Dolar
38.57
Euro
43.58
Altın
3,240.74
ETH/USDT
1,840.00
BTC/USDT
95,920.00
BIST 100
9,167.58
Dünya

Esed-DAEŞ işbirliğinin canlı tanığı AA’ya konuştu

Suriye’deki Tedmur ilçesinin eski Başsavcısı Nasır, görevi sırasında şahit olduğu Esed-DAEŞ birlikteliğinin ayrıntılarını açıkladı.

14.02.2016 - Güncelleme : 16.02.2016
Esed-DAEŞ işbirliğinin canlı tanığı AA’ya konuştu Suriye’nin Humus ilinin Tedmur ilçesinde 2013-2015 yılları arasında başsavcılık görevinde bulunan Muhammed Kasım Nasır (fotoğrafta), görevi sırasında Beşşar Esed rejimi ve terör örgütü DAEŞ arasında tanıklık ettiği ilişkileri anlattı. Nasır, AA muhabirine açıklamalarda bulundu. Fotoğraf: AA/ Mustafa Kamacı

ANKARA

Suriye’nin Humus ilinin Tedmur (Palmira) ilçesinde 2013-2015 yılları arasında başsavcılık görevinde bulunan Muhammed Kasım Nasır, görevi sırasında Beşşar Esed rejimi ve terör örgütü DAEŞ arasında tanıklık ettiği ilişkileri anlattı. Kasım, iki taraf arasında yoğun bir ticari ilişki olduğunu, rejimin örgüte silah verdiğini ve DAEŞ’e yerleşen casuslarıyla örgüte Türkiye dahil birtakım yerlerde eylem yaptırma imkanı bulunduğunu söyledi.

AA’nın sorularını yanıtlayan Nasır, DAEŞ’in geçen yıl mayıs ayı sonunda Tedmur’u almasından sonra Humus’a geçtiğini, yıl sonunda da Suriye’den kaçtığını, ardından Türkiye’ye geldiğini anlattı.

Nasır, Esed rejiminin terör örgütü ile işbirliğine, Rusya’nın DAEŞ ile ilişkilerine, Tedmur ilçesinin rejim tarafından bilinçli şekilde örgüte verilmesine ve barışçıl muhaliflere cezaevlerinde yapılan işkencelere ilişkin açıklamalar yaptı.

Nasır, Tedmur'daki görevi nedeniyle tüm yetkililer ve subaylarla temasta bulunduğunu, kente gönderilen adli ve emniyet subayları aracılığıyla da her konuya vakıf olduğunu ifade etti.

Bu durumun da rejimle DAEŞ arasındaki karşılıklı ticaret ve işbirliğini öğrenmesini sağladığını belirten Nasır, "2013'ten DAEŞ'in Tedmur'a saldırdığı 2015 yılına kadar başsavcılık görevindeydim. Bu süre zarfında rejim ve DAEŞ arasında petrol, gaz, buğday, arpa, küçük baş hayvancılık, gıda maddeleri, giyecek ve ilaç sektöründe ticaret arttı" diye konuştu.

“Hollande Esed’in ayağını öpecek”

Nasır, Tedmur'daki istihbarat birimi başkanı Tuğgeneral Mazin Abdüllatif'in kendisine DAEŞ içinde kolları ve ajanları olduğunu, ajanlarla sürekli iletişim halinde olduklarını ve örgütün kararlarına etki edebileceklerini söylediğini aktardı. Nasır şöyle devam etti:

"Mesela, Abdüllatif bana örgüt içindeki ajanlarının Türkiye'de terör saldırısı gerçekleştirmeyi planladıklarını haber verdi. Bu konuşma 2015'in başında gerçekleşti. Abdullatif bana, Türkiye'nin Suriye'ye müdahale etmesinin bedelini ödeyeceğini ve terör ateşiyle yanacağını, Esed rejiminin düşmesini isteyen Fransa ve Cumhurbaşkanı François Hollande başta olmak üzere Avrupa'nın da bunun bedelini ağır ödeyeceğini, Rakka'daki ajanlarının yakında bunu gerçekleştireceğini ve yakında iyi haberler alacağımızı söyledi. Gerçekten de bir kaç ay sonra Fransa ve Türkiye'de bombalı saldırılar meydana geldi. Bunun üzerine Abdüllatif, 'Hollande gelecek ve DAEŞ'e karşı savaşmayı kabul etmesi için Esed'in ayağını öpecek'” dedi.

