

AA muhabirine, 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü dolayısıyla açıklamalarda bulunan Doğa Koruma Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Uğur Zeydanlı, dünyanın ekosistem anlamında zarar gördüğünü belirterek, "Bundan önce bütün paradigmalar koruma üzerineydi. Şimdi korumamız ve bozulanı bir şekilde onarmamız lazım. Yani biz gereğinden fazla doğayı bozduk, üzücü de olsa maalesef şu anda dünyanın içinde bulunduğu durum bu." dedi.
Yangınlar sonucunda tahrip olmuş ormanlık alanlar için ekosistem onarımı gerektiğini dile getiren Zeydanlı, "Bu yaklaşım aslında doğayı herhangi bir yeri, oradaki bütün sistemin unsurlarını düşünerek geri getirmeye çalışmak. 'Doğa tahrip oldu' dediğimizde aklımıza ilk önce ağaç dikmek gelir. Ağaç dikmek aslında bu işin bir parçası, bir bileşeni. Ayrıca her yere de ağaç dikmemek gerekir. Burada önemli olan ekosistemin bütün biyolojik çeşitliliğini, ekolojik süreçlerini, dinamiklerini ve ekosistemin sağladığı hizmetleri, bunların hepsini birlikte geri getirmeye çalışmak." değerlendirmesinde bulundu.

"Onarmış olmuyorsunuz, birazcık yara bandı yapıştırmış oluyorsunuz"
Ekosistem kavramının aslında birbirini tamamlayan ve farklı fonksiyonları üstlenmiş bileşenlerin bir arada çalışmasıyla oluştuğunu ifade eden Zeydanlı şöyle devam etti:
"Sistem dediğimiz şeyin mantığı, birbirini tamamlayan parçaların bir araya getirilerek sonuç elde edilmesidir. Ekosistemin üreticileri var, birincil tüketicileri, ikincil tüketicileri var, bunların hepsini düşünmemiz lazım. Oradaki besin döngüsünü sağlayabilmek için, besin piramidinin işlemesi için enerji ve madde transferinin sağlanması için, orada yaşayan çok farklı canlı gruplarını, topraktaki mikro organizmaları, mantarları, çürükçül canlıları, bitkileri, böcekleri, arıları, kelebekleri, sürüngenleri, küçük memelileri, büyük memelileri, kuşları, bunların hepsini düşünerek hareket etmek lazım ki sonunda gerçekten işleyen bir sistemi tekrar oraya kurabilelim."
Bu türlerin hepsi bir araya getirildiğinde biyolojik çeşitliliğin sağlanabileceğini belirten Zeydanlı, "Bunları bir araya getirdiğinizde o ekosistemdeki ilişkiler ağını, oradaki süreçleri, dinamikleri de tesis etmiş oluyorsunuz ama siz gidip bir yerde tek bir türle ağaçlandırma veya bitkilendirme yaptığınızda diğer unsurların aslında çok azını oraya geri çekebiliyorsunuz. Yine bir dengesizlik söz konusu oluyor. Bununla tamir etmiş olmuyorsunuz aslında, onarmış olmuyorsunuz, birazcık yara bandı yapıştırmış oluyorsunuz. Tam bir onarım için biraz daha bütüncül bakmam lazım." diye konuştu.
Ekosistem hizmetleri
Son dönemde popüler hale gelen "ekosistem hizmetleri" kavramının önemini işaret eden Zeydanlı, "Doğal ekosistemler; ormanlar olsun, bozkırlar olsun, sulak alanlar olsun, bize birçok fayda sağlamakta. Herhangi bir yer, aşırı yağış aldığında sel baskınlarını önlemek için orada hidrolojik rejimi kontrol eden, düzenleyen güçlü bir bitki örtüsüne ihtiyacımız var. Ormanı veya bozkırı zayıflattığınızda, onun aşağısında bulunan havzada sel riskini artırmış oluyorsunuz. Yine bizim yediğimiz, içtiğimiz ilaç olarak kullandığımız bütün ürünler doğadan bize geliyor. Bunların korunması, havamızın temizlenmesi, temiz içme suyuna ulaşmamız, bunların hepsi 'ekosistem hizmetleri' dediğimiz, ekosistemlerin işleyişi sonucu ortaya çıkan sonuçlar. Onları da tamir etmemiz lazım. Özellikle de geçen sene yaşadığımız yangınlar sonrasında o alanlarda o hizmetlerin geri gelmesi çok önemli." dedi.

