

Doğaya Kulak Verin.
Ekolojik gündem, sürdürülebilirlik ve çevre mücadeleleri artık cebinizde.
Yeşilhat WhatsApp kanalını takip edin.
Brezilya'nın Belem kentinde devam eden COP30 zirvesinde 12 ve 13 Kasım, Adalet ve İnsan Hakları Günleri olarak belirlendi. Bu iki gün boyunca iklim krizinin insan haklarına etkisine ilişkin çok sayıda toplantı, panel ve söyleşi gerçekleştirilirken, OHCHR de bu kapsamda bir basın toplantısı düzenledi.
Toplantıya COP30 Başkanlığı İnsan Hakları ve Adil Geçiş Özel Temsilcisi Denise Dora, OHCHR İnsan Haklarından Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Ilze Brands Kehris, Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Özel Raportörü Elisa Morgera, BM Yerli Haklar Hakları Özel Raportörü Albert Barume, BM Kalkınma Hakkı Uzman Mekanizması Başkanı Bonny Ibhawoh ve Uluslararası Çevre Hukuku Merkezi (CIEL) Kıdemli Kampanya Sorumlusu Lien Vandamme katıldı.
Programda ilk sözü alan Dora, COP30 Başkanlığının iklim değişikliği ve insanlar üzerindeki etkilerine ilişkin tartışmaları güçlendirmek amacıyla katılımcı bir mekanizma oluşturma kararı aldığını söyledi.
Bu karar doğrultusunda zirve programının bir kısmının insan haklarıyla ilgili görüşmelere ayrıldığını ve bunun kendileri için çok önemli olduğunu belirten Dora, "İklim değişikliği her şeyden önce insanla başlar ve insanla biter. Çünkü doğayı tahrip eden, çevreye zarar veren, gezegenimizin ve canlı türlerinin karşı karşıya kaldığı sorunlara yol açan kişiler insanlar olduğu gibi bu sorunu çözecek olanlar da yine insanlardır." dedi.
İnsan hakları temelinde çözümler üretmenin ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapmanın iklim kriziyle mücadelede etkili tek yol olduğu değerlendirmesinde bulunan Dora, bu yaklaşımın COP'taki müzakere ve tartışmalara yeni unsurlar kazandırabileceğini kaydetti.
"Uluslararası Adalet Divanının kararı tartışmalara ivme kazandırdı"
Ilze Brands Kehris, COP30 bünyesinde belirlenen tematik günler arasında adalet ve insan hakları için de özel bir gün bulunmasının anlamlı olduğunun altını çizdi. Uluslararası Adalet Divanının (UAD) iklim krizine yönelik verdiği danışma görüşünü hatırlatan Kehris, "UAD'nin temmuz ayında verdiği iklim kararı tartışmalara ivme kazandırdı. Divan, üye devletlerin harekete geçme konusunda yasal bir yükümlülüğü bulunduğunu ve bunun insan haklarıyla doğrudan bağlantılı olduğunu net bir şekilde ortaya koydu." diye konuştu.
Elisa Morgera, COP30'da başlatılan bu ivmenin COP31'e taşınmasına yönelik girişimlerde bulunduklarından bahsederek, şunları söyledi:
"Burada çocuk haklarını, yerli halkların haklarını, küçük ölçekli balıkçıların, çiftçilerin, köylülerin, gençlerin, yaşlıların ve engellilerin haklarını savunan insan hakları savunucuları yer alıyor ve bu kişiler, iklim eylemlerinde daha kapsayıcı ve etkili kararlar alınması adına çok önemli kanıtlar sunuyor. Çünkü iklim sistemini korumanın etkili yolu, insan haklarını ve doğayla olan bağlantılarını tanımaktır."
Yerli halklar, haklarının güvence altına alınmadığı bir boşlukta yaşıyor
Albert Barume, enerji geçişi için kritik olan madenlerin üretim sürecinde yerli halkların haklarının gözetilmesi gerektiğini çünkü bu kaynakların yaklaşık yüzde 40 ila 50'sinin yerli halkların yaşadığı topraklarda bulunduğunu vurgulayarak, "Birçok ülkede yerli halklar, haklarının güvence altına alınmadığı bir boşlukta yaşıyor." sözlerini sarf etti.
İklim finansmanının yerli halklar için hayati olduğuna dikkati çeken Barume, BM Yerli Halklar Hakları Bildirgesi’nin 4. maddesinde, finansmana erişimin, yerli halkların kendi kaderini tayin hakkını gerçekleştirebilmeleri adına önemli bir mekanizma olarak tanımlandığına değindi.
Bonny Ibhawoh, COP bünyesinde düzenlenen İnsan Hakları Günü'nde paydaşları kalkınma bağlamında da bir araya getirmenin önemli olduğunu belirterek, "İnsan haklarının iklim müzakerelerinde giderek daha fazla merkezde ele alınması gerektiğini görüyoruz." dedi.
İklim krizi müzakerelerinin kendisinin de bir kriz içinde olduğu yorumunda bulunan Ibhawoh, şöyle devam etti:
"Bazı ülkelerde çok güçlü siyasi liderler tarafından iklim değişikliği inkarının arttığını, özel sektörün iklim eylemlerine desteğinin ise azaldığını gözlemliyoruz. Geçen ay, 5 yıl önce 43 bankanın bir araya gelerek kurduğu Net Sıfır İttifakı'nın sessiz sedasız dağıldığı haberini aldık. Artık bu ittifak mevcut değil. Siyasi iradenin zayıflaması ve özel sektör yatırımlarının iklim değişikliği konusunda azalması karşısında ne yapmamız gerektiğini sorguluyoruz."
Lien Vandamme, COP30'un uluslararası seviyede görülen iklim davaları sonrası yapılan ilk COP olması dolayısıyla önem taşıdığını dile getirerek, katılımcıların, bu davalardan çıkan görüşlerin sağladığı yasal durumu dikkate almaları temennisinde bulundu.