Sosyal medya platformlarında kullanıcıların beğenilerini, izleme alışkanlıklarını ve etkileşimlerini analiz eden algoritma, bir sonraki sayfada hangi gönderinin öne çıkacağını belirliyor.
Algoritmaların işleyiş biçimlerini anlayan kullanıcıların daha sağlıklı bir sosyal medya kullanımı sergileyeceği düşünülürken, ABD merkezli Harvard Kennedy School'da yayımlanan yeni bir rapor bu yaklaşımı sorguladı.
ABD'deki Northeastern Üniversitesi profesörü Myojung Chung tarafından yayınlanan araştırmada algoritmaların nasıl çalıştığının bilen kullanıcıların, sosyal medyada karşılaştıkları yanıltıcı içerikleri düzeltme eğiliminin daha düşük olduğunu ortaya koydu.
AA Teyit Hattı, Profesör Myojung Chung ile görüşerek algoritmaların yanıltıcı bilgilerin yayılmasındaki rolünü ve sosyal medya kullanıcılarının bu algoritmalara karşı tutumlarını mercek altına aldı.
- Sosyal medya algoritmaları neyi öne çıkarıyor: Gerçeği mi yoksa etkileşimi mi?
Sosyal medya algoritmaları büyük ölçüde etkileşimi önceliklendiriyor. Gönderiler, videolar veya hikayeler, sosyal medya platformunda kullanıcı süresini en üst düzeye çıkarmak için tasarlanmış şeffaf olmayan kriterlere göre belirleniyor.
Bu sistemler, duygusal, sansasyonel ve çoğu zaman yanıltıcı içerikleri öne çıkarıyor. Çünkü bu tür içerikler kullanıcılarda daha güçlü tepkilere yol açarak yanlış veya önyargılı bilgilerin doğru bilgilerden daha hızlı yayılmasına neden olur. Aynı zamanda, kullanıcıları mevcut inançları pekiştiren, görüşlerini daraltan ve farklı bakış açılarına maruz kalmayı azaltan filtre baloncuklarına sokarlar.
- "Algoritmaların nasıl işlediğini bilmek, neden her zaman daha sağlıklı bir sosyal medya kullanımı sağlamıyor?"
"Evet, bu bulgu aslında epey şaşırtıcıydı. Hatta biraz da ezber bozan bir durumdu; çünkü pek çok insan, sosyal medyayı ne kadar çok kullanırsanız, nasıl çalıştığını anlamaya o kadar yatkın olacağınızı varsayar, değil mi?
Benim yorumum şu: Genç yetişkinler sosyal medya ile büyüdüler; onlar için sosyal medya tıpkı hava gibi. Bu yüzden, 40'lı, 50'li ya da 60'lı yaşlardaki eski nesillerin aksine, bunu öğrenmek zorunda olduklarını hissetmiyorlar.
Eski nesiller sosyal medya ile büyümedikleri için onu nasıl kullanacaklarını ya da nasıl çalıştığını öğrenmek zorunda kaldılar. Ama bu genç yetişkinler için durum 'Hey, bu öğrenmem gereken bir şey' hissiyatından çok uzak. Sanki onlar doğmadan önce de oradaydı. Yani, 'bu işin doğası bu' deyip geçiyorlar. Ayrıca sosyal medyayı gerçekten anlamlı bilgi edinmek için değil, daha çok eğlence amaçlı kullanıyorlar.
Bu sebeple, nasıl çalıştığını öğrenmeleri gerektiğine dair bir ihtiyaç hissetmiyorlar. 'Orada duruyor, ben de sadece tüketiyorum, hepsi bu' kafasındalar. Ayrıca çok şey bildiklerini de düşünüyorlar. Aslında sosyal medyanın mekanizmasını ya da nasıl işlediğini tam olarak anlamadıkları halde çok şey bildiklerini sanmaları bir tür 'bilme yanılgısı'.
Sonuç olarak bu çarpıcı bir bulguydu ama aynı zamanda son derece mantıklı. Ve aslında tehlikeli de; çünkü aslında bilmediğiniz bir konuda çok şey bildiğinize inanırsanız, bu durum daha bilgisizce kararlar almanıza yol açar."
