Türkiye sistem dönüşümüyle yeni küresel enerji dengesinin "kazananı" olabilir

- SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Alkım Bağ Güllü: "Enerji dönüşümü yalnızca kaynakların değil, aynı zamanda jeopolitik gücün ve ticaret dengelerinin de yeniden şekillendiği bir süreç"

Belem

SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Alkım Bağ Güllü, enerji dönüşümünün ekonomik direnç, enerji güvenliği ve sanayi rekabeti için zorunluluk olduğunu belirterek, "Türkiye, güçlü yenilenebilir temellerini esnek, dijital ve yatırım dostu bir enerji sistemine dönüştürürse, kritik minerallerde, teknolojide ve bölgesel işbirliklerinde yeni küresel enerji dengesinin kazananı olabilir." dedi.

Güllü, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 30. Taraflar Konferansı (COP30) Brezilya'nın Belem kentinde devam ederken Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından yayımlanan "Dünya Enerji Görünümü" raporundaki öngörülerin Türkiye enerji sektörüne etkisine ilişkin AA muhabirine değerlendirmede bulundu.

IEA'nın 2050'ye yönelik enerji görünümünü paylaştığı raporun, dünya enerji sisteminin hızla değişen bir dönüm noktasında olduğunu gösterdiğini kaydeden Güllü, "Enerji dönüşümü artık bir gelecek vizyonu değil, bugünün ekonomik ve jeopolitik gerçeği." ifadesini kullandı.

Güllü, raporun temiz enerji teknolojilerinin hızla yaygınlaştığını ortaya koyduğunu vurgulayarak, "Güneş enerjisi birçok ülkede en ucuz elektrik kaynağı haline gelirken, elektrikli araçlar, veri merkezleri, soğutma sistemleri ve diğer elektrifikasyon teknolojilerinin küresel elektrik talebini 2035 itibarıyla yüzde 35-40 artırması bekleniyor." bilgisini paylaştı.

- "Enerji artık üretim kapasitesi ve teknoloji üstünlüğünden doğuyor"

Güllü, elektrik yatırımlarının küresel enerji yatırımlarının yarısını oluşturduğunu, ancak iletim ve dağıtım şebekelerinin üretimin gerisinde kaldığını ifade ederek, şunları kaydetti:

"Enerji dönüşümü yalnızca kaynakların değil, aynı zamanda jeopolitik gücün ve ticaret dengelerinin de yeniden şekillendiği bir süreç. Rapor, petrol ve gazdan sonra yeni stratejik unsurun kritik mineraller olduğunu vurguluyor. Bu tablo, enerji politikalarının yalnızca arz güvenliğine değil, tedarik zinciri güvenliğine de odaklanmasını zorunlu kılıyor. Temiz enerji teknolojilerinde küresel bağımlılıklar farklı biçimlerde yeniden tanımlanıyor, Enerji artık yeraltından değil, üretim kapasitesi ve teknoloji üstünlüğünden doğuyor. Olası tedarik kesintilerine karşı hazırlığı artırmak ve uzun vadede zincirleri çeşitlendiren yeni ortaklıklar kurmak, enerji stratejilerinin temel bileşeni haline geliyor."

Mevcut politikalar senaryosunda dahi kömür talebinin gelecek 10 yılda düşmeye başlayacağı öngörüsüne dikkati çeken Güllü, "2035'e kadar enerji talep artışının yüzde 80'inin yüksek güneş potansiyeline sahip bölgelerde gerçekleşmesi, kömürün yerini hızla temiz enerji teknolojilerine bırakabileceğini işaret ediyor." diye konuştu.

- "Türkiye, bu yeni dönemde güçlü bir çıkış yapabilecek ülkelerden biri"

Güllü, raporda ortaya konulan enerji görünümünün Türkiye için sunduğu fırsatlara vurgu yaparak, "Türkiye, bu yeni dönemde güçlü çıkış yapabilecek ülkelerden biri. Yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payı yüzde 50'ye yaklaşmış durumda. Bu, enerji güvenliği ve dışa bağımlılığın azaltılması açısından büyük avantaj." dedi.

