Gazze saldırıları hangi suça giriyor?

Çağdaş Çetindemir / 20.11.2023

İsrail'in Gazze’ye yönelik saldırıları, yalnızca savaş suçu mu, yoksa bir soykırım mı? İsrail'e yargı yolu açık mı? 

Filistin-İsrail geriliminin 59'uncu gününde İsrail savaş uçaklarının Gazze'ye yönelik bombardımanı sürdü. Bu sürede dünya kamuoyu, okulların, hastanelerin, ibadethanelerin, pazar yerlerinin, alt yapı tesislerinin, mülteci kamplarının vurulduğunu gördü. Sivillere yönelik saldırılarda bebekler, çocuklar öldürüldü. Gazze abluka altına alındı. Gazze’de yaşayanlar, su, elektrik, gıda, ilaç gibi temel ihtiyaçlardan mahrum bırakıldı. "Gazze'yi terk et" broşürleri atıldı, tahliye çağrılarında bulunuldu ve nüfus göçe zorlandı. Saldırılarda fosfor bombası kullanıldığı anlaşıldı. Birleşmiş Milletler, gazeteciler, kültürel varlıklar ve tarihi simgeler hedef alındı. Peki tüm bu yaşananlar hukuki olarak ne anlama geliyor?

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berdal Aral, Anadolu Ajansı Teyit Hatı'na yaşananları değerlendirdi. Prof. Aral'ın mesajları net: İsrail savaş suçu işledi, işliyor. İsrail soykırım suçu işledi, işliyor. Devletin ve sorumlu yetkililerin yargılanması için başta İslam dünyasının çok sıkı durması gerekiyor. Prof. Aral’ın söyledikleri özetle şöyle:

SİVİL-ASKER GÖZETMİYORLAR: İsrail'in Gazze'de şu anda işlemiş olduğu o kadar farklı suçlar var ki çok geniş bir çerçeve oluşturuyor. Bunlardan bir tanesi, en büyük, asıl ve öncelikli sorun sivil asker ayrımı gözetmeden Gazze'de tüm hedefleri bombalaması.

SİVİL YERLEŞİMLERİ BOMBALIYORLAR: Normalde uluslararası savaş hukukunun en temel normlarından birisi sivillerle askerler arası bir ayrım gözetmek. Yani hedeflerin mutlaka askeri gereklilik çerçevesinde askeri hedefler olması gerek. Ya da askeri hedeflere katkı sağlayan lojistik merkezler, istihbarat, alt yapı gibi unsurlar. Bunun dışında kalan unsurlar, savaşın dışında olması gereken unsurlardır. Bu çerçevede İsrail'in en büyük en vahim suçlarının başında gelen, sivil yerleşimlerin bombalanması.

SAVAŞIN STRATEJİSİ: Özellikle insanların yaşadığı yerleri bombalıyor İsrail, bunu özellikle yapıyor. Bu savaşın istenmeyen zayiatı, yan unsuru değil fakat savaşın stratejisi bu zaten. Sivil yerleşimlerin bombalanması, sivil asker ayrımının gözetilmediğini bize açıkça ifade eden bir durum bu. Bunu özellikle söylemek lazım.

OKULLAR… HASTANELER… Bunun dışında sivillerin ayrı hedef alındığını söyleyebiliriz. Sadece sivil yerleşimler bombalanmıyor aynı zamanda siviller hedef alınıyor. Mesela diyelim ki yolda konvoyda, konvoy içinde hareket eden insanları da vuruyor İsrail. Durduk yere birilerini vurabiliyorlar, sokakta yürüyen birisi, tankla birilerini öldürüyorlar aynı zamanda, bombalıyorlar vs.  Burada sivil hedeflerin özellikle gözetilmesi özellikle bunlara zarar verilmek istenmesi en büyük suç. Yani yerleşim yerleri dışında, hastanelerin vurulması, okulların vurulması, kliniklerin vurulması, camilerin, kiliselerin, pazar yerinin, mülteci kamplarının vurulması, gazetecilerin özellikle hedef alınması, Birleşmiş Milletler çalışanlarının hedef alınması, Birleşmiş Milletler binalarının dahi vurulması… yani bütün bunlar durumun vahametini ortaya koyuyor.

