Japonya’nın Tayvan çıkışı: Tokyo-Pekin hattında yeni bir gerilim mi?

Doğu Asya ve Pasifik coğrafyasında, Çin-Japonya arasında devam eden adalar üzerindeki anlaşmazlıklar gibi ikili sorunlar ve Çin-ABD arasındaki ilişkilerin gelecekte alacağı seyre göre krizler, gerilimler, huzursuzluklar sürecektir.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seriye Sezen, Japonya Başbakanı Takaiçi Sanae’nin Tayvan üzerinden Çin’e yönelik açıklamaları ve bu gelişmenin bölgesel etkilerini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Japonya Başbakanı Takaiçi Sanae 7 Kasım 2025’te meclisteki oturumda yaptığı konuşmada, Çin'in Tayvan'a askeri müdahalesi halinde, bunu kendi varlıklarını tehdit eden bir durum olarak değerlendireceğini açıkladı. Bu açıklamanın mantıksal çıkarımı, böyle bir durumda Japonya’nın da askeri güçle savaşa müdahil olacağıdır.

Çin, Takaiçi'nin bu çıkışını içişlerine müdahale ve Japonya’nın kırmızı çizgiyi aşması olarak nitelendirdi ve sert tepki gösterdi. Takaiçi'yi kınayan açıklamalar yapan Çin, ekonomik önlemlerin yanı sıra Japonya’nın savunmaya dayalı güvenlik politikasının ihlali olarak da nitelediği konuşmayı uluslararası alana taşıdı. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin ülkelerin “Japon militarizminin yeniden canlanmasını” önleme sorumluluğuna işaret etmesi ve Çin'in Birleşmiş Milletler (BM) nezdindeki girişimleri bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Ayrıca, ABD Başkanı Donald Trump ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping 24 Kasım'da telefonda görüştü. Görüşmede, Şi'nin, Tayvan’ın Çin’e dönüşünün savaş sonrası uluslararası düzenin ayrılmaz bir parçası olduğu vurgulandığı, faşizme ve militarizme karşı birlikte mücadele eden Çin ve ABD’nin yaşananlar karşısında, 2. Dünya Savaşı'nın zaferini birlikte korumalarının önemine dikkat çektiği açıklandı. [1]

Bu görüşmenin ardından yapılan Trump-Takaiçi arasındaki telefon görüşmesinde, Trump’ın Takaiçi'ye Tayvan konusunda Çin'i kışkırtmaması tavsiyesinde bulunduğu haberi uluslararası medyada yer aldı. Ancak Japon tarafı bu iddiaları doğrulamadı. Tepkiler üzerine Takaiçi, Tayvan’a ilişkin sözlerinin varsayımsal olduğunu, gelecekte bu tür yorumlardan kaçınacağını belirtmekle yetindi. Son olarak mecliste kendisine yöneltilen soru üzerine Takaiçi, Japonya’nın Tayvan konusundaki pozisyonunda bir değişiklik olmadığını; 1972 tarihli Çin-Japonya Ortak Bildirisi'ndeki pozisyonunu koruduğunu belirtti. İki ülke arasında diplomatik ilişkiyi kuran bu bildiride Japonya, Çin Halk Cumhuriyeti’ni, Çin’in tek yasal yönetim ve Tayvan’ı da ülkenin ayrılmaz toprağı olarak kabul ediyor. [2]

Japonya’nın ilk kez bu kadar açık bir askeri karşılık beyanı birçok tartışmayı beraberinde getirdi. "Japonya’nın güvenlik doktrininde bir değişim mi yaşanıyor?" sorusunu ortaya çıkaran bu çıkış, Japonya ve Tayvan’ın savunma bütçelerini önemli ölçüde artırmasıyla birlikte değerlendirilerek, bölgede sıcak çatışma endişelerini de doğurdu.

Takaiçi'nin gözdağı gerçekleşebilir mi?

Takaiçi'nin bu gözdağının gerçekleşme potansiyelinin bugünkü koşullarda en az iki nedenle mümkün görünmediği belirtilmelidir. Birinci neden,Takaiçi'nin öngördüğü varsayımın birinci koşulunun, Çin’in Tayvan’a müdahalesinin gerçekleşme ihtimalinin zayıflığıdır. Çin, Tayvan’ı BM'de de kabul edildiği üzere, kendi toprağı olarak görmekle birlikte Tayvan’la güç kullanarak birleşmeden kaçınıyor. Çin’in devlet politikası Tayvan’ın bağımsızlığını ilan etmesi veya adanın yabancı bir güç tarafından işgali halinde güç kullanılması yönünde şekilleniyor. Nitekim Tayvan konusunda fiili durum 1949’dan günümüze sürüyor. Joe Biden yönetimi, başta Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti olmak üzere muhtelif yollarla "Tayvan’ın Asya’nın Ukrayna’sı" olması yolunda çaba gösterse de Çin temkinli davranmıştı. Ancak Ukrayna analojisinin sonuçlarından biri, Tayvan’ın savunma bütçesini olağanüstü artırarak ABD’den daha fazla silah alımına gitmesi oldu.

Öte yandan Takaiçi'nin öngördüğü varsayımın ikinci koşulu da Japonya Anayasası uyarınca olanaklı değildir. ABD’nin hazırladığı Japonya Anayasası'nın “Savaştan Feragat” başlıklı 9. maddesinde, Japon halkının, “ulusal egemenlik hakkı olarak savaşı ve uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için güç kullanımı veya tehdidini sonsuza dek” reddettiği düzenleniyor ve devlete savaşma hakkı tanınmayacağı güvenceye alınıyor. Bu noktada Japonya’nın tek silahlı kuvveti, saldırı halinde savunma amaçlı ve sınırlı sayıda askerden oluşturulan Öz Savunma Gücü'dür.

