Dolar
32.28
Euro
34.61
Altın
2,340.71
ETH/USDT
3,169.70
BTC/USDT
62,340.00
BIST 100
10,012.12
Politika, arşiv

Yargı mensuplarını baskı altına alan bir örgütle mücadele ediyoruz

Başbakan Erdoğan, "Biz yargıyla değil, yargı içine sızmış yargı mensuplarını da baskı altına alan, bir örgütle mücadele ediyoruz" dedi.

28.01.2014 - Güncelleme : 28.01.2014
Yargı mensuplarını baskı altına alan bir örgütle mücadele ediyoruz

TBMM

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, "Biz yargıyla değil, yargı içine sızmış yargı mensuplarını da baskı altına alan, onlara da şantaj yapan yargının tarafsızlığına gölge düşüren bir örgütle mücadele ediyoruz. Bunu özellikle bilmenizi istiyorum" dedi.

"İhanet boyutunda bir planı devreye sokmak istediler ve hala da istiyorlar" diyen Başbakan Erdoğan, "Kampanyalarla Türkiye demokrasisi yıpratılırken ekonomisine darbe vurulmaya çalışıldı" ifadelerini kullandı.

İhanet boyutunda bir planı devreye sokmak istediler

Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Hükümet, hükümet politikaları, AK Parti değil topyekun Türkiye, Türkiye ekonomisi hedef alınarak adeta 76 milyonun bir arada yolculuk ettiği geminin tabanına delik açılmak istenmiştir. Son derece basit ama aynı derecede ihanet boyutunda bir planı devreye sokmak istediler ve halen de istiyorlar."

76 milyonu zerre kadar umursamadılar

Başbakan Erdoğan, "Ekonomi kötü giderse hükümet yıpranacak ama 76 milyona, çalışanlara, üretenlere, çiftçiye, esnafa, sanayiciye ne olacağını zerre kadar umursamadılar ve umursamıyorlar. Gezi olayları sırasında biz bunun ibretlik bir örneğini yaşadık. Sosyal medya üzerinden ya da başka mecralardan ekonomiyi durdurma, tüketmeme çağrısı yapanlar oldu. Uluslararası yatırımcılara Türkiye'deki yatırımlarını durdurma, yatırımlarını geri çekme çağrısında bulunanlar oldu. Uluslararası medyayı da kullanarak Türkiye'deki yatırım ortamını olduğundan farklı gösterme, zihinlerde soru işaretleri oluşturma girişimleri oldu. Elbette güneş balçıkla sıvanmaz ve sıvanamadı. İhanet boyutundaki tüm bu girişimlere ve çabalara rağmen Türkiye ekonomisi istikrarla büyümeye devam etti ve ediyor" şeklinde konuştu.

Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Ekonomi geçmişte olduğu gibi en küçük rüzgardan etkilenmiyor, en küçük küresel dalgalanmayla dengeleri alt üst olmuyor. Türkiye ekonomisi artık içeriden ya da dışardan yapılan sabotajlar karşısında savrulup gitmiyor."

Bunun adı ihanettir

Başbakan Erdoğan, bir takım işveren örgütlerinin, uluslararası sermayeye, uluslararası finans çevrelerine yaptığı yaptıkları çağrıları ve kendi ülkelerine yaptıkları tehditleri artık dünya finans çevrelerinin dikkate almadığının altını çizerek, "Bunlara hiç itibar etmiyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde kendi ülkesini yurt dışına kötüleyen, uluslararası yatırım çevrelerine karalayan bir işveren örgütü bulamazsınız. Dünyanın her yerinde de bu yapılanın adı ihanettir. 79 yıl boyunca Türkiye'nin çekebildiği uluslararası yatırım 15 milyar dolardı. Sadece 11 yıl içinde Türkiye 150 milyar dolar uluslararası yatırım çekti" diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, "Yabancı sermaye bundan sonra da Türkiye'ye gelmeye devam edecek ama öyle görünüyor ki TÜSİAD gibi kuruluşlar, kendi ülkelerine yabancı kalmaya devam edecekler" ifadelerini kullandı.

