

Türkiye'de geçen yıl yaşanan Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremleri sürecinde dezenformasyon fırtınası görüldü. Kaotik ortamı fırsat bilen kötü niyetli aktörler, dezenformasyon üreterek toplumu manipüle etmeye çalıştı.
Sosyal medyada dezenformasyon ve manipülasyonu araştıran Afyon Kocatepe Üniversitesi Afyon Meslek Yüksek Okulu Görsel İşitsel Teknikler ve Medya Yapıcılığı Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ali Fikret Aydın, depremlerin birinci yılı nedeniyle Anadolu Ajansı Teyit Hattı'na değerlendirmelerde bulundu.
Ali Fikret Aydın, yaşanan dezenformasyon fırtınasının amacına ilişkin "Kamuoyunda devletin depreme müdahalede aciz kaldığı algısını yaratmaya çalıştılar." dedi. İşte anlattıkları:
DEZENFORMASYON NEDİR? Dezenformasyon, herhangi bir çıkar elde etmek için özellikle kitleleri yanıltmak yönlendirmek amacıyla yanlış bilgilerin kasıtlı olarak oluşturulması ve yayılması. Burada kilit nokta aslında kasıt, buradaki kasıt da insanları kandırmak, yanıltmak. Özellikle böyle bir bilgi oluşturuluyor ve yayılıyor belirli çıkarlar doğrultusunda.
10 YILDAN 10 SANİYEYE… Belki insanlık tarihi boyunca dezenformasyon vardı, komplo teorileri, yanlış bilgiler her zaman vardı. Ama bugünkü sorun bunun yayılma hızı. Eskiden belki 10 yıla belirli bir çevrede yayılan bilgiler, günümüzde artık 10 saniye içerisinde milyonlarca kişiye aynı anda ulaşabiliyor. Bunu da yayan ortam günümüzde özellikle sosyal medya, haber siteleri. Bunlar özellikle dezenformasyon için çok elverişli bir ortam oluşturuyor. Dolayısıyla bugünkü sorun, biraz da aslında yayılma hızı. Dezenformasyonu oluşturan unsur bu. Algoritmalar dezenformasyonun yayılmasında özellikle çok etkili oluyor. Rastgele içerikler yerine bizim daha çok ilgi alanımız doğrultusunda bize yönelik içerikler karşımıza çıkararak aslında yanlış bilginin de bu şekilde daha çok artarak devam etmesine yol açabiliyor.
KORKU… KAOS… MANİPÜLASYON… Dezenformasyon 6 Şubat'ta hangi amaçlarla paylaşılmıştı? Orada birkaç amaçtan söz edebiliriz. Aslında bu amaçlar, pandemide ve savaş dönemindeki amaçlarla benzer amaçlar. Bir kere toplumda kaos oluşturmak, korku ortamı oluşturmak, insanların endişelerini sömürerek belirli çıkarlar doğrultusunda kitleleri yönlendirme amacı var. Başka hangi amaç var? Kişilerin gerçek bilgiye ulaşmasını engelleyerek yanlış karar vermelerine yol açmak. Doğru bilgiden onları uzaklaştırarak aslında böyle bir yanlış karar sarmalının içerisine sokmak. Bu amaçlanıyor.
DEVLETİN DEPREME MÜDAHALEDE ACİZ KALDIĞI ALGISINI YARATMAYA ÇALIŞTILAR… 6 Şubat depreminde kamuoyunda devletin depreme müdahalede aciz kaldığı algısını yaratmaya çalıştılar. Devlet kurumlarının özellikle bazı bizim resmi kurumları yardım kuruluşlarını kötüleyerek halkla devlet arasında bir güvensizlik ortamı bir güvensizlik hissiyatı oluşturmaya çalıştılar.
