Prof. Dr. Nesrin Algan, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın çevreye etkilerini değerlendirdi

11.04.2022
Ankara

Nesrin Algan, "Bombalanan sanayi tesisi ve enerji santrali gibi kaynaklardan havaya ciddi miktarda zehirli gaz salınıyor ve bu zehirli emisyonlar sınır aşarak çok geniş bir alanda kirlenme ve asit yağmuru tehdidi taşıyor." dedi.

Rusya-Ukrayna Savaşı'nın çevre üzerindeki etkilerini değerlendiren Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Kent, Çevre ve Yerel Yönetim Politikaları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nesrin Algan, bombalanan sanayi tesisi ve enerji santrali gibi kaynaklardan havaya salınan zehirli emisyonların sınır aşarak çok geniş bir alanda kirlenme ve asit yağmuru tehdidi taşıdığını, Karadeniz Biyosfer Rezervinde çıkan yangınlarda ise başta kuş popülasyonu olmak üzere çok sayıda hayvan ve bitkinin yok olduğunun tahmin edildiğini söyledi.

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş, neden olduğu can ve mal kayıplarının yanında büyük çevresel tahribatlara yol açma endişesini de beraberinde getiriyor.


Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Kent, Çevre ve Yerel Yönetim Politikaları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nesrin Algan, savaşın çevreye ve doğaya yönelik tehditleri hakkında AA muhabirine açıklamalarda bulundu:

Algan, savaş zamanlarında doğanın, etkileri çok uzun yıllar boyu sürecek biçimde zarar gördüğünü, bir nevi çevre kırımına uğratıldığını ifade ederek, Ukrayna’da süren savaşta kullanılan silahların başta ormanlar, su kaynakları, nehirler, Karadeniz'deki biyolojik çeşitlilik, kültürel ve tarihi değerleri olmak üzere çevrenin çoğu bileşeninin yok edilişine neden olduğunu belirtti.

"Ekolojik düzeni yok eden bu yıkım, bütün olarak ekosistemlerin çökmesine yol açma riski oluşturuyor.” diyen Algan, savaş esnasında kullanılan silahlardan atmosfere yayılan ve ozon tabakasını incelten kloroflorokarbon, halon gibi gazların küresel ölçekte soruna neden olma riski doğurduğunu ve bu riskin bir yandan ozon tabakasının incelmesine diğer yandan da iklim krizini artırıcı etkiye neden olabileceğini ifade etti.

Rus Savunma Bakanlığı, 3 Nisan'da Ukrayna’nın Odessa şehri yakınlarında yüksek hassasiyetli roketlerle petrol rafinerisi ve akaryakıt deposunu vurduklarını bildirdi.

Algan sözlerine şöyle devam etti:

"Bombalanan sanayi tesisi ve enerji santrali gibi kaynaklardan havaya ciddi miktarda zehirli gaz salınıyor ve bu zehirli emisyonlar sınır aşarak çok geniş bir alanda kirlenme ve asit yağmuru tehdidi taşıyor. Bu zehirli gazların atmosfere salımı sonucu meydana gelen toksik gazlar ve partiküller insanlarda ve diğer tüm canlılarda ölümcül etkiler yaratabilir. Özellikle karasal ve denizel biyolojik çeşitliliğin ciddi biçimde azalması riski, sadece Ukrayna için değil, tüm bölge için ve hatta etkileri nedeniyle küresel sonuçları olabilecek bir tehdit.”

Algan, bu kirleticilerin nehirler, yeraltı suları ve atmosfer yoluyla Karadeniz’e taşınmasının da, zaten ekolojik olarak kritik durumda olan bu deniz alanı için yeni sorunlar yaratma potansiyeline sahip olduğunu, keza mayınların da deniz ekosistemi için bir tehdit unsuru oluşturduğunu ifade etti.

Başta Kiev olmak üzere çoğu kentte, sanayi ve askeri tesislerin birbirine yakın olduğunu, bombalama sonucu bu tesislerde sık sık büyük yangınlar çıktığını hatırlatan Algan, "Benzer şekilde nükleer santral ve radyoaktif atık depolama alanlarının da bu bombardıman ve yangınlardan etkilenmesi riski sürüyor." dedi.

15-20 Mart tarihleri arasında Herson Hava Üssü ve çevresinde meydana gelen yangınlar

Savaş sürecinde meydana gelebilecek olası bir nükleer felaketin insan ve çevre üzerinde korkunç etkilerinin olabileceğine dikkati çeken Algan, 1986 yılında yaşanan Çernobil faciasında yayılan radyasyonun Hiroşima’ya atılan atom bombasından 150 ila 400 kat fazla olduğuna dair farklı hesaplamalar yapıldığını belirterek "Çernobil'deki nükleer felaketi izleyen ilk 10 yıl içinde kanser oranlarının Ukrayna'da %230, komşu ülke Beyaz Rusya'da %180 arttığı dikkate alınırsa ve sadece Zaporijya Nükleer Santrali’nin Çernobil'den 6 kat büyük bir felakete neden olabileceği düşünülürse böyle bir durum Türkiye dahil Avrupa için izleri yüzyıllarca sürecek bir facia olur." diye konuştu.