Türkiye'nin bu dönüşümde öncü olabilmesi için şebeke modernizasyonu ve esneklik yatırımları, kömürden aşamalı çıkış ve adil geçiş, elektrifikasyon ve sanayi dönüşümü, kritik mineraller ve temiz teknolojiler olmak üzere 4 alanda hızlanması gerektiğini aktaran Güllü, "Artan güneş ve rüzgar üretimi mevcut şebekeyi zorluyor. Depolama, talep tarafı katılımı ve dijital ağ yönetimi önümüzdeki dönemin temel öncelikleri arasında yer almalı. Batarya yatırımları önemli olsa da, raporda da vurgulandığı gibi, şebeke esnekliğini artırmak için tek başına yeterli değil. Tüm esneklik seçeneklerinin, örneğin talep tarafı yönetimi, depolama, yedek kapasite ve bölgesel bağlantıların birlikte değerlendirilmesi gerekiyor." diye konuştu.

Güllü, yerli kömür kaynaklarının geçmişte enerji güvenliğinin parçası olduğunu ancak bunun değiştiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"IEA'nın verileri açıkça gösteriyor ki, enerji güvenliği artık sadece kaynak çeşitliliğine değil, kaynağın emisyon yoğunluğuna, esnekliğine ve sistem verimliliğine bağlı. Bu da Türkiye'nin enerji güvenliği politikasını kömür yerine yenilenebilir kaynaklar, enerji verimliliği ve esnek sistem yatırımları üzerine kurması gerektiğini gösteriyor. Kömür bölgelerinde adil dönüşüm planlarının geliştirilmesi, yeni istihdam alanları yaratılması ve toplumsal desteğin korunması da dönüşümün sosyal boyutunu oluşturuyor. Kömürden çıkış, Türkiye için bir kayıp değil, daha dayanıklı, rekabetçi ve temiz bir enerji geleceğine geçiş fırsatı."

- "Asıl ihtiyaç yeşil ve dijital dönüşümün ötesine geçen yapısal bir dönüşüm"

Avrupa'daki karbon düzenlemelerinin Türkiye'nin ihracatında düşük karbonlu üretimi zorunlu hale getirdiğini dile getiren Güllü, "Yeşil hidrojen, enerji verimliliği ve elektrifikasyon yatırımları yalnızca iklim hedefleri için değil, sanayi rekabeti açısından da belirleyici olacak. Ancak asıl ihtiyaç, yeşil ve dijital dönüşümün ötesine geçen yapısal bir dönüşüm. Düşük katma değerli, karbon yoğun üretim modelinden verimliliğe ve teknolojiye dayalı bir üretim yapısına geçilmeden ne enerji ne de iklim hedeflerine ulaşmak mümkün. Bu dönüşüm, refah artışı, ihracat rekabetçiliği ve istihdam kalitesi açısından da kilit önemde." diye konuştu.

Güllü, "Türkiye, bakır, bor ve nikel gibi stratejik kaynaklara sahip. Bu potansiyel, batarya, kablo, trafo ve güneş paneli üretimi gibi alanlarda rekabet avantajı yaratabilir. Bunun için yerli üretim ekosisteminin güçlendirilmesi ve geri dönüşüm kapasitesinin artırılması gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.

IEA'nın enerji ticaretinde bölgesel işbirliklerinin önemini de vurguladığını anımsatan Güllü, sözlerini şöyle tamamladı:

"Türkiye, Avrupa, Orta Doğu ve Kafkasya arasında temiz enerji köprüsü olma potansiyeline sahip. Artan elektrik ticareti, yeşil hidrojen ihracatı ve temiz teknoloji üretimi Türkiye'ye hem ekonomik hem diplomatik güç kazandırabilir. Rapor açık bir mesaj veriyor, enerji dönüşümünü hızlandırmak artık bir seçenek değil, ekonomik direnç, enerji güvenliği ve sanayi rekabeti için bir zorunluluk. Türkiye, güçlü yenilenebilir temellerini esnek, dijital ve yatırım dostu bir enerji sistemine dönüştürürse, kritik minerallerde, teknolojide ve bölgesel işbirliklerinde yeni küresel enerji dengesinin kazananı olabilir."