Sosyal medyada dezenformasyon yayarak kamuoyunda lehte kanaat oluşturmaya çalışan kötü niyetli aktörler, Gazze’de ne hedefledi?
İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emre Erdoğan, Anadolu Ajansı Teyit Hattı'na değerlendirmelerde bulundu. Türkiye'de NATO desteğiyle oluşturulan dezenformasyon eğitimi ve infodemi eğitimi projesinde koordinatör olarak görev alan Prof. Dr. Emre Erdoğan, şunları söyledi:
DEZENFORMASYON NEDİR? Dezenformasyon daha geniş bir ailenin bir parçası. Bunu biz özellikle pandemi döneminde çok daha iyi idrak edebildik. Şöyle bir tasnife gidiyoruz; üç tür bilgi düzensizliği var. Bir tanesi dezenformasyon, ikincisi mezenformasyon, üçüncüsü malenformasyon. Üçünde de iki parametreye bakıyoruz. Bir paylaşılan bilgi doğru mu, yanlış mı? İki, paylaşanın kastı ne?
- Dezenformasyonda paylaşılan bilgi yanlış ve paylaşan da bunu kasıtla paylaşıyor. Kötü bir niyetle paylaşıyor.
- Mezenformasyonda paylaşılan bilgi yanlış ancak paylaşan bunu kötü bir niyetle yapmıyor. Doğru bir şey paylaştığını zannediyor. (Bu neden önemli? Çünkü pandemide paylaşılan bilgilerin büyük bir kısmı, yanlıştı ve insanlar iyi niyetle paylaşıyorlardı)
- Malenformasyonda, paylaşılan bilgi doğru ama yine kötü niyetle paylaşılıyor. Özellikle sızıntı dediğiniz meseleler var. Örneğin bir ünlünün yazışmasını ya da özel hayatına dair (doğru da olabilir) bir bilgiyi sızdırmak… Bunu kullanan kötü niyetle yapıyor.
PAYLAŞANIN NİYETİ NE? Dezenformasyonda paylaşanın niyeti tartışmasız kötü. Kötü bir niyetle yanlış bilgi yayıyor. Yaptığımız çalışmalar gösterdi ki paylaşılan bilgilerin büyük bir kısmı mezenformasyon. İnsanlar iyi niyetle paylaşıyorlar. Hatta dezenformasyonla mezenformasyon arasında geçiş var.
DEZENFORMASYONU KİM YAPIYOR? Dezenformasyon, kötü niyetli olduğu için, kastı olan bir aktör aramak zorundayız. Bir kastı olmadan bir insan bir yanlış bilgi paylaşıyorsa bu dezenformasyon değil. O zaman ilk akla gelen devletler oluyor.
PROPAGANDA: Devletler, propaganda kelimesiyle örtüşüyor. Propaganda, önceden harekete geçmek anlamına geliyor ve Jül Sezar'dan beri var. Dezenformasyon kelimesi daha yeni; Rusya’da ilk defa karşılaşıyoruz 1950'lerde "Beşinci Kol" faaliyeti dediğimiz yerde.
DEVLETLER: Devletler, dezenformasyon yapıyorlar mı yapıyorlar. Devletler dezenformasyon yaparken savaş içerisinde yapabilirler bunu ya da başka dönemlerde de yapabilirler. Başka ülke vatandaşlarına karşı yapabilirler. Kendi ülke vatandaşlarına göre yapabilirler.
GOEBBELS ÖRNEĞİ: En klasik örnek nedir? İkinci Dünya Savaşı kaybedilirken bütün Almanya'nın savaşın kazanıldığını düşünmesini sağlayan (Hitler'in Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı) Joseph Goebbels örneğidir. Yaptığı dezenformasyondur, kendi halklarıyla ilgilidir. Başka ülke vatandaşlarına yönelik de dezenformasyon kampanyaları yapmıştır. Dezenformasyonun şahı diyelim, en iyi yapan insan olarak, kitabını yazan insan olarak biliniyor.
İTİBAR SUİKASTI: Devletler yapar ama sadece devletler yapmaz. İnsanlar da yapar. İtibar suikastları yaparlar. Şirketler rakipleri hakkında yaparlar. Medya kuruluşları yapar. Dezenformasyonu kötü niyeti olan herkes yapabilir ama dikkatimiz daha çok devletlere çünkü bu daha çok devletlerin yaptığı bir faaliyet olarak algılanıyor.
GEÇMİŞTEN ÖRNEKLER: Tarihsel olarak çok örnek var. (Siyaset felsefecisi) Niccolo Machiavelli'de bile görüyorsunuz; kamuoyu belirleyici oluyor ve o zaman işte çeşitli kuşatmalarda dezenformasyon yapılıyor. Hatta (yazar) Ömer Seyfettin'in ünlü bir öyküsü vardır. Kuşatma sırasında ne kadar çok yemeği olduğunu gösterir, bu da bir dezenformasyondur, öykü ama bu yapılabiliyor.