ARAMA KURTARMA ÇALIŞMALARINDA SAHTE BİLGİ ENGELİ: Böyle bir amaç vardı. Bir diğer amaç da yine sahte bilgiler üreterek arama kurtarma çalışmalarını engellemek. Gerekli yardımın ulaşmasını engellemek. Özellikle belirli kişiler-kurumlar hedef gösterilerek bu yardım çalışmaları engellenmeye çalışıldı.
DEPREM DÖNEMİ KULLANILAN DEZENFORMASYON YÖNTEMLERİ: Sahte içerikler farklı türlerde ortaya çıkabiliyor. Bazen bir bilgi değiştirilerek manipüle edilebiliyor. Bazen gerçek bir bilgi farklı bir olayla ilişkilendirilerek verilebiliyor. Bazen tamamen uydurma bir haber yapılabiliyor. Bazen başka hesaplar taklit edilebiliyor. Ondan sonra parodi amaçlı, yani mizah amaçlı, tamamıyla insanlarla dalga geçmek amaçlı bazen içerikler üretilebiliyor. Var olan gerçek bilgi bazen çarpıtılabiliyor.
DEZENFORMASYON ÖRNEKLERİ: Deprem sürecinde de birkaç örnek verecek olursam, örneğin manipülasyon uydurma türündeki bir haberde Kızılay Başkanının üzerinde “Tüm kredi kartları geçerlidir” yazan bir çadırın önünde fotoğrafı paylaşıldı. Daha sonra ortaya çıktı ki bu çadır 2019 yılındaki bir iftar etkinliğinden kalma bir görseldi. Orijinal fotoğrafta ise öyle bir yazının olmadığı ortaya çıktı. Tamamıyla iki tane görselin birleştirilmesiyle oluşan bir haberdi.
BABALA… AHBAP… Mesela yine başka bir manipülasyon haberde Babala Tv kurucusu Oğuzhan Uğur'un güya X hesabından "Ortada devlet mevlet yok, bir tek Haluk Levent'in Ahbap var" sözleriyle paylaşım yaptığı iddia edildi fakat bu tweetin de montaj olduğu ortaya çıktı. Dijital bir manipülasyon vardı. Kendisi de zaten daha sonradan devlet kurumlarıyla işbirliği içerisinde çalışmalar yaptıklarını ve böyle bir paylaşım yapmadığını söyledi.
TOKYO'DAKİ GÖRÜNTÜYLE DEZENFORMASYON: Hatalı ilişkilendirme türündeki başka bir haberde güya deprem bölgesinden bir binanın yıkıldığına dair bir video gösterildi fakat bu videonun Tokyo'daki bir binanın çöken iskelesine ait bir görüntüsünün olduğu ortaya çıktı ve 2016 yılından beri dolaşımda olduğu ortaya çıktı.
"NATO, TÜRKİYE'Yİ İŞGAL EDECEK" İDDİASI … Çarpıtma türündeki başka bir haber de güya NATO ülkelerinin yaptığı tatbikatta deprem sonrası Türkiye'yi işgale hazırlandıklarına dair böyle bir raporun olduğu… Evet bir rapor vardı ama bu rapor bununla alakalı değildi, bir bilgisayar simülasyon işte savaş oyunuyla ilgiliydi. Bir de NATO ülkeleri yapmamıştı bunu tek bir ülke yapmıştı. Bunu çarpıtarak sosyal medyada işte bir işgale hazırlandıklarına dair bir iddia dolaştı. Bunun gibi bakın yüzlerce yanlış haber paylaşıldı maalesef.
DEZENFORMASYON ARAMA KURTARMA ÇALIŞMALARINI ETKİLEDİ Mİ? Yanlış bilginin gerçek hayattaki etkisini en net şekilde gördüğümüz kısım, yardım çalışmaları oldu. Depremin ilk gününden itibaren herkes bölgeye seferber olmuşken, daha depremin ikinci gününden itibaren yardım çalışmalarıyla ilgili yanlış bilgi içeren hedef gösteren bilgi eksikliği kaynaklı çok fazla yanlış bilgiler paylaşıldı.
