

Dini metinlerdeki “vadedilmiş toprak” inancını teopolitik bir söylemle siyasal projeye dönüştüren siyonist hareketin haritaları, su kaynaklarından güvenlik hatlarına, yerleşim siyasetinden uluslararası dengelere kadar farklı gerekçelerle sürekli yeniden çizildi.
Ayrımcılık Hattı, son yüzyılda yayınlanan onlarca haritayı mercek altına aldı.
İsrail’in hangi toprakları işgal etmek istediğini anlamak için, geçmişten bugüne değişen haritalara bakmak yeterli.
Çeşitli yorumları olan “Büyük İsrail” kavramı, uzun zamandır aşırı sağcı İsrailliler tarafından dile getiriliyor. Kimi zaman Filistin, Lübnan ve Ürdün’ün yanı sıra Suriye, Türkiye, Irak, Mısır ve Suudi Arabistan’ın önemli kısımlarını kapsayacak bir genişleme vizyonu olarak okunuyor.
Theodor Herzl ve Haham Fischmann'ın planladığı İsrail haritası
“Büyük İsrail” kavramı, siyasi siyonizmin kurucusu Theodor Herzl’in günlüklerinde yer aldı. Herzl, Yahudi devletinin sınırlarının “Nil’den Fırat’a” kadar uzanması gerektiğini yazmıştı.
Bu söylem, sonraki yıllarda da farklı biçimlerde dile getirildi. 9 Temmuz 1947’de BM Özel Soruşturma Komitesi’ne konuşan Yahudi Ajansı üyesi Haham Fischmann, “Vaat Edilen Topraklar, Mısır’daki Nil Nehri’nden Fırat Nehri’ne kadar uzanır ve Suriye ile Lübnan’ın bazı bölgelerini de içerir” ifadesini kullandı. Bu atıf, Tanah’ın Yaratılış Kitabı’nda Tanrı’nın İbrahim’e ve soyuna vaat ettiği geniş topraklara dayanıyordu.
Bazı Yahudiler, Tesniye Kitabı’na atıfla Musa’nın İsrailoğullarına Filistin, Lübnan, Mısır, Ürdün ve Suriye’nin bazı bölgelerini ele geçirmeleri talimatını öne çıkarırken bazıları da Samuel Kitabı’nda Kral Saul ve Davut’un hakimiyet kurduğu toprakları “Büyük İsrail”in sınırları olarak yorumladı.
Bu anlayışa sahip olanlar için “Büyük İsrail” ideali yalnızca siyasal bir hedef değil aynı zamanda ilahi bir emrin yerine getirilmesi, “Tanrı’nın halkına bahşettiği toprakların geri alınması” olarak görülmektedir.
Diğer yandan “ayağının bastığı, gözünün gördüğü her yer” gibi izafi tanımlamaların olması, İsrail’in sınırların hem çok küçültmekte hem de alabildiğine genişletmektedir.
Vadedilmiş toprakların tanımları arasında en geniş sınırları içeren harita şu şekildedir: “Güneyde, tüm Sina Yarımadası ile Kahire’nin kuzeyinden itibaren Kuzey Mısır; doğuda tüm Ürdün’le Suudi Arabistan’ın büyük bir bölümü, tüm Kuveyt ve Güney Fırat Havzası ile birlikte Irak’ın bir bölümü; kuzeyde tüm Lübnan, Suriye ve Van Gölü’ne kadar olan Türkiye topraklarının güney bölümü; batıda ise Kıbrıs."
Kaynak: İsrail Dışişleri Bakanlığı https://www.gov.il/en/pages/the-kingdom-of-david-and-solomon
Bu ideolojik bakışın günümüze uzanan yansıması, İsrail Dışişleri Bakanlığı tarafından da yayınlanan “Davut ve Süleyman Krallığı” haritasında görülebiliyor. Bu harita, tarihsel-dini anlatıyı güncel siyasal zeminde yeniden üreterek “Büyük İsrail” söyleminin meşruiyet aracı olarak kullanılmasına hizmet ediyor.
1917-1948: Balfour'dan İsrail İşgaline
1917 Balfour Deklarasyonu, İngiltere’nin Filistin’de bir “Yahudi Ulusal Yurdu” kurulmasını destekleyeceğini ilan etti. Bu vaat, Siyonist hareketi ilk kez somut toprak taleplerini uluslararası masaya taşımaya yöneltti.
1917 Haham J. Isaacs'ın İsrail haritası planı
1917’de, Haham J. Isaacs, savaş sonrası Barış Konferansı’na sunduğu “Yahudi Devletinin Gerçek Sınırları” adlı bir kitap yazdı. Bu kitapta, İsrail’in sınırlarının kuzeyde Gaziantep’ten güneyde Sina Çölü’ne kadar uzanması gerektiğini talep etti.
