Orta Doğu kuraklık kıskacında: Tarımsal üretim alarm veriyor

15.10.2025
İstanbul

İklim değişikliği nedeniyle etkili olan kuraklık su kaynaklarını tehdit ederken, sulama ihtiyacının karşılanamaması nedeniyle çiftçiler geçen yıllara kıyasla büyük verim kayıplarıyla karşı karşıya kalıyor.


Doğaya Kulak Verin.
Ekolojik gündem, sürdürülebilirlik ve çevre mücadeleleri artık cebinizde.
Yeşilhat WhatsApp kanalını takip edin.


AA muhabirinin çevre odaklı projeler yürüten Blue Peace Middle East (BPME) organizasyonuyla yaptığı ortak haber çalışması için çeşitli kaynaklardan derlediği bilgilere göre iklim değişikliği etkileri dünya genelinde giderek daha fazla hissediliyor. Rekor kıran hava sıcaklıkları, seller, fırtınalar, kuraklıklar artık hayatın normali haline geldi.

World Population Review'a göre, Kuveyt, Kıbrıs, Umman, Katar ve Bahreyn su stresi yaşayan ülkeler listesinde ilk beş sırayı oluşturuyor. Orta Doğu ülkelerinin ilk sıraları doldurduğu listede, Ürdün 15, Irak 23 ve Türkiye 39. sırada bulunuyor.

Yağış rejimlerinde meydana gelen değişimler, tarımsal faaliyetleri de yakından ilgilendiriyor.

Türkiye'de kişi başına düşen su miktarı 1200 metreküp civarında bulunuyor. Su zenginliği sınırı 8 bin metreküp, su stresi sınırı 2 bin metreküp ve su fakirliği sınırı 1000 metreküp olarak belirlenmiş durumda.

Türkiye'nin yanı sıra Ürdün ve Irak'ta da kuraklığın tarım faaliyetleri üzerinde oluşturduğu yıkıcı etkilerle mücadele ediliyor.

Ürdün'de tarım arazilerinin ülke yüzölçümüne oranı yaklaşık yüzde 10,4 olarak hesaplanırken yıllık yenilenebilir su kaynakları kişi başına 100 metreküpten daha aza denk geliyor ve bu değer ciddi su kıtlığını tanımlayan kişi başına 500 metreküp su eşiğinin oldukça altında bulunuyor.

Irak'ta ise tarım arazilerinin ülke yüzölçümüne oranı yaklaşık yüzde 21,7 dolayında. Bağdat yönetimi, su temini için yaklaşık yüzde 98 oranında Fırat ve Dicle nehirlerine bağımlı halde ve nehir havzasının en alt kısmında yer alan Irak, eskiye kıyasla daha az su alabiliyor. Ülkede, 1993'te yaklaşık 30 milyar metreküp olan su miktarı son yıllarda 9,5 milyar metreküpe kadar düştü. Su kaynaklarında azalma nedeniyle ülkede kişi başına düşen su miktarının 2030'a kadar 479 metreküp olacağı tahmin ediliyor.

"Güneyden kuzeye doğru gelişen bir çölleşme etkisi var"

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Başkanı Prof. Dr. Yusuf Demir, iklim değişikliğinin tüm dünyada olduğu gibi 10-15 yıldır Türkiye'yi de önemli şekilde etkilediğini söyledi.

İklim değişikliği etkisinin en fazla hissedildiği alanlardan birinin su kaynakları olduğunu belirten Demir, iklim değişikliğiyle beraber dünyada kuraklık ve çölleşme etkisinin yaygınlaştığını, Türkiye'de güneyden kuzeye doğru gelişen bir çölleşme etkisinin var olduğunu kaydetti.

