İsrail'in uluslararası soruşturmalara yönelik engellemeleri tüm hukuk sistemini hedef alıyor

Selman Aksünger
23.07.2025
Hollanda

"UCM, kendisini korumak için adalete hizmet etmeyen, hukuki olarak açıklanamayan bazı kararlar alabilir. Umarım bu olmaz çünkü bu, UCM gibi kurumlara hala umut bağlayan yüz binlerce mağdura ihanet olur"

Uzmanlar, İsrail'in Gazze'deki suçlarını ve Filistinlilere yönelik ihlalleri soruşturan kişi ve kuruluşlara yönelik engellemelerinin, tüm uluslararası hukuk düzenini tehdit ettiğini ve İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan mekanizmaların çöküş riski altında olduğunu belirtti.

Birleşmiş Milletler (BM) İşgal Altındaki Filistin Toprakları Hakkında Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu üyelerinin yakın zamanda istifası, BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese'e yönelik yaptırımlar ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Savcısı Kerim Han'a İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant aleyhindeki davaları düşürmesi için baskı yapıldığı iddialarının ardından, uluslararası soruşturma mekanizmalarına yönelik engellemeler tepki çekiyor.

UCM nezdinde Filistinli mağdurların avukatlarından Liverpool John Moores Üniversitesi Hukuk Profesörü Triestino Mariniello ve Edinburgh Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nicola Perugini, İsrail'in Gazze'de işlediği suçları ve Filistinlilere yönelik saldırılarını soruşturanlara yönelik koordineli saldırılarını AA muhabirine değerlendirdi.

İsrail, uluslararası soruşturmalara yönelik engellemeleri tüm hukuk sistemini hedef alıyor

Profesör Mariniello, İsrail'in UCM'ye yönelik saldırılarının "seçici" olmadığını belirterek "Uluslararası toplum, bu saldırıların seçici olduğuna, sadece belirli soruşturmaları hedeflediğine inanabilir ama bu, tamamen yanlış. Bu şekilde çalışmaz. Eğer kurumu hedefliyorsan, personelini tehdit ediyorsan, saldırı seçici olamaz. Bu, tüm kurumun çalışmasını etkiler." dedi.

Mariniello, bu durumun İkinci Dünya Savaşı dönemindeki vahşetlerin tekrarını önlemek için kurulan uluslararası örgütlerin inşasıyla ilgili onlarca yıllık çabayı yok edeceğini vurguladı.

ABD'nin UCM personeline yönelik acil durum yasası kullanarak yaptırım uygulamasını eleştiren Mariniello, "Paradoks şu ki bu acil durum, adalet sağlamakla görevli, her mağdurun adalete erişimini sağlamaya çalışan kişilere karşı kullanılıyor. Oysa acil durum yasaları, genellikle insan hakları ve uluslararası hukukun ciddi ihlalcilerine karşı uygulanmalı." ifadelerini kullandı.

"AB ülkeleri, yeterince koruma sağlamıyor"

Mariniello, en büyük sorunun UCM'ye taraf devletlerin kurumu korumak için hiçbir şey yapmamalarında olduğunu kaydederek "Avrupa Birliği (AB), hiçbir şey yapmıyor. AB'nin, UCM personeline uygulanan yaptırımların etkisini azaltacak, özellikle 'blok düzenlemesi' adı verilen araçları var. Bu yaptırımları iptal edebilir veya en azından etkilerini azaltabilir." değerlendirmesinde bulundu.

Durumun sadece Gazze'yle sınırlı olmadığına işaret eden Mariniello, "Burada söz konusu olan gerçekten uluslararası hukukun kendisinin varlığı. İsrail, sivil-savaşan ayrımı gözetmeyerek, sivil unsurlara, hastanelere, okullara, dini mekanlara sistematik şekilde saldırarak bütün temel hukuki ilkeleri ve silahlı çatışma hukukunu çiğniyor." dedi.

Bu saldırıların ilk kurbanlarının Filistinliler olduğunun altını çizen Mariniello, "Ancak daha geniş bağlamda, İsrail'in Batılı ülkelerin desteğiyle yaptığı şey, uluslararası hukukun, özellikle uluslararası insancıl hukukun temel ilkelerinden sapmaları normalleştirmek." diye konuştu.

Profesör Mariniello, UCM'nin devletlerin desteği olmadan siyasi baskılara dayanma kapasitesine ilişkin endişelerini dile getirerek, "Uluslararası örgütlerin tarihi bize öğretir ki er ya da geç örgütler, siyasi baskılara boyun eğer, eğer devletlerin desteği yoksa. Devletlerle yüzleşecek güçleri yoktur. Devlet desteği olmazsa UCM, kendisini korumak için adalete hizmet etmeyen, hukuki olarak açıklanamayan bazı kararlar alabilir. Umarım bu olmaz çünkü bu, UCM gibi kurumlara hala umut bağlayan yüz binlerce mağdura ihanet olur." ifadelerini kullandı.

"Bu düzen, hiçbir zaman İsrail için gerçek bir tehdit oluşturmadı"

Doç. Dr. Perugini de İsrail'in sistematik saldırılarının 7 Ekim 2023 öncesinde başladığını ve 7 Ekim sonrasında da suçlarını soruşturanları susturmaya çalışarak tüm uluslararası sistemi ve hukuku eşi görülmemiş şekilde tehdit ettiğini belirtti.

Perugini, "İsrail, her zaman BM kurumlarını ve Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme hakkını savunan insan hakları örgütlerini ön yargılı ve 'antisemitik tehdit' olarak niteledi ancak 7 Ekim sonrası İsrail, soykırımsal şiddet moduna geçti ve suçlarını soruşturanları susturmaya yönelik eşi görülmemiş bir strateji uyguluyor." dedi.

İsrail'in, ABD ve ABD Başkanı Donald Trump'ın uluslararası ilişkiler anlayışıyla uyum içinde hareket ederek liberal uluslararası düzenden geriye kalanları yok etme planında olduğuna dikkati çeken Perugini, şunları kaydetti:

"Bu düzen, hiçbir zaman İsrail için gerçek bir tehdit oluşturmadı, Filistinliler için somut hesap verebilirlik veya adalet üretmedi. Soykırım moduna giren bir devlet, sadece tamamen yok etme amacına bağlı bir devlet haline gelir."

Batılı müttefiklerin tutumunun kritik olduğunu vurgulayan Perugini, "Batı, Arap dünyası ve Küresel Güney ülkelerinin çoğunluğu, soykırımın gölgesinde uluslararası hukuk düzeninin yavaşça yok olmasına izin veriyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası düzenin doğumuna damgasını vuran 'suçların suçu' bağlamında bu yaşanıyor." yorumunu yaptı.

Perugini, İsrail'in çabalarına rağmen UCM ve Uluslararası Adalet Divanının (UAD) geri adım atmadığının altını çizerek "UCM, Netanyahu, Gallant ve diğer İsrailli yetkililere yönelik soruşturmaları askıya alma talebini reddetti. Bu mahkemeler, İsrail'in savaş suçları, insanlığa karşı suçları ve Soykırım Sözleşmesi ihlalleriyle ilgili kapsamlı kanıt arşivi bulunduruyor." diye konuştu.