COP30'da küresel "yeşil sanayileşme" gündemi güçlendi

- Bu yıl Brezilya'da düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 30. Taraflar Konferansı'nda (COP30) iklim değişikliğiyle mücadelede "yeşil sanayileşme" öncelikli gündem maddelerinden biri oldu.

Belem

Paris Anlaşması kapsamında belirlenen iklim hedeflerine ulaşmada sanayi sektörünün önemi giderek artıyor. Anlaşmanın üzerinden yaklaşık 10 yıl geçerken, ağır sanayiden derin emisyon kesintileri yapılmadan bu hedeflere ulaşmak zorlaşıyor.

Enerji dönüşümünde, sanayide kullanılan temiz teknolojilerin geliştirilmesi ve yaygınlaşması, dönüşümün hızını ve ülkeler için ekonomik fırsatları da doğrudan etkiliyor. Bu durum, ülkelere yeşil sanayide öncü olma ve ekonomik büyümeyi artırma imkanı sağlıyor. Ancak finansman, teknoloji uygulaması ve politika koordinasyonundaki eksiklikler süreci sınırlıyor.

Bu kapsamda COP30'da 35 ülke, uluslararası kuruluş ve girişimin desteğiyle yayımlanan "Küresel Yeşil Sanayileşme için Belem Deklarasyonu" özellikle yükselen ve gelişmekte olan ekonomilerin, yeşil sanayileşmeyi stratejilerinin merkezine koymaları için küresel bir çerçeve sunuyor. Deklarasyon, sanayinin karbonsuzlaşmasını hızlandırmayı, ekonomik fırsatları açığa çıkarmayı ve temiz teknoloji inovasyonu ile üretimini teşvik etmeyi hedefliyor.

Finansal ve teknik destek mekanizmalarının devreye alınmasını öngören deklarasyon, sosyal kapsayıcılık ile adil geçiş boyutlarının gözetilmesini de önceliyor.

Uzmanlara göre, enerji ve sanayi dönüşümünün eş güdümlü ilerlemesi Paris Anlaşması hedeflerinin yakalanmasında kritik rol oynuyor. Temiz teknoloji ve yeşil sanayi alanlarında kapasite ve rekabetçiliği geliştirmek aynı zamanda ekonomik büyümeye katkıyı artıracak stratejik fırsat olarak öne çıkıyor. Türkiye de deklarasyona imza atarak, enerji ve sanayi dönüşümünü birlikte ilerletme yönünde somut vizyon ortaya koyuyor.

Deklarasyonun uygulamaya geçirilmesi için hazırlanacak kurumsal yapı ve çalışma programı, gelecek yıl Türkiye'nin ev sahipliğinde düzenlenecek COP31'de sunulacak. Bu kapsamda COP31, Türkiye'nin sanayi dönüşümü stratejilerini güçlendirmesi ve deklarasyonun küresel işbirliği çerçevesinde ilerlemesini takip etmesi için fırsat sunuyor.

- "Türkiye, rekabetçiliğini koruyabilmesi için sanayi dönüşümünü gecikmeden yakalamalı"

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Proje Koordinatörü Dursun Baş, AA muhabirine, Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütünün (UNIDO) sekretarya görevini göreceği deklarasyonun, COP26'daki Glasgow Atılım Gündemi'nden COP28'deki Dubai Sanayi Geçiş Çerçevesi'ne uzanan sürecin yeni adımı olduğunu söyledi.

Baş, deklarasyonun ağır sanayi sektörlerinde karbonsuzlaşmayı hızlandırmak, düşük karbonlu sanayi ürünlerinin küresel ticaretini desteklemek ve bu ürünleri tanımlayacak kriterleri belirlemek için üst çerçeve yapı oluşturduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"Türkiye'nin de imzacılar arasında olması olumlu bir gelişme. Deklarasyon, sanayi ile madencilik, elektrik ve doğal gaz, hidrojen şebekesi gibi sanayiye hizmet ve girdi sağlayan sektörlerde, kullanıcı-talep tarafında dönüşüm ihtiyacını ve etkin bir sanayileşme-ticaret politikasının ertelenemez bir zorunluluk olduğunu tekrar hatırlatıyor. Zira sanayi sektörü toplam emisyonların yarısını oluşturuyor. Bunun içinde çimento, cam-seramik ve çelik üretimi en büyük paya sahip. Bununla birlikte, AB ortalamasının iki katı karbon yoğunluğuna sahip elektrik şebekesi ürünlerimizin rekabet gücünü zayıflatıyor."