Son 6 ayda Türkiye'nin 3'te 2'sine yakın bölümünde kuraklık etkisinin baskın olduğunu ifade eden Demir, "Türkiye'nin dörtte üçe yakını kuraklık riskiyle karşı karşıya, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Akdeniz Bölgesi başta olmak üzere. Küresel iklim etkisiyle beraber özellikle Ekvator Kuşağı'ndan ülkemizin kuzeyine doğru kayan bir iklim değişikliği, buna bağlı olarak yağış rejimi değişimi, tabii ısınma var. Bu ısınmanın sonucunda da çölleşme riski bizim güneyimizden kuzeye doğru gittikçe artıyor. Bu artış hem o bölgelerdeki kuraklık riskini artırıyor hem tarımsal üretimin kaymasına hem de ürün desenlerinin değişimine sebep oluyor." dedi.

Türkiye'de tarımsal üretimin iklim değişikliği, çölleşme ve kuraklık etkisine paralel olarak güneyden kuzeye doğru kaymaya başladığını, dolayısıyla Akdeniz Bölgesi'nde yetiştirilen turunçgiller ve pamuğun Karadeniz Bölgesi'nde yetiştirilmek zorunda kalınabileceğini dile getiren Demir, dünya genelinde özellikle hububat veya baklagillerin üretim alanlarının kuzeye doğru gittiğini bildirdi.

Türkiye'nin "hububat deposu" olarak adlandırılan Orta Anadolu'da son yıllarda kuraklıkla birlikte ciddi verim kayıpları yaşandığını, geçen aylarda yaşanan don olaylarından etkilenen kiraz ve kayısı üretiminde düşüşler ortaya çıktığını hatırlatan Demir, hem tüketim hem de üretim alışkanlıklarında değişim yaşandığını vurguladı.

Demir, Türkiye'nin yıllardır su zengini bir ülke olarak tanıtıldığını ancak bu durumun yanlış olduğunu ve Türkiye'nin ciddi düzeyde su fakirliği yaşama riski olan bir ülke olduğunun altını çizdi.

Tarımsal faaliyetlerde suyun daha az kullanıldığı kapalı sulama sistemleri, yağmur suyu hasadı gibi yöntemlerin kullanılması gerektiğine dikkati çeken Demir, diğerlerine kıyasla daha az su tüketen ürün çeşitlerinin tercih edilmesi tavsiyesinde bulundu

"Buğday, mısır ve arpa gibi ürünlerde belirgin azalmalar var"

Ürdün Kraliyet Bilimsel Topluluğu İklim Değişikliği Çalışmaları Bölümü Müdürü Ruba Ajjour, iklim değişikliğinin Ürdün'deki en büyük etkisinin sıcaklık artışı ve yağışlardaki azalmalar olarak ortaya çıktığını söyledi.

Ajjour, tarımsal üretimde kritik rol oynayan sıcaklık ve yağış parametrelerindeki değişimler nedeniyle daha önce görmedikleri aşırı hava olaylarına maruz kaldıklarını belirtti.

Ürdün'de sulu tarım ve kuru tarım olmak üzere iki tür tarım faaliyeti yapıldığını ifade eden Ajjour, en olumsuz etkileri yağmura bağımlı kuru tarımda gördüklerini, bazı sebzelerin veriminde azalma yaşandığını anlattı.

Kuraklığın Ürdün için yeni bir olgu olmadığını ancak iklim değişikliği nedeniyle kuraklık etkisinin katlanarak büyüdüğünü dile getiren Ajjour, bazı bölgelerdeki arazilerin artık tarıma elverişli olmadığını bildirdi.

Kuraklık nedeniyle Irak’taki tarım arazilerinin büyük bölümünün yok olduğunu aktaran Ajjour, geçmiş yıllarla kıyaslandığında buğday, mısır ve arpa gibi ürünlerde belirgin azalmalar yaşandığını, sıcaklık artışı ve yağışlardaki azalmanın buğday üretimini arpadan daha fazla etkileyeceği yönünde öngörüler bulunduğunu bildirdi.