UÇAKTAN YALAN YAĞIYOR: Birinci Dünya Savaşı'nda çok yoğun dezenformasyon yapılıyor. Uçaklarla havadan bültenler atılıyor vatandaşlara yönelik. Soğuk savaş dönemi çok fazla dezenformasyon yapıldığı dönem. Yanlış bir imaj var; "Şeytanlar yapar" diye… Soğuk savaşın şeytani figürleri Ruslar yapar, yoo …
KÖRFEZ SAVAŞI: Soğuk savaş döneminde ABD de Birleşik Krallık da dezenformasyon yapmış. Hatta çok daha yakına gelelim, 1990'daki Körfez Savaşı'nda BBC'nin net dezenformasyon yaptığına dair bulgular var. İkinci Körfez Savaşı'nda BBC'nin net dezenformasyon yaptığına dair bulgular var.
KİMYASAL SİLAH İDDİASI: (ABD'nin eski ulusal güvenlik danışmanı) Colin Powell'ın yaptığı Birleşmiş Milletler'de "Kimyasal silah bulduk" iddiası, bir dezenformasyon örneği bir kanaat.
YUMUŞAK GÜÇ: Aslında dezenformasyon yapabilme kapasitesi o yumuşak gücün bir parçası. Yani silahla yaptırmak istemediğiniz şeyi, gönül rızasıyla yapıyorsunuz ve bunun için de "Doğru söylemeniz şart ya da değil" demiyor, "İnsanları ikna etmeniz gerekiyor" diyor. Bu da bir dezenformasyonunu parçası olabilir. Dolayısıyla yapılır, yani diplomasinin ya da ülkeler arasındaki ilişkilerin bir parçası olarak dezenformasyon her zaman var. Ülkelerden bahsedeceksek tabii…
GAZZE: Burada gördüğümüz şey, enformasyon savaşları. İnsanlar kanaat oluşturmak için ortamı bilgiye boğuyorlar ve o bilgilerin kayda değer kısmı yanlış oluyor. Aslında herhangi bir vakada piyasada dolaşan bilgilerin çok azı dezenformasyon ve ortalıkta bilgi yayanların da çok azı dezenformasyon yapıyor. Bu kadar az bir şeyin etkisi çok fazla oluyor. Bu çok önemli bir şey. İşi de kolaylaştırıyor. Gördüğümüz şey, bir tür enformasyon savaşı hatta melez savaş diyor buna stratejistler.
LEHTE KANAAT: Buradaki dezenformasyonun hedefi kamuoyları. Sosyal medyanın etkisi kullanılıyor. Eskiden sosyal medya yokken işler biraz daha kontrol altındaydı, şu anda sosyal medyayla çok kolay dezenformasyon kampanyaları üretebiliyorsunuz. Lehte kanaat oluşturmak istiyorlar. Lehte kanaat oluşturmak için de gerçekleri çarpıtarak sunmaya çalışıyorlar.
"KAPALI REJİM" ÇİN ÖRNEĞİ: Şu an dünyada açık ve kapalı rejimler var. Açık rejimler, dezenformasyona daha kırılgan. Kapalı rejim Çin'dir. Yani Çin'in sosyal medyası kontrol altındadır, Çin'in medyası kontrol altındadır. Çin'de vatandaşlar kontrol altındadır. Dolayısıyla onların önüne ne geleceğini olabildiğince denetler Çin hükümeti ama dünyanın geri kalanında böyle bir kapalı rejim yok. Belki Kuzey Kore'dir, o da belki...
GERÇEKLER: Gazze örneğinde ekim ayından beri olan bir şey, farklı anlatıların yayılması ve kamuoyunda tetiklenmesi gerekiyor. Bu farklı anlatılardan bir tanesi, orada olan gerçekler. Bizim bildiğimizi düşündüğümüz gerçekler. 40 bine yakın insanın ölmesi, bunun çoğunluğunun çocuk ve kadın olması vesaire… Orada açlığın yaşanması, bir de bunun başka bir ülke için haklı bir savaş olarak sunulması... Yani bir taraf; bu resimleri, bu belgeleri, bu dokümanları artık engellenemiyor, çünkü bu dokümante ediliyor, o ortaya konuyor. Öteki taraf da onun ya yanlış olduğunu söylüyor ya da başka bir anlatı yapıyor.
