

Doğaya Kulak Verin.
Ekolojik gündem, sürdürülebilirlik ve çevre mücadeleleri artık cebinizde.
Yeşilhat WhatsApp kanalını takip edin.
Brezilya’nın Belem kentinde devam eden Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 30. Taraflar Konferansı (COP30) kapsamında, Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tarafından yerel toplulukların iklim değişikliğinden nasıl etkilendiği ve iklim müzakerelerinde toplulukların ihtiyaçlarının dikkate alınmasının önemi üzerine bir oturum düzenlendi.
WWF Brezilya Basın Ofisi Temsilcisi Marcelle Souza'nın yönettiği oturumda Naivalu'nun yanı sıra Centro de Vida Enstitüsü Temsilcisi Deroni Mendes, WWF İklim ve Enerji Politikası Başkanı Fernanda Carvalho ve WWF Brezilya COP30 Delegasyonu Başkanı Tatiana Oliveira söz aldı.
İlk konuşmayı yerel halklar adına gerçekleştiren Naivalu, geldiği bölgede toplulukların iklim krizinden nasıl etkilendiğini anlattı.
Naivalu, Fiji’nin deniz seviyesi yükselmesine karşı ölüm kalım mücadelesi verdiğini dile getirerek, "Kuraklık dönemleri giderek uzuyor ve bu durum gıdamızı, bahçelerimizi ve içme suyumuzu olumsuz etkiliyor. Artan sıcak hava dalgaları mercan resiflerimizi ağartıyor ve balıkçılığımıza büyük zarar veriyor. Her yıl sayısı artan kasırgalar evlerimizi, topraklarımızı ve deniz kaynaklarımızı yok ediyor. Doğanın kendini toparlaması yıllar alıyor. Ancak biz daha geçen yılın fırtınalarının etkilerini atlatamadan yenileriyle karşılaşıyoruz." diye konuştu.
COP30’dan, iklim krizinden etkilenen yerel topluluklara desteği merkeze koyan bir dil oluşturması beklentisinde olduğunu söyleyen Naivalu, "Bu zirvede alınacak tüm kararların Paris Anlaşması’nın 1,5 derece hedefiyle uyumlu olmasını istiyorum. Benim ve topluluğum için 1,5 derece sınırını korumak, hayatta kalmak anlamına geliyor." ifadelerini kullandı.
"Bu topluluklar çevrenin koruyucuları"
Yerel halklar adına konuşan Mendes de özellikle COP30 Liderler Zirvesi’nde öne çıkan enerji dönüşümü, iklim finansmanı ve ormanların korunması gibi başlıkların kendileri için hayati önemde olduğunun altını çizdi.
Bu başlıklarda yapılan görüşmelerde yerel toplulukların ihtiyaçlarının göz ardı edilmemesini isteyen Mendes, özellikle aşırı hava olaylarından en çok etkilenen grupların bakış açılarının da bu süreçte dikkate alınması gerektiğini belirtti.
Mendes, "Çünkü bu topluluklar hem çevrenin koruyucuları hem de iklim değişikliğiyle mücadelede önemli geleneksel bilgilerin ve sosyal yöntemlerin taşıyıcıları." şeklinde konuştu.
"Uç noktalara gelindikten sonra biyoçeşitlilik hayati darbeler alabilir"
Carvalho ise enerji geçişi meselesinin COP30’un kritik konularından biri olduğu değerlendirmesinde bulunarak, "Bildiğimiz gibi, sera gazı emisyonlarının yüzde 80’i enerji sektöründen kaynaklanıyor. Ancak enerji konusunun bu zirvede yeterince ele alınmadığını görüyoruz ve bu konuda daha kapsamlı bir tartışma yürütülmesini istiyoruz." dedi.
Ülkelerin Ulusal Katkı Beyanlarını (NDC) 2025 sonuna kadar BM’ye sunmaları gerektiğini hatırlatan Carvalho, şöyle devam etti:
"Bu zirvenin, küresel emisyon açığına yanıt verecek somut adımlar ortaya koyması da gerekiyor. Bu yıl sunulması gereken NDC’ler, bizi 1,5 derece hedefiyle uyumlu bir yola sokmak için yeterli değil. Oysa 1,5 derece hedefi, ada ülkelerinde yaşayan insanlar için kelimenin tam anlamıyla bir yaşam çizgisi."
Zirvede iklim aşırılıklarında gelinen kırılma noktalarının önemli bir faktör olarak ele alınması gerektiğine değinen Carvalho, uç noktalara gelindikten sonra biyoçeşitliliğin hayati darbeler alabileceği uyarısında bulundu.
Carvalho, "Umuyorum ki bu zirve, fosil yakıtların aşamalı olarak azaltılmasını içeren emisyon açığına güçlü bir siyasi yanıt vermek de dahil olmak üzere tüm bu konularda somut adımlar atabilir." diye konuştu.
"COP30 sadece teknik dil veya mali taahhütlerle sınırlı olamaz"
Oliveira ise COP30’un Brezilya’da gerçekleşmesinin, müzakerecilerin Amazonlardaki biyoçeşitliliği birinci elden görebilmeleri açısından anlamlı olduğunu belirtti.
Oliveira, şunları kaydetti:
"Şu anda müzakere odalarında alınan kararlar, deklarasyonlar ve parantezlerle dolu taslaklar, sonunda dünyanın dört bir yanındaki evlere, okullara ve nehirlere ulaşacak. İşte bu yüzden COP30 sadece teknik dil veya mali taahhütlerle sınırlı olamaz. COP30, insanların sesinin duyulması, katılımı ve kendi geleceklerini şekillendirme güçleri üzerine odaklanmalı."