Şubat 1919'da sunulan plan
Şubat 1919’da Paris Barış Konferansı’na sunulan Siyonist Plan, “Eretz Yisrael” vizyonunun coğrafi sınırlarını ayrıntılı biçimde çizdi.
Harita kuzeyde Güney Lübnan’a, Litani Nehri’ne ve Bekaa Vadisi’nin güneyine kadar uzanıyordu. Doğuda Golan Tepeleri’ni, Hauran Ovası’nı, Deraa’dan Amman ve Ma‘an’a kadar Hicaz Demiryolu çevresini kapsıyordu. Güneyde Sina’da Refah–El Ariş–Taba hattını ve Akabe Körfezi’ni içine alıyordu. Batıda ise bugünkü tüm Filistin’i içeriyordu.
Bu sınırlar, ilerideki bütün İsrail politikalarında görülecek üç temel kaygıyı ortaya koyuyordu: Ürdün ve Litani havzaları su kaynaklarının denetimi, Hicaz Demiryolu ve Akabe limanı stratejik ulaşım yolları ve güvenlik derinliği.
Önerilen alan yaklaşık 45 bin km² idi. Bu da daha sonra Britanya Mandası’yla belirlenen Filistin topraklarının neredeyse iki katına denk geliyordu. Bu nedenle Siyonist hareket için 1919 haritası, hem minimum kabul edilebilir sınırların hem de “Büyük İsrail vizyonunun ilk resmî taslağı sayıldı.
Menachem Begin ve Keren Hayesod'ın İsrail haritası planı
Irgun’un lideri Menachem Begin, The Revolt (İsyan) adlı kitabında, “Ürdün Nehri’nin her iki yakası tarihsel ve coğrafi bir bütün oluşturmaktadır” diyerek siyonist hareketin Transürdün üzerindeki iddiasını dile getirdi.
Benzer şekilde Dünya Siyonist Örgütü’nün başlıca finans kurumu Keren Hayesod, 1921’de Rothschild, Weizmann, Jabotinsky, Mond ve Sokolov gibi önde gelen siyonist liderlerin imzasıyla yayımladığı manifestoda şu ifadeyi kullandı:
“Transjordan’daki özel rejimin tasfiyesi ve Cis-Jordania’dakiyle (Batı Şeria) benzer bir sistemin burada kurulması için, Ürdün Nehri’nin ötesinde Yahudi kolonizasyonu ülkenin karakterini değiştirmeye başlar başlamaz hiçbir yasal engel yoktur.”
Bu söylemler, siyonist hareketin daha 1920’lerden itibaren Ürdün’ün doğusunu da “Eretz Yisrael”in (İsrail toprakları) ayrılmaz bir parçası olarak gördüğünü ve siyasi söylemlerini bu doğrultuda şekillendirdiğini ortaya koyuyordu.
Irgun haritası
1931–1948 yılları arasında Filistin Mandası’nda faaliyet gösteren Siyonist milis örgütü Irgun, yalnızca askeri eylemleriyle değil, aynı zamanda sınır vizyonuyla da öne çıktı. Revizyonist Siyonizm çizgisini benimseyen örgüt, “Eretz Yisrael HaShlema” (Tam İsrail Toprakları) ideali doğrultusunda Ürdün Nehri’nin iki yakasını –yani hem Batı Filistin’i hem de bugünkü Ürdün’ün tamamını– tek ve bölünmez bir bütün olarak görüyordu.
Örgütün propaganda afişlerinde bu geniş sınırlar açıkça yansıtıldı: Kuzeyde Güney Lübnan’daki Litani Nehri’ne kadar, doğuda Transürdün’ün tamamını içine alacak şekilde, güneyde ise Akabe Körfezi’ne uzanan bir “Büyük İsrail” haritası çizildi. Bu tasvir, dini metinlerdeki “Nil’den Fırat’a” ifadesinin, Revizyonist Siyonizm’in siyasi ve militan yorumu olarak propaganda diline taşındığını gösteriyordu.1937 Peel Komisyonu
1937 Peel Komisyonu 1936 Arap İsyanı’nın ardından İngiltere, Filistin’deki şiddeti araştırmak üzere Peel Komisyonu’nu kurdu. Komisyonun raporu, Filistin Mandası’nın ilk kez bölünmesini önerdi. Buna göre kıyı şeridi ve Celile’nin kuzeyi Yahudilere, geri kalan büyük bölüm ise Araplara bırakılacak, Kudüs ve çevresi uluslararası bir yönetime verilecekti. Bu öneri, Siyonist hareket için “Yahudi devleti” fikrinin ilk uluslararası meşruiyet kazanımıydı. Ancak Yahudiler bunu sınırlı ama kabul edilebilir bir başlangıç olarak görürken, Arap tarafı kesin biçimde reddetti.
