Dijital oyunlar ve dijital yayıncılar, yanlış bilgi sorununda pay sahibi mi? Başta akıllı telefonlarda olmak üzere internet ortamında uzun zaman geçiren kullanıcılar, oyunlardan ve yayıncılardan nasıl etkileniyor?
Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Sinema Televizyon Bölümü Temel İletişim Bilimleri Anabilim Dalı Doç. Dr. Zeynep Demircioğlu Biricik, Anadolu Ajansı Teyit Hattı'na konuştu.
Çocuklar üzerine çalışan Biricik, en önemli sorunlardan birinin "çocukların dijital oyun bağımlılarına dönüşmeleri" olduğunu düşünüyor. Influencerların ise özellikle genç kitle üzerinde çok etkili olduğuna işaret ediyor. İşte Biricik'in özetle söyledikleri:
DİJİTAL SARMAL: Yeni iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmelerle birlikte hayatımız dijital teknolojilerle çevrili bir sarmala dönüştü. Bu sarmalda da insanların toplumsal, ekonomik, siyasi ağırlığı yönünden birçok değişiklikle karşı karşıya kaldığını görüyoruz.
TEKNOLOJİ BİR UZVUMUZA DÖNÜŞTÜ
McLuhan'ın dediği gibi; teknoloji bizim bir uzvumuza dönüşmüş durumda. Biz bu dijital teknolojilerle artık uzuvlarımız gibi bir yaşam sürüyoruz ve bu teknolojiler olmaksızın hayatımızı sürdürmemiz artık anlamsız geliyor. Daha çok Z kuşağı için bunu kullanabiliriz. Z kuşağı için Marc Prensky de öyle der; oksijene benzetir interneti...
NE TÜR SORUNLARLA KARŞI KARŞIYAYIZ?
Öncelikle tabii ki çocuktan yetişkine dijital bağımlıya dönüşmüş bireyler görüyoruz. Artık akıllı telefon, internet bunlarsız insanların nefes alamadığını görüyoruz. Gerçekten Prensky'nin tanımlaması dikkate değer çünkü doğru bir tanımlama.
TEKNOFERANS: Aile yapısının değiştiğini görüyoruz. Aile içi iletişim kopukluğunu görüyoruz. Buna teknoferans diyoruz, dijital bağımlılık olarak…
DİJİTAL ÇOCUKLUK: İnsanların iletişim şekillerinin dönüştüğünü görüyoruz. Artık yüz yüze iletişimden tamamen ekranlarla gerçekleşen bir iletişime döndüğünü görüyoruz. Çocukluğa baktığımızda geleneksel çocukluğun bittiğini, ortadan kaybolduğunu, dijital çocukluğa bir geçiş olduğunu görüyoruz. Artık mahallede oynanan, sokakta oynanan, o çocukluk kültürünün ortadan kaybolduğu, tamamen ekranlarda oyun oynayan, ekranlarla sosyalleşen nesli görüyoruz.
INFLUENCERLAR… BLOGGERLAR… Gençlere baktığımızda tamamen Influencerlar, TikTokerlar, Bloggerlar ve bunlardan etkilenen bir genç kitle var ve onlar gibi hayat yaşamak, onlar gibi olmak için, onlara benzemeye çalışan bir nesil var karşımızda.
