Analiz

Netanyahu'nun dokunulmazlık hesabı sandıktan döndü

Karmaşa içinde gidilen tekrar seçimleri, önceki dönemlerde gücü rahatça kontrol edebilen Binyamin Netanyahu için şok dalgalarının belki de başlangıcı oldu.

Selim Han Yeniacun  | 20.09.2019 - Güncelleme : 24.09.2019
Netanyahu'nun dokunulmazlık hesabı sandıktan döndü

İstanbul

İsrail siyasetinde yeni bir sayfanın açıldığı seçimler 17 Eylül tarihinde gerçekleştirildi. Son beş ay içinde ikinci defa sandık başına giden İsrailli seçmenler, seçimin üçüncü defa tekrar edilmemesi ve ülkede uzun süredir mevcut olan istikrarlı yönetime yeniden dönebilmek için sandık başına giderek bir cevap aradılar. 2018’in son çeyreğinden itibaren iç politikada dengesiz ittifaklara, devletin kimliğinin yeniden şekillendirilme çalışmalarına ve her şeyden önemlisi güvenlik tabanlı argümanların yarıştırılmasına sahne olan İsrail siyaseti dış politikada da, podyumun arkasını görebilenler için, İsrail adına çok parlak işlerin ortaya çıktığı bir saha olamadı. Sorunlar gün geçtikçe büyürken bu sorunların sorumluluğu kimi zaman bir rakip parti liderine, kimi zaman da hükümetten bir bakana yüklenmeye çalışıldı. Birbiriyle bağlantılı birçok politik açmaz neticesinde dört dönem başbakanlık yapmış olan Binyamin Netanyahu hem şahsı hem de izlediği saldırgan politikalar nedeniyle İsrail toplumunun pek çok kesimi tarafından yükseltilen eleştirilerin muhatabı oldu. Karmaşa içinde gidilen tekrar seçimleri ise önceki dönemlerde gücü rahatça kontrol edebilen Netanyahu için şok dalgalarının belki de başlangıcı oldu.

Seçimlerin sonucunda kurulacak hükümetin nasıl şekilleneceği henüz netlik kazanmasa da kilit ismin Liberman, güç kaybeden unsurun ise Netanyahu olduğu aşikâr. Seçimlerin ertesi günü yapılan açıklamalarda hem Netanyahu hem de Gantz milli mutabakat hükümeti için yeşil ışık yakmış durumda.

İstikrarsızlıkta istikrar

Küçük yanılma payları hesaba katılsa bile, İsrail siyasetinin istikrarsız seyrine bir müddet daha devam etme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu söylenebilir. Lakin bu süreç içerisinde Netanyahu’nun pozisyonu tamamen darmadağın olmuş vaziyette. Tüm muhalefetin (hatta seküler sağ seçmenin) Netanyahu’yu başbakanlıktan göndermek için ortaya koyduğu yoğun mesai başarıya ulaşmış görünüyor. Nisan ayındaki seçim sonuçlarını kabullenen ve gerginlikten beslenmek yerine doğru zamanı kollayan Betty Gantz liderliğindeki Mavi-Beyaz ittifakının hükümeti kurma hakkını Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’den alması bekleniyor. Sol cenahtan Mavi-Beyaz’ın 33, İşçi Partisi’nin 6, Demokratik Birlik’in 5 ve Arap Birleşik Listesi’nin 13 vekil çıkarması beklenirken bir sol koalisyonun gelmesi imkânsız görünüyor. Tablonun sağ cenahında da hemen hemen benzer bir durum söz konusu: Dindar partiler Şas ve Birleşik Tevrat Yahudiliği’nin toplamda 17 vekili, Yeni Sağ’ın 7 ve sağın en güçlü partisi olan Likud’un 31 milletvekilini meclise göndermesine kesin gözüyle bakılıyor.

Liberman faktörü

Öte yandan, sağ bloğun içinde yer almasına rağmen, öncelikle Nisan seçimlerine giden yolun, daha sonra da yenilenen Eylül seçimlerinin mimarı olan Avigdor Liberman’ı ve İsrail Evimiz Partisi’ni ayrı bir başlık altında değerlendirmek daha doğru bir yaklaşım olsa da konuya burada kısaca temas etmek gerekiyor. Seçimlerin yenilenme kararının alınmasının ardından bazı yorumcular, Eylül seçimleri sonucunda Liberman’ın koalisyon görüşmelerini evinden izleyeceğini söylemişti. Fakat bu yorumcular, İsrail toplumunun zorunlu askerlik gibi müşterek bir görevi, başbakanın dokunulmazlık yasasına karşı koz olarak kullanılmasına gösterebileceği tepkiyi hesaplayamadılar. Liberman ülkenin en güçlü adamına karşı, önce Lübnan ve Gazze saldırılarını gerçekleştirmediği için, daha sonra da kendi yolsuzluk suçlamalarından kurtulmak için, askerlik kurumunu gölgelemesinden dolayı açmış olduğu savaşın ilk cephesinde istediğini almış görünüyor. Liberman Nisan seçimlerinde partisinin almış olduğu vekil sayısını 5’ten 8’e çıkarırken, İsrail kamuoyu önünde de milli mutabakat hükümeti formülüyle siyasi tansiyonun bir nebze düşürülmesine aracılık eden adam olarak görülüyor. Hem Mavi-Beyaz cephesinden gelen olumlu sinyaller hem de “Siyonist bir birlik kurulmalı” diyen Netanyahu’nun değerlendirmeleri, kimsenin yeni bir seçim istemediği mevcut ortamdaki tek çıkar yolun koalisyon olduğunu gösteriyor.