1948'den 1970'lere Büyük İsrail Planları
1947 BM Taksim Planı
İkinci Dünya Savaşı ve Holokost sonrasında gerilimin artmasıyla, İngiltere sorunu BM’ye taşıdı.
29 Kasım 1947’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK), Filistin’in iki devlete bölünmesine karar verdi. Yahudilere toprakların %56’sı verildi; oysa nüfusun sadece üçte birini oluşturuyor, toprakların %5,6’sına sahip bulunuyorlardı. Araplara ise %44 bırakıldı; nüfusun üçte ikisini oluşturmalarına rağmen ellerindeki toprak ciddi biçimde daraltılmıştı. Kudüs uluslararası statüye alınacaktı.1948 Sınırları
Arap devletleri planı reddetti, Yahudiler ise kabul etti. Ancak savaş sürecinde Yahudi güçleri, Araplara ayrılan toprakların %22’sini daha işgal ederek 1948 sonunda Filistin’in %78’ini kontrol altına aldı.
1949 Yeşil Hat Sınırları
1948 Arap-İsrail Savaşı’nın ardından imzalanan 1949 ateşkes anlaşmaları, İsrail ile Mısır, Lübnan, Ürdün ve Suriye arasında geçici askeri sınırlar oluşturdu. Bu sınırlar, haritalarda yeşil renkle işaretlendiği için “Yeşil Hat” olarak anıldı. İsrail’in fiili sınırlarını tanımlayan bu hatlar, uzun yıllar müzakerelerde referans çizgisi kabul edildi. Ancak bu sınırlar nihai barış anlaşmaları değildi, sadece ateşkesi güvence altına alıyordu.
1956 Sina Yarımadası işgali
İsrail ordusu 29 Ekim 1956’da Sina Yarımadası’na girdi, bir hafta içinde yarımadanın tamamını (Süveyş Kanalı boyunca dar bir şerit hariç) ele geçirdi. Bu, İsrail’in 1948’den sonra ilk kez sınırlarının ötesine geçerek geniş ölçekli bir toprak işgaliydi.
İsrail, Şarm eş-Şeyh dâhil stratejik noktaları işgal ederek Tiran Boğazı’nı açtı. Böylece İsrail gemilerinin Akabe Körfezi üzerinden serbest ticareti sağlandı.
1956 İsrail sınırları
Başbakan David Ben-Gurion, askerlerine gönderdiği mesajda bu harekatı “halkımızın tarihindeki en büyük ve en görkemli askeri başarı” olarak nitelendirdi. Musa ve İsrailoğulları’nın antik zafer şarkısına atıf yaparak, “Eilat yeniden Yahudi limanı olacak, Tiran (Yotvat) İsrail Krallığı’nın bir parçası olacaktır.” dedi.
Ancak ABD ve SSCB’nin baskısıyla İsrail, kısa süre içinde Sina’dan çekilmek zorunda kaldı. Çekilişle birlikte BM Barış Gücü bölgeye yerleştirildi, İsrail ise Tiran Boğazı’ndan serbest geçiş hakkını uluslararası güvence altına alarak uzun vadede stratejik bir kazanım elde etti.
1967 Altı Gün Savaşı İsrail sınırları
1967 Altı Gün Savaşı, İsrail’in harita siyasetinde en büyük kırılmalardan biri oldu. İsrail, kısa sürede Batı Şeria, Gazze, Doğu Kudüs, Golan Tepeleri ve Sina Yarımadası’nı işgal ederek kendi yüzölçümünün yaklaşık üç katı büyüklüğünde yeni toprakların kontrolünü ele geçirdi. Bu, İsrail’in ilk kez bölgesel ölçekte kapsamlı bir hakimiyet sağlamasıydı.
Yigal Allon Planı
Savaşın hemen ardından Çalışma Bakanı Yigal Allon, 26 Temmuz 1967’de Başbakan Eshkol’a sunduğu Allon Planı ile İsrail’in yeni güvenlik ve yerleşim stratejisini ortaya koydu. Plan, doğu sınırındaki zafiyeti gidermek amacıyla Şeria Vadisi boyunca askerî ve tarımsal yerleşimler kurarak savunulabilir bir hat oluşturmayı, Kudüs çevresinde ve Yeşil Hat’a yakın bölgelerde yeni Yahudi yerleşimleriyle güvenlik derinliği sağlamayı, buna karşılık Batı Şeria’nın yoğun Arap nüfuslu iç bölgelerinde yeni yerleşim öngörmeyip bu alanların Ürdün yönetiminde özerk kalmasını öngörüyordu.
