Dolar
32.34
Euro
35.21
Altın
2,161.57
ETH/USDT
3,433.70
BTC/USDT
66,117.00
BIST 100
8,718.11
Analiz

Orta Doğu, Arap Baharı ve Rusya'nın dönüşü

Arap Baharı, Soğuk Savaş’ın ardından Orta Doğu’daki müttefiklerini bir bir kaybeden veya müttefiklik ilişkileri bir hayli zayıflayan Rusya’ya, tarihi “sıcak denizlere inme” ideali hususunda yeni fırsatlar sundu.

Prof. Dr. Cengiz Tomar  | 19.09.2019 - Güncelleme : 24.09.2019
Orta Doğu, Arap Baharı ve Rusya'nın dönüşü

İstanbul

ABD’nin başını çektiği Batı dünyasının yaptığı hatalar, Rusya’yı hiç ummadığı kadar başarılı kıldı. Suriye iç savaşının ilk yıllarında karşı cephelerde yer alan Türkiye ve Rusya günümüzde ticaret, turizm, Suriye ve savunma konularında işbirliği yapmaktalar. Soğuk Savaş esnasında Rusya’ya karşı NATO’nun bölgedeki en önemli cephe ülkelerinden Türkiye, nihayetinde Suriye meselesinde, müttefiklerinin kendisini yüz üstü bırakması ve dahası PYD/YPG ile FETÖ meselelerinde düşmanca bir tutum takınması sebebiyle Rusya ile işbirliğine yöneldi. ABD’nin hava savunma sistemi satma hususundaki isteksizliği, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 satın almasına ve bunun karşılığında F-35 sürecinden çıkarılmasına sebep oldu.

Soğuk Savaş sürecinin sona erdiği 90'lı yıllarda kendi iç sorunlarıyla boğuşan, insanların kuyruklarda beklediği, devlet sisteminin çöktüğü ve bölgedeki müttefiklerini kaybetmiş bir Rusya yok artık. Bilakis Putin yönetiminde Rusya, daha önce Gürcistan ve Ukrayna meselelerinde Batı’ya geri adım attırdığı gibi, Suriye’de önemli bir üstünlük kazanmış ve Türkiye gibi önemli bir NATO üyesiyle de çok iyi ilişkiler kurarak tarihi hedefleri doğrultusunda güneye, sıcak denizlere doğru hızla yol almakta. Rusya, Suriye’deki varlığından mütevellit Doğu Akdeniz meselesine dahi müdahil olabilmekte.

Batı'nın tutarsız politikalarına karşın Rusya, başından beri Orta Doğu’da kadim müttefiklerini destekleme yoluna giderek, kendi çıkarları açısından, daha anlaşılabilir ve öngörülebilir bir politika izlemeyi yeğledi.

Moskova öngörülebilir politikalar izledi 

Orta Doğu’da zuhur eden Arap Baharı süreçlerinde Batı bloğu, önce demokratik halk ayaklanmalarını destekleyip, daha sonra mülteciler meselesi, radikal akımların yükselişi ve Müslüman Kardeşleri bahane ederek yani tornistan yaparak karşı-devrimci güçlerle iş tutmaya başladı. Rusya ise başından beri Orta Doğu’da kadim müttefiklerini destekleme yoluna giderek, kendi çıkarları açısından, daha anlaşılabilir ve öngörülebilir bir politika izlemeyi yeğledi. Nitekim uzun süredir ABD’nin Orta Doğu’da ne yapmak istediği hususu Orta Doğu gözlemcilerinin başını döndürerek vertigodan muzdarip olmalarıyla sonuçlanırken, Putin ve Rus gözlemciler ise Arap Baharı’nı daha ziyade 2000’li yılların başında eski Sovyetler Birliği hinterlandında Gürcistan (2003 Gül Devrimi) ve Ukrayna’daki (2004 Turuncu Devrim) Batı destekli “çiçekli-böcekli, renkli” devrimler olarak nitelendirdiler. Bu devrimlerin sonuçları Rusya’nın arka bahçesindeki hâkimiyetini pekiştirmesiyle sonuçlandığı gibi, Arap Baharı da özellikle Suriye örneğinde görüldüğü üzere, Akdeniz’de kalıcı üsler elde etmesiyle neticelendi.

Rusya’nın özellikle Orta Doğu’daki dostları Libya ve Suriye konusunda hassasiyetleri vardı. Libya’daki NATO destekli operasyon karşısında sessiz kalarak görmezden gelen Medvedev'e karşılık Rusya, sıcak denizlerdeki son limanı, kadim müttefiki Suriye konusunda ise Putin döneminde oyun değiştirici bir rol oynadı. Nitekim Rusya-Suriye diplomatik ilişkilerinin 75. yıldönümü geçenlerde kutlandı. Suriye ayaklanmasının ilk yıllarında Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu Batı bloğu ile Suudi Arabistan ve Katar Suriye’de yönetimin halkın isteği doğrultusunda değişmesini talep ederken İran ve Rusya, müttefikleri Esed rejimini ne pahasına olursa olsun ayakta tutmayı temel hedef olarak gördüler. Kendi çıkarları açısından da Rusya ve İran tarafından Batı’nın elinden alınmış zayıf ve yaralı bir Esed (Arapça’da aslan manasına gelir) her zaman tercih edilebilir bir durumdu. Nitekim öyle de oldu. Tam düşmek üzereyken 2015 sonunda Rusya doğrudan müdahale ederek hem Esed’i kendine minnettar kıldı hem de pozisyonu kendi lehine değiştirdi. Birkaç yıl önce Rus generalinin Esed’i kolundan tutup çektiği görüntüler, Suriye’de Rusya hâkimiyetinin gücünü gösteren çok iyi bir fotoğraftı. Rusya bütün bunları yaparken de hem Esed tarafından ülkeye resmen davet edildiğini hem de terörizme (DEAŞ, el-Nusra, HTŞ vs.) karşı savaştığı savını ileri sürerek konumunu uluslararası kamuoyu nezdinde meşrulaştırdı.