SAVAŞ SUÇU… İNSANLIK SUÇU… SOYKIRIM… Burada çok açık olarak, savaş suçu, insanlık suçu dışında soykırım suçu işlendiğini iddia ediyoruz, söylüyoruz. Bunu zaten bir tek ben değil, birçok insan söylüyor.

KOLEKTİF CEZALANDIRMA: Bunun dışında insanların zorla göç ettirilmesi de ayrı bir savaş suçu teşkil ediyor. Çünkü savaşlarda kolektif cezalandırma, bir uluslararası savaş suçudur. İnsanların yerinden zorla dayatmayla göç ettirilmesi önemli bir suçtur. Kolektif bir cezalandırmadır.

HEDEF GAZZE'NİN BOŞALTILMASI: Bu aynı zamanda uzun vadeli aslında oranın boşaltılmasını hedefliyor sonuçta. Yani bu normalde savaş sırasında orada yaşayan insanlara sivillere zaten zarar verilmemesi gerekiyor. Burada sivillere zarar vermenin ötesinde aslında sivillerin bütün hayatını etkileyecek olağanüstü bir dayatmanın, kolektif dayatmanın varlığını gözlüyoruz. Bu uluslararası pek çok normlara aykırı. İkamet hakkına en başta aykırı. Toplu cezalandırma olması itibariyle büyük sorun.

İNSANSIZLAŞTIRMA… İŞGAL… İLHAK… Oranın insansızlaştırılması İsrail’in bölgedeki işgal politikalarının da sonucu. İsrail belli ki Gazze’yi işgal edip belki ileride aynı zamanda ilhak etmeyi de  planlıyor. Bunlar zaten uluslararası hukukun temel ihlalleri arasında yer alıyor. Yani bir devletin başka bir devleti, ülkesini işgal etmesi, orayı ilhak etmesi orayı kendi topraklarına katması ve bunun için her türlü hedefi meşru hedef olarak görmesi zaten kendi başına inanılmaz derecede vahim bir suç. 

SAĞLIK HAKKI YAŞAMA HAKKI: Bunun dışında sağlık hakkı çok önemli haktır; yaşama hakkı, sağlık hakkı.  Bireysel olarak baktığımız zaman da çok sorunlar var. Örneğin insanların hastanede tedavi görme imkanı artık ortadan kalkmış durumda çünkü şu anda hastanelerin büyük çoğunluğu işlevini yerine getiremiyor. Kliniklerin büyük çoğunluğu işlevini yerine getiremiyor. Bunların pek çoğu bombalanmış durumda.

MÜLTECİ DEĞİL "YERİNDEN EDİLMİŞ" İNSANLAR: Bunun dışında mültecilere baktığımız zaman mültecilerin korunması gerekiyor. Sonuçta mülteciler zaten kendi topraklarını terk etmiş insanlar. Aslında Gazze’dekiler için mülteci demek de doğru bir şey değil bence, burada yanlış kavram kullanmamak lazım. Yerinden edilmiş insanlar bunlar, çünkü bunlar zaten Filistinli insanlar. Sonuçta İsrail, aslında Filistin toprakları üzerinde kurulmuş, işgalci ve sömürgeci bir devlettir, bir kere bunu unutmayalım. Dolayısıyla orası Filistin toprakları İsrail toprakları falan değil. Dolayısıyla bu insanlar kendi ülkelerinde yer değiştirmek zorunda kalmış ve Gazze'ye gelmişler.

ÖLÜM TEHDİDİ SAVAŞ SUÇUDUR: Bu insanlar bir kez daha topraklarını terk etme dayatmasıyla karşı karşıyalar. Terk etmedikleri taktirde de öldürülmeleri ihtimal dahilinde, bu aynı zamanda tehdit.  Tehdit de zaten bir savaş suçudur. Şantaj, tehdit, insanların korkutulması… savaş suçudur. Sivil asker ayrımını gözetilmemesi anlamına geliyor. 

KÜLTÜREL UNSURLAR YOK EDİLDİ: (Yaser Arafat anısına yapılan bir eserin ve Mavi Marmara anıtının yıkılması) Eğitim hakkının ihlal edilmesi, kültürel hakların ihlal edilmesi, kültürel unsurların yok edilmesi, kimliğinin, hafızasının yok edilmesi söz konusu… kültürel hakların ihlal edilmesi, tarihi yerler, anıtlar yok ediliyor.