“İsteseler örgütü birkaç haftada bitirirlerdi”

Nasır, rejim subaylarının Rakka'da olup biten her şeyden haberdar olduklarını kaydederek, "İsteseler bir kaç hafta içinde örgütü bitirebilirlerdi. Ancak ondan faydalanıyorlardı. Suriye devriminin imajını zedeleyen ve tüm dünyayı tehdit eden bu örgüte ihtiyaçları olduğunu biliyorlardı" diye konuştu.

Rejimin hapishanelerdeki sivilleri DAEŞ’e katılmaları için serbest bıraktığı iddialarını değerlendiren Nasır, şunları söyledi:

"Tedmur mahkemesinde çalıştığım sürece hırsızlık ve dolandırıcılık nedeniyle haklarında tutuklama emri çıkardığım çok sayıda kişi vardı. Arananların yakalandıklarını, ardından serbest bırakıldıklarını ve Rakka’ya ve DAEŞ kontrolündeki bölgelere gittiklerini duydum. Daha sonra da öğrendim ki istihbarat birimi özellikle suçluları DAEŞ’in içerisinde ajan olarak kullanıyormuş"

“DAEŞ’in istediği silahları veriyorlardı”

Nasır, Tedmur'da savcı olarak çalıştığı sırada, yakın bir arkadaşı ile rejimle çalışan müteahhit Şeyh Mahmud el-Hammudi'nin kendisiyle bazı özel bilgileri paylaştığını kaydetti. Nasır, bu iki kişinin, rejim subayı Muhammed el-Cabir'in DAEŞ ile silah anlaşması yaptığını söylediğini aktardı.

"Bazen bu anlaşmalar direkt olarak yapılıyor ve silahlar gece vaktinde kaçak olarak DAEŞ militanlarına ulaştırılıyordu" diyen Nasır, aracıların silahlar için parayı Cabir'e ödediklerini ifade etti. Mahmuh Hamavi'inde aralarında olduğu aracıların DAEŞ'le örgütün istediği silah miktarı, türü ve parası konusunda anlaştıklarını ifade eden Nasır, silahların nasıl teslim edildiğiyle ilgili de şunları anlattı:

"Cabir, DAEŞ'in istediği silahları kendi komutasındaki Badiye Şahinleri'nin (askeri birliğin adı) bir birliğine ya da askeri kontrol noktasına koyuyordu. Ardından DAEŞ militanları bu bölgelere saldırıyor. DAEŞ sipariş silahların bulunduğu bölgeye saldırdığında Cabir de askerlere canlarının daha kıymetli olduğunu söyleyerek geri çekilmeleri emrini veriyordu. Bölgeyi ele geçiren DAEŞ silahları kendi merkezine taşıyor, tüm silahlar alındıktan sonra da Badiye Şahinleri bölgeyi tekrar ele geçiriyordu. Ardından aracılar vasıtasıyla milyonlarca dolar DAEŞ'ten Cabir'e taşınıyordu. Tedmür'deki tüm subaylar ve sorumlular da Cabir'in yaptıklarını biliyor ancak neden itiraz etmiyorlardı, bilmiyorum."