GÖNDERİLEN YARDIMLAR: Örneğin bunlardan biri de gönderilen yardımlarla ilgiliydi, yardımların niteliğiyle ilgili. Yok ikinci el kıyafetler kabul edilmiyor, yok şunlar kabul ediliyor bunlar kabul edilmiyor diye bakın yardımda bile böyle bir sınıflandırma yapıldı ve bu yardım çalışmalarını etkiledi.
YANLIŞ IBAN BİLGİLERİ: Öte yandan çok fazla sosyal medyada yanlış IBAN numaraları dolaştı. Dolayısıyla insanların birçoğu gerçekten yardım ettiğini düşündü ama belki de dolandırıcıların hesaplarına gönderdi o paraları. Yani boşa gitti. Dolayısıyla bu da ortaya çıkınca tabii bir güvensizlik hissi de oluştu. Belki de birçok insan, yardım çalışmalarına destek olmayan birçok insan, yanlış yönlendirme sonucu bundan vazgeçti.
KAN MERKEZİ YIKILDI… ÇADIR YOK… Yine deprem sonrası "Malatya'da Kızılay'ın bölge kan merkezi tamamıyla yıkıldı." diye bir iddia dolaştı. Kızılay'ın afet bölgesinde hiç çadırın olmadığı iddia edildi. Güya Elektrik Mühendisleri Odasının destek verme talebi, AFAD tarafından reddedildi. Bunlar hep, bu tarz örnekler vatandaşların kurumlara karşı olan güvenini de sarstı. Dolayısıyla da beraberinde arama kurtarma ve yardım faaliyetlerini de çok büyük sekteye uğrattı.
HUKUKİ SONUÇLAR: Dezenformasyonla ilgili hukuki alt yapı bundan 2 sene önce atıldı. Kamuoyunda dezenformasyon yasası olarak bilinen 7418 Sayılı Basın Kanunuyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Ekim 2022'de çıkarıldı. Bu kanuna göre halkı paniğe sevk eden, yanlış bilgi yayan, dezenformasyon içeren içerikleri paylaşan, yayan kişilere 3 yıla kadar hapis cezası getirildi.
"GÖÇÜK ALTINDAYIM" YALANINA GÖZALTI: Bunun yansımalarını da biz deprem sürecinde gördük. Örneğin Afyonkarahisar'da "Göçük altındayım yangın çıktı" diyerek sosyal medyadan dezenformasyon içerikli paylaşım yapan bir kişi gözaltına alındı. Mesela depremzedeler için gelen çadırların bekletildiğine dair bazı kişiler paylaşımlarda bulundu. Bunlar tutuklandı. Bunun dışında özellikle Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı o dönem 100'e yakın hesap yöneticisini tespit etti.
DEPREMZEDELERİ KANDIRDILAR: Bunlar, iletişim programını kullanarak depremzedeleri sanki kurtarma ekibiymiş gibi kandırdılar, dolayısıyla bu kişiler tespit edilip tutuklandı. O yüzden yasanın hemen yansımalarını hemen akabinde işte deprem sürecinde aslında gördük. Bu kapsamda da bu tarz içerikleri paylaşan kişilerle ilgili tutuklama ve gözaltı işlemleri yapıldı.
ÜÇLÜ SACAYAĞI: Dezenformasyonla mücadelede aslında üçlü bir sacayağı olduğunu düşünüyorum. Bu üçlü sacayağında yani sağlam olabilmesi açısından birinci boyutu bireyler/toplum. Bireysel düzeyde ne yapmamız gerekiyor? Bizim bir kere bireysel düzeyde yapacağımız en önemli mücadele önlem, bizlere ulaşan bilgilere hemen inanmayacağız. Biraz daha eleştirel bir gözle biraz daha sorgulayıcı bir gözle bakmamız gerekiyor.
