Analiz

Lübnan’da devrim mi oluyor?

Vergi karşıtı olarak başlayan ancak gittikçe hükümetin istifası ve hatta rejimin devrilmesi taleplerini de içerecek şekilde kapsamı genişleyen son gösteriler sebebiyle cevabı merak edilen soru şu: "Lübnan’da devrim mi oluyor?"

Zeynep Karataş  | 22.10.2019 - Güncelleme : 07.11.2019
Lübnan’da devrim mi oluyor? Fotoğraf: Mahmut Geldi / AA

İstanbul

Lübnan, iç savaş yaralarını Müslümanlar ve Hristiyanlar arasında gücün eşit paylaşımıyla iyileştirmeye çalışan ancak bu iki dini grubun kendi içinde birden çok mezhepsel alt gruba ayrılması sebebiyle mezhep siyasetine mahkum olmuş bir ülke. Birçok kez siyasi krizler yaşamış, hükümet kurma süreçlerini sancılı atlatmış ve siyasi istikrarsızlığın yol açtığı birçok sorunla boğuşmuş olan Lübnan, şimdi de görünürde ekonomik sorunların doğurduğu gösterilere tanıklık ediyor.

Uzun süredir yaşanan ekonomik krizin yükünü doğrudan orta ve alt sınıfın sırtına yükleyen, hatta WhatsApp’ı vergilendirme kapsamına alan yeni paket, “WhatsApp İntifadası” olarak isimlendirilen son gösterilerin fitilini ateşledi. Her ne kadar gösterilerin başlangıcı 17 Ekim’e tarihlense de, eylül ayının son haftasında Beyrut’un Şüheda Meydanı’nda toplanan bir grup gösterici, “Halk rejimin devrilmesini istiyor” şeklinde, Arap ayaklanmalarının en bilinen sloganını attılar.

Gösterileri Lübnan’ın kendi iç ve kronik sorunlarının bir tezahürü olarak ele alan analizler, Lübnan’ın mezhep siyasetinin sebep olduğu güvenlik ikilemine dikkat çekiyorlar.

Vergi karşıtı olarak başlayan ancak gittikçe hükümetin istifası ve hatta rejimin devrilmesi taleplerini de içerecek şekilde kapsamı genişleyen son gösteriler sebebiyle cevabı merak edilen soru şu: "Lübnan’da devrim mi oluyor?"

Ülkedeki siyasi sistem, Orta Doğu’nun diğer ülkelerinin aksine gücün katı bir şekilde paylaşımı, ülkenin en etkin üç koltuğunun, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve meclis başkanlığının sürekli belli mezhep gruplarına teslim edilmesi şeklinde özetlense de hem karar alma sürecini hem de yürütmeyi ciddi şekilde tıkayan bir durum olduğu için siyasi krizlerle birlikte ele alınmalı.

Mezheplerin siyasi temsilcilerinin, sistemin devamı için kimliklere siyasi kaygılarla vurgu yapmaya devam etmesi, tarafların birbirini tehdit olarak görmeyi sürdürmesine sebep oluyor ve mezhep siyasetinden çıkışı zorlaştırıyor.

Son gösterilerde protestocuların en bariz ortak paydası “vergilere itiraz” olsa da, siyasi elitlerin yaşantıları ve artık yağmalamaya dönüşen yolsuzlukları da bu hoşnutsuzlukları besleyen bir etken olarak dikkate almak gerekiyor. Örneğin Başbakan Saad Hariri’nin, Seyşel adalarında tanıştığı Güney Afrikalı manken Candice van der Merwe’ye yaşadıkları romantik bir ilişkiden sonra 16 milyon dolar ödediği iddiası, ekonomik darboğazdan geçen Lübnanlıların milli onurunu incitti. Yine Maruni Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın yerini damadına bırakacağı söylentileri, belli ailelerin siyasete hükmettiği ve dolayısıyla belli makamları “aile mirasına” dönüştürdükleri eleştirilerine sebep oluyor. Yolsuzluk ve ağır ekonomik sorunlar, bir türlü dinmek bilmeyen siyasi buhranla bir araya gelince sokak gösterileri patlak verdi.