"Rusya'nın olup biten her şeyden haberdar olduğunu gördüm" 

"Tedmur'dayken Rusya'nın olup biten her şeyden haberdar olduğunu gördüm. Çünkü Tedmur'a onlarca Rus uzman gelip gidiyordu. Ben işim sayesinde bunu öğrendim. Tedmur Askeri Havaalanı'nda İranlı uzmanlarla birlikte rejim ordusunun, havaalanı ve diğer bölgelerdeki işlerine yardımcı oluyorlardı. Bu uzmanlar ayrıca DAEŞ militanlarının himayesi altında petrol kuyularının ve gaz tesislerinin olduğu bölgelere gidiyorlar ve buralarda onarım işleriyle uğraşıyorlardı. Bu da Rusya'nın DAEŞ'in kendi bölgesinden rejimin olduğu bölgelere petrol ve gaz pompalamasına yardımcı olduğunu gösteriyor. 

İlişki apaçık ortada. Eğer Rus uzmanlar DAEŞ unsurlarının himayesi altında bu alanlara giriyor, tesislerin ve Rusya'dan gelen yedek parçaların onarımını yapıyor, yine militanların himayesinde rejimin olduğu bölgelere dönüyorlarsa bu, Rusya'nın DAEŞ'i desteklediğini gösteriyor." 

Nasır, rejimin petrol tesislerinde meydana gelen her türlü arıza ve maddi zararla ilgili tutanak tuttuğunu söyledi. Eski Başsavcı, şöyle devam etti: 

“Bunun pek çok sebebi vardı ama en önemlisi rejimin bu tutanakları sigorta şirketlerine sunması ve arıza ve onarımların masraflarının ona ödenmesini istemesiydi. Rejim ayrıca hırsızlık vakalarını azaltmak için de tutanak tutma yoluna başvuruyordu. Suriye'de petrol sektöründe çalışan herkesin yolsuzluk yapmaya çalıştığı bilinen bir gerçektir. Rejim tutanak tutup petrol istasyonlarında onarım yapanların isimlerini ve ifadelerini alır, zararı kaydeder ve İran ve Rus uzmanlara gösterirdi. Bu tutanaklar başsavcı olduğum için bana gönderiliyordu. Ben de onları güvenlik komisyonuna sevk ediyor ve petrol tesislerine saldıranlarla ilgili iddianame hazırlıyordum. Yetkili makamlardan bu kişiler hakkında takibat yapmasını istiyordum.” 

DAEŞ çalıştırıyor, maaşını rejim veriyor 

Tedmur’daki Petrol Bakanlığı memurlarının petrol alanları DAEŞ'in eline geçtikten sonra da işlerine devam ettiklerini belirten Nasır, "DAEŞ'in koruması altında çalışıyorlar ve maaşlarını, tazminat ve ikramiyelerini rejimden alıyorlardı. Hala Petrol Bakanlığı'ndan alıyorlar. Petrol Bakanlığı'na aksini ispat için meydan okuyorum" diye konuştu. 

Rejimin, DAEŞ'le olan ticari ilişkilerinde özellikle de petrol ve doğalgaz alımı, petrol rafinelerinin korunması konusunda komisyoncuları ve aracıları kullandığını ifade eden Nasır, bu kişilerin kimler olduğuyla ilgili de şunları söyledi: 

"Bu aracılar iki tarafla da ilişki kurup her iki taraftan da kazanç sağlıyordu. Bunların en önemlileri Suhna kasabası şeyhlerinden Fazıl el-Katran, Tedmurlu işadamı ve müteahhit Şeyh Muhammed el-Hammudi. Hammudi aynı zamanda şu anki Petrol Bakanı Süleyman Abbas'ın yakın arkadaşı ve ortağıdır. Bunların yanında Tedmurlu müteahhit Münir el-Zubi, Deyr ez-Zor'daki petrol bölgesinden müteahhit Cemil Kerkutli. Bu aracı ve komisyoncular yerel DAEŞ militanlarıyla bağlantılıydı. Onlar da örgüt içinde kişilerle bağlantılıydılar, militanlara maaş veriyorlar, kendi çıkarları için kullanıyorlardı. Öte yandan bu aracılar Tedmur'deki Askeri İstihbarat başkanı, Cumhuriyet Sarayı ve işadamları ile de irtibat halindeydiler ve onlardan para alıyorlardı. Bunlardan biri de aracılardan sorumlu George Hasvani idi. Hasvani aracıların işlerini denetleyen ve DAEŞ'e ulaştırılmaları için aracılara para veren bir Rus işadamıdır" 