ABD'DE ÖĞRENCİ AYAKLANMALARI: Mesela şöyle görüyorsunuz; ABD'deki üniversite öğrencisi ayaklanmaları... Orada da bir dezenformasyon görüyorsunuz. Kimdir bunlar? Düşünce özgürlüğünden mi bahsediyoruz yoksa terörist faaliyetler mi? Dolayısıyla Gazze bence çok ciddi bir şekilde en net görebileceğiniz bir enformasyon savaşıdır ve merkezi olarak yönetsel çünkü burada aktörlerden biri olan İsrail devleti enformasyon araçlarını kullanabilen bir devlet. Buna haiz olan bir devlet ve bunu da yapabiliyor. O yüzden de Gazze iyi bir örnek.
AVRUPA PARLAMENTOSU SEÇİMİ: Başka bir örnek, Avrupa Parlamentosu'na yönelik Rusya'nın dezenformasyon kampanyaları. Bu konuda zaten Avrupa Birliği (AB) çok uzun zamandır tetikteydi ve ciddi bir tedbir almıştı. euvsdisinfo.eu (AB'nin Rusya yanlısı dezenformasyonla mücadele projesi) web sitesi üzerinden bunu yapıyordu. Net olarak inanılmaz ölçekte Rus dezenformasyonu olduğuna dair iddialar var. Seçimin sonuçlarını manipüle etmek için… Bu, her yerden olabilecek bir şey. İnternetteki web sitelerinden, sosyal medyadan, TikTok'tan, Telegram'dan her taraftan deyim yerindeyse saldırı altında olduğunu düşünüyor AB ve buna karşı da tedbir almak için sürekli eylem içerisinde… Bu da taze bir örnek olarak aklımızda bulunsun.
GÜVENLİK SORUNU: Dezenformasyonu bir tür enformasyon savaşı olarak gördüğünüzde bir güvenlik sorunu haline getiriyorsunuz. Devletlerin de güvenlik işleriyle uğraşan kurumları bellidir. Yani hem işi devlete veriyorsunuz hem de bu kurumlar nedir İçişleri Bakanlığı’dır dahili bir sorun ise harici bir sorun ise Silahlı Kuvvetler... Dünyada baktığınız zaman Pentagon ve NATO bu işle ilgileniyor. Burada mesele şu, dezenformasyonla mücadele etmekte devletler yetersiz kalıyorlar. Çünkü eninde sonunda dezenformasyonla mezenformasyon arasında bir geçişkenlik var.
YAYILMIYORSA ANLAMSIZ: Ben istediğim kadar yalan söyleyeyim, kötü niyetli bir yalan söyleyeyim, o yalan yayılmadığı sürece bir anlamı olmaz. Onun yayılmasını mümkün kılan faktörler, milyö (ortam) diyoruz, ortam ne? Sosyal medya. Sosyal medya bunu mümkün kılıyor. Sosyal medya dediğin zaman karşına platformlar geliyor. Bunu mümkün kılan platformlar var.
DEZENFORMASYONLA MÜCADELEDE KİME NE GÖREV DÜŞÜYOR?
"KAPALI İLETİŞİM" ETKİSİ: En fazla yalan nereden yayılıyor? WhatsApp'tan yayılıyor. Tamamen kontrol dışı. Alternatifi Telegram daha kötü. TikTok kontrol dışı. Biz burada Facebook için X (eski adıyla Twitter) için üzülüyoruz da onlar o kadar kontrol dışı değil. Orada ne olduğunu görüyorsunuz ama Telegram'da ya da WhatsApp'ta görmek mümkün değil. Gerçekten de dezenformasyonun büyük bir kısmı WhatsApp'tan yayılıyor, kontrol dışı.
PLATFORMLAR MASADA: Facebook da çok önemli bu açıdan ama TikTok daha önemli. TikTok çok daha büyük dezenformasyon aracı. "Bu platformlar kötü niyetle yapıyor" demiyorum, bunlar platform, ortam sağlıyorlar. Bu önemli bir şey, masada onlar var.
GAZETECİLİĞİN DOĞASI: İkincisi sizi de ilgilendiren, hepimizi ilgilendiren, gazeteciliğin değişen doğası var. Şu anda gazeteciliğin aldığı hal şu: Hem tıklama gazeteciliği, tık avcılığı dediğimiz bir kavram var "Aman gelsinler" diye hem de "fast food gazeteci" dediğimiz var. İçeriği sorgulamadan hızla yayılıyor. Buna bir de vatandaş gazeteciliği koyduğunuz zaman kaosa dönüyor. Gazeteci dediğimiz medya, sosyal medyada gördüğü herhangi bir yalanı, içeriğini doğrulamadan, kontrol etmeden, bizim aşina olduğumuz editöryal süreçlerden geçirmeden yayabiliyor. Burada çok güzel benzetme var; medya ortamları paralel/çoklu evrenler gibi, arada solucan delikleri var. TikTok'ta bir yalanı yaydığınız zaman Facebook’tan sesi geliyor. Yarın öbür gün ana akımda haber oluyor çünkü editöryal süreçler yok.
