Ekolojik şehirlere giden yol sürdürülebilir mimarlıktan geçiyor

31.10.2025
İstanbul

Mimar Mina Hasman binaların, çevreyle etkileşimde olduğunu belirterek, "Sürdürülebilir mimarlık, bu sistemlerin, kaynakları verimli kullanan, karbon etkisini minimize eden, iklime duyarlı, sağlıklı ve kapsayıcı biçimde işlemesini hedefler." dedi.


Doğaya Kulak Verin.
Ekolojik gündem, sürdürülebilirlik ve çevre mücadeleleri artık cebinizde.
Yeşilhat WhatsApp kanalını takip edin.


Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından küresel kentleşmeye yönelik ilginin artırılması, kentleşmenin getirdiği zorluklarla mücadelede ülkeler arası işbirliğinin ilerletilmesi ve dünya genelinde kentsel kalkınmaya katkıda bulunulması amacıyla 31 Ekim "Dünya Şehirler Günü" olarak kabul edildi.

Ekolojik şehirlerin inşasında mimarlığın rolüne ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Skidmore, Owings & Merrill (SOM) Sürdürülebilirlik Direktörü mimar Mina Hasman, sürdürülebilir mimarlığın, yalnızca enerji verimliliği sağlamak ya da çevre dostu malzeme kullanmak değil, doğayla uyum içinde, sosyal, ekonomik ve ekolojik dengeleri gözeten bütüncül bir tasarım anlayışı olduğunu söyledi.

Sürdürülebilir mimarlıkta, binaların sadece nasıl inşa edildiğine değil, nasıl yaşadığına, değiştiğine ve yeniden kullanıldığına da odaklanıldığını belirten Hasman, gerçek sürdürülebilirliğin, yapının birden fazla sağlıklı yaşam döngüsüne sahip olabilmesiyle ölçüldüğünü, bu sayede karbon salımının en aza indirildiğini, kaynakların verimli kullanıldığını ve hem insan sağlığı hem de toplumsal refahın desteklendiğini kaydetti.

"Sürdürülebilir mimarlık, gelecek kuşakların yaşam hakkını koruyan bir sorumluluktur"

Binaların kentsel alanlar ve fiziksel yapılardan ibaret olmadığına işaret eden Hasman, şu ifadeleri kullandı:

"Binalar, bulundukları çevreyle, kullanıcılarıyla ve doğal ekosistemlerle sürekli etkileşim içinde olan canlı sistemlerdir. Dolayısıyla sürdürülebilir mimarlık, bu sistemlerin, kaynakları verimli kullanan, karbon etkisini minimize eden, iklime duyarlı, sağlıklı ve kapsayıcı biçimde işlemesini hedefler. Sonuçta sürdürülebilir mimarlık, bugünün ihtiyaçlarını karşılarken gelecek kuşakların yaşam hakkını da koruyan bir sorumluluktur. Doğaya, emeğe ve zamana duyulan saygının mimarideki somut ifadesidir.⁠"

Hasman, iklim değişikliğine duyarlı binalar tasarlamanın mümkün olduğunu ve bunun tercih değil, varoluşsal zorunluluk haline geldiğini vurguladı.

İklim değişikliğine karşı eylemsizliğin yüzyıl sonuna kadar küresel ekonomide yüzde 13 ila 34 üretim kaybına ve trilyonlarca dolarlık zarara yol açabileceği yönünde araştırmalar bulunduğunu dile getiren Hasman, iklime duyarlı binaların hem etkileri azaltan hem de iklim değişikliğine uyum sağlayan entegre stratejilerle tasarlanabileceğini ifade etti.

Hasman, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu yaklaşım, çevresel zararı ve yaşam döngüsü maliyetini en aza indirir. İnsan sağlığı ve şehirlerin iklim krizine karşı dayanıklılığı için uzun vadeli bir değer üretir. Güneş, rüzgar, yağmur ve toprak gibi doğal enerji akışlarının pasif olarak kullanılması, doğru yönlenme, doğal havalandırma, yeşil çatılar, su yönetimi çözümleri ve yerel, düşük karbonlu malzemelerin tercih edilmesiyle desteklenir. SOM'da meslektaşlarımla geliştirdiğimiz 'Tam Yaşam Karbon Muhasebesi (Whole Life Carbon Accounting)' yaklaşımı da bu anlayışın merkezinde yer alıyor. Bu yöntem, bir binanın tasarımından yıkımına ya da yeniden kullanıma kadar geçen tüm yaşam döngüsündeki karbon etkisini ölçümleyerek, her kararın iklim üzerindeki etkisini görünür hale getiriyor."