Başbakan Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Eski Türkiye'nin aktörleri artık şunu bir defa kabul etsinler: Türkiye'de artık kazanan elitler, seçkinler, belli sermaye çevreleri değil, Türkiye'de bundan sonra kazanan her zaman 76 milyon olacak."

"İlk 9 ayında büyüme oranımız yüzde 4"

Konuşmasında ekonomide yaşanan bazı rakamlara da değinen Erdoğan, şu bilgileri verdi:

"Onlar tüketmeyin dediği halde, 2002 yılında 91 bin adet otomobil satışı gerçekleşmişti, 2011 yılında tüm zamanların rekoru kırıldı ve bir yılda 594 bin otomobil satışı gerçekleşti. 2012'de çok az miktar düşüşü oldu, 556 bin adet otomobil satıldı. 2013 yılında ise bize ait olan rekoru yeniledik ve tüm zamanların en yüksek rakamına ulaştık. 2013'de 665 bin adet yeni otomobil satışı gerçekleşti. Buzdolabı satışlarına baktığımızda yine rekor görüyoruz. 2002'de 1 milyon 88 bin adet, 2013 yılında tüm zamanların rekoruna ulaştık ve 2 milyon 591 bin adet yeni buzdolabı satıldı. Çamaşır makinesinde durum aynı. 2002'de 824 bin, 2013'de 1 milyon 992 bin adet yeni çamaşır makinesi satıldı. Bütün karalama kampanyalarına, sabotajlara rağmen Türkiye ekonomisi son derece sağlam, dirençli şekilde yoluna devem ediyor. Nitekim yılın ilk 9 ayında büyüme oranımız yüzde 4 olarak gerçekleşti ki bu oranlarla dünyada en çok büyüme kaydeden ülkelerden biri olduk. 

30 Mart Türkiye demokrasisi için dönüm noktası olacak

Başbakan Erdoğan, 30 Mart seçimlerinin Türkiye, demokrasi ve milli irade için dönüm noktası olacağını belirterek, "30 Mart'ta kimin nerede belediye başkanı olduğu veya olacağı değil, hangi partinin kazandığı önemli. Çünkü AK Parti'nin kazanacağı her belediye farklı bir mesaj olacaktır, farklı bir anlam ifade edecektir" dedi.

Siyasi ve milli iradenin çalınmasına asla göz yummayacağız

Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Millete hesap verecek olan siyasi iradedir. Bizim dışımızda kimse gidip de millete hesap vermiyor, biz hesap veriyoruz. Millet önünde kendisini hesaba çekecek olan siyasi iradedir. Öyleyse, siyasi kararları verecek ve uygulayacak olan da siyasi iradedir. Siyasi ve milli iradenin çalınmasına asla göz yummayacağız. Eğer siyaset yapmak istiyorsan, o zaman bunun tek yolu var. Bütün görevlerini bir kenara koyarsın, siyaset içerisinde yerini alırsın. Bunun tek çıkış yolu budur. Şu anda kardeşlerim oyun bozulmuştur oyun. Oyun bozulduğu için rahatsızlar. Milli irade ve hükümetimize kurulan tuzak, bir kez daha alt üst olmuştur. Millet hem kendi iradesine hem hükümetine sahip çıkmış ve bu oyunu bozmuştur. 30 Marta kadar, her ne boyutta olursa olsun sergilenecek her sabotajı, tehdidi, tuzağı da Allah'ın izniyle milletimizle birlikte, sizlerle bozacağız."