Rejim-DAEŞ ticaretinin güvenliği için örgüte para veriliyor 

Nasır, Tedmur’da rejimin DAEŞ’e silah teslim etmesi için anlaşma yaptıkları sorusuyla ilgili, "Bunlar Tedmur’da oldu. Buna ilaveten bahsettiğim aracılar DAEŞ militanlarına silah ve mühimmatın yanı sıra petrol tesisleri ve doğudan rejimin kontrol ettiği bölgelere giden petrol ile gaz boru hatlarını korumak için aylık maaş veriyordu" dedi. 

Rejimin DAEŞ ile hububat ticareti yaptığını da anlatan Nasır, bu konuda anahtar rolü Muhanna el-Hasan’ın oynadığını dile getirerek, şu ayrıntıları paylaştı: 

"Bu kişi, Suhna kasabasında bir işadamıdır. Doğu bölgesinde uzun zamandan beri hububat işi yapıyor. Bana 2013 ve 2014’te DAEŞ’in Suriye ve Irak’taki bölgelerinde bulunan tüm buğday ve arpa mahsülünü rejim için satın aldığını bizzat söyledi. Binlerce ton buğday ve arpayı DAEŞ’in bölgelerinde doldurarak, rejimin bölgelerine nakletti ve söz konusu hububatın bedeli olarak rejimin milyonlarca dolarını DAEŞ’e aktardı" 

"Tedmur'dayken Rusya'nın olup biten her şeyden haberdar olduğunu gördüm. Çünkü Tedmur'a onlarca Rus uzman gelip gidiyordu. Ben işim sayesinde bunu öğrendim. Tedmur Askeri Havaalanı'nda İranlı uzmanlarla birlikte rejim ordusunun, havaalanı ve diğer bölgelerdeki işlerine yardımcı oluyorlardı. Bu uzmanlar ayrıca DAEŞ militanlarının himayesi altında petrol kuyularının ve gaz tesislerinin olduğu bölgelere gidiyorlar ve buralarda onarım işleriyle uğraşıyorlardı. Bu da Rusya'nın DAEŞ'in kendi bölgesinden rejimin olduğu bölgelere petrol ve gaz pompalamasına yardımcı olduğunu gösteriyor. 

İlişki apaçık ortada. Eğer Rus uzmanlar DAEŞ unsurlarının himayesi altında bu alanlara giriyor, tesislerin ve Rusya'dan gelen yedek parçaların onarımını yapıyor, yine militanların himayesinde rejimin olduğu bölgelere dönüyorlarsa bu, Rusya'nın DAEŞ'i desteklediğini gösteriyor." 

Nasır, rejimin petrol tesislerinde meydana gelen her türlü arıza ve maddi zararla ilgili tutanak tuttuğunu söyledi. Eski Başsavcı, şöyle devam etti: 

“Bunun pek çok sebebi vardı ama en önemlisi rejimin bu tutanakları sigorta şirketlerine sunması ve arıza ve onarımların masraflarının ona ödenmesini istemesiydi. Rejim ayrıca hırsızlık vakalarını azaltmak için de tutanak tutma yoluna başvuruyordu. Suriye'de petrol sektöründe çalışan herkesin yolsuzluk yapmaya çalıştığı bilinen bir gerçektir. Rejim tutanak tutup petrol istasyonlarında onarım yapanların isimlerini ve ifadelerini alır, zararı kaydeder ve İran ve Rus uzmanlara gösterirdi. Bu tutanaklar başsavcı olduğum için bana gönderiliyordu. Ben de onları güvenlik komisyonuna sevk ediyor ve petrol tesislerine saldıranlarla ilgili iddianame hazırlıyordum. Yetkili makamlardan bu kişiler hakkında takibat yapmasını istiyordum.” 