BAĞIMLILIK: Bu tür sorunlar çok fazla toplumu ilgilendiriyor. İnsanlar yoğun bir şekilde bu dijital teknolojilerin etkisindeler. Birçok değer kaybımız, kültürel kodlarımızda değişiklikler, bu noktada meydana geliyor. Ama en çok tabii ki üzerinde duracağımız nokta, insanların çok fazla teknolojilere bağımlı olması, bunun da insanlar arasındaki iletişim kopukluklarını ve iletişim problemlerini doğurması…
HİÇ BİLDİRİM YOKSA 78 KEZ KONTROL
NOMOFOBİ: Akıllı telefonsuz kalma korkusu. Kişiler akıllı telefonlarının şarjı bittiğinde ya da bu telefonlarını unutup bir yere gittiklerinde, telefonlarından uzak kaldıklarında, bağımlılığı hissettikleri gibi bir yoksunluk belirtisi hissediyorlar. Anksiyetik belirtiler gösteriyorlar; kalbin hızla çarpması, nefes alıp verememe, kendini huzursuz ve gergin hissetme… Günümüzde belki ben de buna dahilim herkesin nomofobik olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü baktığım zaman şöyle; evet yani evden çıktığımızda ya da sabah kalktığımızda ilk aradığımız şey, akıllı telefonumuz. Zaten yapılan araştırmalarda insanların günde hiç bildirim gelmese bile 78 kere ekrana tıkladığı ortaya çıkmış ve yine yatarken kişiye göre değişir ama işte en az 15 dakika akıllı telefonuna baktığı, kalkarken de ilk yine 15 dakika akıllı telefonuna baktığı araştırmalar sonucunda ortaya konulmuş. McLuhan'ın dediği gibi akıllı telefonumuz bizim bir uzvumuza dönüşmüş. Ve ben toplumun büyük bir kesimine, belki çok az bir kesimi hariç, herkesin nomofobik olduğunu ve akıllı telefonsuz kalma korkusunu yaşadığını söyleyebilirim.
NETLESFOBİ: İnternetsiz kalma korkusu. Akıllı telefonu akıllı yapan zaten içerisindeki internet. İnternet olmadığı zaman bu telefonun bizim için bir anlamı yok, anlam ifade eden şey içerisinde interneti barındırması. Bu kişiler wifi olan yerleri tercih ederler, restoran-lokanta gibi bir yere gittiklerinde… Ya da yanlarında birkaç tane daha dijital araç taşıyabilirler, birine bir şey olursa diğerine bağlanayım diye… Gittikleri yerde prizlere yakın oturmayı tercih ederler şarjları bitmesin, internetten kopmasınlar diye… Bu kişiler, internet koptuğu an, internetsiz kaldıkları an, az önce saydığımız yoksunluk belirtilerini gösterebiliyorlar.
FOMOFOBİ: Gündemdeki gelişmeleri kaçırma korkusu. Kişiler gündemde olup biten, toplumsal olabilir ya da bireysel kendi hayatlarında, işte sosyal medyada takipçileri ne paylaşmış, nerelere gitmişler, bunları kaçırmamak adına sürekli sosyal medyada gezinirler ya da sürekli akıllı telefona ya da internete ihtiyaç duyarlar. Baktığımız zaman bu üç fobik durum da aslında birbirini besleyen durumlar. Akıllı telefonsuz kalma korkusu, internetle bağlantılı, yine internet ve akıllı telefon olması lazım ki gündemdeki gelişmeleri kaçırmayalım. O yüzden de bu üçü birbirini besleyen bir bağımlılık durumu. Ve yineliyorum; günümüzde ben çoğu insanın bu üçüne de sahip olduğunu düşünüyorum.
BU FOBİLERDEN KURTULMAMIZ MÜMKÜN MÜ? Sıfır, teknolojisiz bir hayat yaşamamız mümkün mü değil. Bunu azaltmak yönünde, dijital minimalizm diye bir kavram var. Bu kullanım alışkanlıklarımızı ancak minimalize edebiliriz.
ÇEVRİMİÇİ OYUNLARDA KÜRESEL İLETİŞİM
Biricik, dijital oyunlar ve yayıncıların yanlış bilgi sorunuyla bağlantısı üzerine konuştuğumuz bölümde, yeni sorunların çözümünde en büyük görevin dijital ebeveynlere düştüğüne dikkati çekti. Biricik'e göre; çocuklara kontrollü oyun oynatmak gerekiyor. Ancak çoğu ebeveynin çocuğun hangi oyunu oynadığından haberi bile yok. Özellikle çok oyunculu, çevrimiçi oyunlarda, dünya çapında oyun oynandığı için çocuklar başkalarıyla iletişim kurabiliyor. Kurdukları bu iletişimde siber zorbalığa ya da pedofiliye maruz kalabiliyorlar. Bu tehditler 'Ne olabilir ki? Ne gelebilir ki?' denerek azımsanabiliyor.