Katliam fotoğrafları dünya kamuoyunda sarsıcı tepki yarattı

Konuşmasında Suriye'de yaşananlara da değinen Başbakan Erdoğan, "Suriye'de BM gözetiminde Esed rejimi ile muhaliflerin de katıldığı Cenevre görüşmeleri devam ederken rejimin yaptığı işkence ve katliamları gösteren fotoğrafların dünya kamuoyunda sarsıcı tepki yarattığını belirterek, 55 bin kare fotoğrafın dünyada meydana getirdiği etkinin herkesin malumu olduğunu kaydetti.

Nazilerin Musevilere yaptığı soykırımı, Bosna Hersek'te 1990'ların başında yapılan katliamları, Filistin'deki işkenceleri anımsatan fotoğrafların, Suriye'deki insanlık dışı tabloyu da tüm niteliğiyle ortaya koyduğunu anlatan Erdoğan,  bu fotoğrafların yanında Suriye'de rejim güçlerinin kuşatması altındaki Yermuk kampında dünyanın gözünü kapadığı, kulaklarını tıkadığı başka bir insanlık dramı yaşandığını söyledi.

Yermuk'taki manzara küresel  vicdanın titremesine maalesef vesile olmadı

Yermuk kampına hapsedilen binlerce insanın; kadınıyla, çocuğuyla, yaşlısıyla şu anda çok büyük bir açlıkla pençeleştiğini, sokaklarda bir deri, bir kemik kalmış, bilincini yitirmiş, en son ne zaman yemek yediğini hatırlamayan, çevreden toplayabildikleri ot ve kaktüsle ayakta kalmaya çalışan yüzlerce insanın bulunduğunun ifade edildiğini belirten Erdoğan, hatta oradaki ilim adamlarının, ulemanın verdiği fetvalarla kedi, köpek yeme durumunda kalan insanlar olduğuna işaret etti. Kampta bulunan Filistinlilerin ifadelerine göre su, tuz ve baharat karışımı çorbanın, ulaşabilenlerin en lüks gıdası olduğunu anlatan Erdoğan, temel gıda ve tıbbi yardım girişine izin verilmeyen kampta şu ana kadar ölenlerin sayısının 73'e ulaştığını bildirdi.

Ablukanın devam etmesi durumunda ölümlerin daha da artacağının ifade edildiğine dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu:

"Suriye'de ne kimyasal silahlarla toplu halde katledilen çocuklar ne varil bombaları ne de Yermuk kampından aktarılan manzara, küresel  vicdanın titremesine maalesef vesile olmadı. Hala utanmadan sıkılmadan Suriye'nin Dışişleri Bakanı Cenevre'de kalkıp Türkiye ve  körfez ülkelerine hakaret edebilecek kadar densizleşebiliyor. Dünyanın göz ününde yaşanan bu insanlık trajedisi  ne yazık ki ülkeler, kurumlar, uluslararası platformlar nezdinde gereken ilgi ve yankıyı bulamadı. Suriye'de rejim fotoğrafçısının çektiği ve dünyaya ulaştırdığı fotoğraflar, meselenin  ciddiyetini ortaya koydu. İnanıyorum ki ciddi bir infial oluşturdu.  Burada şunu açık açık söylemek durumundayım; kimyasal silahlarla toplu halde öldürülmüş çocukların görüntüsü karşısında vicdanı, merhameti olan herkes mahcup olacaktır. Bir şeyi burada yine hatırlatmak istiyorum; niçin sadece kimyasal silahlar diyoruz? Kimyasal silahlarla bin 500 -2 bin kişi ölmüşse, öbür tarafta 150 bine yakın insan maalesef  konvansiyonel  silahlarla öldürüldü. Sonucu ölüm olan bir suçun, bir katliamın savunulabilir bir yanı olabilir mi? İster kimyasal silahlarla olsun, ister konvansiyonel silahlarla olsun...