"Savaşın biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkisi hala bilinmiyor"

Savaşın bu coğrafyalardaki canlı çeşitliliği üzerindeki etkisini de değerlendiren Algan, "Hava, toprak ve su kaynaklarının toksik kimyasallarla zehirlenmesi sonucu canlı çeşitliliğinde ne kadar azalma olduğu henüz bilinmemekle birlikte özellikle hava bombardımanları nedeniyle çok sayıda bitki ve hayvanın yok olduğu düşünülüyor" dedi.

Herson'da gerçekleştirilen bombardıman nedeniyle Karadeniz bölgesinin uluslararası koruma statüsüne sahip en büyük ve önemli biyosfer rezervi olan Karadeniz Biyosfer Rezervinde çıkan yangınlarda, başta kuş popülasyonu olmak üzere çok sayıda hayvan ve bitkinin yol olduğunun tahmin edildiğini söyleyen Algan, Demydiv’de olduğu gibi bazı barajların yıkılmasının sellere, tarım arazilerinin ve biyolojik çeşitliliğin yok olmasına neden olduğunu aktardı.

Ukrayna’nın tahıl ve ayçiçeği tarımı bakımından önemine işaret eden Algan, tarım alanlarının ve tarımsal biyoçeşitliliğin kaybının, sadece Ukrayna için değil Türkiye dahil pek çok ihracatçı ülke açısından gıda güvensizliği sorunu yaratabileceği uyarısında bulundu.

"Savaşlarda çevrekırım savaş suçu sayılmalı"

Algan, savaş zamanı doğal, kültürel ve tarihi çevresel değerlerin korunmasına yönelik çeşitli hukuki düzenlemeler bulunduğunu, Rusya ve Ukrayna’nın da yasaklanan düşmanca çevre değiştirme tekniklerini kullanmamakla, öteki devletleri ve uluslararası örgütleri bu teknikleri kullanmaya özendirmemekle ve yardım etmemekle, aynı zamanda tarihi ve kültürel değerleri savaş zamanı korumakla yükümlü olduklarının altını çizdi.


Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi, Madde 2, Genel Yükümlülükler 1 ve 2

"Ukrayna’da devam eden Rusya Federasyonu işgali esnasında doğal, ekolojik, kültürel, tarihi tüm çevresel varlıkların çevrekırıma uğramaması bu uluslararası sözleşmelere uyulmasıyla mümkündür." diyen Algan, bu sözleşmelerden başlıcalarının "1977 tarihli Askerî Amaçlarla ya da Daha Başka Düşmanca Amaçlarla Çevrenin Değiştirilmesi Tekniklerinin Kullanılmasına İlişkin Sözleşme", "1954 tarihli Silahlı Bir Çatışma Halinde Kültür Mallarının Korunmasına Dair Sözleşme ve bu Sözleşmenin eki 1999 Protokolü", "Uzun Menzilli Sınırötesi Hava Kirlenmesi Sözleşmesi", "Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi", "Ramsar Sulak Alanlar Sözleşmesi", "Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi", "İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Paris İklim Anlaşması", "UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Sözleşmesi" ve "Karadeniz’in Kirliliğe Karşı korunması (Bükreş) Sözleşmesi" olduğunu bildirdi.

Uluslararası Adalet Divanının 18 Mart 2022 tarihli “Rusya’nın, Ukrayna’ya yönelik işgalini derhal sonlandırmalı” çağrısının 74. paragrafı

Algan "Çevrenin savaş zamanı korunmasına dair bu uluslararası hukuki yükümlülüklere aykırı davranmak savaş suçu olarak değerlendirilmelidir." diyerek sözlerini sürdürdü.

Tarihi ve kültürel miras da tehdit altında

Ukrayna’nın zengin tarihi ve kültürel varlıklara sahip bir ülke olduğunu ve yedisi UNESCO Dünya Miras Listesinde olmak üzere toplam 114 kentsel, eğitsel, kültürel varlık için koruma çağrısı yapıldığını, bunlardan en bilinenin de Kiev’deki Ayasofya Katedrali olduğunu anlatan Algan sözlerini şöyle tamamladı:

"Başta Kiev, Odessa, Lviv olmak üzere çeşitli Ukrayna kentlerinde müze, fresk, heykel, bina, vitray gibi tarihi ve kültürel değeri olan varlıklar Ukrayna yetkililerince korunmaya çalışılıyor. UNESCO, savaş zamanı korunabilmelerine katkı sağlamak amacıyla bu varlıkların bir kısmına Uluslararası Mavi Kalkan işareti yerleştirmişti. Şu ana kadar bunların birinin tahribine dair bir vaka bildirilmedi. Ancak ulusal veya yerel düzeyde toplumsal belleğin bileşenleri olarak değer taşıyan sayısız varlığın yok edildiği görülmekte."

KATEGORİDE ÖNE ÇIKANLAR