Analiz

Türkiye’nin 2017 yılı büyüme performansı

Türkiye'nin 2017 yılı büyümesine en çok katkıyı özel tüketim harcamaları ve yatırımlardaki artış yaptı.

Doç. Dr. Elif Nuroğlu  | 13.04.2018 - Güncelleme : 13.04.2018
Türkiye’nin 2017 yılı büyüme performansı

Istanbul

İSTANBUL - Doç. Dr. Elif Nuroğlu

Bir ülkenin büyüme oranı, Gayri Safi Milli Hasıla’sının bir önceki yıla göre yüzde kaç değiştiğini gösteren bir hesaplamadır. Büyüme oranı pozitif veya negatif olabilir. Negatif ise bu durum büyüme değil ekonominin küçülmesi, daralması olarak adlandırılır. Türkiye’nin 2017 yılı Gayri Safi Yurt İçi Hasılası (GSYH) bir önceki yıla göre yüzde 7,4 arttı. Yani Türkiye’nin milli geliri 2017 yılında 2016 yılına göre yüzde 7.4 büyüdü. Üretim yöntemine göre cari fiyatlarla GSYH, 2017 yılında bir önceki yıla göre yüzde 19’luk bir artış kaydederek 3 trilyon 104 milyar 907 milyon TL oldu. GSYH dolar bazında hesaplandığında ise 851 milyar 46 milyon dolar oldu. Dolar bazındaki hesaplama, kurlarda sürekli devam eden artıştan dolayı, bir önceki yıla göre bir büyüme değil küçülme olarak karşımıza çıktı.

Bir ülkenin büyüme oranı ülkenin o yılki iktisadi performansını göstermesi açısından önemlidir. Bu bakımdan Türkiye’nin 2017 yılında OECD ülkeleri arasında yüzde 8.4 büyüyen İrlanda’dan sonra ikinci, G-20 ülkeleri arasında ise en büyük büyüme oranına sahip olması çok güzel bir gelişmedir.

Milli gelirin tüketim yönünden hesaplanması makro ekonomi derslerinde özel tüketim, yatırımlar, devlet harcamaları ve net ihracat yani ihracat ve ithalat farkının toplamı olarak anlatılır. Bir yıl içinde 3’er aylık dönemler bazında bu kalemlerdeki büyüme ve küçülme oranları kaydedilir ve çeyrek bazında hesaplanan bilgiler kamuoyu ile paylaşılır. Yıl sonunda ise dört çeyreğin ortalaması alınarak, yıllık büyüme oranı hesaplanır. Türkiye ekonomisinin 2017 yılındaki performansını sağlıklı bir şekilde değerlendirmek için bu kalemlerin hem çeyrekler bazında hem de tüm yılı kapsayan bir analizini yapmak gerekir.

Türkiye ekonomisinin büyüme kaynakları

Büyümenin bileşenlerini dikkatlice incelemek ve büyümenin nereden kaynaklandığını görmek sürdürülebilir bir büyüme yakalamak için önemlidir. Türkiye’nin 2017 yılı büyümesine en çok katkıyı özel tüketim harcamaları ve yatırımlardaki artış yaptı. Özel tüketimdeki artışın bir kısmı iç üretim bir kısmı ise ithalattan karşılanır. Bu bakımdan özel tüketimdeki artış, aynı zamanda ithalatın artmasını da tetikler. Türkiye bir önceki yıla göre, ihracatta önemli ölçüde bir artış kaydetse de artan ithalat rakamları net ihracatın büyümeye olumlu etkisini düşürmüştür.

Büyüme hem üretim hem de tüketim yönünden hesaplanabilir. Üretim yönünden bakıldığında, Türkiye’nin 2017 yılı milli gelirini oluşturan faaliyetler incelendiğinde, 2017 yılında zincirlenmiş hacim endeksi olarak tarım sektörünün yüzde 4,7, sanayi sektörünün yüzde 9,2, inşaat sektörünün yüzde 8,9 büyüdüğünü görüyoruz. Ticaret, ulaştırma, konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetlerinin toplamından oluşan hizmetler sektörünün katma değeri ise yüzde 10,7’lik bir artış gösterdi. 2017 yılının 4. çeyreği yani son üç ayındaki büyümenin bileşenlerini incelediğimizde ise tarım sektöründe yüzde 6, sanayi sektöründe yüzde 8,8 ve inşaat dahil hizmetler sektöründe yüzde 7,6’lık bir büyüme görülür.

