

Fransa’da aşırı sağın en güçlü temsilcisi Marine Le Pen, genç yaşta atıldığı siyaset sahnesinde partisini lider konuma getirmesi ve ülkesindeki göçmen ve Müslüman karşıtı söylemleriyle gündemdeki yerini koruyor.
Son olarak hakkında yolsuzluktan açılan davada suçlu bulunmasıyla tekrar dünya gündemine gelen Le Pen, alınan karar temyiz mahkemesinde iptal edilmezse cumhurbaşkanı adayı olamayacak ve bu karar ülkedeki "aşırı sağa" bir darbe olarak nitelendiriliyor.
Marine Le Pen, Avrupa'da en fazla Müslüman nüfusa sahip Fransa'da, Müslümanlara ve göçmenlere yaptığı eleştirilerle uzun yıllardır tepkilerin odağındaydı.
Fikirlerinin yanı sıra siyasi çizgilerindeki dönüşümlerle de dikkati çeken Le Pen, babası Jean-Marie Le Pen’in aşırı sağ, korumacı ve yabancı düşmanı politikalarını yeni stratejilerle daha geniş kitlelere taşımayı başardı.
Portre: Marine Le Pen kimdir?
— Ayrımcılık Hattı (@AyrimcilikHatti) April 17, 2025
❌ Fransa'da aşırı sağın simge ismi Marine Le Pen, hakkındaki yolsuzluk davası nedeniyle cumhurbaşkanlığı adaylığını kaybetti
▪️ Babasını partiden ihraç ederek aşırı sağın yeni yüzü haline geldi
▪️ Genç yaşta siyasete atıldı, hukuk eğitimi sonrası… pic.twitter.com/S3ZwG16YFl
Genç yaşta "baba ocağında" siyasete atıldı
Hukuk eğitiminin ardından genç yaşta babasının kurduğu Ulusal Cephe’de siyasete atılan Le Pen, 2000’lerin başında partideki yerini güçlendirerek, babasının siyasi çizgisini sert bulduğunu ve daha “orta yol bir siyaset” bulmak gerektiğini söyledi, hatta babasını partiyi radikalize etmekle suçladı.
2010'a kadar siyasetini “milli değerler” , “milli ekonomi” ve “ulusal kimlik” üzerine temellendiren Le Pen, bu tarihten sonra yeni sürece girdi.
2011’de Ulusal Cephe’de yükselişini sürdürerek, parti genel başkanı seçildi ve “şeytanlaştırılmaktan kurtulma” adını verdiği iletişim kampanyasıyla ülkenin tüm kesimleri kucaklayan, partinin tüm Fransızlara kapısını açan bir oluşuma evrileceğini ilan etti.
2012’de cumhurbaşkanlığı seçimine katıldı ve daha geniş kitlelere hitap etmeye başladı ve Ulusal Cephe’nin popülaritesinin artırarak yerel seçimlerde yüzde 25’ten fazla oy alarak partisini Fransa siyasetinde birincil konuma taşıdı.
Bu yükselişi fırsat bilen Le Pen, babasını aşırı söylemlerini bahane ederek disiplin kuruluna sevk ederek 2015’te partiden ihraç ettirdi.
Babasının Yahudi Soykırımı'nda kullanılan gaz odalarının “İkinci Dünya Savaşı tarihinin yalnızca bir detayı olduğunu” sözlerini unutturmaya çalışıp, Yahudilerle de sıkı ilişkiler kurmaya çalıştı, hatta ilerleyen yıllarda Antisemitizm karşıtı yürüyüşe de taraftarlarının eleştirilerine rağmen katıldı.
2014 sonrası dönüşüm
Fransa’da ilk seçimlere gireceği zaman “pozitif” mesajlar veren Le Pen, "Ben tüm Fransa’nın birliğinin adayıyım, hatta bunun da ötesinde tüm dinlerin…" demişti.
Le Pen seçimlerdeki zaferin ardından göç konusunun en yoğun tartışıldığı 2014 sonrasında fikirlerinde yeniden bir dönüşüme gitti.
Avrupa’da en fazla Müslüman nüfusa sahip ülke olarak öne çıkan Fransa’da en güçlü cumhurbaşkanı adaylarından olan Le Pen, ülkesindeki Müslümanlarla ve göçmenlerle ilgili daha sert ifadeler kullanmaya başladı.