"Birisi rejimden ayrıldığı vakit ailesinin peşine düşüyorlar"

Nasır, 2015'te mayıs ayı sonunda, bazı rejim subaylarının kendisine önceden, DAEŞ'in Tedmur'a gireceği bilgisini verdiklerini, ilçenin yakınlarındaki Suhna bölgesine örgütün saldırdığını öğrenmeleri üzerine buradan kaçtıklarını söyledi. 

"Tedmur'dan çıkmak istediğimi kimseye söylememiştim çünkü Sünni subaylara yaptıkları gibi beni de tasfiye edeceklerini tahmin etmiştim" diyen Nasır, kentten gizlice çıktıtığını, Şam'a vardığını, ardından Humus'a dönüp 2015 sonuna kadar burada görevine devam ettiğini kaydetti. 

Nasır, "Birisi rejimden ayrıldığı vakit ailesinin peşine düşüyorlar, Allah'tan korkmuyorlar" diyerek, aile fertleri ve akrabalarının kaçmasını sağladıktan sonra en son kendisinin Suriye'yi terk ettiğini, yıl sonunda Türkiye'ye ulaştığını belirtti.

Tedmur doğumlu Nasır, ilçede rejimin yaptığı katliamları şu sözlerle anlattı:

“Hukuki ihtisasım gereği görevim, başta Askeri Güvenlik Şubesi olmak üzere istihbaratın gözaltına aldığı tutuklu ve siyasi göstericilerin cesetlerini teşhis etmek, sorgulamak ve El-Badiye Şubesi’ndeki gardiyanların yaptığı işkence sonucunda ölen kişilerin cesetlerini teşhis etmekti. El-Badiye Şubesi’ne bağlı hapishanelerdeki zindanlarda bulunan ve Suriye’nin her yerinden gelen onlarca barışçıl muhalif ve tutuklunun cesedini elimle muayene ve teşhis ettim. Suçlarının tümü Beşşar’ın rejimine muhalif olmak ve özgürlük istemekti. Silah bulundurduklarına dair hiçbir delil veya ispatımız yoktu.”

"Katilleri beraat ettirmek için rapor yazmaya zorluyorlardı"

Nasır, gardiyanların siyasi tutukluları dövdüğünü, yaktığını ve hatta çarmıha gerdiklerini ifade ederek, “Kan, çürümüş et kokusu ve hastalıklar bu pis hapishanelerin zindanlarda yayılıyordu. Sonunda tutuklular maruz kaldığı işkenceden dolayı ölüyordu ve cesetleri üzerinde gereken işlemlerin yapılması için beni ve adli tıp doktorunu çağırıyorlardı. Bizi, doğal nedenlerden ötürü öldüklerini belirterek katillerini beraat ettirecek raporlar yazmaya zorluyorladı” şeklinde konuştu.

Gardiyanların cesetleri Tedmur mezarlığına gizlice gömdüklerini söyleyen Nasır, “Gömme işini gece yarısından sonra kazdıkları toplu mezarlarda yaparlardı ve cesetleri üst üste koyarlardı” dedi. 

Nasır, öldürülen ya da savaş nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan insanların mallarının nasıl gasp edildiğiyle ilgili de şunları anlattı: 

"Tedmur'a tayin edilmeden önce Şam'ın ilçeleri Dareyya ve Muaddamiyye'de Sulh Mahkemesi hakimiydim. Dareyya'da görevimin başlarında rejimin yüzlerce muhalif sivile karşı işlediği katliamlara tanık oldum. Dareyya ve Muaddamiye halkı öldürüldükten ve sürgün edildikten sonra Şiiler ve İranlılar mahkemelere gelip kaçanlardan ve öldürülenlerden topraklarının satın aldıklarını ve tapusunu istediklerini söylüyorlardı. Toprak sahiplerinin mahkemede olmamalarına rağmen Şiiler, Şam ve Şam kırsalındaki noterlerden sahte satış belgesi alıp, bize, bu toprakları sahipleri kaçmadan, öldürülmeden yada gözaltına alınmadan önce satın aldıklarını söylüyorlardı. Beşar Esed, Suriye topraklarının çalınma ve yağmalanmasını kolaylaştıran kanunu çıkartana kadar, bizim hakimler olarak bu davaları sahte beyandan ve toprak sahibinin mahkemede mevcut olmamasından dolayı iptal edebilme imkanımız vardı. Esed'in 2013'te çıkardığı kanuna göre ise sıcak bölgelerde davacı kişinin davalının mevcut olmaması durumunda dahi gazeteye dava ilanını vererek davanın yürümesine imkan sağlıyordu. Bu kanun tüm hukukçular arasında şaşkınlık ve dehşete yol açtı." 