Mevsimlerde meydana gelen kaymanın su kıtlığı ile bir araya gelmesiyle çok daha zor günler yaşadıklarını dile getiren Ajjour, "Su kıtlığı, Ürdünlü çiftçiler için yeni bir konu değil. Geçmişte çiftçilerle düzenlenen çalıştay ve oturumlarda onlara yağışlardaki azalmayı, suyun azalacağını anlattığımızda bunu çok ciddiye almazlardı çünkü bu duruma on yıllardır alışıklar. Ellerindeki her damla suyu ekim ve dikim için kullanıyorlar. Ancak şu anda en çok etkilendikleri konu mevsim kaymaları, aşırı doğa olayları, toprak erozyonu gibi sorunlar. Ayrıca, su, nem ve belki de toprak yapısındaki değişiklikler nedeniyle daha önce görmediğimiz hastalıklarla da karşılaşıyoruz." dedi.

Ürdün’de daha az su ile üretim yaparak tarımsal verimi belirli ölçüde sabit tutmayı başardıklarını söyleyen Ajjour, şöyle devam etti:

"Su bütçemizin büyük bir kısmı arıtılmış atık sudan geliyor. Bu suyu tüm ürünlerde değil, sadece belirli ürünlerde kullanıyoruz. Toprak ve insan sağlığı için çok katı kurallarımız var. Irak ve Ürdün açısından bakarsak, kuraklığa karşı daha hazırlıklı olabiliriz ama durum giderek kötüleşiyor ve bu meseleyle en kısa sürede ciddi şekilde ilgilenmemiz gerekiyor çünkü gıda güvenliğimizi tehdit ediyor."

Toprağın yapısını iyileştirerek iklime duyarlı tarım teknikleri üzerinde çalışmalar yürüttüklerinden bahseden Ajjour, çiftçilerle yürüttükleri projelerle de bilgi aktarımı sağladıklarını vurguladı.

Ajjour, mevsimlerde yaşanan kayma sebebiyle çiftçilere ekim zamanlarını eylül, kasım veya aralık gibi uygun tarihlere çekmeleri gerektiği uyarısında bulundu.

Sınır aşan sular iklim krizi tehdidi altında

İki ya da daha fazla ülkeyi aşan akarsuların, sınır aşan sular olarak tanımlandığını belirten MEF Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ayşegül Kibaroğlu, küresel siyasi değişimlerle birlikte özellikle 2. Dünya Savaşı'ndan sonra sınır aşan suların sayısında artış yaşandığını söyledi.

Dünya nüfusunun neredeyse yarısının sınır aşan suların havzalarında yaşadığını belirten Kibaroğlu, "Kuzeybatı'dan başlayacak olursak Meriç Havzası, Bulgaristan ve Yunanistan'la aynı havzada bulunuyoruz. Çoruh Nehir Havzası, Gürcistan'la aynı havzada bulunuyoruz, paylaşıyoruz. Bu iki ülkenin sınırlarını aşan Türkiye'den kaynaklanıp Gürcistan'a akan bir nehir. Aras sınır aşan su havzasını Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan, İran ve Ermenistan'la paylaşıyor. Dünyanın önde gelen sınırı aşan su havzalarından olan Fırat ve Dicle havzası... Fırat'ın önemli bir bölümü Türkiye'den kaynaklanıyor, yüzde 10'u Suriye'den. Öte yandan Dicle'nin de yüzde 40'ı Türkiye'den kaynaklanıyor. Geri kalan bölümü de İran ve Irak'ın dağlarından aşağı doğru akıyor. Lübnan'ın yüksekliklerinden kaynaklanan Asi Nehir Havzası Suriye'den akıyor, aşağıda mansapta yer alıyoruz Türkiye olarak." dedi.

İklim değişikliğinden en fazla etkilenen havzalardan birinin Akdeniz Havzası olduğunu hatırlatan Kibaroğlu, Fırat ve Dicle nehirlerinin de bu etkiden oldukça fazla pay aldığı bilgisini verdi.