Açlıktan bir deri bir kemik kalmış insan görüntüleri karşısında yüreğinde birazcık  acıma duygusu olan herkes inanıyorum ki mahcup olacaktır. Ortaya çıkan işkence ve soykırım görüntüleri karşısında zerre kadar insanlığı olan herkes mahcup olacaktır. Ancak Türkiye ve aziz millet, hamdolsun bu insanlık dışı manzara karşısında yüreği parçalansa da mahcubiyet yaşamadı ve yaşamayacak. En başından beri Suriye meselesinde vicdanlı, acıma duygusu olan, insan odaklı bir dış politika anlayışıyla yaklaştık. Suriye'den topraklarımıza sığınan kardeşlerimize kucak açtık, Suriye'ye insani yardım ulaştırılması için imkanlarımızı hem devlet hem millet olarak seferber ettik. Suriye meselesinin çözümü için uluslararası  platformlarda uyarıcı rol oynadık. Bunu içeride hükümetimize karşı haksız, acımasız ve vicdan dışı, insaf dışı saldırı ve sabotajlara rağmen yaptık. Suriye'ye yönelik insani politikamızı kıyasıya eleştiren bir CHP'ye rağmen dik durduk. Eli kanlı Esed rejimini kınayamayan, hatta destekleyen, hatta bu katliamlar  yapılırken gidip esed ile hatıra fotoğrafı çeken CHP milletvekillerinin hep birlikte bu tavrına rağmen, insani duruştan taviz vermedik. Suriye'ye insani yardım götüren Milli istihbarat Teşkilatımızın  tırlarına kanundışı saldırı düzenleyenlere rağmen insani ve ilkeli duruştan asla vazgeçmedik.

Şunu lütfen hatırınızdan çıkarmayın; Suriye'deki bu insanlıkdışı katliam 100  yıl hatta belki binlerce yıl unutulmayacaktır.  İnanın Suriye hatırlandıkça, Suriye meselesi karşısında dik, insani ve ilkeli duruş sergileyen Türkiye'nin tavrı da hatırlanacaktır."

Mısır halkının yanında olmaya devam edeceğiz

Mısır'da Tahrir devriminin 3. yıldönümü olan 25 Ocak'ta bir kez daha kan döküldüğünü ve 62 kişinin katledildiğine şahit olduklarını beliren Erdoğan, "Şehit kardeşlerimize Allah'tan rahmet temenni ediyorum. Ama bunların katline yol veren kişi Sisi, mareşal oldu. İşte askeri darbelerin bu taltif anlayışı, mantığı budur. Yakında da kendisini orada, kendileri çalıp kendileri oynamak suretiyle Mısır'ın Cumhurbaşkanı yaparlarsa şaşmayın, yol oraya doğru gidiyor zaten. Düzenlemeleri de o... Mısır'da da  insani ve vicdani çizgimizi muhafaza etmeye, Mısır halkının yanında olmaya devam edeceğimizi belirtiyor, Mısırlı kardeşlerimize selamlarımızı iletiyorum" dedi.

MHP seçim bürosuna yapılan saldırı

Erdoğan, önceki gün İstanbul'da MHP seçim bürosu önünde yaşanan tartışmanın ardından silah ve bıçaklı yapılan saldırı sonucunda bir kişinin hayatını kaybettiğini, 7 kişinin de yaralandığını hatırlatarak, İstanbul Emniyeti'nin derhal harekete geçerek olayı kısa sürede aydınlattığını ve zanlıları gözaltına aldığını kaydetti.

Seçim bürosundaki şahıslar ile sokaktan geçenler arasında yaşanan tartışmanın neticesinde bir grubun seçim bürosuna gelmek suretiyle, ateşli silah ve bıçaklı saldırıyla böyle bir olayı gerçekleştirmiş olmalarının seçim arefesinde düşündürücü ve üzüntü verici olduğunu anlatan Erdoğan, yine dün gece Şişli Belediyesi'ne tamamen provokasyon amaçlı bir saldırı düzenlendiğini,  güvenlik güçlerinin bu olayı da  çok hassas şekilde takip ettiğini söyledi.