Liberman’ın doğru zamandaki doğru hamlesinin İsrail siyasetinde yeni bir döneminin kapısını araladığını söyleyebilsek de “Netanyahu elindeki avantajı kaybedecek kadar bir popülarite kaybına uğradı mı?” sorusu, seçim sonuçlarını daha sağlıklı okumamıza yardımcı olacaktır. Bu bağlamda, İsrail sağı ve Likud özelinde 2018 sonbaharına kadar ciddi bir güç kaybı olduğunu söylememiz doğru olmayacaktır. Yasadışı yerleşimcilere verilen desteklerden Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak kabul edilmesi adına yürütülen uluslararası propagandaya, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının etkin kullanımından Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle güçlendirilen ilişkilere kadar, kâğıt üzerinde oy getirecek pek çok politika, mevcut hükümet tarafından üretildi. Fakat yönetimin otoriterleşmesi, Netanyahu başta olmak üzere Likud’lu bakanların yolsuzluk suçlamalarıyla karşı karşıya kalması, ulus devlet yasası üzerinden daha da ayrışan toplum gibi sebepler, kazanılan Nisan seçimlerinden sonra bile tepkileri Likud’un üzerine çekmişti. Böylelikle, 2015 seçimlerine göre Nisan 2019’da beş sandalye daha fazla alarak hükümet kurma hakkı kazanan İsrail sağının amiral gemisi son beş aylık süreçte, hiç olmadığı kadar yara aldı. Benimsedikleri politikaların amaçlarına baktığımızda pek bir fark göremeyeceğimiz Binyamin Netanyahu ve onun eski kabinesinde yer alan Avigdor Liberman’ın koalisyon anlaşmazlığı ise Likud’un, daha doğrusu Netanyahu liderliğindeki Likud’un, İsrailli seçmen tarafından günbegün sorgulanmasına yol açtı. Seçimlerin hemen öncesindeki bazı senaryoların ve seçim sonunda Liberman’ın söylemlerinin Likud’u yeni bir lider arayışına götürüp götürmeyeceğini ise önümüzdeki süreç gösterecek.

Araplardan yüksek katılım

Tekrarlanan seçimlerin pek çok kazananı olsa da, onun en büyük kaybedenlerinden birinin Netanyahu olduğu ortada. El Halil başta olmak üzere Ürdün vadisinin ilhakı meselesinin seçim kampanyasının odağına oturtulması ve İran’la olan sürtüşme neticesinde Lübnan üzerinden sınır güvenliğinin ihlali gibi kaotik gelişmeler bu yenilgide kilit rol oynamıştır. Bilhassa Filistin meselesi üzerinden Araplara karşı takınılan agresif tutuma, Knesset’e girmek için yarışan Birleşik Arap Listesi’nce mütekabiliyet uygulanmıştır. Likud ve İsrail sağının müşterek şahin politikaları, İsrail vatandaşı Arapların sandığa giderek mevcut hükümeti cezalandırdığı bir sonucu ortaya koymuştur.

Nisan ayında sandığa giden İsrail vatandaşı Arapların oranı yüzde 49’da kalırken bu seçimlerde Arap Birleşik Listesi’nin lideri Eymen Avde’nin çağrısıyla sandığa giden Filistinlilerin, İsrail siyasetindeki yeni tablonun oluşmasında büyük bir rolü var. Yüzde 65 katılım oranıyla sandık başına giden İsrail vatandaşı Filistinli seçmenler Birleşik Arap Listesi’ne büyük destek verdiler. Arap partileri, ayrı iki grup olarak girdikleri Nisan seçimlerinde 10 sandalye, birleşerek girdikleri Eylül seçimlerinde ise 13 sandalye elde ettiler. Bu birliktelik asıl gücünü ise Netanyahu’nun saldırgan politikalarına karşı göstermiş oldukları dirençten alıyor. Böylelikle, aşırı sağ Otzma’nın baraj altı kalmasını ve Likud’un kaybettiği sandalyelerin bir kısmını da Arap Listesi’nin başarı hanesine yazmamız gerekiyor. Arap Listesi muhtemel koalisyon senaryolarında her ne kadar prensip gereği hükümete dahil olmayacaksa da (ki Liberman gibi figürlerle bu zaten mümkün değil), seçim sonuçlarının açıklanmaya başlandığı ilk saatlerden itibaren Benny Gantz liderliğindeki Mavi-Beyaz bloğunun hükümeti kurmasına dışarıdan destek vereceğini açıkladı.

Seçimlerin sonucunda kurulacak hükümetin nasıl şekilleneceği henüz netlik kazanmasa da kilit ismin Liberman, güç kaybeden unsurun ise Netanyahu olduğu aşikâr. Seçimlerin ertesi günü yapılan açıklamalarda hem Netanyahu hem de Gantz milli mutabakat hükümeti için yeşil ışık yakmış durumda. Fakat Netanyahu’nun seçimlerden ikinci çıkan partinin lideri olmasına rağmen başbakanlıkta diretmesi, muhtemel bir mutabakat hükümetinde yer alma olasılığı yüksek olan Liberman’a solun mu, yoksa sağın mı daha fazla taviz vereceği sorusunun cevabıyla çözülebilecek bir açmaz gibi duruyor.

[Yüksek lisansını Kudüs İbrani Üniversitesi İsrail Çalışmaları bölümünde tamamlayan Selim Han Yeniacun, Şanghay Üniversitesi Küresel Yönetişim Araştırma Merkezi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır]

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.