Massachusetts Amherst Üniversitesi Sosyal ve Davranışsal Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü Ordinaryüs Prof. Dr. Robert Pollin, yenilenebilir enerjinin yaygınlaşmasının önündeki en önemli sorunların, aralıklılık, arazi, madenler, finansman ve kişisel çıkarlar olduğunu söyledi.
İklim politikaları konusunda yapılan son anlaşmalar kapsamında birçok dünya ülkesi daha yeşil enerji kaynaklarına yönelirken, yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaşması için aşılması gereken zorluklar varlığını koruyor.
Prof. Dr. Robert Pollin, yenilenebilir enerji sektörünün karşılaştığı zorluklar ve alternatif enerji kaynakları hakkında AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Pollin, başlıca yenilenebilir enerji kaynakları olan güneş ve rüzgar enerjisi ile ilgili sorunların başında aralıklılık olarak da ifade edilen, güneşin her zaman parlamadığı ve rüzgarın her zaman esmediği gerçeğinden bahsederek, "Yenilenebilir enerjinin baskın olduğu bir enerji altyapınız olacaksa, aralıklılık sıkıntısını çözmeniz gerekir." dedi.
Aralıklılık sorununun çözülmesi için enerji depolamanın daha da önem kazandığına ve bu ihtiyaç neticesinde dünyanın gözlerini batarya teknolojilerine çevirdiğine vurgu yapan Pollin, depolama probleminin kısa vadede çözülemeyeceğinin altını çizerek, "Ama 2050’ye dek bu sorunu çözmek zorundayız, yüksek kaliteli ve makul fiyatlı depolama mümkün olmalı." yorumunda bulundu.
Güneş paneli teknolojilerinde kaydedilen ilerlemelerin, yenilenebilir enerji ağırlıklı bir sistemi her geçen gün daha mümkün hale getirdiğini belirten Pollin, "Teknolojinin de bize gösterdiği gibi son on yılda güneş panellerinin maliyeti yüzde 80 azaldı. Güneş ışığını elektriğe dönüştürmede verimliliğin yüzde 18’den yüzde 40’a çıkarak iki kattan fazla arttığını gösteren raporlar mevcut. Bunlar doğru. Böylelikle kilowatt/saat başı maliyeti 6 sent olmayacak da 3 sent olacak." diye konuştu.
Soğuk iklimlerde dahi sıfır enerjili binalar mümkün
Yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması konusunda aralıklılıktan sonraki en büyük zorluğun arazi kullanımı olduğuna dikkati çeken Pollin, bunun aşılabileceğine inandığını dile getirerek şöyle devam etti:
"ABD’de Büyük Ovalar denilen, Güney Dakota, Kuzey Dakota, Wyoming, Nebraska gibi eyaletleri kapsayan bölgede çiftçiler tarım arazilerine rüzgar türbinleri yerleştirdi, bu türbinler arazi sorunu teşkil etmedi ve gıda güvenliği için tehdit oluşturmadı. Benzer bir uygulama gölgede büyüyen ürünlerin yetiştirildiği tarlalarda yapılabilir. Bir dizi güneş paneli yerleştirip altında tarımsal faaliyetlere devam edilebilir. Bence ABD gibi arazinin bol olduğu bir ülke için, gerçekçi olursak elektrik üretiminin yüzde 50’den fazlasını yüksek verimli bir ekonomide çatılara, otoyollara ve otoparklara güneş panelleri yerleştirerek elde edebiliriz. Bu tür uygulamaların nispi maliyetleri giderek düşüyor."
Pollin, benzer bir uygulamayı görev yaptığı Massachusetts Amherst Üniversitesi’nde hayata geçirdiklerini belirterek, "Üniversitede benim olduğum bina, sıfır emisyonlu bir bina. Üstelik biz soğuk bir iklimdeyiz. Belli bir düzeyde güneş veya rüzgar almıyoruz. Çok yüksek verimli bir bina. Çatımızda güneş panelleri, bir de jeotermal enerjimiz var. Eğer sıfır emisyonlu bir bina Batı Massachusetts’te yapılabiliyorsa, aslında her yerde yapabilirsiniz." değerlendirmesinde bulundu.
Bazı ülkeler enerji ithal etmek zorunda kalacak
Kısıtlı arazi sorunu olan ülkelerin, net-sıfır hedeflerine ulaşabilmek için temiz enerji potansiyeli yüksek ülkelerden yenilenebilir enerji ithal etmek zorunda kalacağı tahmininde bulunan Pollin, Almanya'yı örnek göstererek şunları söyledi:
"Almanya’nın her yere güneş panelleri koyup ekonomilerinin yüzde 100’ünü güneşten karşılayabileceğini varsayamayız. Almanya gibi çok daha kısıtlı arazilere sahip ülkeler ithal etmek zorunda kalacaklar. Kuzey Afrika’dan ithal etmekten bahsediyoruz, zira orada arazi sorunu yok, koca Sahra Çölü’nde güneş enerjisi üretebilirsiniz. Bu da yüksek kalitede aktarım sistemi gerektiriyor."