"Mimarlar insanı ve doğayı merkeze almalı"

Hasman, karma kullanımlı, yürünebilir mahalleler, döngüsel ekonomi prensipleriyle atığı kaynağa dönüştüren altyapılar, mavi-yeşil ağlarla entegre edilmiş kamusal alanlar ve vatandaş katılımını güçlendiren yönetişim modellerinin sürdürülebilir şehirlerin yapı taşı olduğunu söyledi.

Bina tasarlarken bütüncül ve yaşayan bir sistem olarak düşünülmesi gerektiğine işaret eden Hasman, "Bir yapının sürdürülebilirliği yalnızca enerji performansıyla değil, kullanılan malzemelerin dayanıklılığı ve geri dönüştürülebilirliği, tedarik zincirinin şeffaflığı, kullanıcı davranışlarının etkisi, bakım ve onarım kolaylığı, yeniden kullanım potansiyeli ve kaynaklar arası döngüsellikle şekillenir. Bu perspektif hem çevresel etkiyi azaltır hem de yapılı çevrede döngüsel ekonomi ilkelerine dayalı kaynak değişimini teşvik eder." diye konuştu.

Mimarlara, daha azı hedefleyerek gerçek ihtiyaçlara odaklanmaları, tasarım sürecinin her aşamasında mümkün olduğunca çok boyutlu veriyle çalışmaları, sürdürülebilirliğin tüm yönlerini etkili şekilde düşünmeleri, insan ve doğayı merkeze almaları tavsiyesinde bulunan Hasman, tüm bunları yaparken mimarlığın rolünün yalnızca çevresel değil aynı zamanda etik bir sorumluluk haline geldiğinin altını çizdi.

Binaların karbon salımı bütçesi

Hasman, binaların, küresel enerjiye bağlı yıllık karbon emisyonunun yaklaşık yüzde 37'sinden sorumlu olduğuna dikkati çekerek, bu oranın, yapı sektöründe atılacak her bilinçli adımın küresel emisyonları doğrudan ve anlamlı şekilde azaltma potansiyeline sahip olduğunu açıkça ortaya koyduğunu vurguladı.

Sürdürülebilir binalar sayesinde hem operasyonel karbon hem de gömülü karbonun önemli ölçüde azaltılabileceğini anlatan Hasman, şunları kaydetti:

"Karbon emisyonlarının azaltılması, iklim krizinin temel tetikleyicisi olan küresel ısınmayı yavaşlatmak açısından kritik önemdedir. Artan karbon salımı sıcak hava dalgaları, orman yangınları, kuraklık, seller ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi aşırı iklim olaylarını artırarak hem insan yaşamını hem de doğal ekosistemleri ciddi şekilde tehdit eder. Bu durum, gıda ve su güvenliğinden halk sağlığına, biyolojik çeşitlilikten ekonomik istikrara kadar pek çok alanda kalıcı kayıplara yol açabilir. Bu nedenle, karbonu azaltmak yalnızca çevresel bir gereklilik değil, aynı zamanda toplumsal refahı ve gezegenin doğal dengesini koruma sorumluluğudur. Aynı zamanda dayanıklı ve enerji verimli yapılar iklim değişikliğine bağlı aşırı olaylara karşı şehirlerin uyum ve müdahale kapasitesini artırır."

Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 56'sının şehirlerde yaşadığına, 2050'de bu oranın yüzde 68'e kadar yükselebileceğine işaret eden Hasman, Dünya Şehirler Günü'nün, hızla kentleşen dünyada şehirlerin geleceğinin yeniden düşünülmesi için güçlü bir çağrı niteliğinde olduğunu dile getirdi.

KATEGORİDE ÖNE ÇIKANLAR