Misenformasyon nedir?

Meltem Sarsılmaz / 28.10.2022

Sosyal medyanın iyi niyetli kullanıcıları olarak bazen paylaştığımız bilgilerin ne gibi sonuçlar doğuracağını fark edemeyebiliriz. Dezenformasyondan kaçarken misenformasyona yakalanmamak için dikkatli davranmamız gerekiyor.

Yaşadığımız bilgi çağında çok hızlı olmak, artık bir zorunluluk haline geldi. Sürekli önümüze düşen bilgi yığınlarının doğruluğuna karar vermek için sadece saniyelerimiz var. Ya 'yanlıştır' diyerek görmezden geleceğiz ya da bilginin süratlice yayılmasına katkı sağlayacağız. Doğru ve yanlışın iç içe geçtiği, "Bilgi Çağı" olarak isimlendirilen bu zaman diliminde ihtiyaç duyulan doğruyu arayıp bulmak oldukça zorlaşıyor. Çoğu zaman paylaştığımız bilginin neye hizmet ettiğini bilmiyoruz çünkü. Gün sonunda doğruluğundan emin olamadığımız binlerce verinin gezindiği sosyal medyada yanlış bilgiye de maruz kalıyoruz. Bazen de maruz kalmanın dışında, iyi niyetle de olsa yanlış bilginin yayılmasında aktif rol alabiliyoruz.

DEZENFORMASYONU FARK EDEBİLİRİZ

Sosyal medyada dezenformasyonu fark etmek çoğu zaman daha kolaydır. Karşımıza çıkan komple teorilerinin doğruluklarını hızlı bir şekilde teyit edebiliriz. Aynı şekilde dezenformasyonun tanımını daha kolay yaparken sınırlarını da net bir şekilde çizebiliriz. Fakat misenformasyon kavramı için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Misenformasyon zarar vermek amacıyla üretilmeyen yanlış bilgiyi ifade eder.  Avrupa Konseyi, 2017 yılında yayımladığı "Information Disorder: Toward an interdisciplinary framework for research and policy making" isimli raporunda misenformasyonu "Yanlış bilginin paylaşıldığı ama zarar vermenin amaçlanmadığı durum" olarak tanımlar. Dijital dünyanın hızını yakalayabilmek için çoğu zaman enformasyonu teyit etmeden paylaşıma sokarız ve daha hızlı yayılmasına aracı oluruz.

Fakat bu çoğu zaman kötü niyetle değil de faydalı olabilmek amacıyla yapılır. Fakat dezenformasyon ve misenformasyon sonuçları itibariyle birbirine çok benzer. Gerçek olmayan bilgiyi toplumları etkilemek ve manipüle etmek; yani provokasyon amacıyla paylaşanlar dezenformasyonun kaynağını oluştururlar. Fakat bu bilgilerin gerçekliğini sorgulamadan paylaşıma sokan iyi niyetli kullanıcılar ise misenformasyonun kaynağı haline gelirler. Çoğu zaman paylaşımlarının neye hizmet ettiğini bilmezler fakat sonuçlarına maruz kalırlar. Burada kritik nokta ise, bu bilgilerin gerçeği yansıtmadığının her zaman kolay anlaşılamaması. Özellikle kriz anları misenformasyonun arttığı zamanlardır. Kriz yaşanan bölgede insanlara faydalı olabilmek için hızlı bir refleksle paylaşım yaparız ve bunların ne kadarının doğru olduğunu bilemeyiz.

KRİZ ANLARINDA MİSENFORMASYON

Yıkıcı bir doğal afet yaşandıktan hemen sonra sosyal medyada çok yoğun bir bilgi akışı olur. Bu akış içinde kriz anından yararlanmak isteyen ve provokasyon amacıyla paylaşım yapan hesaplar da mesaiye başlayabilir. Kriz anlarında özelikle sosyal medya uygulamalarında daha fazla etkileşim olur. Resmi kaynaklar dışında da bilgi akışı olduğu için krizlerin ilk anından itibaren dijital uygulamalar aktif olarak kullanılır. Toplumsal duyarlılığın verdiği refleksle her türlü bilginin peşine düşeriz; bu da bizi dezenformasyona açık hale getirir. Dezenformasyonun artışı da misenformasyonun daha hızlı yayılmasına fırsat veriyor. Etkileşim peşinde olan hesaplar krizin popülerliğinden faydalanarak bilgi kirliliği havuzunu genişletir. Bunun sonucunda da toplumda panik havası hakim olmaya başlar. 

Buna örnek olarak Elazığ'da 24 Ocak 2020'de meydana gelen 6,8 büyüklüğündeki depremi ele alabiliriz. Depremin ardından sosyal medyada çok sayıda paylaşım yapıldı. Ancak bu paylaşımlardan bazıları o kadar da iyi niyetli değildi. Bir şekilde depremin yaşandığı bölgeye faydalı olabileceğini düşünenler sosyal medyada özellikle de yardım isteklerinin yapıldığı gönderileri hızlı bir şekilde paylaştı. Bu paylaşımlardan biri de enkaz altında olduğunu iddia eden bir hesabın gönderisiydi.

Bu paylaşım kullanıcılar tarafından iyi niyetle, olay anının verdiği heyecan ve refleksle paylaşıldı. Sonrasında ise hesabın sahte bir hesap olduğu anlaşıldı. Paylaşım yapanların dezenformasyon yayma gibi bir amacı yoktu. Ancak iddianın kaynağını incelemedikleri için bilginin yayılmasına aracı oldular. Yani misenformasyon akımının birer parçası haline geldiler. 

En fazla misenformasyona maruz kaldığımız dönem ise pandemi dönemi oldu. Henüz bilim insanlarının bile hakkında kesin bilgi sahibi olmadığı Covid-19 ile ilgili bu dönemde sosyal medyada çok fazla bilgi akışı yaşandı. Sosyal izolasyonla birlikte dijital araçların daha yoğun kullanılması da salgın hakkında her türlü enformasyonun paylaşılmasına sebep oldu. İnsan sağlığının riske atıldığı bu gönderiler çoğu zaman kullanıcılar tarafından faydalı bilgi olduğu düşünüldüğü için paylaşıldı. 

Ulrich Beck, risk toplumunda tehlikenin asıl kaynağı bilgidir der ve bu bilginin çözüm sağlamaktan çok sorun yarattığını da ekler. Dijital dünyada zamanın akışı gündelik yaşama göre daha hızlı. Telefon ekranında her yukarı kaydırma hareketinde gündem değişiyor. Fakat bu, önümüze düşen bilgileri analiz etmemize ve doğruluğunu tespit etmemize engel olmamalı. İyi niyetle yaptığımız paylaşımlar dezenformasyon savaşının bir silahı olmasın.