 

FOSFOR BOMBASI CENEVRE SÖZLEŞMELERİ’NE AYKIRI

Prof. Aral'ın üzerinde durduğu bir diğer başlık ise fosfor bombası kullanımıyla ilgili. Fosfor bombasının yasaklanan bir silah olduğunu ve bu konuda uluslararası anlaşmalar bulunduğunu belirten Prof. Aral şunları söyledi:

-      Fosfor bombası, yanıcı bir bomba olması itibariyle hem çok büyük acı veriyor insanlara hem vücudu yakan bir şey, aynı zamanda sivillere çok zarar veren bir silah.

-      1980 tarihli Birleşmiş Milletler Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi'ne 125 civarında devlet taraf ama İsrail taraf değil.

-      Burada yanıcı silahlar yasaklanıyor. Fosforla ilgili olarak şu söyleniyor: Fosfor çok olağan dışı durumlarda kullanılabilir, sivillere zarar vermemek kaydıyla, havadan değil karadan, tankların atması durumunda, eğer sivil yerleşim yoksa, askeri gereklilik varsa bu düşünülebilir deniyor. Bunun ötesindeki her durum ihlal.

 

TEAMÜL HUKUK TÜM DEVLETLERİ BAĞLAR

-      İsrail "Ben buna taraf değilim zaten" diyebilir fakat bizim de şunu söylememiz mümkün: Zaten Cenevre Sözleşmeleri sivillere ilişkin 4. statüsü, 1944 tarihli, orada insanlara çok büyük zarar veren, sivil asker ayrımını yapma imkanından mahrum bırakan silahların kullanılması yasak diyor. Genel bir ifade bu.

-      Fosfor bombası gibi silahlar, Cenevre Sözleşmeleri'ne aykırı. İsrail, Cenevre Sözleşmeleri'ne taraftır. Taraf olmasaydı bile şunu çok rahatlıkla söyleyebilirdik: Zaten bu tür silahlar, fosfor bombası, misket bombası, kimyasal-biyolojik silahlar, lazer güdümlü silahlar, kara mayınları, bubi tuzaklı silahlar yasaklanmıştır. Bunlar teamül hukuk haline gelmiştir, tüm devletleri bağlar.

 

İsrail’in fosfor bombası kullanarak savaş suçu işlediğinin altını çizen Prof. Aral "Yanılmıyorsam misket bombası da kullanıyor. O da savaş suçudur, büyük zarar veriyor sivillere." dedi. Prof. Aral özetle şunları söyledi:

ALT YAPIYA SALDIRI SOYKIRIMDIR: Gazze gibi insanların çok yoğun yaşadığı, nefes almanın zor olduğu bir coğrafyada, bu insanların dünyadan tecrit edildiği bir bağlam içinde, onların en temel ihtiyaçlarının gidermesini engelleyerek, su, elektrik, gıda ve ulaşımının, ilaca ulaşımının engellenmesi aslında sadece bir savaş suçu değil aynı zamanda bir soykırım kategorisine giriyor.

ABLUKA… ASKERİ TECRİT… ASKERİ KUŞATMA… 2.3 milyon insanın hayatını idame ettirmesinin adeta imkansız hale getirildiği bir durumdan bahsediyoruz burada. Gazze artık açık hava hapishanesi olmaktan çıkıp açık hava mezarlığına döndü. Su olmadan gıda olmadan ilaç olmadan elektrik olmadan insanların normal yaşaması ve yaşamını devam ettirmesi mümkün değil. O zaman daha da vahim suçlar meydana gelir. Soykırım suçudur. İsrail soykırım suçunu işlemiş durumda. Artık bunu tartışmaya gerek yok. Soykırım çoktan işlendi Gazze'de.

DELİL FOTOĞRAFLAR VE BM RAPORLARI

Daha önce Birleşmiş Milletler'e bağlı 33 raportör, İsrail'in Gazze'de soykırım yaptığını dünya kamuoyuyla paylaşmıştı. Anadolu Ajansı'nın Gazze'de yaşananlara ilişkin kayda aldığı haber fotoğrafları da delil niteliği taşıyordu.

Bazı akademik görüşleri hatırlatan Prof. Aral, İsrail'in Filistin'e uyguladığı politikalara tarihi süreklilik dikkate alınarak bakıldığında "Kapsamının çok geniş olması", "Şiddetinin çok derin olması" ve "Bir milletin yok edilmesine giden bir süreç olması" açısından da soykırım olduğunun söylenebileceğine işaret etti.