İslam hiç kimsenin tekelinde değil

Başbakan Erdoğan, "İslam hiç kimsenin tekelinde olmadığını belirterek, "Hizmet etmek, yardımlaşmak, paylaşmak, eğitim, bilim, talebe yetiştirmek gibi kavramlar, insani kavramlardır; hiç kimsenin, hiçbir örgütün ipoteği atına giremez" şeklinde konuştu.

Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Hizmet etmek, yardımlaşmak, paylaşmak, eğitim, bilim, talebe yetiştirmek gibi kavramların insani kavramlardır; hiç kimsenin, hiçbir örgütün ipoteği atına giremez. Herkesi dışlayan, herkesi horlayan bir hareket tarzına asla bürünemez. Hele hele hizmet teşekkülü iddiasındaki hareketlerin işi gücü bırakarak adeta bir siyasi parti gibi davranmaları, birtakım şantajlarla, birtakım çirkin görüntü ve ses kayıtlarıyla anılmaları asla kabullenilemez."

Türkiye düşmanlarının maşası olmayı tercih etmişler

Başbakan Erdoğan, "Hizmet aşkı ile hareket eden, hizmet aşkı ile yollara çıkan, hizmet aşkı ile kıtaları aşan nice samimi kardeşimize rağmen, bu örgüt maalesef gitmiş uluslararası çevrelerin Türkiye düşmanlarının, büyük Türkiye hasımlarının maşası olmayı tercih etmiştir" ifadelerini kullandı.

Binlerce insanın gayretinin, cehdinin, mücadelesinin uluslararası karanlık çevrelere adeta peşkeş çekildiğini kaydeden Başbakan Erdoğan,  "Bu örgütün mensubu tüm arkadaşlarımızı bir anlık durmaya düşünmeye ve muhasebeye davet ediyorum. Kutsal Kitabımız Kuran'ı Kerim'in en çok hatırlattığı, en çok sorduğu sorulardan bir tanesi 'akletmez misiniz?' Hiçbir kardeşim, hiçbir vatandaşım, en başta kendi iradesine ipotek koydurmasın" dedi.

"En büyük hırsızlık milli irade hırsızlığıdır"

Erdoğan, hırsızlığın, yolsuzluğun her türlüsünün kötü olduğunu, ancak en büyük hırsızlık ve yolsuzluğun, milli irade hırsızlığı olduğunu vurguladı.

Milli iradeyi çalmaya kalkışan birinin, başkalarına yolsuzluk ithamında, iftirasında bulunamayacağına dikkati çeken Erdoğan, "17 Aralık'ta milli iradeyi gasbetmeye çalışanlar, yolsuzluğun izini süremezler. 27 Mayıs'ta, 12 Mart'ta, 12 Eylül'de, 28 Şubat'ta milli iradenin çalınmasına göz yumanlar; bu hırsızlığa, bu soygunlara alkış tutanlar, bugün çıkıp da bize yolsuzluk çamuru atamazlar. CHP 27 Mayıs'ta mill iradenin gasbedilmesine alkış tutmuş, destek vermiş ve o günden bugüne de çalmanın, çırpmanın, yolsuzluğun ve hırsızlığın adresi olmuştur. Bize yolsuzluk iftirası atan, bu kaybedenler lobisine buradan bir kez daha söylüyorum: Eğer yolsuzluk yapan görmek istiyorsanız, lütfen gidin aynaya bakın" diye konuştu.

Erdoğan, grup toplantısını dinleyen bir vatandaşın, "BBC de görmüyor Sayın Başbakanım" diye seslenmesi üzerine, "Sadece BBC mi? Wall Street Journal... Bu gazetelerin patronları kimler? Bu gazetelerin patronlarının sahipleri kimler? Geçenlerde İngiltere'de benzer şeyi yaptılar. Cameron hemen gazeteleri kapattı. Ondan sonra Amerika'dan vurmaya başladılar. Zihniyet aynı. Bu zihniyeti iyi tanımamız, iyi bilmemiz lazım. Bunlarla kim ortak hareket ediyor? Kimler ortak davranıyor? Bunu çok iyi takip etmemiz lazım" dedi. 