Türkiye’nin 2017 yılı GSYH’sını tüketim veya harcamalar yönünden incelediğimizde, yerleşik hane halkları tüketiminin yüzde 6,1, devletin nihai tüketiminin yüzde 5 ve yatırımların yüzde 7,3 oranında katkıda bulunduğunu görüyoruz. Makine teçhizat yatırımlarının, dördüncü çeyrekte yüzde 8,3 oranında artarak bu dönemki büyümeye 1 puan katkıda bulunması da ilerleyen zamanlardaki üretim artışı için iyi bir haber olarak okunabilir. Diğer yandan son yıllarda imalat sanayii kapasite kullanım oranlarını incelediğimizde çok yüksek olmasa da istikrarlı bir artış görmek de memnuniyet verici.

Büyümenin dayanağı olarak istihdam incelendiğinde bir önceki yıla göre istihdamın yüzde 4,1 arttığını görüyoruz. Lakin bu istihdam artışı işgücü katılım oranlarındaki artışı karşılayamadığı için işsizlik rakamları çift hanede seyretmeye devam ediyor. Yine de 2017 yılında istihdam artışının büyümeyi desteklediğini söyleyebiliriz.

Büyümenin doğrudan ve dolaylı etkileri

Bir ülkenin büyümesi milli gelirinin ve buna bağlı olarak ülkedeki kişi başına gelirin artması anlamına gelir. Bir yıl içinde ülkenin ürettiği nihai mal ve hizmetlerin satışından elde edilen gelir yani üretilen değer, ülkenin gelir pastasının büyüklüğünü belirler. Büyümek bir önceki yıla göre daha büyük bir pasta üretmektir. Bu durumun ülkedeki her insana doğrudan veya dolaylı olarak olumlu bir şekilde yansıması beklenir.

Büyüme gelir artışı, istihdam artışı, olumlu ve iyimser havanın etkisi ile işlerin daha iyiye gitmesi gibi olumlu sonuçlar doğurur. Ancak büyümenin sürdürülebilir olması da çok önemlidir. Bu bakımdan 2017 yılında gerçekleşen büyüme rakamının bileşenlerini çok iyi okumak, büyümeye en fazla destek veren özel tüketim harcamalarından ziyade sanayi üretimi ve ihracatın artması yolunda önlemler almak, yüksek teknoloji grubu mallar üretmeyi başararak daha az mal satıp daha çok kar elde etmenin bir yolunu bulmak, üretim ve ihracatın katma değerini artıracak yönde ilerlemek bu büyüme rakamlarını ilerleyen yıllarda da görebilmek açısından gereklidir.

Sürdürülebilir büyümeyi başarmak için

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da yakın zamanda vurguladığı gibi Türkiye doğal kaynak zengini bir ülke değildir. Türkiye’nin bunu bilerek bilgi ve teknoloji temelli güçlü bir sanayi kurması ve kronik problemlemlerinden biri olan ihracatın ithalata bağımlılık oranını azaltması gereklidir. Bu başarıldığı takdirde, cari açık ve bütçe açığı sorunlarında da ilerleme kaydedilmesi beklenir. Türkiye gelir pastasını ne kadar büyütürse büyütsün, üretimdeki yüksek teknoloji payını ve yerlilik oranını artırmadığı sürece, büyümeyi sürdürülebilir hale getiremez. Bu bağlamda, büyüme rakamlarının bileşenlerini çok iyi çalışmak, çok boyutlu ve dinamik planlar yapmak, elde edilen veriler ışığında, gerekirse planları revize etmekten de kaçınmamak lazımdır. Diğer yandan yüksek büyümeye eşlik eden çift haneli enflasyon ve işsizlik rakamları ile sıkı bir mücadeleye girmek de gerekli görülüyor.

