Almanya-Türkiye İşgücü Antlaşması kapsamında 30 Ekim 1961'de Türkiye'den Almanya'ya başlayan sistematik göçün, göç eden birinci nesil Türk kadınları üzerindeki etkilerinin hala devam ettiği belirtiliyor.
Göçmen Türk kadınlarının daha çok temizlik işlerinde istihdam edildiğinden bahseden Soner Tauscher, "Kadınlar kapalı toplum içinde yaşamanın yarattığı sosyalleşememeden ve devamlı temizlik işleri yapmaktan psikolojik olarak yoğun baskı altında kaldı. Bu kadınların çoğunun daha sonra temizlik hastası olduklarını ve psikosomatik dediğimiz sebebi bilinmeyen ağrılarla baş etmeye çalıştıklarını gözlemliyoruz. Bunun arkasında yatan şey o dönemden kaynaklanan stres yüküyle yaşanan psikolojik gerilim." dedi.
Elif Madakbaş Gülener de göç bağlamında birinci nesil Türk kadınlarının deneyimlerinin tek tipleştirilemeyeceğine vurgu yaparak, "Almanya'ya göç eden Türk kadınlarını üç evrede inceleyebiliriz. Birincisi 1961'de kendi çabalarıyla giden, Türkiye'de batıdaki şehirlerde öğretmenlik, hemşirelik gibi mesleği olan ancak Almanya'ya gittiğinde işçi olarak çalışan vasıflı kadın işçiler. İkincisi 1966-1967'de kırsaldan göç eden işçi kadınlar ve son olarak da 1973'ten sonra aile birleşimiyle gidenler." şeklinde konuştu.
Gülener, işçi alımlarının yapıldığı Alman İrtibat Bürolarındaki "travmatik muayenelere" kadınların da maruz kaldığını belirterek, şunları dile getirdi:
"Özellikle küçük elli, gözleri iyi gören, çocuksuz kadınlar tercih ediliyordu. Hamile olanlar sistemden eleniyor, gittiğinde hamile olduğu anlaşılanlar da geri gönderiliyordu. Gidebilen kadınlar yurtlarda kalıyor, 6-7 kadın aynı oda ve banyoyu paylaşıyordu. Evli giden karı-kocalar ayrı kalıyordu. Evli çiftler için daha sonra küçük aile odaları oluşturulmasına rağmen sıra gelmediği için herkes bundan faydalanamıyordu. Yurtlardan evlere geçiş aile birleşiminden sonra başladı ancak bahsettiğimiz evler çok küçük ve kötü şartlardaydı."