GÖNDERİCİYE GÜVEN DUYGUSU: WhatsApp gruplarında mesela bu tarz bilgiler çok dolaşıyor. Ben size güvendiğim için sizden bana bir bilgi geliyor. Ben de size inandığım için itibar ettiğim için hiç sorgulamıyorum, ondan geldiyse bu bilgi doğrudur diyerek ben de bunu kendi gruplarımda paylaşıyorum. Farkında olmadan oradaki o dezenformasyon içeriğinin yayılmasına ben katkı sağlamış oluyorum. Belki niyetim kötü değil ama onun yayılmasına katkı sağlamış oluyorum.
RESMİ AÇIKLAMALAR: Aslında çok basit, bize ulaşan bir haberi Google'a yazsak onunla ilgili resmi kurumların yaptığı açıklamaları zaten göreceğiz. Belki Cumhurbaşkanlığının, emniyetin, medyanın uyarılarını göreceğiz. Ama bunları yapmayıp doğrudan paylaştığımız için yayılmasına katkı sağlıyoruz. Bireysel olarak teyit etme alışkanlığımızın olması gerekiyor. Bu bize düşen görev bu.
DEZENFORMASYONLA MÜCADELE MERKEZİ: Sacayağının ikinci boyutu devlet. Devletin de bu anlamda bazı tedbirler alması gerekiyor. 2022 yılında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesinde Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM) kuruldu. Bu merkez yalan haberle dezenformasyonla mücadele için kuruldu. Hatta ilk faaliyetlerini de yoğun şekilde deprem sürecinde yaptı. Günlük ve haftalık dezenformasyonla mücadele haber bültenlerini yayımladı. Bu bültenler de yine yanlış haberleri ve bunların doğrularını açıkladı.
ANADOLU AJANSI TEYİT HATTI: Aynı şekilde Anadolu Ajansı Teyit Hattı var, çeşitli doğrulama platformları var. Bu platformlarla devletin de içinde olduğu bir işbirliği mekanizması içerisinde dezenformasyonla mücadele edilebilir.
ZORUNLU DERS: Devletin yapması gereken en önemli hususlardan birisi de aslında milli eğitim politikası bağlamında "Medya Okuryazarlığı" derslerinin milli eğitimde zorunlu olması. Bakın seçmeli değil! Bir dönem RTÜK, TRT, Milli Eğitim işbirliği içerisinde bununla ilgili çalışmalar yaptılar. Fakat seçmeli ders olarak okutuldu. Bizim acilen bu dersi -Medya Okuryazarlığı ya da Dijital Okuryazarlık- zorunlu olarak koymamız gerekiyor. Devletin de bu adımları atması gerekiyor.
MEDYA BÜNYESİNDE TEYİT BİRİMLERİ KURULMALI: Gelelim üçüncü sacayağına: Medya. Medya da maalesef bazen sosyal medyada paylaşılan şüpheli haberleri biz kullanıcılar gibi hareket ederek süzgeçten geçirmeyip doğrudan paylaşabiliyor. Bir bakıyoruz mesela o yalan haber akşam televizyon haberlerinde paylaşılıyor, ana haberde paylaşılıyor. Dijital gazetelerde paylaşılıyor. Basılı gazete de paylaşılıyor. Yani en azından medyanın bu konuda bir teyit mekanizmasının olması gerekiyor. Editörlük sürecinden geçmesi gerekiyor. Bu doğru mu değil mi ya da belki medya bünyesinde teyit birimleri kurulmalı. Aynı Anadolu Ajansı’nın yaptığı gibi. 2022 yılında Anadolu Ajansı Teyit Editörlüğü kuruldu. Sosyal medya hesapları açıldı. Yalan haberler inceleniyor. Bunun gibi diğer medya organlarında da belki böyle bir teyit mekanizması bir editörlük yani ayrı bir birim, Dış Haberler gibi Ulusal Haberler gibi Magazin Haberler gibi böyle bir teyit mekanizmasının, teyit hattının oluşturulması gerekiyor. Medyanın bu anlamda üzerine düşen bir sorumluluk var. Sosyal medya platformlarının yine bu anlamda sorumluluk alması gerekiyor.
