Cincinnati Üniversitesi’nden Bekir İlhan, 4 Kasım’da yapılan New York Belediye Başkanlığı seçimlerini ve Zohran Mamdani’nin seçim zaferinin ABD siyaseti açısından taşıdığı anlamı AA Analiz için kaleme aldı.
***
Zohran Mamdani, resmi olmayan sonuçlara göre New York belediye başkanlığı seçimini kazandı. Birçok adayın yarıştığı seçimde Demokrat Parti’nin adayı olan Mamdani, seçimi esas olarak bağımsız yarışan eski Demokrat Partili Andrew Cuomo ve Cumhuriyetçi Partili Curtis Sliwa’ya karşı kazanmış oldu.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Öncelikle 2025 yılı yerel seçimleri bağlamında Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) birçok seçimin yapıldığını belirtmek gerekiyor. Bunlardan en çok göz önünde olanı, ABD’deki merkezi konumu dikkate alındığında, doğal olarak New York Belediye başkanlığı seçimi oldu. Hem yerel hem ulusal düzeyde ABD genelindeki birçok tartışmayı içinde barındıran bir kampanya süreci yaşandı. Bu noktada Mamdani, hem kimliği hem de kampanya stratejisi açısından oldukça tartışıldı.
Kendini demokratik sosyalist olarak tanımlayan Mamdani, zaten Demokrat Parti ön seçimlerinde en büyük rakibi Cuomo’yu yenmişti. Cuomo sonrasında bağımsız aday olarak yarıştı. Bu iki isme karşı fazla bir iddiası bulunmayan Cumhuriyetçi Sliwa’ya yönelik de özellikle Cuomo kampanyası tarafından çekilme baskısı yapılıyordu. Mevcut belediye başkanı Eric Adams ise yarıştan eylül ayında çekilmişti ve sonraki süreçte Cuomo’ya destek açıklaması yapmıştı.
Mamdani’nin seçim kampanyası
Mamdani’nin kampanyası içerik anlamında bire bir olmasa da kendi kitlesinde yarattığı heyecan ve döneminin kitle iletişim araçlarının etkin kullanımı açısından 2008 Obama kampanyasından esintiler sundu. Ancak sadece sosyal medya merkezli bir kampanya yürütmedi. Bu anlamda üzerinde çalışılması gereken bir yöntem izledi. Özellikle Demokrat Parti ön seçimlerinde Mamdani ekibindeki gönüllüler, New York şehrinde yüz binlerce haneyi kapı kapı gezerek propaganda yaptı. Bu durum, seçmenle doğrudan fiziksel iletişim kurulması açısından oldukça önemliydi. Yine Mamdani’nin isminin ilk etapta duyulması açısından da gayet işlevsel oldu. Sonrasında gelişen sosyal medya kampanyası aslında böylesi bir temel üzerine inşa edilmişti. Yani hem sahada hem de dijital dünyada izleri olan bir kampanya stratejisi benimsendi.
Diğer taraftan rakiplerinin sert bir şekilde saldırması da Mamdani’nin popülaritesini artırdı. Bu noktada, başta ABD Başkanı Donald Trump’ın kendisi olmak üzere mevcut yönetimden isimlerin Mamdani’yi doğrudan eleştirmesi ters tepti. Trump, Mamdani seçilirse New York şehrine ödenekleri kısacağını ilan etmişti. Ancak bu tarz çıkışlar özellikle genç ve sol kesimleri tetikleyerek daha da kenetlenmelerine yol açtı.
Mamdani, kampanyasının merkezine ekonomik sıkıntılarla kimlik meselelerini koydu. Bu noktada, New York’un sosyoekonomik açıdan hem alt hem de üst gruplarına hitap etti. Ancak meseleleri diğer seçmen gruplarını yabancılaştıracak şekilde abartılı bir dille işlemedi. Kimlik açısından herkese dokunan ama herhangi bir meseleyi yoğun biçimde merkeze koymayan bir kampanya güttü. Ekonomik olarak ise şehirdeki hayat pahalılığı, kira ücretleri ve bazı otobüs hatlarının ücretsiz olması gibi temaları kampanyasının merkezine yerleştirdi. Vaatlerinin rakipleri tarafından da çok eleştirilip tartışılması aslında bu mesajların daha da yaygınlaşmasına ve tanınmasına neden oldu.