Türkiye’nin 2015 yılında 100 olan sanayi üretim endeksi, 2016 yılında 103.4, 2017 yılında ise 112.3 olarak gerçekleşmiş, yani 2017 yılında bir önceki yıla göre yüzde 8,6 oranında bir artış kaydedilmiştir. Bu veriler, elbette ümit vericidir. Ancak, içinden geçmekte olduğumuz 4. sanayi devrimi, imalat sanayii başta olmak üzere tüm üretim süreçlerinin dijitalleşen bir dünyaya doğru gittiği gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin çok akıllı ve planlı bir şekilde yoluna devam etmesi gerekmektedir. İktisadın en önemli özelliği interdisipliner olması ve incelenen değişkenlerin dış dünyadaki çok fazla değişken ile irtibat ve iletişim halinde olmasıdır. Büyüme konusu tek başına yorumlanacak bir sayıdan ziyade pek çok politikanın, başarılı bir şekilde gerçekleşen ve gerçekleştirilemeyen reformların, eğitim sisteminin, içeride ve dışarıda yıl içinde karşılaştığımız her türlü zorlaştırıcı ve kolaylaştırıcı faktörlerin, vergi sisteminde yapılan yeniliklerin, teşviklerin, krediye ulaşım kolaylığının bir sonucu ve bir bileşimidir. Ayrıca, her şeyin üzerine hesapta olmayan yani rastgele önümüze çıkan gelişmelerin de sonucu iyi ve kötü yönde etkilediğini de akıldan çıkarmamak gereklidir.

Büyüme halkın cebine ne kadar yansıdı?

Büyüme rakamları ve bileşenlerini sokaktaki vatandaşa anlatmaya kalktığınızda size basitçe bir soru sorar. Sonuç olarak, benim cebime ne kadar fazla para girecek? Bu nominal olarak, vatandaşın kazancındaki artış demektir. Ülke zenginleşirken ben bu zenginlikten ne kadar pay alacağım, yani bu durumda benim gelirim daha fazla mal ve hizmet satın almaya veya daha fazla tasarruf yapmaya elverişli hale gelecek mi, sorusu ilk sorulan sorudur.

Büyümenin halka ne kadar dokunduğu, büyüyen pasta kişi başına pay edildiği zaman büyümenin vatandaşın cebine ne kadar yansıdığı bireylerin tek tek ilgilendiği asıl mevzudur. Yoksa büyüme rakamları, sadece iktisatçıların konuştuğu ama halkın çok da umurunda olmayan bir veri olarak kalır.

Sonuç olarak, 2017 yılı büyüme rakamları sevindiricidir. Sanayideki büyümenin genel büyümeye katkıda bulunması da bir o kadar olumludur. Ancak kafa yorulması gereken iki husustan biri büyümenin bileşenlerinin iyi çalışılması ve bu büyümeyi sürdürülebilir kılmak için izlenecek stratejilerin, 4. sanayi devrimini ıskalamamak ve yüksek büyüme rakamlarını devam ettirebilmek için dikkatlice belirlenip hassas bir şekilde takvime uyularak takip edilmesidir. İkinci husus ise, meselenin halkın cebine dokunan kısmıdır. Bir yandan ülke büyürken, gelir dağılımının da adil olması ve büyüyen pastadan düşük ve orta gelirli kesimin daha çok pay alabilmesi için gerekli önlemlerin alınması, sosyal tansiyonun da büyümeyi içeriden güçlü bir şekilde desteklemesini sağlayacaktır.

[Türk-Alman Üniversitesi’nde İktisat Bölümü başkanlığı görevini yürüten Doç. Dr. Elif Nuroğlu, uluslararası iktisat, yerçekimi modeli, ampirik uluslararası ticaret, ekonometrik modellemeler, ampirik makroekonomi, yapay sinir ağları ve fuzzy yaklaşımlar alanlarında çalışmaktadır]
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.