Valensiya'da geçen yıl büyük kayıplara neden olan sel Türkiye için de uyarıcı oldu

03.10.2025
İstanbul

Prof. Dr. Yusuf Serengil, Valensiya'daki taşkında geç uyarılar ve yanlış acil durum tepkisi nedeniyle zararın arttığını, benzer riskler taşıyan Türkiye için de bu olayın önemli dersler içerdiğini belirtti.


Doğaya Kulak Verin.
Ekolojik gündem, sürdürülebilirlik ve çevre mücadeleleri artık cebinizde.
Yeşilhat WhatsApp kanalını takip edin.


Geçen yıl eylülde İspanya'nın Valensiya kentinde meydana gelen taşkın sonucu 200'ün üzerinde can kaybı yaşandı.

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Havza Yönetimi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Serengil, afetin yaşandığı bölgede incelemelerde bulunarak çalışmaları sonucunda elde ettiği bulguları AA muhabirine aktardı.

İspanya'nın ekosistem, iklim, topografya ve sosyal yapı olarak Türkiye'ye çok benzediğine dikkati çeken Serengil, kırsal alanlardan kente göçün hala devam ettiğini, bu durumun kırsaldaki kasabaları ve yoğunlaşan kentleri daha kırılgan hale geldiğini belirtti.

Serengil, Valensiya'da yıllık ortalama 500 milimetre civarı yağış düştüğüne işaret ederek, "O gün ise 8 saatte yaklaşık 300 milimetre yağış gerçekleşti yani yıllık yağışın yarısından fazlası kısa sürede geldi. Bu tür olaylar birkaç on yılda bir görülebilir. Ancak son yıllarda gözlemlediğimiz, yağışların daha şiddetli ve ani olduğu yönünde." değerlendirmesinde bulundu.

Valensiya'daki selin zamanlamasının da felaketi derinleştirdiğini belirten Serengil, şöyle devam etti:

"Valensiya'da taşkın akşamüstü meydana geldi, hem uyarı geç gerçekleşti hem de bilgi alan halkın acil durum tepkisi hatalıydı. Önceden acil durum planı halka anlatılmış ve tatbikatlar yapılmış olsaydı uyarı geldiğinde insanlar yüksek katlara veya güvenli alanlara çekilebilirdi ancak herkes yakınlarına ulaşmak için araçlarına koştu. Bu davranış, trafikte sıkışmalara ve taşkının araçlara zarar vermesine yol açtı. Ayrıca, yağışın yukarı havza kesimindeki dağlık alanlara düşmesi şehirdeki insanların bu şiddeti tam olarak algılayamaması da sürecin kontrolünü zorlaştırdı. Türkiye'nin de benzer iklimsel, coğrafi ve sosyal riskler taşıdığı düşünüldüğünde, bu deneyim bizim için de önemli dersler barındırıyor."

Serengil, felaketin etkilerini azaltmada altyapının yanı sıra halkın bilinçli tepkisinin önemini vurgulayarak, Valensiya'da 1950'lerde yaşanan benzer bir taşkın sonrası dere yatağının şehir merkezinden biraz dışarı taşındığını ve eski dere yatağının yeşil alana çevrildiğini, bu önlem sayesinde, taşkın etkisinin bir nebze azaldığını anlattı.

Yağış miktarının neden olduğu taşkını mevcut altyapıların kaldıramayacağı seviyede olması iddialarının kısmen doğru olduğunu hatırlatan Serengil, şunları kaydetti:

"Valensiya'daki taşkını direne eden sistemde tek bir dereden bahsetmiyoruz, birçok yan kolu da mevcut. 1950'lerde yapılan yeni dere yatağı, taşmayan kısımlardan biri. Ancak şehir içindeki bazı mahalleler ve yollar yine de taşmış yani altyapının kapasitesi yer yer yeterli olmuş, yer yer yetersiz kalmış. Bu, taşkının şiddeti kadar, altyapının çeşitliliği ve kapasitesine bağlı bir durum. Kısacası, bazı dereler taşkını kaldırmış, bazıları ise yeterli olmamış. Bu da can kayıplarının ve hasarın bölgesel olarak farklılaşmasına neden olmuş."

Türkiye'de dere yataklarının yakınlarında yapılaşma bulunuyor

Serengil, Türkiye'de ise dere yataklarının birçoğunda ve yakınında yapılaşma bulunduğuna dikkati çekerek, "Bu yüzden havza yönetimini entegre düşünmek gerekiyor. Yukarı havzada barajlar, retansiyon havuzları ve ağaçlandırma ile suyun akışı düzenlenebilir. Aşağı havzada ise dere yatakları kapasitesine uygun planlanmalı, yerleşim alanları risklerden uzaklaştırılmalı." diye konuştu.

"Karadeniz'de taşkınlar genellikle heyelanlarla beraber gerçekleşiyor"

Türkiye'deki taşkın ve sel durumunu da değerlendiren Serengil, şöyle devam etti:

"Karadeniz'de arazi dik ve kentleşme sınırlı olduğu için taşkınlar genellikle heyelanlarla beraber gerçekleşiyor. Rize'de tehlikeli heyelanlar her 1,5 yılda bir yaşanıyor. Antalya'da ise sorun daha çok aşırı kentleşme. Ankara gibi şehirlerde ise betonlaşma, geçirimsiz yüzeyler ve eski dere yataklarının kapatılması nedeniyle suyun toprağa sızması engelleniyor. Kentlerde doğal altyapının korunması ve orman alanlarının artırılması gerekiyor. Türkiye'de her ilin afet riski azaltma planı bulunuyor ancak hızlı kentleşme, altyapı eksiklikleri ve bilinçsiz yerleşim nedeniyle riskler devam ediyor."

"Yerleşim alanları riskten uzak tutulmalı"

Serengil, sel ve taşkın yönetiminde ormanlaştırma ve doğa temelli çözümlerle suyu yukarı havzada tutan yapılar oluşturmanın önemli olduğunu belirterek, şu ifadeleri kullandı:

"Dere yatakları kapasitesine uygun planlanmalı ve yerleşim alanları riskten uzak tutulmalı. Halkın bilinçlendirilmesi, eğitimle doğru acil durum tepkisi vermesi ve afetler sırasında uygun hareket etmesi can kayıplarını minimize eder. Sıfır risk mümkün olmasa da doğru planlama ve halkın bilinçli tepkisi ile etkiler azaltılabilir. Bir yerleşim planlamasında akarsuya yakınlık, toprak yapısı ve heyelan riski mutlaka göz önünde bulundurulmalı. Kişiler de yaşam ortamlarını belirlerken afet risklerini dikkate almalı."

KATEGORİDE ÖNE ÇIKANLAR