Mamdani bilhassa kampanya sürecinde Vermont Senatörü Bernie Sanders ve New York’lu Temsilciler Meclisi üyesi Alexandria Ocasio-Cortez’den aktif destek gördü. Ancak Demokratların Senato lideri Chuck Schumer’den kendisine bir destek açıklaması gelmedi. Yine Barack Obama da Mamdani’nin kampanyasını etkileyici bulduğunu söylese de açıktan destek açıklaması yapmaktan çekindi.
İsrail lobisine rağmen kazanılan zafer
Zohran Mamdani, “progressive” sol ve genç kesimler başta olmak üzere kendi kitlesi üzerinde heyecan yaratsa da bunu ABD genelinde, özellikle sol kanat için, bir ideolojik yükselişin göstergesi olarak görmek abartılı bir yorum olur. Nitekim New York son yıllarda zaten Demokrat Parti’ye oy veren bir demografinin hakim olduğu bir şehir. Demokrat bir adayın New York gibi bir şehirde kazanması bu anlamda çok büyük bir sürpriz değil.
Yine Mamdani, kimliği itibarıyla muhafazakar kesimler için uzak bir isim olsa da “progressive” sol için uygun bir imaja sahip. Bu açıdan, özellikle Trump’ın son yıllarda estirdiği rüzgar karşısında Amerikan solunun “kazanan bir proje” ihtiyacını karşılayabileceği sol çevrelerde dillendiriliyordu.
Ancak Mamdani’nin seçim zaferinin politik anlamını daha farklı bir yerde aramak gerekiyor. Kampanya süreci boyunca başta İsrail lobisi olmak üzere birçok çıkar grubu ve sermaye çevresinin doğrudan hedefi oldu. Özellikle New York gibi Yahudi nüfusunun yoğun olduğu bir şehirde Filistin meselesi ve antisemitizm suçlamaları etrafında birçok tartışma yaşandı.
Bu noktada Mamdani, İsrail lobisine rağmen hatta bu lobiyi karşısına alarak New York gibi bir şehirde seçim kazanabileceğini gösterdi. Bu durum, Amerikan siyaseti açısından sadece klasik Demokrat-Cumhuriyetçi parti ayrışmasının ötesinde, her iki partinin önümüzdeki seçimlerdeki rotasını da belirleyecek bir anlama sahip. Çünkü ABD’de özellikle Gazze’den dolayı İsrail’e verilen destek artık bütün kesimlerce sorgulanmaya başlanıyor. Bu bağlamda, başta 2026’daki ara seçimler olmak üzere önümüzdeki süreçte bu desteği daha cesurca sorgulayan aday profilleri her iki partiden de çıkabilir.
Bu, özellikle Cumhuriyetçi Parti’nin Trump sonrası dönemi için de geçerli. Son zamanlarda Cumhuriyetçi Parti’deki MAGA hattında da İsrail’e destek noktasında ayrışmalar gün yüzüne çıktı. Trump’ın bir daha aday olup olmayacağına ilişkin yasal tartışmalar sürerken, bu ayrışma derinleştiği takdirde Cumhuriyetçilerin 2028 başkanlık adayları İsrail’i desteklemeyi artık “varsayılan” bir politik duruş olarak görmeyebilir. Yine Mamdani’nin seçimleri Schumer ve Obama gibi Demokrat Parti müesses nizamını temsil eden figürlerin kendisine destek açıklaması yapmamasına rağmen kazanması Demokrat Parti’nin de önümüzdeki süreçte bu konudaki tartışmalardan azade olmayacağının bir göstergesi. Büyük lobi gruplarının etkisi Demokrat Parti’de zaten uzun süredir tartışılıyordu.
Sonuç olarak, New York belediye başkanlığı seçimleri için ideoloji ve kimlik meseleleri bağlamında Amerikan ulusal siyasetine dair genelleme yapmak pek sağlıklı olmayacaktır. Ancak Amerikan siyasetinde İsrail’e yakın lobi gruplarının eskisi kadar istediği sonucu alamadığını göstermesi açısından 2026 seçimleri düşünüldüğünde birçok aday için cesaretlendirici olacaktır. Bu durumun hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler içinde yansımaları olacaktır.
[Bekir İlhan, University of Cincinnati, School of Public and International Affairs'te Siyaset Bilimi alanında doktora adayıdır.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