Japonya-Çin ilişkileri: Yüklü bir tarihsel bagaj

Hissiyat olarak birbirine yakın olamayacak kadar uzak ama aynı zamanda coğrafi, kültürel, tarihsel ve ekonomik açıdan birbirine uzak duramayacak kadar yakın bu iki ülkenin ilişkileri geniş ölçüde tarihsel deneyimlerin bıraktığı derin izler etrafında biçimleniyor. Dolayısıyla, iki ülke arasında ekonomik güven ne kadar güçlü olursa olsun (2024’te 300 milyar dolara yaklaşan ticaret hacmiyle Çin Japonya’nın birinci, Japonya da Çin’in üçüncü ticaret ortağıdır) “ulusal güvenlik” alanında derin bir güvensizlik söz konusudur.

Nitekim İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD tarafından askeri gücü “dizginlenmiş” Japonya, Çin’in yükselişini güvenliği için bir tehdit olarak algılıyor. Bu algı Japonya’yı, Çin’i çevreleme politikasında ABD’nin en önemli destekçisi haline getirdi. Asya’nın NATO’sunu oluşturma önerisi karşılık bulmasa da Japonya’nın Brüksel nezdinde ilk bağımsız NATO temsilcisini ataması, NATO toplantılarına Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda ile birlikte Hint-Pasifik ortağı sıfatıyla davet edilmesi, Dörtlü Güvenlik Diyaloğunun bir parçası olması bu bağlamda belirtilebilir.

Diğer yandan Japonya, kendisini pasifist olmaya zorlayan kısıtlamalardan kurtulma çabası içindedir. Eski Japonya Başbakanı Abe Şinzo'nun Japonya Anayası'nın 9. maddesini değiştirme niyeti gerçekleşmese de 2022’de açıklanan Ulusal Güvenlik Stratejisi, güvenlik politikasında radikal bir değişimin işaretini vermiştir. Strateji Belgesi'nde, 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana en şiddetli ve karmaşık güvenlik ortamıyla karşı karşıya olunduğu gerekçesiyle Japonya’nın kendi kendini savunmasını sağlayan savunma kapasitelerine sahip olması hedefleniyor. 2022 Ulusal Güvenlik Stratejisi, savunmada ABD’ye güvenerek, ekonomik gelişmeye odaklanmasına dayanan Yoshida doktrininin terkedilmesi olarak değerlendiriliyor.

Takaiçi'nin amacı neydi?

Japonya’nın ilk kadın başbakanı olarak ekim ayında göreve başlayan gelen Takaiçi, Çin’e karşı Japonya’nın savunma kapasitesini artırmayı amaçlayan Abe geleneğinden geliyor. Dolayısıyla, Çin’le dostane ilişkilere girmesi beklenmemekle birlikte bu çıkışının dürtüsünü açıklamak zor. Tecrübesiz başbakan olarak kendini ulusal ve uluslararası sahada kanıtlama isteği, ülkenin ekonomik gündemini değiştirme amacı, savunma bütçesini artırmak için ortam hazırlama ya da ABD’nin rolünü üstlenme gibi bir amacı olabilir. Ancak nedeni ne olursa olsun, Takaiçi'nin bu çıkışının, iç siyasette yarattığı tepkiler de düşünüldüğünde siyasi pozisyonunu güçlendirmediği açık. Henüz seçmenlerden güvenoyu almamış bir başbakan olarak bu görevde ne kadar kalacağı da belirsiz. Takaiçi'nin başbakanlık geleceğini ilk seçimlerde alacağı sonuç belirleyecek.

​​​​​​Bundan sonra neler olabilir?

Sonuç olarak Takaiçi'nin, 1972 Çin-Japon Ortak Bildirisine bağlılığını bildiren açıklamasıyla diplomatik gerilim sonlanmasa da ivmesini yitirmiştir. Ancak Çin-ABD rekabeti ve ABD’nin Çin’i engelleme stratejisi kalıcıdır. Asya-Pasifik bu rekabetin en stratejik bölgesidir.

Japonya, Tayvan ve Güney Kore gibi Çin’i denizden çevreleyen Doğu Asya ülkeleri bu rekabette ABD’nin en önemli kozlarıdır. Bu nedenle Doğu Asya ve Pasifik coğrafyasında, Çin-Japonya arasında devam eden adalar üzerindeki anlaşmazlıklar gibi ikili sorunlar ve Çin-ABD arasındaki ilişkilerin gelecekte alacağı seyre göre krizler, gerilimler, huzursuzluklar sürecektir. Bu rekabette olabilecek en vahim olasılıklardan biri Asya ülkelerinin askeri olarak karşı karşıya getirilmeleri olduğundan bölge ülkeleri sorumlulukla ve sağduyuyla hareket etmelidir.

[1] “President Xi Jinping Speaks with U.S. President Donald J. Trump on the Phone” Updated November 24, 2025, https://www.fmprc.gov.cn/eng/xw/zyxw/202511/t20251124_11759133.html Erişim: 25.11.2025.

[2] Joint Communique of the Government of Japan and the Government of the People's Republic of China (September 29, 1972), https://www.mofa.go.jp/region/asia-paci/china/joint72.html, Erişim: 03.12.2025.

[Prof. Dr. Seriye Sezen, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesidir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.