

Türkiye Barolar Birliği Engelli Hakları Komisyonu üyesi ve Konya Barosu Engelli Hakları Komisyonu Başkanı görme engelli avukat Ruveyda Bilge Özmen, "Hem kadın hem genç hem de görme engelli olmam nedeniyle dezavantajlı olduğumu söyleyen çok kişi oldu ama ben neyi yapmayı sevdiğimi yaşayarak öğrendim ve denedikçe yapabildiğimi gördüm." dedi.
Konya’da yaşayan 26 yaşındaki avukat Özgür Özmen, AA muhabirine yaptığı açıklamada, görme engelli bir hukukçu olarak karşılaştığı zorlukları ve engellilerin hak mücadelesine sunduğu katkıları anlattı.
Halk arasında tavuk karası ya da gece körlüğü olarak bilinen "retinitis pigmentosa" tanısı konan Özmen, görme engelinin doğuştan olduğunu, ancak bunun ne anlama geldiğini uzun süre tam olarak kavrayamadığını söyledi.
Çocukluk yıllarında gündüzleri nispeten iyi görebildiğini anlatan Özmen, "Neredeyse liseye kadar iyi seviyede görüyordum. Sadece geceleri ve loş ortamlarda zorlanıyordum, uzaktakileri seçemiyordum. Ancak hastalığım ilerledikçe özellikle lise ve üniversite sınavı döneminde görme durumum ciddi şekilde azaldı." dedi.
"Üniversite dönemiyle görme oranım iyice azalmıştı"
Bugün yalnızca ışığı ayırt edebildiğini belirten Özmen, "Şu an tahminimce görme oranım oldukça düşük. Işığın önüne biri geçtiğinde bunu sadece hafif bir karartı şeklinde fark edebiliyorum, o kadar." diye konuştu.
Görme kaybı ilerlemeden önce pek çok şeyi görebildiğini anımsatan Özmen, geçmiş görsel hafızasının günlük yaşamında kendisine önemli bir avantaj sağladığını ifade etti.
Lise son sınıfta hem görme kaybı hem de kabullenme süreciyle aynı anda mücadele ettiğini dile getiren Özmen, önce neye ihtiyacı olduğunu söylemekten çekindiğini ama bir arkadaşının sözleriyle bakış açısının değiştiğini anlattı.
Özmen, "Bir gün arkadaşım, ‘Sen neye ihtiyacın olduğunu söylemezsen kimse bir şey yapamaz. Üniversite sınavını gerçekten kazanmak istiyorsan bunu rahatça ifade edebilmelisin.' dedi. O günden sonra ihtiyaçlarımı açıkça söylemeye başladım." ifadelerini kullandı.
Üniversite sınavına girdiği dönemde görmesinin hızla azaldığını anlatan Özmen, o sürecin dönüm noktası olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Üniversite sınavına nasıl girdiğimi merak ediyorlar. Tek kişilik sınıfta, biri bana soruları okuyan, diğeri cevapları kodlayan iki gözetmenle sınava girdim. Matematikte taşınabilir beyaz tahta kullandım. Hangi malzemeyle sınava gireceğiniz heyet raporuyla önceden belirleniyor ve ÖSYM tarafından onaylanıyor."
Özmen, görme kaybının hızla arttığı lise ve üniversite döneminde geleceğe dair büyük kaygılar yaşadığını belirterek, "Tamam, hukuk kazanacağım ama avukatlık yapabilecek miyim? Hakim-savcı olabilir miyim? Çevremde hiç görme engelli yoktu, ileride nasıl çalışacağımı, ne olacağını bilmiyordum. Her şey imkansız gibi gelmişti." dedi.
O dönemde hakimlik ve savcılık sınavlarında engellilerin elendiğini hatırlatan Özmen, günümüzde Türkiye’de görme engelli hakimlerin görev yaptığını ve bu engelin kaldırıldığını vurguladı.
"Zapta geçirilen her şey seslendiriliyor"
Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Konya’da serbest avukatlık yapmaya başladığını aktaran Özmen, engelliliğinin mesleğini icra etmesinin önüne geçmediğini ifade etti.