HAPİS DE SORUNU ÇÖZMÜYOR: Üçlü sacayağı eğer sağlıklı şekilde çalışırsa bir işbirliği içerisinde olursa o zaman dezenformasyonu önleme konusunda biraz daha etkili olunur diye düşünüyorum.
Hapis cezası getirmek tamamen kanunlarla bu işi çözmek maalesef sorunu ortadan kaldırmıyor. Yanlış bilgi yayanlara hapis cezasını öngören ülkelere baktığımızda onlarda da dezenformasyon problemi maalesef hala çözülebilmiş değil. Bu işin bir ayağı. Yani yasal kısmı bir ayağı.
TOPLUMSAL ÇÜRÜME: Pandemi ve deprem bizim için büyük bir deneyim oldu. Artık biliyoruz ki bu tip durumlarda biz çok yalan habere maruz kalıyoruz. Çok sahte haberler dolaşıyor. Bizim gerçek hayatımızı da etkiliyor gerçeklik algımızı da etkiliyor. Bizim birbirimize olan güvenimizi etkiliyor. Merhamet, dayanışma, diyalog, empati gibi değerlerimizi de etkiliyor. Yani toplumsal yönden bizde aslında bir çürümeye de yol açıyor. Dolayısıyla bunun farkında olarak kurumların da bireylerin de üzerine düşen sorumluluğu ve önlemi alması gerekiyor.
KOMPLO TEORİLERİ: Komplo teorileri bireylerde gerçekten çok yanlış algılara yol açtı. Depremle ilgili çok iyi hocalarımız var. Onların sürekli olarak sosyal medyadan ya da devlet televizyonlarından diğer kanallardan çıkıp işin gerçek boyutunu, bunların yanlış olduğunu, bilimsel olarak böyle bir şeyin mümkün olamayacağını, gerçeğin işte şu şu sebepten dolayı kaynaklandığına dair bu tarz bilgiler vermesi gerekiyor.
İNTERNET YAVAŞLATMA: Biliyorsunuz özellikle bu tip durumlarda, depremde de yaşandı, biraz da dezenformasyonun önüne geçmek için internet bazen yavaşlatılabiliyor. Hani o yanlış bilgilere erişimi engellemek için.
GELENEKSEL HABERLEŞME: Bakın, biraz daha geleneksel dediğimiz bizim araçlar, afiş, broşür tarzı şeylere belki yönelmek gerekiyor. Mümkün mertebe o deprem bölgesinde duraklara, duvarlara afiş yaptırıp onların asılması gerekiyor.
DOĞRUNUN SÜREKLİ TEKRARI: Aynı reklamdaki gibi bizim yapacağımız en önemli şey tekrar, sürekli bunun böyle olmadığını, gerçeğin böyle olduğunu tekrar etmemiz gerekiyor çünkü insan psikolojisinde bir algı var. Yapılan araştırmalar da bunu gösteriyor. Biz bir şeye ne kadar maruz kalırsak ne kadar çok görürsek bir süre sonra onu doğru kabul etme eğilimimiz artıyor. Dolayısıyla dezenformasyonda da bu var aslında. Biz onu çok görürsek, zaten yalan, bir de çok görüyoruz ve iyice inanıyoruz. Zıddını yapmamız lazım, yani onun gerçek olmadığını, doğrusunu biz de onlardan daha fazla paylaşacağız. Anadolu Ajansı Teyit Hattı paylaşacak. … DMM paylaşacak. Biz de dört koldan doğrusunu sürekli paylaşacağız ki ona daha çok insan maruz kalsın ve zaten doğru ve onu daha çok gördüğünde en azından o inancı daha çok pekişsin.