Küresel ölçekte yeşil sanayi ürünleri için ortak kriterler belirlenirken Türkiye'nin sektörler özelinde 2030 için "bağlayıcı" emisyon azaltım hedeflerine sahip olmamasının dönüşüm için ciddi bir bariyer olduğunu ifade eden Baş, "Özellikle de enerji ve sanayi sektörlerinde sera gazı azaltımı için yeni görev ve yetki tanımları oluşturulmalı ve bakanlık yapıları güçlendirilmelidir. Bu yapılar, yalnızca ağır sanayi sektöründeki üreticileri değil, tedarikçi sektörler, otomotiv, makine, beyaz eşya, inşaat gibi bu ürünleri kullanan sektörleri ve kamu aktörlerini kapsayan, girdi-hizmet-üretim-tüketim zincirinin bütününe odaklanan bir sorumluluk yapısı kurmalıdır. Dönüşüm adımlarını geciktirmek, yüksek karbonlu üretime sıkışmak ve dış pazarlarda geride kalmak anlamına gelir." diye konuştu.

Baş, Belem Deklarasyonu'nun ağır sanayinin dönüşümü ve bununla ilgili tartışmaların ve uygulamaların daha da hızlanacağını teyit eder nitelikte olduğuna değinerek, "Türkiye'nin de sanayi rekabetçiliğini koruyabilmesi için bu süreci gecikmeden yakalaması gerekiyor. Sanayide karbonsuzlaşma ve temiz üretim uygulamaları çevre ve halk sağlığına katkısının yanı sıra kalkınma, teknoloji ve ticaret mimarisini şekillendiren yeni dönemin temel unsuru. Henüz bu bilinç ve kurumsal olgunlukla konuya yaklaştığımızı söylemek mümkün değil. Ancak mevcut durumu iyi tartan ve bütüncül politikalarla Türkiye, bu dönüşümden kazançlı çıkabilir." diye konuştu.

- "Türkiye, yeşil sanayi kollarındaki yetkinliklerini geliştirerek bölgeye önemli katkı sağlayabilir"

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) Direktörü Bengisu Özenç de iklim politikalarının ekonomik kalkınmayla ele alınmasının Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından oldukça önemli olduğunu, Belem Deklarasyonu'nun da tam olarak bu çerçeveyi, küresel bir işbirliği tasarımı yoluyla netleştirmeye çalıştığını anlattı.

Özenç, ülkelerin rekabetçiliğini kaybeden, dış kaynak bağımlılığı yüksek, ekonomik ve sosyal açıdan maliyetleri her geçen gün artan fosil yakıt sektörlerine yatırımda ısrar etmek yerine kendilerine özgü potansiyellerini ortaya çıkaracak alanlara yönelmeleri gerektiğine vurgu yaptı.

Ülkelerin yeni rekabetçilik alanlarında avantaj sağlayabilecek, krizlere karşı daha dayanıklı ekonomilerin inşasına ve ekonomik ve sosyal getirilerinin adil şekilde paylaşılmasına imkan verecek "yeşil sanayileşme" modelini benimsemesinin küresel çapta olumlu gündem oluşması anlamına geldiğini belirten Özenç, şöyle devam etti:

"Türkiye açısından bakıldığında, gelişmiş sanayi altyapısı, yetişmiş iş gücü ve mevcut ticaret bağlantıları sayesinde söz konusu işbirliğinin avantajlı tarafında bulunduğunu söyleyebiliriz. Sahip olduğu kısıtlı fosil yakıt kaynaklarına dayalı bir üretim modeli yerine, yeşil sanayi kollarındaki yetkinliklerini geliştirerek hem kendi yenilenebilir potansiyelinden en üst düzeyde faydalanabilecek hem de bir üretim ve ticaret üssü olarak içinde bulunduğu bölgeye önemli katkılar sağlayabilecektir. Böylesi bir işbirliğinin iklim hedeflerine hizmet edebilmesinin ise ancak fosil yakıt yatırımlarından çıkışın planlaması ile mümkün olabileceğini akıldan çıkarmamak gerekiyor."