

Doğaya Kulak Verin.
Ekolojik gündem, sürdürülebilirlik ve çevre mücadeleleri artık cebinizde.
Yeşilhat WhatsApp kanalını takip edin.
Resmi Gazete'de 9 Temmuz'da yayımlanarak yürürlüğe giren İklim Kanunu, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğine uyum faaliyetlerini, planlama ve uygulama araçlarını, gelirlerini, izin ve denetim ile bunlara ilişkin yasal ve kurumsal çerçevenin usul ve esaslarını barındırıyor.
İklim Kanunu görüşmelerinin başladığı ilk günden, yasalaşma süreci boyunca kanunun içeriği ve uygulama yöntemleriyle ilgili çok sayıda iddia ortaya atıldı.
Özellikle sera gazı emisyonlarına net sıfır hedefine uygun bir üst sınır belirlenmesi ilkesine dayalı olarak çalışan ve tahsisatların alınıp satılmasıyla sera gazı emisyonu azaltımını teşvik eden Emisyon Ticaret Sistemi ile ilgili bazı dezenformasyonlar yayıldı.
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu, Emisyon Ticaret Sistemi'nin hukuki bir düzenleme olduğunu, dolayısıyla bir kanunda yer alması gerektiğini, bu sistemin Türkiye'de ilk kez İklim Kanunu'na dahil edilerek uygulamaya konduğunu söyledi.
Türkiye'nin Paris Anlaşması gereği ulusal katkı beyanlarını açıklayarak yıllar içindeki azaltım hedefleri doğrultusunda Emisyon Ticaret Sistemi'ni hayata geçirmeye başladığını belirten Uyduranoğlu, azaltım hedeflerine ulaşılmasında karbon fiyatlandırmasının önemli bir yere sahip olduğunu, Türkiye'nin ise tercihini Emisyon Ticaret Sistemi'nden yana kullandığını kaydetti.
Türkiye'de İklim Kanunu'nun yeni konuşulmaya başlanan bir konu olduğunu dile getiren Uyduranoğlu, "Türkiye, 2020-2053 yıllarında sıfır karbon ekonomisine ulaşmayı isteyen bir ülke. Bir hedef koyduğunuzda ona ulaşabilmek için mutlaka bazı politikaları belirliyor olmanız lazım. Burada da ön plana çıkan iki politika, karbon fiyatlandırması dediğimiz karbon vergisi ve Emisyon Ticaret Sistemi. Dünya Bankası ile yapılan çalışmalar Emisyon Ticaret Sistemi'nin Türkiye için daha avantajlı olacağını ortaya koyduğu için İklim Kanunu'nda buna yer verildi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın planlarında vardı. İlk İklim Aksiyon Planı'nda da vardı. Paris Anlaşması'nın getirdiği 6. madde gereği ve dünyada hareketlenen karbon ticareti Türkiye'yi de bu yöne entegre olmak zorunda bıraktı." dedi.
Türkiye'nin karbon fiyatlandırması yapmadan, sera gazı emisyonlarında bir azaltım sağlamasının ve iklim değişikliğiyle mücadele etmesinin söz konusu olamayacağından bahseden Uyduranoğlu, bu nedenle karbon vergisi veya Emisyon Ticaret Sistemi'ne geçişin sağlandığını bildirdi.
Karbon vergisiyle ülke içerisindeki avantajlardan, Emisyon Ticaret Sistemi ile de uluslararası ticaretten faydalanılacağı bilgisini veren Uyduranoğlu şöyle devam etti:
"Ticaret kelimesi olayın tamamen yanlış anlaşılmasına neden oluyor. Bu, bütün dünyada geçerli. O zaman insanların kafasında, 'iklim değişikliği diye bir olay yok', 'aslında çevre sorunları yok' ya da 'çevre sorunlarıyla etkili şekilde mücadele etmek vergilerle mümkün değildir, hükümetin ek kaynağa ihtiyacı var o nedenle bunu bahane ederek yeni fiyatlandırma politikalarını hayata geçiriyor' gibi bir önyargı oluşuyor. Hükümetlerin her zaman ilave gelire ihtiyacı vardır ama bununla onu karıştırmamak lazım."
Emisyon Ticaret Sistemi'ne, avantajlarına bakılmadan haksızlık yapıldığı ve önyargı oluşturulduğu görüşünü paylaşan Uyduranoğlu, hükümete düşen en önemli görevlerden birinin önyargıları kırmak olduğunu, bunun yolunun da Emisyon Ticaret Sistemi'nden elde edilecek gelirin çevre projelerinin finansmanında kullanılmasından geçtiğini vurguladı.
Emisyon Ticaret Sistemi nasıl işleyecek?
Uyduranoğlu, Emisyon Ticaret Sistemi kapsamında ilk kirlilik haklarının belirli şirketlere ilk etapta ücretsiz dağıtılacağını ancak bu tahsisatı alabilmek için öncelikle bakanlığa başvuru yapılarak belli bir bedel ödeneceğini, bunun Türkiye için yeni, ancak Avrupa Birliği'nde 2005'ten beri var olan önemli bir uygulama olduğunu anlattı.
Emisyon Ticaret Sistemi'ne ilişkin taslak yönetmeliğinin yayımlandığını hatırlatan Uyduranoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Belirli sektörleri belirleyeceksiniz. Bu sektörler çok daha fazla enerji ya da konvansiyonel yakıtları kullanıp, doğal olarak çok fazla kirliliğe neden olan şirketler olacak. Bunlar belli başlı enerji şirketleri; cam, kağıt, seramik, çimento üreten şirketler olabilir. AB ile uyumlu sektörlerde faaliyette bulunan şirketler seçilecek ve bu şirketlere belirli tahsisatlar verilecek. Yani, 'sen şu kadar kirletme hakkına sahipsin' denilecek."
Şirketlere alternatifler sunulacağını, bu bağlamda verilen kota ya da tahsisatı aşan şirketlerin kendi fayda-maliyet analizlerini yaparak sunulan alternatifler arasından kendilerine en uygun olanı seçebileceklerini belirten Uyduranoğlu, aynı sektörde faaliyet gösteren A ve B firmasından A firmasının kendi kotasını aştığı durumda başka bir şirketten kullanılmayan kota satın alabileceğini, hükümetin belirlediği cezayı ödeyebileceğini ya da üretimde azalmaya gidebileceğini aktardı.
Yenilenebilir enerjiye yatırım yapmanın başlangıçta maliyetli göründüğüne ancak uzun vadede şirketler için avantajlar barındırdığına dikkati çeken Uyduranoğlu, Emisyon Ticaret Sistemi'nin özünde şirketleri daha az emisyona yol açan faaliyetlere yönlendirmenin bulunduğunu işaret etti.
Uyduranoğlu konuşmasını şöyle tamamladı:
"Gelişmiş bir ülkenin, her yolu denemesine rağmen emisyon azaltım hedefine kendi ülkesinde ulaşamadığı durumlarda, bu hedefini daha az maliyetle başka bir ülkede başarabildiği bir senaryo da önemlidir. Çünkü emisyonun nerede ortaya çıktığı ve nerede azaltıldığının hiçbir önemi yok, günün sonunda atmosferde yaşanan azaltım önemlidir."