2015’te katıldığı bir televizyon programında özellikle Suriye, Afganistan, Pakistan ve Afrika ülkelerinden Avrupa’ya artan göçle birlikte tüm söylemlerinde keskin bir dönüş yaptı, ‘Sınırlar kesinlikle kapatılmalı ve Fransa’daki cami inşaatları durdurulmalı” çağrısı yaptı.
Aldığı oy oranları ve ciddi eleştirilerden uzaklaşmak için yeni bir strateji izleyen Le Pen, 2018’de partinin ismini daha kapsayıcı bir isim olan “Ulusal Birlik” olarak değiştirdi. Fakat bu dönemde eski radikal aşırı sağ eğilimlerine devam etti ve başörtünün kamusal alanda yasaklanmasını Cumhurbaşkanlığı vaadi olarak ilan etti.
Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’la Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yapılan tartışma programında bir araya gelen Le Pen, Macron’u ‘İslamcılıkla yeterince mücadele’ etmemekle suçlarken, kendisini eleştirenlere de “Ben İslam’la değil, cumhuriyetimizin en temel değerlerine, kadın erkek eşitliğine, laikliğe, demokrasiye saldıran, şeriat diye isimlendirilen dini kurallara zorlayan bir ideoloji olarak İslamcılıkla savaşıyorum.” yanıtını vermişti.
Macron'dan Le Pen'e 'iç savaş çıkartacaksınız' uyarısı
Macron ise Le Pen’in Müslümanlara ve göçmenlere yönelik ayrımcı tutumunu eleştirerek, "Samimiyetle söylüyorum bir iç savaş çıkartacaksınız." diyerek Le Pen’i uyarmıştı.
Le Pen, 2022’deki seçimleri kaybetmesinin ardından dünyada giderek artan aşırı sağ söylemlere daha çok sarılarak, göçmen karşıtlığı, başörtüsünün kamusal alanda yasaklanması, kültürel korumacılık gibi konularda daha sert söylemlerle öne çıktı.
Aynı yıl “Kamusal alanda başörtüsünün yasaklanmasını istiyorum. Başörtüsü İslamcıların empoze ettiği bir üniforma. “diyerek hükümet üzerinde ciddi baskılar kurarak, başörtüsü takmanın sportif müsabakalarda da yasaklanmasının önünü açtı.
Daha önce de okul kantinlerinde Müslüman ve Yahudi öğrenciler için domuz yerine başka seçeneklerin de olmasına karşı çıkan Le Pen, bu söylemini de devam ettirerek, dinin “hiçbir kamu alanında” yeri olmadığını savundu.
Le Pen, bununla birlikte İslamcılık fikrinin “Fransız medeniyetinin temel ilkelerine aykırı olduğunu” ve sonuna kadar İslamcılıkla mücadele edilmesi gerektiğini defalarca deklare etti.
Fikirlerini kültürel bir çatışma ortamına çeken Le Pen, “İslamcılık toplumumuzu kemiriyor” ve “İslamcılığı topraklarımızdan söküp atmalıyız” diyerek Müslümanlarla ilgili tüm tartışmaları kültürel ve toplumsal bir zemine taşımaya çalıştı.
Göçmenleri ülkeyi ve kültürü işgal eden kişiler olarak tanımlayan Le Pen, yakın zamanda yaptığı bir konuşmada ise “Fransızlar, kendi vatandaşlarının bir kısmı ülkeyi terk etmeye zorlanırken ülkenin göçlerle bunaltılmasına büyük oranda karşı ve göçün kesinlikle tamamen durdurulmasını istiyor.” ve “Kitlesel göçler Fransız toplumundaki vahşetin sorumlusudur” Sözleriyle göç konusunda keskin kararlar alınmasını savunarak, göçmenlere karşı sert söylemlerini artırdı.
Le Pen, her defasında “İslam’a değil İslamcılığa karşıyım” diyerek ideolojisini hukuki bir dava konusu etmekten kaçınsa da, ülkedeki İslamofobi, göçmen karşıtlığı ve yabancı düşmanlığının giderek artmasında akla ilk gelen isim olarak öne çıkıyor.