Oyunlarla ilgili bir başka başlık da dezenformasyon sorunuyla ilgili. Oyunlar aracılığıyla yayılabilen yanlış bilginin doğru sanılması, tarihsel, bilimsel bilgilerin ya da kahramanların yanlış sunulması ve sosyo-politik meselelerin çarpıtılabilmesi gibi riskler bulunuyor. Biricik özetle şunları söylüyor:
DİJİTAL OYUNLAR: Çocuklar üzerinde etkilerine baktığımızda dijital oyunların, ebeveyn ya da eğitimci kontrolünde öğretilmesi ve oynatılması gerek. Fiziksel (Obezite, göz, kas-iskelet, postür, uyku sorunları gibi) ve sosyokültürel (asosyalleşme, iletişim becerisinin zayıflaması, latent dönem etkisi, yalnızlık hissi ve akademik düşüş gibi) anlamda çocuklara çok büyük zararları var.
DEZENFORMASYON: Bu oyunları kuranlar, geliştirenler, kasıtlı ve bilinçli olarak bunu şekillendirip aslında kültürel mirasımızı zedeleyecek bir manipülasyon ortaya koyuyorlar. Dezenformasyon, belirli kişilerin kasıtlı olarak yanlış bilgiyi yayması ve kitleleri manipüle etmesi. Burada da bu oyunlar, bizim çocuklarımızı, gençlerimizi tamamen manipüle etmek, bizim kültürel mirasımızı zedelemek, bizim tarihimizi farklı şekilde onlara anlatmak ve onlarda farklı bir bilinç oluşturmak amacıyla oluşturuluyor. Ve çocuklar ve gençler, bu dezenformatik bilgiye inanarak geleceklerini o yönde inşa etmeye çalışıyorlar. Burada önemli olan, medya okuryazarlığın ve dijital okuryazarlığın ilköğretimin en alt kademesinden başlayarak bütün eğitim boyunca çocuklara ve gençlere verilmesi…
İNFOBEZİTE: Dijital teknolojilerde uğramış olduğumuz en büyük zarar, bunu Kovid döneminde de yaşadık, bireylerin dezenformatik misenformatik bilgiyi doğru bilgiyle ayırt edememesi. Biliyorsunuz bu çağda bir bilgi bolluğuyla bir infobeziteyle karşı karşıyayız. Burada kişiler dijital okuryazar olmadıkları için, başka güvenilir kaynaklardan bilgileri denetlemedikleri için, bu bilgileri doğru kabul edip ve çok fazla yine bu çağın getirmiş olduğu olanaklardan dolaşıma girip yayılmasına da neden olabiliyorlar. Yanlış gördükleri bir paylaşımı denetlemeden, doğruluğuna emin olmadan paylaşıp, ondan görenler de onun arkadaşları da paylaşıp, bu şekilde dolaşıma girip çok hızlı bir şekilde dolaşım gerçekleşiyor. Bu yüzden de insanların bu bilgileri ayırt etmesi noktasında bunun önüne geçmemiz için 7'den 70'e bütün bireylerin aslında dijital okuryazar olması gerekiyor.
KANAAT ÖNDERLERİ: (Influencer, TikToker, YouTuber gibi içerik üreten dijital yayıncılar ve gizli etki kampanyaları üzerine…) Şu an günümüzde baktığınızda artık gençlerin ve insanların kanaat önderlerini, biz YouTube’ta ya da sosyal medyada görüyoruz. Şöhret olmuş influencerları görüyoruz. Kanaat önderleri olarak karşımıza çıkıyorlar. Toplumsal konularda kişileri yanlış yönlendirebiliyorlar, yanlış etkileyebiliyorlar. Influencerlara baktığımız zaman dijital yayıncılığın tabii ki yanlış yönlendirmeleri söz konusu ve gerekli donanıma, eğitime ve bilgiye sahip olmadan her konu hakkında insanları yanlış yönlendirdiklerini de görebiliyoruz.
