Dizi ve filmlerde reyting uğruna toplumun sinir uçlarına dokunan senaryolar kullanılıyor

Enes Taha Ersen
13.10.2025
İstanbul

Film yönetmeni ve sinema eleştirmeni Abdülhamit Güler: "Son 3-5 yıldır özellikle ilk bölümüyle ya da daha fragmanıyla çok tartışılan diziler yüksek reyting alıyor."

Daha fazlası için Instagram’dan takip edin


Yönetmen ve film eleştirmeni Abdülhamit Güler, eğlence sektöründe reyting kaygısıyla hazırlanan dizi ve filmlerde, belirli kesimlerin yaşam tarzı ve inanışlarının abartılı biçimde yansıtıldığını, bunun da toplumda ön yargı ve ayrımcılığı tetiklediğini söyledi.

Güler, AA muhabirine, son dönemde dizi ve film senaryolarında inanç ve yaşam biçimlerinin tek tipleştirilmesi eğiliminin arttığı, bunun da toplumsal ayrışmayı derinleştirdiği değerlendirmesinde bulundu.

Yapımcı ve senaristlerin özellikle son yıllarda ticari kaygıyla toplumun sinir uçlarına dokunan yapımlara imza attığını ve bu dizilerin sosyal medya tartışmalarıyla beslenip daha popüler hale getirildiğini söyleyen Güler, "Dizinin içerisinde, senaryonun yapıtaşlarından biri olan çatışmadan bahsetmiyorum. Gerçekten izleyiciyi bir tartışmanın içine çekmek, adeta masaya bir bomba koymak ve bunun da özellikle sosyal medyada çokça gündem olmasını sağlama motivasyonuyla inşa edilen yapımlar var. Asıl sorun da burada." ifadelerini kullandı.

Güler, özellikle son yıllarda kültürel, yöresel ve inanç unsurlarıyla alay eden veya bu unsurları abartılı biçimde işleyen yapımların, esere konu olan toplulukları aşağılayabildiğini ya da izleyicide ön yargıların oluşmasına yol açtığını, ancak bunun bilinçli olarak reyting amacıyla yapıldığını dile getirdi.

"Mütedeyyin insanların merkezde olduğu çok sayıda dizi yapılıyor"

Güler, son dönemde yapılan birçok dizinin mütedeyyin kesimi ele alması veya bu kesim üzerinden eleştiri mesajı vermesi eğiliminin arttığını vurgulayarak, "Son 3-5 yıldır özellikle ilk bölümüyle ya da fragmanıyla çok tartışılan diziler yüksek reyting alıyor. Hepsinin ortak özelliği, toplumun yumuşak karnına dokunan, sinir uçlarını kaşıyan, adeta fitili ateşleyen yapımlar olmaları." dedi.

Bu tartışmaların bilinçli olarak ticari kazanç amacıyla üretildiğini, senaryolarda absürt unsurların kasıtlı olarak artırıldığını ve bunun toplumda ayrımcılığı beslediğini değerlendiren Güler, "Bu dizilerin ortak özelliği, daha önce görmezden gelinen mütedeyyin kesimi hikayeye dahil ederken onları toplumun fay hatlarında, kırılma noktalarında konumlandırmaları. Bu, izleyicilerde başka bir gerçeklik inşa ediyor." açıklamasını yaptı.

Güler, yapımda kurmaca olsa da doğrudan belirli bir zümrenin hedef gösterildiğini ve izleyicinin yönlendirildiğini, bu durumun bir süre sonra izleyicinin zihninde bölgesel veya kültürel grupların tek tipleşmesine neden olduğunu söyledi. Güler, şunları kaydetti:

"İzleyen için bütün Karadenizliler aynı, bütün Doğulular aynı, Güneydoğulular hep şöyle, Egeliler böyle, plazada yaşayanlar şöyle, taşrada yaşayanlar böyle, Müslümanlar zaten aynı… Arka mahalle insanı budur, Adanalı şudur gibi genellemeler ortaya çıkıyor."

"Hollywood’da da bu yönlendirmeyi görebiliyoruz"

Bu tarz temsillerin yalnızca Türkiye’ye özgü olmadığına, Yeşilçam döneminden beri var olduğuna ve küresel sinema endüstrisinde de farklı biçimlerde sürdüğüne işaret eden Güler, "Yeşilçam’da dindar, Doğulu, Laz, Anadolulu gibi karakterler çoğu zaman olumsuz biçimde temsil edildi. Bu karakterler güldürü unsuru olarak kullanılsa da toplum hafızasında kötü şekilde kodlandı. Diziler aslında Yeşilçam’ın hikaye anlatım tercihlerinin bir devamı." dedi.

Hollywood’un İstanbul veya Anadolu’da çektiği filmlerde de oryantalist temsillerin sıkça görüldüğünü belirten Güler, "Hala deveye binen İstanbullular, dumanlı, sisli ve kasvetli bir Kapalıçarşı, kalabalık ve keşmekeş oryantalist figürlerin yer aldığı yapımlarla karşılaşıyoruz." tespitinde bulundu.

Güler, küresel kodlamanın en çarpıcı örneklerinden birinin Rambo serisi olduğunu ifade ederek, "Rambo 3’te Afganistan’a gittiğinde Afganlar ‘mücahit’ olarak gösteriliyordu. 2001’den sonra yapılan Hollywood filmlerinde ise Afganlar ‘terörist’ haline geldi. Çünkü o dönemde Ruslarla savaşan Afganlar Amerika’nın yanında yer alıyordu ama sonrasında Amerika’ya karşı savaşınca düşman oldular. Hollywood, Ortadoğu ve Afrika’yı da hep bu kaba ayrımlar üzerinden kurguladı." dedi. Abdülhamit Güler, sözlerini şöyle tamamladı:

"Anlatı yöntemi, reklam pastası sistemi, izleme sistemi değişmedikçe bu konularda çok bir şeyin değişeceğini zannetmiyorum. Bu alanda özellikle çalışmaların gerek sivil toplum, gerek idari yönergelerle düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunu yapanlar sadece reyting için yaptıkları için buralarını hiç düşünmezler ancak toplumun refahı için bunların düşünülmesi gerekiyor."