- Çalışmanızda elde ettiğiniz sonuca göre; sosyal medyayı en çok kullananlar, aslında algoritmaların nasıl çalıştığı hakkında en az bilgisi olanlar. Yoğun kullanım neden bir tür 'körlüğe' veya bilgi eksikliğine yol açıyor?
Çalışmam, algoritmik anlayışı daha güçlü olanların, yanlış bilgiyi düzeltme veya filtre balonundan çıkmak için sosyal medyada çeşitli bakış açıları arama konusunda daha az istekli olduğunu ortaya koydu; ki bu gerçekten şaşırtıcıydı.
Bunu pek beklemiyordum, çünkü önceki birçok çalışma, sosyal medya algoritmalarının bilgiyi nasıl filtrelediğini ve sunduğunu anlarsak, yanlış bilgiyi düzeltmek veya herhangi bir eleştirel davranış sergilemek için daha fazla harekete geçeceğimizi gösteriyordu. Ancak ben, belki herkes için değil ama en azından genç yetişkinler arasında durumun tam tersi olduğunu buldum.
Algoritmaları ne kadar iyi anlarlarsa, harekete geçme olasılıkları o kadar düşüktü. Ben bu duruma Algoritmik Sinizm (Algorithmic Cynicism) adını veriyorum. Bu, doğrudan ziyade dikkat çekmek üzere tasarlanmış, devasa ve kar odaklı sosyal medya sistemlerine karşı kişisel eylemin anlamsız olduğu hissidir. Daha önce de bahsettiğim gibi, sosyal medya platformları doğruluktan ya da kesinlikten çok etkileşime önem veriyor.
Bu, basit bir kayıtsızlık değil. Daha çok, gençlerin sansasyonellik, kutuplaşma veya yanlış bilgiyle dolup taşan bir medya ekosistemi karşısında çaresiz hissetmelerini yansıtan daha geniş bir kültürel ruh halini yansıtıyor. Oyun hileli/kuralları bozuk hissedildiğinde, "Neden zahmet edeyim ki?" duygusu baskın çıkıyor.
Algoritmayı anlamak, gençler için dijital yel değirmenlerine karşı savaşmak kadar boş bir çaba gibi hissettirebilir.
Bu yüzden, algoritmaların nasıl çalıştığını anlasalar bile genç yetişkinlerin harekete geçmediğini varsayıyorum. Ancak sorun şu ki, bu algoritmik sinizmin bir bedeli var. Sosyal medyadaki manipülasyonu anlayan ancak eylemden uzaklaşan bir nesil, sağlıklı bir kamusal alanın ve demokrasinin temellerini zedeleme riskiyle karşı karşıya kalabilir.
- Algoritmaların sistemini anlamak kullanıcılarda doğru sosyal medya kullanımı için motivasyon kaybına yol açıyorsa, eğitimde veya platformlarda nelerin değişmesi gerekir?
İlk olarak algoritmik liderler, algoritmaların nasıl çalıştığını öğretmenin ötesine geçip, bir etki duygusu yaratmalılar.
Araştırmam, katılımcıların çoğunun okulda sosyal medya algoritmaları hakkında çok az veya hiç resmi eğitim almadığını, bu nedenle uyumlarını aktif olarak şekillendiren kişiler yerine pasif tüketiciler haline geldiklerini ortaya koydu. Bu durum, ortaokul veya liseden itibaren erken ve yapılandırılmış bir müfredatın yanı sıra, genç kullanıcıların her gün kaydırdığı yerlerde algoritmaları gizemden arındıran, küçük boyutlu akış içi açıklamalar veya içerik oluşturucu liderliğindeki videolar sunan platform ve eğitimci ortaklıkları gerektiriyor.
İkincisi, eğitim, pasif farkındalık yerine pratiğe vurgu yapmalıdır; araştırmamın da gösterdiği gibi, bu tek başına umutsuzluğa yol açar. Öğrencilerin, ayarları değiştirmek veya önerileri denetlemek, çeşitli güvenilir kaynaklara abone olmak ve hatta gerçek zamanlı uyum değişimlerini gözlemlemek için karşıt anlatılar oluşturmak gibi rehberli deneylere ihtiyaçları vardır.
Bu mikro müdahaleler, bireylerin sistematik önyargılara rağmen kontrolü talep edebileceğini kanıtlayarak algoritmik alaycılığı ortadan kaldırarak güven oluşturur.