Güneş panelleri için gereken araziyi çevresel tahribata yol açmadan bulmak gerektiğini vurgulayan Pollin, hesaplamaların önemine dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu konuda bir fizikçi ile çalışmalar yürüttüm ve onun modeline göre, sadece ABD ekonomisini ele alırsak, temelde tüm enerjinin yüzde 50’si yapay yüzeylerden, yani çatılara, otoparklara ve yollara güneş panelleri yerleştirilmesiyle gelecek şekilde, ABD ekonomisinin yüzde 100’ünü yenilenebilir enerji ile yürütebilirsiniz. Diğer yüzde 50’si jeotermal enerjiden, biyoenerjiden, vb. gelebilir. Bu yüzden tüm bu hesaplamaları yapmamız ve meselenin teknik boyutunu anlamamız lazım."
Pollin, 10 ile 20 yıl içinde, enerji verimliliği yüksek yapılar yapmayı, rüzgar ve güneş kombinasyonunu birincil kaynak olarak kullanıp jeotermal enerjinin nasıl tamamlayıcı bir kaynak olarak kullanılacağının anlaşılmasıyla benzer uygulamaların daha yaygın ve uygulanabilir olacağını belirterek "Bana sorarsanız asıl proje budur." dedi.
Çevresel bedeller ödemeden maden kaynakları sağlanmalı
Yeşil dönüşümün karşısındaki en büyük zorluklardan bir diğerinin yenilenebilir enerji kaynakları için maden kullanımı olduğunu aktaran Pollin, "Küresel enerjinin yüzde 100’ünü veya yüzde 90’ını yenilenebilir kaynaklardan sağlayacaksak, şu anda elimizde olmayan madenler için talebimiz olacaktır." diye konuştu.
Kobalt ve lityum gibi elementlerin bu noktada önem taşıyan madenlerden olduğunu kaydeden Pollin "Bunları nereden tedarik edeceğiz? Başka çevresel bedeller ödenmesine yol açmadan ve güneydeki işgücünü sömürmeden talebi 6-7 kat artırabilecek miyiz? Bu sorunun henüz çözüldüğünü düşünmüyorum." ifadelerini kullandı.
Yeşil dönüşüm finansmanı kolay aşılabilir bir sorun
Finansman sorununun da yenilenebilir enerji için bir başka güçlük olduğunu dile getiren Pollin, teknik açıdan değerlendirildiğinde finansmanın daha kolay çözülebileceğini vurguladı.
Polin şöyle devam etti:
"Eğer hesaplamalarım biraz olsun doğruysa ve diğer modellerle örtüşüyorsa, gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 2,5’iyle yeşil dönüşümü finanse etmek zor değil. COVID-19 karantinası sırasında, ABD, GSYİH’sinin yüzde 20’sine tekabül eden Fed rezervini, tartışmasız ve sadece birkaç hafta içinde Wall Street’i kurtarmaya akıttı. Yüzde 2,5’lik finansman da istendiğinde ayrılabilir."
Kişisel çıkarlar en büyük engel
Fosil yakıt endüstrisinin ekonomik değerinin büyüklüğüne değinen Pollin, sektörün kişisel çıkarlarının politikaya yön verdiğini söyleyerek "Salt politikada, fosil yakıt endüstrisinde muazzam bir kişisel çıkar söz konusu; genel olarak bu endüstri kamu ve özel mülkiyetler de dahil 14 trilyon dolar değerinde." dedi.
İklim değişikliğini kontrol altına alarak küresel ısınmayı sanayi öncesi döneme göre 1,5 dereceyle sınırlandırmak için dünyada 40’ı aşkın ülkenin kömür kullanımını önümüzdeki on yıllarda sona erdireceklerini taahhüt ettiği 2021 BM Taraflar Konferansı’nı (COP26) hatırlatan Pollin, "Peki ellerinde kalan petrol, doğalgaz ve kömüre ne olacak; bunları yakamazlar, 14 trilyon dolarlık bir gelir kaybı olacak. Çok büyük bir para bu. Kimse 14 trilyon dolardan vazgeçmek istemez ama vazgeçmek zorundalar. İşte en büyük sorun bu." diyerek sözlerini tamamladı.