yıkımına Tanıklık" başlıklı konuşma yaptı.
Alsweirki, İsrail'in soykırımından önce Gazze'nin Orta Doğu'daki en yüksek eğitim oranlarından birine sahip olduğunu belirterek, Tel Aviv yönetiminin sistematik olarak Gazze'nin eğitim kapasitesini hedef aldığını vurguladı.
Uluslararası hukuka göre eğitim alanlarının ve eğitim hakkının korunması gerekliliğini hatırlatan Alsweirki, ailelerin sığınmak için eğitim yerlerini kullandığı ancak oraların da İsrail'in bombardımanlarıyla yıkıldığını, bu yüzden çocukların okulları "eğitim yuvası" olarak değil de "ailelerinin öldüğü yer" olarak hatırlayacağını ifade etti.
Alsweirki, "Gazze'deki eğitime kasıtlı ve sistematik bir şekilde saldırıldı." dedi.
Cambridge Üniversitesinden Prof. Amer "Bilginin Soykırımı: İsrail'in Gazze'nin Entelektüel Yaşamını Sistematik Olarak Yok Etmesi ve Filistin'in Geleceğini Susturması" konulu sunum yaptı.
Amer, "Gazze'de gördüğümüz şey, bilinçli bir şekilde bilginin, üniversitelerin, okulların metodolojik olarak yok edilmesi ve Gazze'nin entelektüel kalbini temsil eden akademisyenlerin, öğretmenlerin ve öğrencilerin öldürülmesi." dedi.
Bugün Filistin'de yaşananların, yalnızca bir soykırım olmadığını, Filistin varlığını kökten yok etmeyi amaçlayan "Siyonist yerleşimci sömürgeci bir projenin devamı" olduğunu ifade eden Amer, İsrail'in Filistin'deki kütüphaneleri ve arşivleri de yok ettiğini belirtti.
Amer, İsrail'in yok ettiği bu arşiv ve kütüphanelerin yalnızca bina olmadığını, nesillerce devam eden bir birikim olduğunu vurgulayarak, "Jüri, İsrail'in yaptığının sadece Gazze'deki okulları, üniversiteleri veya kolejleri yıkmak olmadığını dikkate almalı. Eğitim yoluyla inşa edilecek bir gelecek fikrini kasıtlı olarak paramparça etti." ifadelerini kullandı.
Bu konuda görgü tanığı olarak Asmaa Albatash, Nabeel Jumah, Sevjan Al-Shami, Mahmoud Haniyeh, Fidaa Al-Madhoun, Inas Hamdan, Sundus Zaqout, Abdelrahman Al-Himdiat da birer konuşma yaptı.
Programının ikinci günü sona erdi
"Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum"un ikinci gününde "Suçlar" başlıklı oturum yapıldı.
Oturumda, "Aç bırakma" konusundaki konuşmalar, eski BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Direktörü ve Gazze Aşevi'nin kurucusu Hani Almadhoun ile eski BM Gıda Hakkı Özel Raportörü Hilal Elver tarafından yapıldı.
Bethlehem Üniversitesinden Prof. Dr. Mazin Qumsiyeh ve Liverpool Üniversitesinden Prof. David Whyte ise "Ekolojik kırım" başlığında, değerlendirmelerde bulundu.
"Ev yıkımı" konusuna ise Filistinli gazeteci Mohamed Al Helou ve BM Konut Hakkı Özel Raportörü Balakrishnan Rajagopal değindi.
Konuşmaların ardından, Gazze'deki açlık, ekolojik yıkım ve evlerin yıkımıyla karşı karşıya kalan kişilerin yaşadıklarına şahit olan görgü tanıklarının ifadeleri dinlendi.
Program kapsamında Anadolu Ajansının (AA) hazırladığı "Kanıt/The Evidence" belgeselinin de aralarında bulunduğu birçok film gösterimi, söyleşi, kitap imza etkinliği ve sergi düzenlendi.
Ayrıca, "Echoes of a Lost Gaza", "Witness", The Silencing of Anas al-Sharif", "How Israel is Weaponising Water in Gaza" ve "Starving Gaza" isimli belgeseller de programda gösterildi.
Üçüncü gün oturumları "Suç Ortaklıkları, Uluslararası Sistem, Direniş ve Dayanışma" temasıyla devam edecek.
"Gazze Mahkemesi" girişimi
Gazze Mahkemesi, İsrail'in saldırıları altındaki Gazze'de yaşananların hukuki, siyasi ve etik yönlerini araştırmak üzere kuruldu.
Bağımsız bir inisiyatif olarak kurulan, insanlık ve vicdan mahkemesi olan "Gazze Mahkemesi", uzun hazırlık sürecinin ardından İngiltere'nin başkenti Londra'da ilk uluslararası toplantısını gerçekleştirdi.
Eski BM Filistin Özel Raportörü Falk'ın liderliğinde yürütülen projenin başkanlık heyetinde yine BM eski özel raportörlerinden Michael Lynk ve Hilal Elver gibi isimlerin yanı sıra Raji Sourani, Susan Akram, Ahmet Köroğlu, Diana Buttu, Cemil Aydın ve Penny Green bulunuyor.
Mahkemenin önemli bileşenlerinden biri olan "mahkeme üyeleri" arasında, dünyanın farklı bölgelerinden birçok tanınmış isim yer alıyor.
Bunlar arasında Ilan Pappe, Jeff Halper, Ussama Makdisi, Ayhan Çitil, Cornel West, Avi Shlaim, Naomi Klein, Aslı Bali, Mahmood Mamdani, Craig Mokhiber, Hatem Bazian, Mehmet Karlı, Sami Al Arian, Frank Barat, Hassan Jabareen, Willy Mutunga, Victor Kattan ve Victoria Brittain bulunuyor.
Halk vicdanına dayanan mahkemenin kuruluşu ve hazırlık toplantısı Kasım 2024'te Londra'da ve ikinci ayağı, Mayıs 2025'te Bosna Hersek'in başkenti Saraybosna'da düzenlendi.
Mahkeme, İsrail'in Gazze soykırımını ve Filistin halkına yönelik işlediği hak ihlallerini çok boyutlu inceleyerek gündeme taşımayı ve uluslararası toplumun dikkatini çekmeyi hedefliyor.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
