Sosyal medyadaki anonim hesaplar yalan haberlerle Suriyeli sığınmacılara yönelik şiddeti kışkırtıyor

Gülçin Kazan Döğer
18.05.2023
İstanbul

"Gizli ya da sahte hesaplardan Suriyelilerle ilgili yayılan yanlış bilgi, çoğu kez yanlış olduğu açıkça ortaya çıkarıldıktan sonra bile paylaşılmaya devam ediliyor. Burada bariz biçimde ayrımcı ön yargının üstünlüğü var"

Uzmanlar, Türkiye'deki yaklaşık 4 milyon Suriyeli sığınmacıyla ilgili basında yer alan ve sosyal medyada anonim hesaplar üzerinden paylaşılan yalan haberlerin ırkçı saldırıları tetiklediğini belirtiyor.

İstanbul Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Berat Özipek ve Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Müdür Yardımcısı ve Öğretim Görevlisi Elif Yurtoğlu Pek, AA muhabirine, Türk medyasında Suriyeli sığınmacı temsillerini ve bu temsillerin sonuçlarını değerlendirdi.

Prof. Dr. Özipek, Türkiye'de Suriyelilerle ilgili yapılan haberlerin objektiflikten ve sorumlu yayın dilinden uzak olduğunu dile getirerek, "Medyada mültecilerle ilgili kullanılan dil zaman zaman savaş literatüründen, felaket literatüründen ya da doğal afet literatüründen alınmış kavramlarla ve genellikle pejoratif (aşağılayıcı) biçimde mahkum edici ve damgalayıcı dille yapılıyor." dedi.

Haber dilinde ana akım ve sosyal medya ayrımı yapan Özipek, "Ana akım medya meseleyi göz ardı ederek, çoğu kez mültecileri görünmez kılarak haber yapıyor. Sosyal medya da bunu umursamazca ayrımcılık, ırkçılık, mezhepçilik, İslamofobi ya da Arap düşmanlığı gibi şekillerde dile getiriyor. Sosyal medyadaki anonim dil ya da hesaplar ise bunu kolaylaştırıyor." diye konuştu.

Özipek, sosyal medyanın kolay manipüle edildiğine dikkati çekerek, "Gizli ya da sahte hesaplardan Suriyelilerle ilgili yayılan yanlış bilgi, çoğu kez yanlış olduğu açıkça ortaya çıktıktan sonra bile paylaşılmaya devam ediliyor. Burada bariz biçimde ayrımcı ön yargının üstünlüğü var. Doğru bilgi çoğu kez yanlış bilginin karşısında eziliyor." ifadesini kullandı.

Anonim sosyal medya paylaşımlarının sığınmacılara yönelik şiddeti tetiklediğine vurgu yapan Özipek, şunları aktardı:

"Bu amaçlanmasa bile birileri köpüren nefret dalgasının etkisiyle ya da onu bahane ederek o insanlara zarar verebilir. Güpegündüz insanlar şiddete uğrayabilir. Parka çıkamayan çocuklar var. Nefret ile şiddet arasındaki ilişkiyi çok net biçimde ayırmanın mümkün olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Buna meydan verebilecek, kendimizi ahlaken sorumlu hale getirebilecek, nefret ifadelerinden, ayrımcı ifadelerden, yalan haberlerden uzak durmak ve bu kötülükte payımızın olmaması için uğraşmak gerekiyor."

"Mültecilerin ekonomik açıdan yük olmadığı daha şeffaf biçimde anlatılmalıydı"

Özipek, sığınmacıların ülkeye ekonomik açıdan yük olmadığının daha şeffaf biçimde anlatılması gerektiğini kaydederek, şöyle devam etti:

"Devletin mültecileri beslemediği, onlara maaş vermediği, Kızılay kart ya da PTT kartlarda bankamatiklerden para çeken insanların o çektikleri paraların Avrupa Birliği ya da Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası fonlardan geldiği dolayısıyla mültecilere devlet tarafından aktarılan maddi kaynaklar olmadığı net biçimde anlatılmış olsaydı iktisadi sıkıntılara rağmen ön yargı bu kadar büyümeyebilirdi."

Muhalefetin gerçekleri bildiği halde ayrımcı önyargıyı kışkırttığını ifade eden Özipek, "Muhalefet, mültecilerin hayatını kabusa çevirebileceğini bildiği halde, kaynak aktarımının söz konusu olmadığını, mülteci çocukların dilediği üniversitede bedava okumadığını bildiği halde, tehdidi arttırma pahasına, bu ayrımcı ön yargıyı derinleştirme, dezenformasyon ve bunu istikrarlı biçimde sürdürme politikası uyguladı." şeklinde konuştu.