"Meşruluğumuzu milletten alıyoruz, sizden almıyoruz"

Bir gazetenin bugünkü manşetine dikkati çeken Erdoğan, şunları söyledi:

 "Bugün bir gazete, 'en çok satan gazete', manşet atıyor. Güya ben, Anamuhalefet'in İstanbul adayından çekinmeye başlamışım. Onun için dosyayı açıklamışım. Şimdi burada çok açık bir şey söylemek zorundayım. O gazetenin patronu İstanbul Hilton Otel'in yanındaki bahçeye, inşaat yapabileceği düşüncesiyle onun özelleştirilmesine girmişti. Ama Büyükşehir Belediyemiz, buna müsaade etmiyor. Bu sefer gitti Şişli Belediyesi ile anlaşma yoluna. Şişli Belediye Başkanı çünkü bu işlerde mahirdir. CHP'de ihraç edilirken de bu tür klasör veya klasörler nedeniyle ihraç edilmedi mi? Yolsuzluk dosyası, yolsuzluk klasörü diye Anamuhalefet'in Genel Müdürü o zaman onun önünde pozlar vermedi mi?

Hesap şu: Acaba İstanbul'u alabilir miyiz? Kulisler yapıldı, bir yerlerde biraraya da gel. İstanbul'u alamazsınız. İstanbul sizin ne olduğunuzu biliyor. Alamayacak. 

'Acaba alabilirsem, o zaman ben bu oteli büyütebilir miyim?' diyor. Büyütemeyeceksin. Niye? Onun üstünde bir de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı var. O yine bunu kontrol eder ve burada çevre katliamında sana müsaade etmez. Kim çevreci, kim çevreci değil, bunlar ortaya çıktı, çıkıyor.

Türkiye'de artık milletin emanetine, hazinesine, özellikle de milletin iradesine canı pahasına sahip çıkan bir iktidar var. Biz meşruluğumuzu milletten alıyoruz, sizden almıyoruz. Siyasetin de demokrasinin meşruiyet zemininde yürütülmesi için azami dikkat gösteriyoruz.

Bir kısım devlet kurumları içine sızan şebekelerin, çetelerin, millet iradesini gasbetmesine demokratik meşruiyeti sakatlamasına izin vermeyeceğiz.

Demokratik bir ülkede, ülkenin en temel sorunlarında kararı, meşru siyasi aktörler verir. Bu ülkenin, temel sorunlarında, mesela dershaneler meselesinde, mesela terör meselesinde, çözüm sürecinde, Suriye meselesinde karar hakkı meşru hükümette değil de birkaç polisin, savcının elinde mi olacak? Terör meselesinin nasıl halledileceğine siyaset değil de yargı mı karar verecek? MİT'in çalışmalarını millet değil, milli irade değil yargı mı belirleyecek?

Tarafsızlığını yitirmiş, adeta karanlık örgütlerin dümen suyuna girmiş, milletin çıkarlarından çok örgütün çıkarlarını gözeten bir kısım yargı, millet adına karar verebilir mi? Bakın, 'bir kısım' diyorum. Biz yargının bağımsızlığı mücadelesini referandumda sağladık. Ama bir şey daha söyleyeyim, yargı sadece bağımsız değil, aynı zamanda tarafsız olacak. Hem bağımsız, hem tarafsız. Biz yargıyla değil, yargı içine sızmış, yargı mensuplarını da baskı altına alan, onlara da şantaj yapan, yargının tarafsızlığına gölge düşüren bir örgütle mücadele ediyoruz."

Muhabirler: Alp Özden /Coşkun Ergül / Melda Çetiner Karagöz / Kubilay Çelik

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.