YANLIŞ BİLGİ YAYIYORLAR: Mesela 'instamom'lar hiçbir uzmanlık eğitimleri yok ama ben de bakıyorum bazen annelikle ilgili çocukla ilgili çocuğun hastalığıyla ilgili bütün yanlış bilgileri karşıdaki annelere aktarabiliyorlar. Anneler de sadece o ekranda gördükleri görüntünün arka kısmını görmedikleri için mükemmel anne olarak onu görüp onu takip edebiliyorlar. Sağlıktan tutun eğitimden bütün hayatın her alanında bu yanlış kişiler, bilinçsiz kişiler insanları etki altına alıp yönlendirebiliyor.
KOLAY PARA: Influencerların en etkilediği kesim olarak ben gençleri görüyorum. Herkeste şöyle bir çaba var; kolay yönden nasıl para kazanırım, nasıl influencer olurum, nasıl takipçi sayımı artırırım?..
GENÇ KIZLAR ÖZENİYOR: (İdeal beden algısı ve kadın bedeninin nesneleştirilmesini örnek göstererek) Yine çalışmalarda en çok dikkat çektiğimiz nokta, özellikle genç kızların bu influencerlara özenip onlar gibi olmaya çalışması, onlar gibi olamadıklarında psikopatolojik sorunlar yaşaması…
TÜKETİM: Jean Baudrillard'ın dediği gibi; tüketim toplumunda tüketim kültüründe yaşıyoruz. Influencerların insanları en fazla etkilediği bir nokta da tüketim… Sürekli işbirliğiyle reklam ürünlerini paylaşarak "Bunu alırsanız daha güzel olursunuz", "Bunu sürerseniz dudaklarınız şöyle olur", "Bu parfümü kullanırsanız, bu şekilde kokarsınız" gibi cümlelerle çok daha fazla tüketime yönlendirdiklerini söyleyebilirim.
BAŞLANGIÇ ÇOCUK SORUMLU EBEVEYN
Biricik'e göre; sorunlarla mücadele için başlangıç noktası çocuklar. Sorumluluk ise ebeveynlerde.
- ABD ve Kanada Pediatri Derneklerinin "günlük medya planlaması" önerisini dile getiriyor.
- Çocukların kontrol edilmesi ve bilgisayarlarının salonda olması gerektiğini belirtiyor.
- Ebeveynlerin internette güvenlik kilidi oluşturmaları lazım. Ama "Güvenlik kilidi nasıl oluşturulur?", "İnternete şifre nasıl koyulur?", "YouTube'ta belirli videolar nasıl engellenir?" Ebeveynler bunlara hakim değil, bilmiyorlar.
- 7'den 70'e herkesi eğitime alıp, bir kamu-devlet politikası geliştirilirse bu ancak başarılabilir.
- Bir de aynanöron (taklit etme) konusu var. Ebeveynler sürekli akıllı telefon kullanırsa, çocuk da taklit eder. Çocuğa doğru rol model olmak gerek.
- Ama tüm bu teknolojileri doğru kullanmak, bağımlı olmamak, dezenformasyon-misenformasyondan kaçınmak, o bilgi bolluğunda boğulmamak için bireysel olarak dijital okuryazarlık yapmak lazım.
- Ebeveynlik terimi de değişti; artık dijital ebeveynliği de iyi yapmak gerekiyor. Çocukları fiziki hayattaki tehlikelerden olduğu gibi sanal hayattaki tehlikelerden de korumak için dijital ebeveynlik yönünün geliştirilmesi şart.
- İnternetin hukuki kural temeli çok oluşmadığı için devlet bazında çok büyük bir önlem alınması ya da önlenmesi mümkün değil. Bireysel bazda kişinin önlem alması gerekiyor. Bu noktada da 7'den 70'e herkese bu eğitimler verilirse ancak bunun önüne geçilebilir.