Özipek, Alman medyasında Türklere ilişkin kullanılan ayrımcı ifadeleri anımsatarak, "Dünyanın her yerinde ayrımcı ön yargıya karşı adaletin ve barışın dili bir ve biz bu dili her yerde herkes için kullanmak durumundayız. Bir ülkede bir kesime karşı ayrımcılık yaparken başka bir ülkede barış dili kullanamazsınız. Bu sizi tutarsız yapar ve adil değildir." değerlendirmesinde bulundu.

"Suriyelilere ilişkin ön yargı onlarla en az iletişim kuran gruplarda en yüksek"

Suriyelilerin entegrasyon problemi yaşadığı konusundaki eleştirilere değinen Özipek, "Entegrasyon yerine, sosyal uyum kavramını kullanmayı tercih ediyorum. Gelenin kendisi olmaktan vazgeçerek, toplum içinde eriyip kaybolması değil, kendisi olarak orkestrasyonun içinde yer alabilmesi önemli. Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin sosyal uyum bakımından büyük problem yaşadığını düşünmüyorum." görüşünü paylaştı.

Özipek, Suriyelilerin sosyal uyumla ilgili sorun yaşadığına ilişkin önyargının onlarla en az iletişim kuran gruplarda daha fazla olduğunu belirterek, şunları söyledi:

"Unutmayın PEGİDA (Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) hareketi Avrupa'da Türklerin ya da Müslümanların en az olduğu yerde çıkmıştı. Bu tesadüf değil. Türkiye'de Suriyelilerle ilgili olumsuz tutum geliştirenler mültecilerle en fazla haşır neşir olanlar değil, çoğu kez uzaktan onlarla ilgili imajlar üzerinden kanaat ya da tutum geliştirenler. Yapmamız gereken kamusal bilgilendirmeyle beraber doğru bilgiyi makul dille yaygınlaştırmak. Dünyanın bütün meselelerini çözemeyiz belki ama en azından ayrımcı ön yargı dalgasını geriletebiliriz. Bu da çok önemli kazanım olur."

"Akdeniz Araştırmaları Merkezi sığınmacılar için kamu politikası önerileri geliştiriyor"

İstanbul Medipol Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi Pek de Türk medyasında Suriyeli sığınmacı temsilinin oluşturulmak istenen algıya göre şekillendiğini dile getirerek, "Bazı medya kuruluşlarında Suriyeli sığınmacılarla ilgili mağdur temsili var. Bazılarında ise yardım alan grup ve ekonomiyi tehdit eden unsurlar olarak yansıtılıyorlar." ifadesini kullandı.

Pek, Suriyeli sığınmacıların sık sık güvenlikle ilgili sorunlarla ilişkilendirildiğini kaydederek, "Suriyeli sığınmacılar genellikle hırsızlık, taciz ya da ülke içi kargaşa gibi manşetlerin öznesi oluyorlar. Kadınlar ise genelde annelikleri üzerinden, kucağında çocuklarıyla mağdur olarak temsil ediliyor ya da 'Göç dalgası yuva yıktı' gibi manşetlerle evliliği tehdit eden unsur olarak öne çıkarılıyor." şeklinde konuştu.

Sığınmacılarla ilgili konuya insan hakları perspektifinden bakılması gerektiğinin altını çizen Pek, "Konuyu insan hakları bağlamında ele almak gerekiyor. Özneyi çıkartalım. Suriye değil, İngiltere'den ya da Rusya'dan gelmiş diyelim, bu algı bütün milletler, bütün kültürler için aynı mı? Bunun yanıtını vermek lazım." görüşünü paylaştı.

İstanbul Medipol Üniversitesi Akdeniz Araştırmaları Merkezi olarak Türkiye'de yaşayan Suriyeliler için çok boyutlu kamu politikası önerilerinin neler olabileceği konusunda çalıştıklarını aktaran Pek, "Beşinci çalıştayımızı 8 Mayıs'ta gerçekleştirdik. Medyanın 'Suriyeli sığınmacı' algısının oluşumundaki etkisini tartıştık. Burada amaç yuvarlak masa etrafında meselenin taraflarını buluşturarak yaşanan sorunları ele almak ve sonrasında bu sorunlar için çözüm önerileri geliştirmekti." dedi.