İnternet Hukuku: Gerçek dünyayı geri getirmek

Çağdaş Çetindemir / 20.10.2022

En başında internet, "İçine ne koyarsanız odur" denilen, insana örtülü kimliklerle sınırsız özgürlük ortamı vaat eden büyüleyici bir şeydi. Sayesinde küresel bir ağ kurulacak, dünyanın bir ucundan diğerine sörfe çıkılacaktı. Tarım ve endüstriden sonra dünyanın göreceği "üçüncü devrim"di bu. Yepyeni bir demokrasi çağına giriliyordu; internet ulus-devleti buharlaştırıyor, sınırları kaldırıyordu. İnternet çağı insanı, dünya vatandaşı olacak, doğal insandan dijital insana dönüşecekti. O zamana dek sözü dinlenmemiş politik, dini ya da cinsel gruplar/bireyler kendilerini özgürce ifade etme imkanı bulacaktı. Bilgi herkes için erişilebilir olacak, fırsat eşitsizlikleri ortadan kalkacak ve dünya paylaşıma daha açık hale gelecekti.

DÜNYA İÇİNDE DÜNYA

Kısa sürede dünya ekonomisinin en büyük pazarı olan internet, dengeleri bozdu. Son teknoloji, yeni üretim biçimleri yarattı. Etik değerler değişti. Devletler, yönetim biçimleri ve kanunları etkilendi. Aileler ve bireyler etkilendi. Çok çeşitli, daha önce hiç rastlanmadık sorunlarla karşılaşıldı. En nihayetinde anladık ki internet, baş döndürücü bir hızla dünya içinde dünya kurdu. Bugün artık gerçek dünyayı geri getirmek için çok geç ama siber uzaya takılanlar olarak birbirimize yardım etmek gibi bir görevimiz var.

Gerçekle simgenin birbirinden ayrıştırılamadığı, insanların simgesel çevrede var olduğu ve hareket ettiği bir noktadayız. Dünyada kaç insan varsa, o kadar gerçeklik algısı var. Dezenformasyonla aldatılan, trol, bot, parodi vb. sahte hesaplarla kandırılan, kimlik hırsızlığıyla dolandırılan, kişisel verileri çalınmış ve unutulma hakkı ihlal edilmiş nice insan mevzu bahis.

O halde kendi kendine düzelme beklemek yerine, sınırları kanunla çizilmiş bir çember içinde özgürce yaşayan gerçek insanlar hayal edilebilir. İnternetin, herkesin istediği kötülüğü yapabildiği/yayabildiği bir hukuksuzluk alanı olmaktan çıkmasının vakti gelmedi mi?

ANAYASA MAHKEMESİ’NE BAŞVURU

Türkiye, internet hukuku kapsamında "Dezenformasyonla mücadele düzenlemesi" olarak bilinen Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la bir adım attı. Söz konusu kanun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 13 Ekim’de kabul edildi. Resmi Gazete’de 18 Ekim’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanunla ilgili 29’uncu maddenin iptali ve yürürlüğün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapıldı. Şimdi Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar bekleniyor.

ŞARTLARA BAĞLI

İnternet haber sitelerinden, sosyal ağ sağlayıcılara, basın kartlarından, ilanlara/reklamlara kadar geniş bir kapsama sahip kanun 40 maddeden oluşuyor. Kanunun 29’uncu maddesi ise tartışmaların odağı. Bu maddede 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 217’nci maddesine eklenti yer alıyor. Yeni bir suç tanımı var: Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma. Cezası 1 yıldan 3 yıla kadar hapis. 217/A bendindeki şartlar bir arada belirtiliyor.

-       Gerçeğe aykırı bir bilgiyse

-       Halk arasında endişe, korku veya panik yaratıyorsa

-       Ülkenin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini ve genel sağlığını ilgilendiriyorsa

-       Kamu barışını bozuyorsa

-       Alenen yayıyorsa 

Maddenin devamındaki hüküm ise sosyal medyada çok yaygın olan anonim hesapları ele alıyor. Buna göre; fail suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgüt çerçevesinde işlerse ceza yarı oranında artıyor.

KAMU GÜVENLİĞİ Mİ? SANSÜR MÜ?

Dezenformasyonla mücadele kapsamında hükümleri de olan kanunla ilgili iki tez var. Kanunu benimseyenler "Kamu güvenliği"ne, eleştirenler "Sansür/otosansür" kavramlarına dikkat çekiyor. Bazı yorumlarda George Orwell’in 1984 adlı eserindeki "Gerçek Bakanlığı"na atıfta bulunuluyor. 

KİME GÖRE NEYE GÖRE

Dezenformasyon tanımı "Yalan haberi kasıtlı olarak üretme ve yayma eylemi" şeklinde. Peki gerçeğe aykırı bilgi ya da yanıltıcı bilgi ne demek? Bir bilginin gerçeğe aykırı veya yanıltıcı olduğuna kim neye göre karar verecek? Gerçek nasıl bilinecek? Bu sorular "Düşünce, ifade ve basın özgürlüğü" kapsamında ele alınıyor.

GERÇEK OLMAYAN HABER NEDİR?

Gazetecilikteki "Gerçek olmayan haber", "Asparagas" ya da "Uydurma haber" terimleri bu noktada fikir verebilir. Örneğin "Gerçek olmayan haber nedir?" diye sorunca "Bir şeyin gerçek olmadığının bilinerek yazılmasıdır" denilebilir. Yani o haberin gerçek olup olmadığını bilen birileri mutlaka vardır. Eğer "Görünürdeki gerçeklik" ile "Maddi gerçeklik" farklıysa ve o farkı iddia sahibi objektif kriterlerle ortaya koyamıyorsa hukuk devreye girebilir.

İÇTİHAT YOK, İLK KARARLAR ÖNEMLİ

Bu kanunla yasa uygulayıcıların üstleneceği görev de açık seçik ve tartışma götürmez bir biçimde gerçeği ortaya çıkarmak ve hüküm vermek olacaktır. Kanunun 29. maddesini "Belirsizlik" ve "Muğlaklık" kavramlarıyla eleştirenler, "Ceza hukuku fikri suç alanına uzaktır" yaklaşımına işaret ediyor. Henüz içtihat olmadığı için çıkacak ilk kararlar, kanunun uygulanışında hukuki bir bağlam yaratacak. Bu da ilk vakaları, çok önemli kılıyor.

CEZA SON ÇARE

Dijital çağda internet hukukuna büyük bir ihtiyaç olduğu aşikar. Bilgi ve teknolojinin kötüye kullanılarak insanlara zarar vermesini önlemenin başka bir yolu yok. Kanunla dijital ortamdaki suça karşı güvenlik esas alınıyor. Kanunun "Caydırıcı etki gücü" yüksek bulunuyor. Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunun şartlara bağlanması nedeniyle cezanın "Son çare" olarak görüldüğü değerlendiriliyor. Peki internetin hukukileşmesi, gerçek dünyayı geri getirmek için son çare olabilir mi?