"Şiiler" diyerek kimleri kastettiğinin sorulması üzerine Nasır, "Irak, İran ve Suriye Şiileri ile Alevileri" cevabını verdi. 

"Göstericilerin elinde sopa bile yoktu"

Nasır, Suriye'de özellikle de Humus'ta yaşanan vahşeti tüm dünyaya anlatmak istediğini vurguladı. Devrimin barışçıl başladığını ve Humus'ta yüzbinlerce kişi gösteri düzenlediğini hatırlatan Nasır, şöyle konuştu:

"Ellerinde sopa bile yoktu. Rejim göstericileri öldürüyor ve bizden onların komplocular tarafından öldürüldüğünü söylememizi istiyordu. Soruşturma açmamız ve suçların işlendiği yeri ortaya çıkarmamız yasaktı. Göstericileri öldürmede kullanılan silahlar, rejimin silahlarıydı, onları göstericileri öldürürken görüyorduk ama bir şey yapamıyorduk." 

Korkunun hakim olduğu ülkeyi büyük bir hapishaneye benzeten Nasır, rejimin durumun şu sözlerle aktardı:

"Rusya müdahale etmeden önce rejim son günlerini yaşıyordu. İçten çökmüştü, yolsuzluk toplumun her kesimine sirayet etmiş, Suriye lirası değer kaybetmişti. Esed taraftarları manevi çöküntü içindeydi. Esed'in ya muhafızları tarafından öldürülerek ya da çantasını alıp ülkeyi terk ederek düşeceğini zannediyorduk. Rusya'nın saldırılarının başlaması rejim yanlılarına manevi destek sağladı. Esed'e ve tüm dünyaya şunu söylemek istiyorum: Tüm Suriye halkı Sünnileri öldüren, Alevileri yakan ve binlercesini öldüren Esed'e kin besliyor. Aleviler ona lanet ediyor ama onlar için Esed kaçınılmaz bir şer unsuru. Destekçileri bile rejimi övmek istediklerinde babasına rahmet okuyorlar. Suriye'de herkes rejime lanet ediyor ve onun vakti zamanı gelince ya kaçacağını ya da öldürüleceğini biliyor. Herkes o anı bekliyor. Ben Esed'in İran'ın kuklası ve görev süresi doluncaya kadar ülkede kalmakla görevlendirilmiş biri olduğunu düşünüyorum, çantasını alıp kaçabilseydi bunu çoktan yapardı"

"Rejim binlerce tarihi eseri yağmaladı" 

Nasır, oldukça zengin tarihi mirası olan Tedmur'da eserlerin kaçırılmasıyla ilgili de bilgiler paylaştı. Tarihi eser kaçakçılığının yeni bir olay olmadığını, on yılı aşkın süredir yapıldığını söyleyen Nasır, "Meşhur tarihi eser kaçakçısı olan Tedmur’daki İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Sabra el- Hazin arkeolojik kazılar yaptırır ve binlerce tarihi eseri uluslararası pazara sürerdi" dedi. 

Nasır, kazanılan paranın Beşşar’ın babası, dönemin devlet başkanı Hafız Esed ile diğer istihbarat üyeleri arasında paylaşıldığını belirtti. 

Mart 2011’de başlayan halk ayaklanmasının ardından Tedmur’daki tüm subayların ve emniyet mensuplarının kazılar yapıp, çıkan tarihi eserleri sattığına dikkati çeken Nasır, emniyet müdürlerinin kendisinden soruşturmada yanıltma yapmasını ve delil karartmasını istediğini dile getirdi.

