

Doğaya Kulak Verin.
Ekolojik gündem, sürdürülebilirlik ve çevre mücadeleleri artık cebinizde.
Yeşilhat WhatsApp kanalını takip edin.
Uluslararası Toprak Bilimleri Birliği (IUSS) tarafından 2002'de ortaya atılan toprak günü, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından desteklendi.
FAO Konferansı, 2013'te yaptığı Dünya Toprak Günü oylamasıyla 68. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndan onay talebinde bulundu. BM Genel Kurulu aynı yıl, 5 Aralık 2014'ü resmi olarak Dünya Toprak Günü kabul etti.
Dünya genelinde toprak verimliliğinin azalmasıyla mücadele amacıyla faaliyet gösteren Hollanda merkezli çevre örgütü Save Soil (Toprağı Koru) tarafından yayımlanan "Mağduriyet değil, çözüm: İklim Değişikliğinin Etkilerinin Azaltılmasına Yönelik Ulusal Katkı Beyanlarına (NDC) Toprak Sağlığı Konusunu Dahil Etmek" başlıklı rapora göre, ülkelerin yüzde 70'i, Paris Anlaşması kapsamında her 5 yılda bir sunmaları gereken NDC'lerde, toprağı, iklim değişikliğinin etkilerini azaltma aracı olarak ele almıyor.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Konferansı'nda (COP21) başlatılan "Gıda Güvenliği ve İklim İçin Toprakta Binde 4 Projesi" kapsamında sera gazı emisyonlarının azaltılması için küresel toprak organik madde stoklarının yılda binde 4 artırılması hedefleniyor. Toprak karbon rezervuarında yıllık binde 4'lük bir artış, her yıl ek olarak 6 ila 10 milyar ton karbon depolanması anlamına geliyor.
Tarım arazileri, karbon tutma konusunda meralarla birlikte büyük önem taşırken Save Soil raporuna göre, binde 4 artış hedefi başarılı olursa tarım toprakları, küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutmak için gereken emisyon azaltımının yüzde 27'sini karşılayabilir.
Her ülkenin, NDC'lerine, toprak karbonuna özel bir ek hazırlaması ve toprak temelli önlemlerin doğrudan azaltım kategorisinde değerlendirilmesi gibi önerilerin yer aldığı raporda, rejeneratif tarım uygulamaları sayesinde sera gazı emisyonlarının azaltılabileceği, toprak karbonu depolama kapasitesinin artırılabileceği ve ekosistemlerin daha dayanıklı hale gelebileceği vurgulandı.

Organik madde toprak sağlığını destekliyor
Toprağın karbon tutma potansiyeli ve toprak sağlığının korunmasına yardımcı çalışmalara ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlkay Dellal, içerdiği organik madde nedeniyle toprağın, okyanuslardan sonra ikinci en büyük karbon yutağı olduğunu söyledi.
Su, hava, canlı organizmalar, mineraller, bitki ve hayvan artıklarından oluşan toprağın organik maddeler sayesinde su ve besin tuttuğunu belirten Dellal, bu sayede toprağın yapısının iyileştiğini ve tarımsal faaliyetlerin sürdürüldüğünü kaydetti.
Atmosferdeki sera gazı miktarının arttığı bir senaryoda, sıcaklıkların yükseleceği, yağış rejimlerinin değişeceği, meteorolojik kaynaklı afetlerin sayısında artış yaşanacağı uyarısında bulunan Dellal, bu etkilerin önüne geçmek için karbon emisyonlarının azaltılması ve toprağın korunması gerektiğini ifade etti.

Tarım kaynaklı emisyonları azaltmanın mümkün olduğunu dile getiren Dellal, "Bunun için en iyi yöntemlerden biri tarım topraklarını korumak, tarım dışına çıkışını engellemek, toprak sağlığını korumak, dolayısıyla organik içeriğini artıracak teknikler uygulamak. Tarımda karbon yutakları açısından en önemli unsurlardan biri çayırlar, meralar. Toprağı güçlendirmek karbon tutumunu artırıyor ve dolayısıyla Paris Anlaşması'nın amacı olan dünyada sıcaklıkların 2 derecenin altında tutulmasına hizmet ediyor." diye konuştu.
Küresel toprak organik madde stoklarını yılda binde 4 artırma hedefini ulaşılabilir bir taahhüt olarak nitelendiren Dellal, bunu desteklemek için örtü bitkisi kullanımı, baklagillerle ürün rotasyonu, ürün çeşitlendirme, kompost kullanımı, organik gübre tercihi gibi çalışmalar yapılması tavsiyesinde bulundu.
Birçok ülkenin NDC'sinde tarım toprakları kaynaklı emisyonların, azaltım başlığı altında yer aldığı bilgisini paylaşan Dellal, şöyle devam etti:
"Tarım toprakları kaynaklı emisyonlar öncelikle kimyasal gübre kullanımından kaynaklanıyor. Özellikle azotlu gübre kullanımıyla birlikte nitröz oksit emisyonu artıyor dolayısıyla ülkelerin Ulusal Katkı Beyanları'nda kimyasal gübre kullanımının azaltılması, ürün çeşitlendirme, örtü bitkisi kullanımı, malçlama, azaltılmış toprak işleme, sıfır işlemeli tarım, baklagillerle ürün rotasyonu gibi yöntemlere yer verildiğini görüyoruz. Adı doğrudan toprak sağlığını koruma olmasa bile toprak sağlığını koruyacak bu tür teknikler birçok ülkenin ulusal katkı beyanında ve uzun dönem stratejisinde yer alıyor. Türkiye'nin Ulusal Katkı Beyanı ve uzun dönemli strateji belgesinde de tarım topraklarının korunması, toprak sağlığının iyileştirilmesine yönelik eylemler bulunuyor."
Türkiye gibi kurak ya da yarı kurak bölgelerde yer alan ülkelerin topraklarının organik madde içeriğinin az olduğuna değinen Dellal, çiftçilerin azotlu gübre kullanımının artışıyla karbon emisyonlarının da arttığının altını çizdi.
Dellal, kimyasal gübre kullanımını azaltmak için organik kökenli gübrelerin, biyogaz tesislerinde işlenen hayvan gübrelerinin, kompost gibi alternatiflerin değerlendirilebileceğinden bahsetti.

"İklime dost uygulamalara doğru bir dönüşüm var"
Tarım topraklarının son sınırına ulaşıldığını, bu nedenle öncelikle mevcut toprakların korunması gerektiğini vurgulayan Dellal, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Geçmişte artan nüfusu besleyebilmek için özellikle gelişmiş ülkeler entansif tarım adı verilen çok fazla girdi kullanımıyla yapılan bir tarım sistemi benimsemişlerdi. Dolayısıyla birim alandan daha fazla verim almak hedeflenmişti. Ancak yoğun girdi kullanımının olumsuz yönleri nedeniyle günümüzde çevreye, iklime dost uygulamalara doğru bir dönüşüm var. Bu uygulamalar tarımın sürdürülebilirliğini sağlarken aynı zamanda ülkelerin daha düşük karbonlu büyümesine fırsat vererek, hem gıda ve gelir güvencesinin sağlanması hem de iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin azaltılmasına hizmet etmektedir."