

Daha fazlası için Instagram’dan takip edin
Uzmanlar, sosyal medyada filtrelenmiş ve idealize edilmiş içeriklerin kullanıcıları beğeni yarışına soktuğunu, bunun da kişilerin farkında olmadan içsel çatışma yaşamasına ve gerçek kimliklerinden uzaklaşmasına yol açtığını belirtti.
Sosyal medyada filtrelenmiş ve idealize edilmiş içeriklerin kullanıcılar üzerindeki etkilerini AA muhabirine değerlendiren Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Murat Kırık, bu platformlardaki algoritmaların kullanıcıların ilgisini sürekli canlı tutmak için tasarlandığını dile getirdi.
Algoritmaların en çok etkileşim alan içerikleri öne çıkardığını, bunların da genellikle filtreli, renkli, abartılı ve "mükemmel" görünen paylaşımlar olduğunu belirten Kırık, bu nedenle kullanıcıların dikkat çekmek ve görünür olmak için kendilerini olduğundan daha farklı göstermeye başladıklarını söyledi.
Kırık, gerçek ve doğal içerikler geri planda kalırken, kusursuzluğun öne çıktığını kaydederek, "Bu durum zamanla toplumsal bir mükemmellik baskısı oluşturur. Kullanıcılar artık sosyal medyada sadece paylaşım yapmıyor, beğenilmek için rekabet ediyor. Herkes en mutlu, en başarılı ve en estetik halini sunmaya çalıştığı için gerçek hayatla sosyal medya arasındaki fark büyüyor. Algoritmalar, farkında olmadan bu yapay mükemmelliği besliyor." dedi.
Yapay zeka destekli filtreler yardımıyla sosyal medyada sunulan kimliğin doğal olandan çok, idealize edilmiş bir versiyona dönüştüğünü ifade eden Kırık, "Bu durumun iletişimsel olduğu kadar psikolojik bir boyutu da var. Gerçek görünüm ile dijital kimlik arasındaki fark büyüdükçe, kişi kendi benliğinden uzaklaşıyor. Artık 'Nasıl görünüyorum?' değil, 'Nasıl görünmeliyim?' sorusu ön plana çıkıyor." diye konuştu.
Bu davranışların özgüveni artırıyor gibi görünse de uzun vadede kimlik karmaşasına ve sahici benlikten kopuşa neden olduğuna vurgu yapan Kırık, şöyle devam etti:
"Beğeni ve takipçi sayısı, görünürde bir başarı göstergesi gibi sunuluyor ama aslında platformların, kullanıcıları kendine bağımlı kılmak için geliştirdiği bir sistemdir. Her beğeni ve yorum, beyinde dopamin salgılayarak kişiye kısa süreli bir mutluluk hissi verir. Bu da kullanıcıyı daha fazla içerik üretmeye, daha çok beğeni toplamaya yönlendirir. Zamanla bu durum sosyal medya bağımlılığına dönüşür. Kişi artık kendini ifade etmek için değil, onay almak için paylaşım yapar hale gelir. Beğeni sayısı azaldığında özgüveni sarsılır, takipçi kaybı 'değer kaybı' gibi hissedilir. Platformlar bu duygusal döngüyü sürekli canlı tutarak kullanıcıyı ekrana bağlı tutar."
Prof. Dr. Kırık, günümüz insanının ekonomik sıkıntılar, toplumsal baskılar ve başarı kaygısı arasında bunalmış durumda olduğunun altını çizerek, "Sosyal medya, bu baskılardan kaçmak için kolay bir alan sunuyor. Burada herkes mutlu, güzel, başarılı ve popüler görünüyor. Bu illüzyon, kullanıcıya kısa süreli bir huzur hissi verse de uzun vadede sahici kimlikten uzaklaştırıyor. Bu durum 'gerçeklik yorgunluğu' olarak tanımlanıyor. İnsanlar, gerçekte kim olduklarını göstermek yerine, başkalarının beğeneceği bir versiyon yaratmayı tercih ediyor." ifadelerini kullandı.
Sosyal medyada görülen her içeriğin gerçek olmadığını bilmenin, dijital okuryazarlığın temeli olduğuna işaret ederek, ailelerin, öğretmenlerin ve medya uzmanlarının özellikle gençleri bu konuda bilinçlendirmesi gerektiğini aktaran Kırık, ayrıca sosyal medya platformlarının da içeriklere "Bu görsel düzenlenmiştir, yapay zekayla oluşturulmuştur" gibi uyarılar ekleyerek, kullanıcıların gördüklerini sorgulamasına yardımcı olmak ve bu sürece katkı sunmak zorunda olduğunu belirtti.
"Dijitalde var oldukça, gerçek hayatta görünmez hale geliyorlar"
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın ise sosyal medyada, herkesin "en iyi halini" göstermeye çalıştığı bir dünyada, bireyin zamanla kendi gerçekliğinden uzaklaşabildiğini, kişinin paylaştığı görüntüyle yaşadığı hayat arasında fark hissettiğinde ise içsel bir çatışma başladığını ifade etti.
Bu durumun değersizlik hissi, kaygı, depresif duygulanım ve özgüven kırılmasına yol açtığını dile getiren Taşkın, "Gerçek benliğiyle sosyal medyada sergilediği benlik arasında denge kuramayan kişi, zamanla sahici kimliğini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalıyor." ifadesini kullandı.
"Başkaları bir şeyler yaşıyor ve ben orada değilim" düşüncesinin özellikle gençlerde kaygı, dikkat dağınıklığı ve tatminsizlik duygusunu beslediğine dikkati çeken Taşkın, "Bu kaygıyla birlikte sosyal medyayı daha sık kontrol etme, çevrim dışı kalamama gibi davranışlar gelişiyor. Bazı gençlerse bu döngüden kaçmak için gerçek sosyal ilişkilerden uzaklaşıyor, yani dijitalde var oldukça, gerçek hayatta görünmez hale geliyorlar." değerlendirmesini yaptı.
Taşkın, "Beğeni veya yeni takipçi bildirimi geldiğinde beyinde dopamin salgılanıyor. Bu da kişiye kısa süreli bir haz veriyor. Tıpkı kumar ya da alışveriş bağımlılığında olduğu gibi, bu ödül sistemi öngörülemez olduğu için kişi, 'Bir sonraki beğeni ne zaman gelecek?' düşüncesiyle ekranına daha sık bakıyor. Farkı şu, sosyal medya bağımlılığı toplumsal olarak normalleştirilmiş durumda. Bu yüzden kişi bağımlı hale geldiğini fark etmiyor, dopamin döngüsü ise giderek güçleniyor." şeklinde konuştu.