Sıcaklık ve kirlilik deniz canlılarının yaşamını tehlikeye sokuyor

01.10.2025
İstanbul

Doç. Dr. Ekin Akoğlu, denizlerdeki sıcaklık artışı, plastik ve ağır metal kirliliğinin balık stoklarını tehdit ettiğini belirterek, bunun çözümü için kaynağında önlem alınması ve atık su arıtma ile geri dönüşümün güçlendirilmesi gerektiğini söyledi.


Doğaya Kulak Verin.
Ekolojik gündem, sürdürülebilirlik ve çevre mücadeleleri artık cebinizde.
Yeşilhat WhatsApp kanalını takip edin.


Marmara Denizi'nde birkaç ay öncesine kadar görülen müsilaj, İzmir Körfezi'nde balık ölümlerine yol açan kirlilik, rekor kıran denizi suyu sıcaklıkları ve artan plastik, ekonomik balık türleri ve deniz canlılarının yaşamları üzerinde çoklu baskı oluşturuyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye'de en çok avlanan ve tüketilen ekonomik balık türleri hamsi, palamut, sardalya, çaça, lüfer, istavrit, deniz canlıları ise kara midye, pembe karides, deniz salyangozu ve beyaz kum midyesi olarak sıralanıyor.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ekin Akoğlu, AA muhabirine, en çok tüketilen balıklar ve deniz canlılarının üzerindeki çevresel baskıları değerlendirdi.

Önlem alınmazsa denizlerdeki sıcaklık artışı, kirlilik, plastik ve ağır metal baskılarının ekonomik balık türleri üzerindeki etkilerinin artacağını vurgulayan Akoğlu, gıda arz güvenliği ve toplum sağlığı açısından ciddi sorunlarla karşılaşılabileceğini dile getirdi.

Akoğlu, deniz suyu sıcaklıklarının artışının balıkların göç, üreme ve beslenme döngülerini bozduğunu belirterek, "Sıcaklık arttığında su kolonundaki tabakalaşma artıyor. Bu da deniz suyundaki karışımı azaltıyor. Karışımın azalması balıkların besini olacak canlıların daha az üretim yapması demek. Daha az besin, balıkların daha az beslenmesi ve daha az büyümesi, üremesi, dolayısıyla daha az av vermesi anlamına geliyor." diye konuştu.

Sıcaklık artışının göç ve yumurtlama dönemlerinde de etkili olduğuna dikkati çeken Akoğlu, "Sıcaklıkla değişen yumurtlama zamanları, yumurtaların açılma zamanına denk gelen besin bolluğuyla örtüşmezse yavrular beslenemiyor ve ölümler artıyor." ifadesini kullandı.

Akoğlu, sıcaklık yükseldikçe güneydeki türlerin kuzeye yayılmaya başladığına işaret ederek, bu durumun denizlerdeki besin zincirine yeni türlerin eklenmesi ve canlılar arasındaki besin rekabetinin artması anlamına geldiğini anlattı.

Müsilaj ve kirlilik balık ölümlerine yol açıyor

Denizlerdeki kirliliğin en çarpıcı örneğinin müsilaj olduğunun altını çizen Akoğlu, şöyle devam etti:

"Endüstriyel sular, tarımsal kirlilik ve aşırı azot, fosforun neden olduğu besin elementleri, arzu edilmeyen türlerin çoğalmasına ve müsilaj oluşumuna yol açıyor. Bu, balıkçılığı doğrudan olumsuz etkiliyor. Müsilaj tabakası dipteki deniz canlılarını kaplayarak nefes alamaz hale getiriyor ve ölümlerine neden oluyor."

Akoğlu, müsilaj olmasa bile aşırı alg artışının bakteriyel parçalanma süreciyle oksijen tükettiğini ve oksijensiz ortamda canlıların öldüğünü, İzmir Körfezi'nde son yıllarda bunun ciddi örneklerinin görüldüğünü söyledi.

İzmir Körfezi'ndeki balık ölümlerinin neredeyse rutine dönmeye başladığına dikkati çeken Akoğlu, körfezin Marmara Denizi'nden sonra kirlilik bakımından en sorunlu ikinci bölge olduğunu bildirdi.

Mikroplastiklerin içerdikleri kimyasallar balıkların vücuduna karışıyor

Akoğlu, plastiklerin hem fiziksel hem de kimyasal etkilerinin olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"Mikroplastikler canlıların sindirim sisteminden geçerken içerdikleri kimyasallar çözünüp vücuda karışıyor. Bu kimyasallar gelişimi olumsuz etkiliyor, toksik bir etki yaratıyor. Ayrıca sindirim sistemlerinde, solungaçlarında tıkanma yaparak ölümlerine yol açıyor. Büyük plastikler ise özellikle kaplumbağalar ve yunuslar gibi canlıların sindirim sistemini tıkayarak ölümlerine neden oluyor. Şeffaf poşetlerin denizanası sanılıp yutulması en bilinen örneklerden biri."

En sinsi kirlilik ağır metal

Endüstriyel atıkların denizlere karışmasıyla ortaya çıkan ağır metal kirliliğine de değinen Akoğlu, bunun en tehlikeli ve en sinsi kirlilik tipi olduğunu vurguladı.

Akoğlu, ağır metallerin suda görünmediğini belirterek, "Pırıl pırıl bir deniz, bir göl olabilir ama bu metallerin olmadığı anlamına gelmez. Bu kirlilik canlıların karaciğerinde, böbreğinde, kas dokusunda birikiyor. İnsanlar bu canlıları tükettiğinde yıllar içinde vücutlarında birikim oluşuyor. Etkisini hemen değil, uzun vadede gösteriyor. Bu yönüyle sigara gibi, kanser gibi sinsi ilerliyor. Besin zincirinin en tepesindeki canlılarda ve suyu süzen midye gibi türlerde daha fazla birikim oluyor." bilgisini verdi.

Öte yandan, kirlenmiş deniz ürünlerinin tüketilmesinin insanlarda uzun vadeli sağlık sorunlarına yol açacağını dile getiren Akoğlu, sözlerini şöyle tamamdı:

"Bunun maliyetini ise toplum, tedavi süreçlerinde ödeyecek. Bu nedenle yapılması gereken şey, kaynağında önleme yaklaşımıdır. Plastik ve ağır metal kirliliği oluşmadan, kaynağında bertaraf etmek gerekiyor. Biyolojik arıtma ve elektrokoagülasyon gibi sistemlerin yaygınlaştırılması, plastik kullanımının azaltılması, geri dönüşümün doğru yapılması şart. Aksi halde denizlerden elde ettiğimiz sağlıklı gıda kaynaklarını kaybedeceğiz. Kirliliğe maruz kalmış deniz ürünleri insan sağlığına da zarar verecek ve toplum sağlığını tehdit edecek."

KATEGORİDE ÖNE ÇIKANLAR