Allon Planı hiçbir zaman resmen kabul edilmedi; ancak sonraki hükümetlerin politikalarında temel bir referans oldu. İsrail’in yerleşim stratejisinin zeminini oluşturarak, hem sağ partilerin hem de dini-milliyetçi hareketlerin “Eretz Yisrael HaShlema (Büyük İsrail)” ideolojisini sahada hayata geçirmesinin önünü açtı.
Levi Eşkol ve Yitzhak Rabin'in İsrail sınırları
Savaş sonrası, uluslararası basına demeç veren Başbakan Levi Eşkol, artık “Büyük İsrail” kavramından açıkça söz ediyordu.
Aynı dönemde Genelkurmay Başkanı Yitzhak Rabin, ülkenin güvenli sınırlarını “Süveyş Kanalı, Ürdün Nehri ve Suriye Tepeleri” olarak tanımlayarak geniş işgal alanlarının stratejik önemini vurguladı. Bu söylemler, özellikle dini-milliyetçi kesimler arasında “Büyük İsrail” fikrine yeniden ilgi doğurdu ve işgal edilen bölgelerde yerleşim kurma çağrılarını artırdı.
1970, Gush Emunim Hareketi
1970’lerden itibaren İsrail siyasetinde dini-milliyetçi hareketler sahayı belirlemeye başladı. “Büyük İsrail” söylemi, yeni Yahudi yerleşimlerinin inşasıyla birlikte fiili haritalara dönüştü. Yerleşimlerin yayılması, diplomatik masada sunulan her planın sahadaki bu “geri dönülmez gerçeklik” üzerinden şekillenmesine yol açtı.
Bu dönemin en dikkat çekici oluşumu, 1974’te Yom Kippur Savaşı’nın ardından kurulan Gush Emunim (גוש אמונים) hareketiydi. Dini-Siyonist çizgide örgütlenen bu hareket, “Tam İsrail Toprakları” ideolojisini bir inanç ve millî görev olarak tanımladı. Amacı, Batı Şeria, Gazze, Golan ve hatta Sina’da Yahudi yerleşimlerini hızla kurarak İsrail’in sınırlarını fiilen genişletmekti.
2019–2020: Şeria Vadisi ve “Yüzyılın Planı”2019'da Netanyahu'nun Batı Şeria'yı ilhak planı
2019’da dönemin Başbakanı Binyamin Netanyahu, Batı Şeria’nın yaklaşık %22’sini kapsayan Şeria Vadisi’nin ilhakını öngören bir harita yayımladı.
2020, Trump'un İsrail-Filistin haritası
Ardından 2020’de ABD Başkanı Donald Trump’ın açıkladığı “Peace to Prosperity” – Yüzyılın Planı, İsrail yerleşimlerinin çoğunu İsrail’e bırakıyor, Filistin topraklarını ise küçük adacıklara bölerek parçalı bir yapı öneriyordu. Aynı yıl medyaya yansıyan harita ise Trump planını daha da daraltarak, Filistin bölgelerini küçültüp Yahudi yerleşimlerinin çevresine genişleme alanları ekliyordu. Bu haritalar, işgalin diplomatik düzeyde nasıl “meşrulaştırılmaya” çalışıldığını gözler önüne serdi.
2022 sonrası aşırı sağcı bakanların hedefleri
“Büyük İsrail” söyleminin canlanışı Mevcut İsrail hükümetinin iktidara gelmesinden bu yana “Büyük İsrail” vurgusu daha açık şekilde dile getirilmeye başlandı. 2023’te aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, İsrail sınırlarının Şam’a kadar genişletilmesini savundu.
İsrail'in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bazalel Smotrich konuşmasından bir kare, 2023
Bir konuşmasında ise Filistin halkının varlığını reddederek, Ürdün’ü de içine alan “Büyük İsrail” haritası önünde açıklama yaptı. Diğer bakanlar ve milletvekilleri de Gazze’deki Filistinlilerden toprak alınmasını alenen savundu.
“Nil’den Fırat’a” ifadesi, güncel politik söylemde sıklıkla dile getirilse de, 1919 Paris Barış Konferansı’nda sunulan ilk resmi siyonist planın sınırları daha somut ve stratejik gerekçelere dayanıyordu. Su kaynakları, ulaşım hatları ve güvenlik derinliği merkezli bu sınır anlayışı, ilerleyen yıllarda İsrail’in işgal ve yerleşim politikalarının temelini oluşturdu.