Kibaroğlu, bilimsel çalışmalarda, 5 ila 10 yıl içinde Fırat Nehri'ndeki suyun yüzde 23'ünün, Dicle Nehrindeki suyun ise yüzde 28'inden fazlasının azalacağının ortaya konulduğunu aktardı.

Tarımda suya en çok ekim dönemlerini oluşturan yaz sonu ve sonbahar aralığında ihtiyaç duyulduğunu ancak Türkiye'nin komşusu ve kaynağı olduğu su havzalarında yağışların en az olduğu dönemin de bu zamanlar olduğunu belirten Kibaroğlu, su planlayıcıları ile tüketicilerinin bu aralıklarda hazırlıklı olması gerektiğini sözlerine ekledi.

Kibaroğlu konuşmasını şöyle tamamladı:

"Suyun havza bazında planlanması, havzaların yine sınır aşan su havzaları dahil koruma altında olması ve ülkelerde ne kadar su var bunun bilimsel verilerle sistematik olarak güncellenmesi gerekiyor. Teknolojiden faydalanmak, kullanıcıları bilinçlendirmek, suyun değerini bazı itici ekonomik opsiyonlarla ele almak, bu iklim değişikliğiyle sınır aşan sularda mücadele etmek mümkün."

Kuraklık nedeniyle verim kaybı yaşanıyor

İklim değişikliğinin neden olduğu kuraklık her geçen yıl artıyor ve bu da en fazla çiftçileri etkiliyor. Her geçen yıl, bir önceki yıla kıyasla verim kaybı yaşayan çiftçiler, kuraklığın en sert hissedildiği sektörde yaşam mücadelesi veriyor.

Türkiye'de 2024 yılında 4 milyon 827 bin kişi tarım sektöründe istihdam edilirken, bu sayının Ürdün'de 2023'te 261 bin kişi, Irak'ta 968 bin kişi olduğu tahmin ediliyor.

Edirne'nin Hacıumur köyünde çiftçilikle uğraşan Fevzi Göktaş, "Yani yıllardan beri böyle bir kuraklık görmedik. Yazın o kadar yağmur yağardı ki tarlalara bostan ektiğimiz zaman, domates ektiğimiz zaman kırlardan onları kendimiz toplayabiliyorduk. Ama şu anda maalesef yetiştiremiyoruz. Yetiştiremiyoruz. Büyük bir kuraklık yaşıyoruz. Yani şu anda yüzde 30-40 gibi buğdayda bir kayıp olacak gibi düşünüyoruz. Sadece bizim burada değil kuraklık yani belki Tekirdağ'da da olabilir, Enez'de de olabilir, Lalapaşa tarafında da olabilir." dedi.

Tarladaki tek sulama yönteminin yağmur olduğunu dile getiren Göktaş, kuraklığın gelecek yıl da devam etmesinden endişe duyduğunu dile getirdi.

Hacıumur köyünde yaşayan 1967 doğumlu Recai Candemir, babasını kaybettiği 2003'ten beri çiftçilikle uğraşıyor.

Buğday ve ayçiçeği üretimi yapan Candemir, bu yıl 1987 ve 2001'de yaşanan kuraklığa benzer bir olayla karşı karşı kaldıklarını belirterek, "Babam 2003 yılında vefat ettiğinden beri çiftçiliği ben yapıyorum. O saatten beri bu kadar şiddetli bir kuraklık görmedik. Bu yıl bayağı bir kurak. Mahsul kaybı yüzde 60 şu anda. Geçen yıla kıyasla en az yüzde 60 kaybımız var. Eğer bir hafta içinde yağmur yağmazsa ayçiçekleri de iyice problem olacak." şeklinde konuştu.

Arazide su kaynağı bulunmadığını, evde ise su tankeri ve hidrofor ile su ihtiyacını karşıladığını anlatan Candemir, içme suyunun 20 kilometre ötedeki başka bir köyden geldiği ifade etti.

KATEGORİDE ÖNE ÇIKANLAR