İSRAİL SOYKIRIM SÖZLEŞMESİNE TARAF

Prof. Aral, tüm bu manzara karşısında hukuki sürece ilişkin özetle şu hususlara dikkat çekti:

-      Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne 153 devlet taraf, İsrail de taraf. Sözleşmede soykırımın tanımlandığı maddeden hareketle Gazze’de yaşananlar, soykırım suçunun işlendiğini gösteriyor.

-      (Diğer soykırım örneklerine göre) Burada farklı bir durum var. Soykırıma yol açan unsurlar burada daha fazla. Soykırımcılar burada çok açık olarak "Biz soykırım yapacağız" dediler. Açık açık pervasız bir şekilde "Biz orayı imha edeceğiz, yok edeceğiz" diye… Başbakan dedi bunu, cumhurbaşkanı, bakanlar, muhalefet liderleri bile aynı şeyi söylediler. Ağzını açan İsrailli açıkça korku ve düşmanlık üreterek “Biz bu insanları yok edeceğiz, bunlar teröristtir” dediler. (Geçmişte Sırpların Bosnalı Müslümanlara, Nazilerin Yahudilere, Romanlara, Polonyalılara vb. soykırım suçu işlediğini hatırlatarak) Fakat bunu açık açık aleni yapmadılar, gizli yaptılar. Oysa biz Gazze'de açık açık "Biz bu insanları yok edeceğiz" diyen insanlarla karşılaştık.

DEVLET DEVLETE DAVA AÇABİLİR: Soykırım sözleşmesi çerçevesinde gerekirse bir devlet herhangi başka bir devlete yönelik olarak uluslararası mahkemede dava açabilir.

BM ASKERİ MÜDAHALE KARARI ALABİLİR: BM Güvenlik Konseyi, gerek görürse, isterse askeri müdahale kararı bile alabilir. (Libya ve Sudan örnekleri) Çok vahim insanlık suçları işlendiğinde, savaş suçu olduğu zaman, soykırım suçunun da bunun en vahimi olduğunu düşünürsek, şayet Güvenlik Konseyi bunun uluslararası barış ve güvenliğini ihlal ettiğini ya da bunun tehdit ettiğini düşünüyorsa (büyük ihtimalle burada ilanı olacaktır) o zaman isterse uluslararası ceza mahkemesine gider ve der ki "Ey savcı biz bunun uluslararası barış ve güvenliği ihlal ettiğini düşünüyoruz, sen bu davayı ele al" Bu durumda mutlaka soruşturma yapılması gerekiyor. Yani bu yapıldı geçmişte, isterse bunu yapabilir Güvenlik Konseyi.

ABD İZİN VERMEZ: Ama tabii bu konuda iyimser olmak mümkün değil çünkü orada biliyorsunuz ABD var ve ABD zaten İsrail’e ilişkin hiçbir yaptırım kararının alınmasına izin vermeyecektir. Dolayısıyla o mekanizmanın kullanılma imkanı yok.

BM GENEL KURULU DEVREYE GİREBİLİR: Farkındayım abartılı olabilir, sadece spekülasyon olarak söylüyorum ama istenirse BM Genel Kurulu devreye girebilir.

BM GÜVENLİK KONSEYİ BARIŞ GETİRMİYOR: Çünkü Güvenlik Konseyi dünyaya barış filan getirmiyor maalesef. Çünkü çok ideolojik davranıyor üyeler. Stratejik çıkarlara yönelik birtakım kararlar alınıyor, çifte standartlar çok fazla, tutarlı kararlar alınmıyor, ABD güdümünde Güvenlik Konseyi.

1950 KARARI: İsterse BM Genel Kurulu İsrail'e yönelik olarak her türlü yaptırım kararını alabilir. 1950 yılında Güvenlik Konseyindeki bir grup devletin önerisi üzerine Genel Kurul 3'te 2'lik oy çokluğuyla "Barış İçin Birleşme" diye bir karar aldı. Çok enteresan bir karar. Diyor ki karar; Güvenlik Konseyi diyor, uluslararası barış ve güvenliğe yönelik ciddi bir ihlal olduğunda, bir kriz ortaya çıktığında, mesela saldırganlık, savaş vs. eğer bir sürekli üyenin vetosundan dolayı karar alamıyorsa bu durumda diğer üyeler gerek görürlerse konuyu Genel Kurula getirebilirler.