Mezhep rejiminden çıkış mümkün mü?

Gösterileri Lübnan’ın kendi iç ve kronik sorunlarının bir tezahürü olarak ele alan analizler Lübnan’ın mezhep siyasetinin sebep olduğu güvenlik ikilemine dikkat çekiyorlar. Zira mezheplerin siyasi temsilcilerinin sistemin devamı için kimliklere siyasi kaygılarla vurgu yapmaya devam etmesi, tarafların birbirini tehdit olarak görmeye devam etmesine sebep oluyor ve mezhep siyasetinden çıkışı zorlaştırıyor.

Ancak Lübnan’ın parçalanmış toplumsal yapısına rağmen gösterilerin başkent Beyrut’la birlikte Trablus gibi Sünni yoğunluklu yerler ve Lübnan’ın güneyindeki Şii yoğunluklu bölgelerde yapılmasının, Hristiyanlar ve Müslümanların aynı meydanda Lübnan bayrağı altında buluşmasının umut vaat eden bir yönü de bulunuyor. Özellikle pankartlardaki “Halk, mezhepsel rejimin devrilmesini istiyor” ve “Hırsız, hırsız demektir” sloganları, tepkinin rejime ve yöneticilerin tamamına yöneldiğine işaret ediyor.

Yine, gösteriler her ne kadar vergilere karşı başlatılmış olsa da, protestocuların hükümetin istifasında ısrarcı olması ve mezhepsel kotalarla belirlenen yöneticiler yerine, yetkinlik kıstaslarıyla belirlenecek bir hükümet talebinin dillendirilmeye başlanması, Lübnan’ın mezhep sonrası döneme hazırlandığı şeklinde yorumlara da sebep oluyor.

Ancak gün geçtikçe göstericilerin yer yer güvenlik güçleriyle çatışmaya girmesi ve Emel Hareketi’nin güçlü olduğu bölgelerde protestocularla Şiiler arasında çıkan çatışmalar, akla derin yaralar bırakan iç savaş günlerini de getiriyor.

Ne Başbakan Hariri’nin göstericilere “sizi anlıyorum” demesi ne de Dürzi lider Velid Canbolat’ın tansiyonu düşürme girişimleri göstericileri teskin etmeye yetti. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın “yolsuzlukla bizzat mücadele edeceğim” açıklaması da göstericiler nezdinde karşılık bulmadı. Anlaşılan o ki, mezhep gruplarının siyasi liderlerine duydukları güvensizlik artmakta ve bu durum halihazırda hiçbir siyasetçinin tek başına dindiremeyeceği bir öfkeye dönüşmekte.

Lübnan’da mezhep temelli mevcut siyasi sistem, muhtemel çatışmaların önüne geçmek için devam ettirilse de toplumu mezhebi aidiyetlerin içine hapsederek, bu kimliklerin ayrıştırıcı rolünü de besliyor. Oysa meydanlara çıkan Lübnanlıların hızlı bir sekülerleşme süreci geçirdiklerini ve mezhep kimliklerinin yer yer kışkırtılmış “hayali aidiyetlere” dönüştüğünü söylemek mümkün.

Yine de dış müdahaleye açık ve bölgesel politikaların önemli bir parçası olan Lübnan’da, iç savaştan kalma yaralı hafızanın da etkisiyle, bu mezhep aidiyetlerinin tekrar ölümcül bir hale dönüşmesi de mümkün. Dolayısıyla mezhep siyasetinin, sürekli istikrarsızlığa sebep olsa da kanlı çatışmaların önüne geçebileceği -şimdilik daha iyi bir uzlaşma zemini olmadığı için- gerekçesiyle, kısa vadede değişmesi mümkün görünmüyor.

Gösteriler “direniş eksenini” mi hedef alıyor?

