

Daha fazlası için Instagram’dan takip edin
Mavi yaka ve beyaz yaka kavramları, basit bir meslek tasnifinden öte, modern iş dünyasının sınıfsal, ekonomik ve kültürel dönüşümlerine işaret ediyor. Ancak, bu yakalar bugün artık tek başlarına iş dünyasını anlatmaya yetmiyor.
Mavi yaka – beyaz yaka ayrımı, 20. yüzyılın ortalarında Amerika’da yaygınlaştı. Sanayileşme hızlanırken toplum keskin bir biçimde ikiye ayrıldı. Bir yanda fabrikalarda, atölyelerde, demiryollarında alın teriyle çalışanlar; diğer yanda yönetici, muhasebeci, sekreter ve satış temsilcisi olarak ofislerde görev yapanlar. Dayanıklı, kir göstermeyen mavi gömlekleriyle sahada çalışan işçilere “mavi yaka”, temiz beyaz gömlekli masa başı çalışanlara ise “beyaz yaka” denmeye başlandı.

Gri, pembe, yeşil ve altın yakalar
Sanayi sonrası döneme geçtikçe ve hizmet-bilgi ekonomisi yükseldikçe işler ve çalışan profilleri karmaşıklaştı. Artık ne tamamen “mavi” ne tamamen “beyaz” olan yeni bir kesim ortaya çıktı yani gri yakalar. Hem sahada hem ofiste çalışan tekniker, hemşire, vardiya şefi gibi çalışanlar, beden ve zeka emeğini birleştiren hibrit bir role sahipti.
Sosyal eleştirmen Louise Kapp Howe, 1970’lerde kadın emeğinin yoğun olduğu düşük ücretli meslekleri tanımlamak için “pembe yaka” kavramını ortaya attı. Hemşirelik, okul öncesi öğretmenlik, sosyal hizmet gibi işler, yıllarca düşük ücretli ve kadınlara “doğal” görülen meslekler olarak sınıflandırıldı.
Daha sonra yeşil yakalar, çevre teknolojileri, sürdürülebilirlik ve yenilenebilir enerji alanlarında çalışanları tanımlamak için kullanılmaya başlandı. İklim değişikliğine dair hassasiyet arttıkça, bu sınıfın istihdamdaki payı da giderek büyüyor.

Yakasızlar dönemi
Son yıllarda iş gücü haritalarını tamamen yeniden çizen bir grup ortaya çıktı: Yakasızlar.
Bugün bir mühendis ofise kravatla değil, kapüşonlu bir sweatshirt’le girebiliyor; bir gazeteci evinden çalışarak içerik üretiyor; bir fabrika işçisi ise üretim hattını yapay zeka destekli bir ekrandan yönetebiliyor.