İran füzeleri sonrası İsraillilerden “insanlık” çağrısı

Şule Özkan
18.06.2025
Ankara

İran’ın İsrail’e füze saldırılarının ardından, daha önce Gazze’deki sivil ölümlerini meşrulaştıran İsrailli bazı gazeteci, asker ve akademisyenlerin “insanlık” çağrısı yapması dikkati çekti.

İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik aylardır süren saldırılarında on binlerce sivil hayatını kaybederken, hastaneler hedef alındı, temel altyapı tahrip edildi ve halk açlıkla karşı karşıya bırakıldı. Bu süreçte, İsrailli bazı gazeteciler, askerler ve akademisyenler yalnızca sessiz kalmakla yetinmedi; askeri operasyonları meşrulaştıran ve sivilleri hedef almayı haklı gösteren açıklamalarda bulundu. 

İran’ın 13 Nisan 2025’te İsrail’e düzenlediği füze saldırılarının ardından bu tutumda dikkati çeken bir değişim yaşandı. Daha önce Gazze’deki sivil ölümlerini küçümseyen ya da doğrudan suçlayan bu isimler, İran saldırıları sonrasında sosyal medya üzerinden “insanlık”, “sivilleri koruma” ve “şiirsel adalet” gibi kavramlara atıf yapan söylemler benimsemeye başladı.

İsrail ordusunda görevli Uri Cohen, 15 Haziran 2025’te yaptığı paylaşımda, İran füzeleri Tel Aviv’i hedef aldığında, “Çocuklar, erkekler, kadınlar, yaşlılar. Hepsi küçücük sığınaklarda bütün geceyi geçiriyor. Hiç kimse böyle bir hayatı hak etmiyor.” ifadelerini kullandı.

Ancak aynı Cohen, yalnızca ay önce, 23 Mayıs 2025’te, Gazze’deki sivil ölümlerle ilgili yaptığı paylaşımda, “Gazze’de 14.000 bebek açlıktan öldü mü gerçekten? BM yetkilileri ve ‘insan hakları’ örgütlerinin yine böyle yalan söylemesine inanamıyorum!” diyerek uluslararası kurumları suçladı. 

İsrail hükümetinin eski sözcüsü Eylon Levy de 16 Haziran 2025’te, İran’ın Tel Aviv’e düzenlediği füze saldırısının ardından, enkaz altından çıkarılan 6 günlük bir bebeğin görüntüsünü paylaşarak sivilleri hedef alan saldırılara tepki gösterdi.

Levy, Aralık 2023’te yaptığı başka bir paylaşımda ise Gazze halkının Hamas’ın altyapı yerleşimlerini desteklediğini ima ederek, “Gazze halkının, hükümetlerinin terörist altyapısını sivillerin yaşadığı bölgelerin altına yerleştirme politikasının kötü bir tercih olduğunu öğrendiğine dair iyimser değilim.” ifadelerini kullandı. 

Akademisyen ve yazar Saul Sadka, 15 Haziran 2025’te Tel Aviv’den yaptığı paylaşımda, “Alışveriş yapanlar, çocuklar, hahamlar, yoga yapanlar… Herkes 20 dakikalığına sığınağa iniyor; metanet, dayanıklılık ve ortak bir amaç duygusuyla.” sözleriyle sivil direnci övdü.

Ancak Sadka, yalnızca birkaç gün önce, 11 Haziran 2025’te yaptığı paylaşımda, Gazze halkını Nazi işgali altındaki Avrupalılarla kıyaslayarak, “251 rehineyi korumak için hiçbir şey yapan Gazzeli olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur.” dedi.

Gazeteci ve televizyon sunucusu Yinon Magal ise 15 Haziran 2025’te, Kiryat Gat’taki bir sığınaktan paylaşım yaptı. Başka bir paylaşımında, “Biz sivillere kasten zarar vermiyoruz ancak İran, İsraillilerin öldürülmesinin bedelini ağır ödeyecek.” ifadelerini kullandı.

Magal, 7 Ekim 2023’te attığı bir paylaşımda, “İkinci Nekbe zamanı” diyerek Gazze halkına yönelik topyekun tehcir çağrısında bulunmuştu.

9 Ekim 2023’te ise, “Bu, tüm Gazze’nin görünmesi gereken fotoğrafı.” diyerek savaşın tüm bölgeye yayılması gerektiğini savunmuştu.

Bir diğer gazeteci Shimon Riklin, 15 Haziran 2025’te yaptığı paylaşımda, “İran yalnızca sivillere saldırıyor. Bunun bedelini, elektrik ve su altyapısının hedef alınmasıyla ağır şekilde ödemeli. Taş Devri’ne dönsünler ki belki insan gibi davranmayı öğrenirler.” dedi.

Ancak Riklin, 7 Ekim 2023’te “Gazze yeryüzünden silinmeli”, 8 Ekim 2023’te “Peki tam olarak neden atom bombasına sahibiz?” ifadelerini kullanmış, 14 Ekim 2023’te ise, “Gazze’deki nüfus, onları gitmeye teşvik ederek mümkün olduğunca azaltılmalı.” diyerek sivilleri hedef alan stratejileri açıkça savunmuştu.

Söz konusu paylaşımlar, İsrail kamuoyundaki bazı kanaat önderlerinin söylemlerinde yaşanan tutarsızlığı gözler önüne seriyor. Gazze’de on binlerce sivilin yaşamını yitirmesi karşısında meşrulaştırıcı ya da küçümseyici dil kullanan bu isimlerin, İran saldırılarında sivil kayıplar yaşandığında “insanlık” ve “ahlaki üstünlük” söylemine yönelmesi, kamuoyunda çifte standart tartışmalarını yeniden gündeme getirdi.