"Sonradan çok daha ağır maliyetlerle çözüm üretmek zorunda kalıyoruz"
Bir yandan sellerle diğer yandan kuraklıkla ve aşırı sıcaklıklar yüzünden orman yangınlarıyla boğuşmayı, iklim değişikliğinin bir çıktısı olarak değerlendiren Zeydanlı, Türkiye'nin içinde bulunduğu Akdeniz Havzası'nda bir kuraklaşma öngörüldüğünü hatırlattı.
Zeydanlı şunları söyledi:
"Yağışların azalması, sıcaklıkların artması... Bunlar ülkemizin her yerinde aynı şekilde yaşanmıyor. Farklı bölgelerde, farklı şekillerde, farklı şiddetlerde görüyoruz. İklim değişikliğini özellikle iç ve doğu kesimlerde Akdeniz Bölgesi'nde yoğun bir şekilde yaşayacağımızı biliyoruz artık. Şimdiye kadar bir kuraklık söz konusu olduğunda bizim en önemli refleksimiz su getirmekti. O havzadan su getirelim, bu havzadan su getirelim, kanallar kuralım, havzalar arası su transferi, barajlar, regülatörler... Bu doğru bir yaklaşım değil, bu suyu yönetmek değil. Toplam suyumuz ne kadar, öngörülen azalma ne kadar, tarımdan ihtiyacımız ne, sanayimiz ve kentlerimiz için ihtiyacımız ne? Bu soruların yanıtlarına göre bir planlama yapmamız lazım. Biz hala Türkiye'nin her yerinde sulu tarımı gittikçe genişletip yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Ama hangi suyla yapacağız bunu? Cevabımız yok aslında. Ama evet bugünün politikası bu. Yarının sorununu düşünmüyoruz. Bu tip tedbirleri zamanında almadığımızda daha sonradan çok daha ağır maliyetlerle çözüm üretmek zorunda kalıyoruz."
"Ne kadar suyumuz olduğunu iyi tespit etmemiz lazım"
İklim değişikliğine bağlı olarak yağışın azalması ile sıcaklığın ve buharlaşma artışının, mevcut su bütçelerinde farklılıklar yarattığına, bunun da kullanılabilir suyun azalmasına veya dönemsel sorunların ortaya çıkmasına neden olduğunu anlatan Zeydanlı ilk aşamada sorumluluğun devlete düştüğünü belirterek "Bahar aylarında ihtiyaç duyulan zamanda su olmayıp, yağışların yılın başka bir zamanında yoğunlaşması başlı başına bir sorun. Sadece yağışın, suyun miktarı değil, zamanlaması ve dönemselliği de önemli. Burada gittikçe kötüye giden bir tablo var. Bunun farkında ve bilincinde olup planlamamızı bunu gözeterek yapmamız lazım. Ne kadar suyumuz olduğunu iyi tespit edip sulu tarım, kentin ve sanayinin su ihtiyacı, bunların hangi bölgelerde ne şekilde dağılacağı, hangi bölgede ne kadar suyla hangi ürünün yetiştirileceğinin devlet tarafından planlamasının yapılması gerekiyor. Uygulamanın buna doğru kaydırılmasını devletin sağlaması gerekir." yorumunda bulundu.
İkinci olarak devlet ve belediyelerden bireylere kadar geniş bir yelpazede herkese sorumluluk düştüğünü söyleyen Zeydanlı, yağmur suyu hasadı ve tasarruflu su kullanımının alınması gereken tedbirlerin başında geldiğini vurguladı.
Uğur Zeydanlı, kuraklık konusunda sorunun ne kadar önemli ve hayati bir boyutta olduğunun algılanması gerektiğine dikkati çekerek sözlerini şöyle tamamladı:
"Herkes kuraklık olduğunun, bir sorun olduğunun farkında ama bunun gerçekten bize ulusal düzeyde hem ekonomik hem de sosyal refah açısından maliyetinin ne olacağının tam farkında değiliz. Bunun farkında olsak daha ciddi adımlarla çözüm üretmeye çalışırız. Herhangi bir bölgede orman ve ağaç örtüsü için yaklaşık beş yüz metre civarında yıllık ortalama yağışa ihtiyaç var. Şimdi bir yerde yağışta azalma olduğunda orada ormanlar hemen, bir anda ortadan kalkmıyor. Yangın oluyor, başka bir baskı oluyor, başka bir tehdit oluyor. Orada zarar gören örtünün kendini yenileme kapasitesi düştüğü için orası eski haline dönemiyor. Buradaki sıkıntı ve süreç aslında öyle yaşanıyor. Bunu uzun yıllara yayılmış bir süreç olarak göreceğiz. Bir kerede karşımızda böyle bir tablo çıkmayacak, iç bölgelerden başlayarak şiddetini ağır bir şekilde, her sene artan bir şekilde hissediyor olacağız."