3'TE 2 OYLA TAVSİYE KARARI: Genel Kurula en az 3'te 2'lik oy çokluğuyla bu krize ilişkin herhangi bir eylem planını isterse tavsiye edebilir. Genel Kurul bağlayıcı karar alamaz, tavsiye edebilir. Yalnız şunu söyleyeyim; Genel Kurulun tavsiyede bulunması demek, ille de ben buna uymayacağım anlamına gelmez. Ben size bir tavsiyede bulunurum, siz buna uyarsınız, buna bir engel yok aslında.

İSLAM DÜNYASI SIKI DURURSA: Dolayısıyla istenirse, eğer İslam dünyası bu konuda çok sıkı durursa, İslam ülkeleri, inanıyorum ki Afrikalılar, Latin Amerikalılar, Asyalılar, muhtemelen bu konuda İslam dünyasıyla birlikte hareket edecektir diye düşünüyorum açıkçası. Yani bir uluslararası mahkeme kurulması, soykırım meselesi bağlamında düşünülebilir.  

CEZA MAHKEMESİ YETKİLİLERİ YARGILAYABİLİR: (Filistin'in 2015 itibariyle uluslararası ceza mahkemesi üyesi olduğunu, İsrail'in 2014'teki Gazze saldırısını dava ettiğini, şu anda son Gazze olaylarının incelendiğini ve 2014'teki suçlarla ilgili yargılamada mahkemenin ipe un serdiğini düşündüğünü belirterek) Soykırım sözleşmesi bağlamında şayet İsrail şikayet edilirse divana, bu devletin şikayeti oluyor, devletten devlete şikayet oluyor. Ama ceza mahkemesine giderse, ceza mahkemesi devletleri yargılayamaz zaten, ne yapar devlet yetkililerini yargılar; başbakan, cumhurbaşkanı, genelkurmay başkanı, bakanlar, kuvvet komutanları vs. bunları yargılaması mümkündür.

FİLİSTİN TARAF: Dolayısıyla olay Filistin topraklarında geçtiğinden dolayı ceza mahkemesinin buna yetkisi vardır.  İsrail diyor ki "Ben taraf değilim" Tamam sen taraf değilsin ama Filistin taraf. Burada ceza mahkemesi nerede yargı yetkisine sahip? Üç durumda yargı yetkisine sahip.

-      Birinci durum, şayet "savaş suçları, barışa karşı suçlar, insanlığa aykırı suçlar, soykırım suçları" bunlardan herhangi birisi bir üye devletin topraklarında işlenmişse ceza mahkemesinin buna yargı yetkisi vardır. (…)

-      İkinci durum, şayet ilgili devletin vatandaşları belli bir yerde suç işlemişlerse, kendi ülkesinde yapmasa da, mahkeme devreye girer. (…)

-      Üçüncü durumda ise BM Güvenlik Konseyi devreye girer. (…)

EVRENSELLİK İLKESİ: BM Güvenlik Konseyi'nin orada ABD olduğu için İsrailli yetkilileri mahkemeye sevk etmeyeceğini düşünen Prof. Aral, "Filistin’in taraf olmasından dolayı İsrailli yetkililerin yargılanmasının mümkün olabileceği" görüşüne sahip. Son olarak evrensellik ilkesinden söz eden Prof. Aral'a göre; 

-      Herhangi bir devlet, eğer kendi ceza kanunlarında soykırım suçu, savaş suçu, insanlığa aykırı suçlar gibi kategoriler varsa, kendi ülkesinde bulunan şüpheli yabancıyı ulusal mahkemelerinde yargılayabilir.

-      Bir devlet uluslararası ceza mahkemesine tarafsa, ya şüpheli yabancıyı yakalar ve teslim eder ya da yargılar. Türkiye, ceza kanunu itibariyle buna müsait.

-      Bir devlet isterse, kendisiyle hiç alakası olmasa dahi, evrensellik ilkesi çerçevesinde bu dört kategori suç işlendiği zaman kendisi yargı yetkisine sahiptir. Yargılayabilir ve hapse atabilir.