Sabah saatlerinde çoğunlukla adliyede duruşmaları ya da takip etmesi gereken dosyalar bulunduğunu anlatan Özmen, ulaşım ve duruşma yoğunluğu nedeniyle babasının çoğu zaman kendisine eşlik ettiğini söyledi.
Arka arkaya birden fazla duruşmanın olduğu günlerde adliye içinde hızlıca salon değiştirmek zorunda kaldığını dile getiren Özmen, bu nedenle yanında bir refakatçinin bulunmasının kendisi için büyük önem taşıdığını vurguladı.
Duruşmalarda izlediği yöntemi anlatan Özmen, şunları kaydetti:
"Salona girdiğimde ‘Merhabalar Hakim Bey, Hakim Hanım, ben görme engelliyim, belki fark etmemiş olabilirsiniz.’ diyorum. Zapta geçirilen her şeyi bir taraftan da seslendirmelerini rica ediyorum. Avukatların ve hakimlerin önünde ekranlar oluyor ama ben ekran okuyucu yerine, zapta geçenlerin aynı anda yüksek sesle okunmasını istiyorum. Çoğu hakim bu konuda oldukça anlayışlı davranıyor."
“Bilgime güvenen vekaletini veriyor”
Müvekkilleri açısından da engelinin sanıldığı kadar büyük bir mesele olmadığını vurgulayan Özmen, "Avukatlığa başlamadan önce ‘Acaba müvekkiller çekinir mi, hakimler farklı düşünür mü?’ diye kaygılarım vardı. Ancak yaşayarak gördüm ki bu meslek gerçekten bilgiye dayanıyor. Bilgime güvenen kişi vekaletini veriyor, görmek ya da görmemek bu noktada belirleyici olmuyor." dedi.
Teknolojinin meslek hayatındaki en büyük destekçisi olduğunu söyleyen Özmen, bilgisayar ve telefonu ekran okuyucu programlarla kullandığını belirterek, şöyle konuştu:
"Telefon ve bilgisayarda ekran okuyucular sayesinde herkesin yaptığı her şeyi yapabiliyoruz. Siz ne yapabiliyorsanız, biz de aynısını yapabiliyoruz. Ulusal Yargı Ağı Sistemi’ne (UYAP) girip dosya açabiliyor, dosyaları sesli olarak dinleyebiliyorum. Önüme bir dilekçe ya da senet geldiğinde telefonla fotoğrafını çekiyor, tarayıcıdan geçiriyorum ve bütün metni sesli olarak dinleyebiliyorum. Biz mouse kullanmayız, klavyedeki tüm kısa yolları ezbere biliriz.”
"Yeter ki çaba gösterelim"
Birçok kişinin kendisine kamuda çalışması yönünde telkinlerde bulunduğunu aktaran Özmen, "Hem kadın hem genç hem de görme engelli olmam nedeniyle dezavantajlı olduğumu söyleyen çok kişi oldu ama ben neyi yapmayı sevdiğimi yaşayarak öğrendim ve denedikçe yapabildiğimi gördüm. Yeter ki bir şey olmak isteyelim, çaba gösterelim." ifadesini kullandı.
Engelli bireylere ve ailelerine de seslenen Özmen, kabullenme sürecinin önemini şöyle anlattı:
"Engellilik, günümüz koşullarında kolay değil. Aile ya da birey durumunu kabullenmediğinde bu çevreye de yansıyor ve süreç daha yıpratıcı bir hâle geliyor. Kişi kendi hayatında kabullenişe vardığında ise birçok şey yoluna giriyor. Lise, üniversite ve meslek hayatında karşılaştığınız zorluklar zamanla aşılabiliyor. Çaba gösterildiğinde hayat kendi akışını buluyor."
Kendisi gibi görme engelliliği sonradan ilerleyen kişilere sosyal medya üzerinden hem avukatlık hem de engellilik üzerine içerikler üreterek seslendiğini anlatan Özmen, hem hukuk camiasında hem de toplumsal farkındalık alanında mücadelesini sürdürdüğünü belirterek, “Ben bu süreci yaşarken engelliliğin ne demek olduğunu bilmiyordum. Sosyal medyada da bu kadar sık ve açık konuşan kimse yoktu. Benim vesilemle bilmeyenler bilsin, benim gibi sonradan engelli olanlar bu durumu daha kolay kabullenebilsin istiyorum.” dedi.