Nasır, "Devrimden önce ve sonra istihbarat ve güvenlik mensupları tarafından Tedmur’daki binlerce tarihi eser yağmalandı ve çalındı" dedi.

"DAEŞ’in katliam yapması dünya kamuoyunu etkiledi ve Suriye devrimi şeytanlaştırıldı”

"Başsavcı olmam hasebiyle Tedmur Askeri İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Malik Habib’in yanına giderdim. DAEŞ’in Tedmur’a saldıracağı söylentileri ilçede yayılmıştı ve saldırıdan tam 2 hafta önce Habib, DAEŞ’in Tedmur’a saldırmak için geldiğini bana haber verdi. Söylentinin doğru olup olmadığını sorduğumda bana Esed’in bizzat kendisini çağırdığını ve DAEŞ’in Tedmur’a saldırdığında ilçeden güvenli şekilde çekilmek için bir plan hazırlamasını kendisinden istediğini söyledi. Bana rejime bağlı güçlerin Tedmur’u DAEŞ’e teslim ettikten birkaç ay sonra ilçenin geri alacağını, ancak bunun bir anlaşma olmadığını aksine Esed’in DAEŞ’in Tedmur’a saldırmasını dünyaya 'DAEŞ’in Tedmur’u aldığını ve Aleviler ile Hristiyanları öldüreceğini göstermek için' kullandığını anlattı. Böylece DAEŞ’in katliam yapması ve ilçedeki tarihi eserleri yıkması dünya kamuoyunu etkiledi ve Suriye devrimi şeytanlaştırıldı. Esed ise DAEŞ ve Suriye devriminin Suriye’deki tarihi eserleri yıktığını ve Hristiyanları ile Alevileri katlettiğini dünyaya duyurarak, dünyanın DAEŞ’e karşı mücadele etmek konusunda yanında yer almasını sağladı."

Nasır, Esed rejiminin DAEŞ’in Tedmur’a saldırmasından önce güvenlik güçlerini Suhna kasabasından çektiğini, askerlerini de DAEŞ’le olan bütün cephelerden çektiğini, böylece DAEŞ’i Tedmur’a saldırmak için teşvik ettiğine dikkati çekti. 

Eski Başsavcı, DAEŞ’in Tedmur’a girmesinden sonra ilçenin tiyatrosunda onlarca İranlıyı idam ettiğine dair haberlerin doğru olmadığını söyledi. 

Nasır, DAEŞ’in Tedmur’a girmesinden 2 hafta önce ilçede hiçbir İranlı kalmadığını belirterek, “Tedmur tiyatrosunda öldürülenlerin hepsi, rejimin bölgeyi boşaltırken arkasına bıraktığı basit askerler ve halk komitesi üyelerinden oluşuyordu. Rejim onları, ‘DAEŞ’in katliamına bakın’ diyebilmek için bırakmıştı. Esed’i Tedmur tiyatrosunda öldürülen tek bir İranlının ismini vermeye çağırıyorum. Bu iddialar yalandır” şeklinde konuştu. 

"Rusya ve rejim Tedmur'da katliam yaptı" 

Rusya’nın Tedmur olaylarında rolü olup olmadığı sorusuna Nasır, şöyle yanıt verdi: 