VATANDAŞ GAZETECİLİĞİ: Vatandaş gazeteciliğinde editöryal süreç sıfır. Ne içerik kontrolü var ne doğruluk kontrolü var ne çapraz kontrol var ne bir sorumluluk var. Böyle bir meselede medya o zaman masaya geliyor.
MEDYA NE YAPIYOR? Ciddi kuruluşlar bununla uğraşıyorlar. BBC -ki taraflı, tarafsız olduğunu söylemeyeceğim- ama en azından "Uğraşıyorum" diyor. Reuters, tarafsız değil ama "Uğraşıyorum" diyor. Bir taahhüdü var, ciddi kuruluşların hepsi bir taahhütte bulunuyorlar. Ama içeriğin yüzde 90'ı ciddi kuruluşlardan gelmiyor artık. Vatandaş gazeteciliğinden geçiyor. Şurada bir tane video çekiyor, o videoyu atıyor, birden skandal haber… Kıyamet kopuyor, belki bir infiale dönüşüyor, insanlar sokağa dökülüyor. Yalan! Dolayısıyla burada bir şey var. Başka bir mesele.
NİYE YALAN YAYIYORSUNUZ? Vatandaşların sorumluluğu var. Çok uzun zamandır çalışıyoruz, özellikle pandemide gördük. Niye yalan yayıyorsunuz? İnsanlarla konuştuk; iyi niyetle yalan yayıyorlar! Yani "Burnuna tereyağ sürsün ne olacak ki, ne sakıncası, zararı olur ki?", "Duydum", "Şu bilmem ne ilacı çok iyi geliyormuş" … Biliyorsunuz veteriner ilaçları içirdiler insanlara iyi geliyor diye bu yalanlarla…
FRENE BAS: Ama insanlara şunu söylememiz lazım; böyle bir bilgi geldiği zaman frene bas! Frene bas paylaşmadan önce, kontrol et. Ama kontrol etmiyor insanlar, neden etmiyorlar? Çünkü paylaşmak çok heyecan verici bir şey. Like alıyorsunuz, tık alıyorsunuz, beğeniliyorsunuz, WhatsApp'tan takdir görüyorsunuz, sosyal şeyler devreye giriyor. Çok cazip bir şey. O zaman burada vatandaşlara rol düşüyor.
EĞİTİM: Vatandaşa nasıl bir eğitim verdiğimiz de önemli. Sorgulayıcı bir eğitim veriyor muyuz? Medya okuryazarlığı veriyor muyuz? Çocuklarımıza nasıl davranıyoruz? Yani çocuk sahibi insanlarız, onlara yanlış bilgiyle mücadelede ne yapacakları konusunda nasıl bir eğitim veriyoruz? Okullarımız ne kadar eğitim veriyor?
YALAN YAYAN SİYASETÇİ: Buradan nefret söylemi çıkıyor, bakın Suriyelilerle ilgili yalan haber yayan siyasetçi var. Ve bu nefret söylemi infiale ve şiddete dönüşüyor. Bu şaka kaldırır bir şey değil, bütün bunlarda herkese yani devlete rol düşüyor ama devletin yapacağı şey sadece karşı propaganda ya da karşı dezenformasyon değil, ekosistemi güçlendirmesi lazım.
EKOSİSTEM: Şu anda gelinen nokta da o, ekosistemi güçlendirmemiz lazım ve en önemlisi bunu yaparken de alt temelli yapmamız lazım, yani temel özgürlüklere ziyan vermeden. Çin’de olmuyordur muhtemelen; düşünce özgürlüğü olmayan yerde, haber alma özgürlüğü olmayan yerde olmaz zaten kolay kolay. Devlet, dezenformasyon yapar orada zaten başkasına izin vermez. Ama siz dezenformasyonla mücadele ederken düşünce özgürlüğünü ve ifade özgürlüğünü de korumak zorundasınız ve tüm bunları yaparken de herkesin vicdanı rahat olmalı. Yani dezenformasyonla mücadelede art niyet olmadığını görmek lazım.
ABD'DEKİ GÜNCEL TARTIŞMA: Şu an ABD'de olan tartışmayı söyleyeyim; "Dezenformasyonla mücadele ediyorsunuz" diyor bir taraf ama aslında "Belli bir ideolojiyi empoze ediyorsunuz" diyor. "Siz Trump'la mücadele ediyorsunuz, Rusya'yla ya da Çin'le değil" diyor. "Siyasi mücadelenizin parçası haline getirdiniz dezenformasyonla mücadeleyi" diye çok ciddi suçlamalar var. Ve bu çok önemli bir mesele. Yani herkesin içi rahat olması, belki onu "Evet dezenformasyonla mücadele eden insanlar, hepimizin iyiliği için yapıyor bunu" denilmesi lazım, bu da kolay bir şey değil.