Ayrımcılık

Halil İbrahim Medet
31.08.2022
İstanbul

Ayrımcılığın en eski formlarından biri ırkçılık ve yabancı düşmanlığıdır. Tarih boyunca farklı etnik gruplara soykırım, zorunlu göç, köleleştirme gibi yöntemlerle nefret suçu işlenmiştir.

Aynı değerlere sahip kişi veya gruplara farklı muamele yapmak genel olarak ayrımcılık tanımlamasıyla anılır. Ayrımcılık, eşitler arasındaki adaletsizlik olarak da nitelenir.

Eşitlik İlkesi

1982 Anayasası’nın 10. Maddesi genel eşitlik ilkesini ortaya koyar.

"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliği sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idari makamlar tüm işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır."

Pozitif ayrımcılık bağlamında, 2004’te ilgili maddeye ek yapılarak “Çocuklar, yaşlılar, engelliler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz” ifadesi eklenmiştir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi

Bildirinin 1. Maddesinde‚ “Her insan özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdanla donatılmış olup birbirine karşı kardeşlik anlayışıyla davranır” şeklinde ifade edilir.

Bildirinin 2. Maddesi‚ “Herkes; ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka görüş, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş ya da benzeri başka statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bu bildirgede tanımlanan tüm hak ve özgürlüklere sahiptir” ifadesi kullanılır.

Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme

Eşitlik ve ayrımcılık yasağı konularını düzenleyen en önemli küresel belge “BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi”dir.

Bu sözleşmenin 2. Maddesine göre, tüm taraf ülkeler kendi topraklarındaki tüm vatandaşlarına ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da fikir, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum ya da statü bakımından hiçbir ayrım gözetmeksizin sahip oldukları tüm hakları sağlamakla yükümlüdür.