Bu gösterilerin “İkinci Arap Baharı” olarak adlandırılan ve Cezayir, Sudan ile başlayıp Mısır ve Irak’ta da kendini gösteren protestoların bir devamı ve bölgenin yaşadığı müzmin çatışmaların yol açtığı ekonomik buhranın bir yansıması olduğuna dikkat çeken çok sayıda analiz var. Gösterilerin arka planında bölgesel sorunların bulunduğuna işaret eden analistler ise şu hususlara dikkat çekiyorlar: Suriye iç savaşına aktif olarak katılan Hizbullah faktörü, savaşla bağlantılı olarak mülteci meselesinin ekonomik sorunları derinleştirmesi ve iç siyasetin Suriye ile ilişkiler hususunda ikiye bölünmesinin sebep olduğu siyasi tıkanıklık.

Örneğin İran’da reformistlere yakın “Yaftab Yezd” gazetesinde yayınlanan “Hedef 8 Mart Bloğu’nu zayıflatmak mı?” başlıklı makalede, uzmanların görüşleri çerçevesinde bu gösterilerin “direniş eksenine” karşı planlandığı ve Irak’taki gösterilerin devamı olduğunu öne sürüldü.

Lübnan Sünnileri üzerinde etkisi olan Suudi Arabistan ve BAE medyası ise gösterilerle ilgili genel anlamda olumlu görüşlere yer verdiler. Suudi Arabistan tarafından finanse edilen Şarku'l Avsat gazetesinde İyad Ebu Şakra imzalı “Lübnan’ı İran Eksenine Katma Projesine Son” başlıklı makalede, gösterilere jeopolitik bir perspektifle yaklaşıldığı görülüyor. Yine BAE’nin Al Arabiya medya ağının Şakra’nın makalesini iktibas etmesinin Körfez’in Lübnan’daki gösterilere yönelik yaklaşımı hakkında fikir verdiği söylenebilir.

İsrail medyasına gelince; bir kısmı “komşu ülkede” neler olduğuna dair bilgi paylaşma temelli haberler yaparken, bir kısım sol yazarlar Netanyahu’yu yolsuzluk üzerinden eleştirmek için Lübnan halkının meydanlara çıkmasını olumlayan görüşlere yer verdiler. Bununla birlikte özellikle güvenlik uzmanları bu gösterilerin “Hizbullah’ın yönetimi ele geçirmesine yönelik bir tepki” olarak yorumluyor.

Lübnan üzerinde etkisi olan Fransa’nın basınına baktığımızda ise ekonomik gerekçelere yoğunlaşıldığını görüyoruz. France 24 kanalında, Hizbullah’ın hakimiyetindeki bölgede Hizbullah yanlısı bir taksicinin ekonomik sorunları anlattığı bir habere ve yine göstericilerin görüşlerine geniş şekilde yer vermesi, bu süreçte protestolarla ilgili olumlayıcı bir dil kullanıldığını gösteriyor.

Özetle; Lübnan Güçleri lideri Samir Caca’nın hükümeti istifaya davet etmesi ve hükümetteki dört bakanını çekmesi, hükümetin düşeceği yönünde bir beklenti oluştursa da Hariri, hükümet ortaklarına seslenerek yapmayı planladığı reforma engel olmamalarını istedi. Aksi takdirde ise istifa edeceği imasında bulunan Hariri, paydaşlarına verdiği 72 saatlik sürenin sonunda bir reform paketi açıkladı. Buna göre ekonomik krizin yükünün alt ve orta gelir grubunun sırtından bir nebze alınarak üst tabakayla bölüştürülmesi vadedilse de protestocular henüz eve dönmeye ikna olmuş değil.

[Gazetecilik, Orta Doğu ve Afrika çalışmaları alanlarında lisans üstü eğitim gören Zeynep Karataş düşünce kuruluşları için Suriye ve Lübnan üzerine raporlar yazmaktadır]

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.