"Rejimin ilçeyi savaşmadan DAEŞ’e bırakmasından önce ilçede rejime ait çeşitli silah, füze ve tanklarıyla donatılmış 18 binden fazla askeri olduğunu söylemek isterim. Buna karşın, emniyet raporları ve halkın verdiği bilgilere göre, DAEŞ saldırıyı 600 militanıyla gerçekleştirdi. Beşşar Esed, DAEŞ’le çarpışmadan binlerce askerini geri çekilme emrini vererek Humus yolu üzerindeki T4 askeri havaalanına yerleştirdi. Tuğgeneral Malik Habib bana Rusya’nın Esed’e DAEŞ’in Tedmur’un kontrolünü ele geçireceği ve Hıristiyanların yaşadığı El-Kuryeteyn, Mehin ve Saded köylerine doğru hareket etmeye başlayacağı an, Hıristiyanları korumak amacıyla müdahalede bulunacağı ve savaşa gireceği söylediğini teyit etti. Dünyaya ve hukuk örgütlerine sesleniyorum: Rusya ve rejime bağlı güçler Tedmur’da katliam yaptı. Ancak dünya sadece DAEŞ’in ilçeye girdiğini ve bazı tarihi eserleri yıktığını biliyor. DAEŞ’in Zafer Kemeri ve Bel Mabedi’ni havaya uçurduğu doğru. Ancak Rusya’nın savaş uçakları DAEŞ’in yıktığının fazlasını yıktı." 

Nasır, Rus savaş uçaklarının tarihi şehri tamamen yıktığını, rejim güçlerinin attığı varil bombalarının da Ulusal Müze ve tarihi alanları yıktığını hatırlatarak, şunları vurguladı: 

"Rusya’nın Tedmur’da DAEŞ’i hedef almadığını ve sivilleri öldürdüğünü vurgulamak isterim. Rusya, binlerce füze, misket bombası, rejim varil bombaları attı. Ancak DAEŞ’in ilçeyi ele geçirmesinin ardından hiçbiri DAEŞ militanlarını vurmadı. Aksine binlerce sivili vurdu. Binlerce kişinin evlerinden olmasına neden oldu. İnsanlar evlerinin yıkıntılarının altında can verdi. Bunlar olurken, yanlışlık veya tesadüf dışında bir DAEŞ militanı bile öldürülmedi. Rusya Tedmur’u geri almayı amaçlamadı. Bu bilgi yalandır." 

"Esed DAEŞ'in İslam Ordusu'nu muhasaraya almasını sağlayacaktı"

Tedmur'dan çıktıktan sonra orada görev yapan tüm subay ve yetkililerle Humus'ta bir araya geldiklerini ve durumu değerlendirdiklerini belirten Nasır, "Tedmur'da yaşanan onca yıkımın ardından, Esed ve Rusya'nın Tedmur'u haritadan silmeyi, halkını evsiz bırakmayı, Sünni Araplar ortadan kaldırıldıktan sonra Suriye sahilinden başlayıp Humus, Irak ve İran'a uzanan yolu açmayı hedeflediği sonucuna vardık. Bu bölge petrol kuyularıyla dolu ve Tedmur yok edilirse güvenli hale gelecek. Esed'in bölgeyi DAEŞ'e bırakmasının ardından yatan gerçek ve stratejik hedef bu" diye konuştu. 

Nasır, Tedmur’daki güvenlik komitesinde DAEŞ’in 12 Mayıs 2015’te Tedmur ile ona bağlı Suhna kasabasına saldıracağı bilgisini aldıklarını belirtti. Beşşar Esed’i de bu konuda bilgilendirdiklerini bildiren Nasır, buna karşın Esed’in Tedmur’u savunmak için herhangi bir plan hazırlamak ve askeri destek göndermek yerine, DAEŞ’in Suhna ve ardından Tedmur’a girmesine alan açmak için bölgedeki askeri güçleri Suhna’dan çıkardığına işaret etti. Nasır, Esed’in bir diğer hedefini şu şekilde tarif etti: 

"Askeri İstihbarat Şube Başkanı Tuğgeneral Malik Habib’in bana bildirdiğine göre Esed, DAEŞ saldırdığı anda hemen Tedmur’dan çekilmek için bir plan geliştirmesi ve depoların ağır silahlarla doldurulması talimatını vermişti. Böylece DAEŞ’in Tedmur’u kontrol altına aldıktan sonra yolunu açacak, Kalemun’a ulaştıracak silahlara sahip olmasını ve Şam’ı kuşatan Guta’daki İslam Ordusu’nu muhasara altına almasını sağlayacaktı. Böylece herkesi birbirine kırdıracaktı" 

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.