Rusya bu savaşta hem Putin tarafından gerçekleştirilen askeri reformları hem de yeni geliştirdiği askeri teknoloji ve mühimmatın etkinliğini test etti. Tabii burada en önemli nokta ABD’nin Suriye ve Orta Doğu ile ilgili aklının karışık olmasından ve sürekli değişen stratejisinin zayıflığından da istifade etti. Suriye’de, kendi çıkarları açısından “başarısı” pek çok gözlemci tarafından Rusya’nın tekrar bir süper-güç olarak ABD’ye meydan okuması olarak değerlendirildi.

Rusya, aralarındaki bütün çıkar çatışmalarına rağmen, Suriye meselesinde İran ile ortak hareket ederek Rusya-İran ilişkilerini stratejik bir konuma getirmiş durumda.

Rusya'nın ittifak ağı genişliyor

Suriye savaşının en sürpriz sonuçlarından biri ise Türkiye-Rusya ilişkilerinde gözlemlendi. Rusya’nın Suriye’ye doğrudan müdahalesinin ardından Rus savaş uçağını düşürülmesi, hem bir NATO-Rusya hem de Türkiye-Rusya savaşını gündeme getirdi. Bundan tam bir yıl sonra ise Rus Büyükelçisi Andrey Karlov’un Ankara’da bir suikasta uğraması durumu daha da ciddi hâle getirdi. Ancak Putin’in doğrudan karşılık vermek yerine, ticari ambargo, İdlib, Kuzey Suriye’deki varlığımız ve PYD/YPG kartlarını kullanması; Türkiye’nin stratejik müttefiki ABD’nin DEAŞ'la mücadelede Türkiye yerine PYD/YPG ile işbirliği yapması ve FETÖ darbe teşebbüsündeki tutumu Türkiye-Rusya ilişkilerinde tam bir dönüm noktası oldu. Böylece Türkiye başlangıçta farklı cephede olduğu Rusya ile işbirliği yaparak iki önemli harekât ve Astana Süreci ile Suriye’de doğrudan sahada olmayı başardı. Bütün tehditlere rağmen Rusya’dan S-400 sistemini satın alan ve son haberlere göre Rusya ile ortak bir Türk-Rus Üniversitesi kurmayı planlayan Türkiye, Rusya ile ilişkilerini kültürel alanda da pekiştiriyor.

Üstelik ABD’nin bölgedeki stratejik müttefikleri İsrail ile Körfez Arap ülkelerinin liderleri de sanılanın aksine, Rusya’nın bölgedeki ağırlığını hissettiklerinden, Suudi Arabistan Kralı (tarihte ilk defa), Katar emiri, Birleşik Arap Emirlikleri yöneticileri ile Mısır lideri Sisi ve İsrail başbakanı Netanyahu sık sık yaptıkları Kremlin ziyaretleriyle Orta Doğu sıcağından kaçıp Moskova’da Kremlin’de serinlemekteler. Rusya ve İsrail, Suriye’de gerek hava sahası ve gerekse Hizbullah’a silah ve mühimmat gönderilmesini engellemek hususunda işbirliği yapmaktalar. Aynı Rusya, aralarındaki bütün çıkar çatışmalarına rağmen, Suriye meselesinde İran ile ortak hareket ederek Rusya-İran ilişkilerini stratejik bir konuma getirmiş durumda. Putin son açıklamasında İran’la bölgede büyük bir rekabet içerisinde olan ABD’nin en önemli müttefiklerinden Suudi Arabistan’a (İran’a karşı) dahi S-400 önerebilmekte. Üstelik İran Suriye’de en önemli müttefiki iken. Rusya Orta Doğu’da menfaatleri çatışan ve pek çoğu ABD müttefiki Türkiye, Suudi Arabistan, İsrail, Katar, Mısır ile İran’la ortaklıklar kurmakta.

Kısacası Rusya bölgede menfaatleri taban tabana zıt pek çok devletle, sürekli çıkardığı sürpriz matruşka bebekler vasıtasıyla, aynı anda işbirliği yapabilmekte.

Yazımızı her zaman olduğu gibi bir son sözle bitirelim.

“Stratejisi olmayanları sadece yenilgi bekler” Sun Tzu.

[Prof. Dr. Cengiz Tomar Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör Vekili olarak görev yapmaktadır]

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın