Analiz

Petrosyan'dan Paşinyan’a, Ermenistan’ın Türkiye politikasında değişen bir şey var mı?

Türkiye’ye karşı Ermeni lobi ve diasporasını aktif bir şekilde kullanmaya çalışan Ermenistan, Türkiye karşıtı ittifaklarda yer alıyor ve Türkiye karşıtı eylemleri aktif şekilde destekliyor.

Cavid Veliyev  | 09.07.2020 - Güncelleme : 09.07.2020
Petrosyan'dan Paşinyan’a, Ermenistan’ın Türkiye politikasında değişen bir şey var mı?

İstanbul

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın yürüttüğü dış politika onu destekleyen politikacı ve uzmanlar tarafından “pro-aktif dış politika” olarak tanımlanıyor. Paşinyan ve onun “reformcu” takımına göre, ondan önceki yönetim daha pasif bir politika izleyerek Ermenistan’ı bölgesel ve küresel ilişkilerde zor duruma düşürmüştü. Paşinyan’ın dış politikadaki söylem ve eylemleri incelendiği zaman özellikle üç konu ön plana çıkıyor. Birincisi, Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgalinin meşrulaştırılması için izlenen pro-aktif politika. İkincisi, Rusya’ya bağımlılığın azaltılması ve daha bağımsız bir dış politika yürütmek adına izlenen pro-aktif politika. Üçüncüsü, Türkiye ile ilişkilerde Ankara’yı tavize zorlamak adına izlenecek pro-aktif politika. Aslında sadece sonuncusu değil, her üç konu da Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor.

Paşinyan yönetiminin Türkiye politikasının yansımaları Türk basınında çok dar çerçevede tartışılsa da dikkat çekici. Paşinyan ilk önce Türkiye konusunda önceki Ermenistan yönetimlerinin taktiklerini deneyerek sınırların önkoşulsuz açılmasını teklif etti. Buna cevap Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan geldi; Çavuşoğlu Karabağ meselesi çözülmeden sınırların açılmayacağını belirtti.

ABD Kongresi’nin 2019 yılının Kasım ve Aralık aylarında aldığı 1915 olaylarıyla ilgili sözde soykırım kararları, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan tarafından “adil bir karar” olarak nitelendirildi ve kendisi bu karar için dünyanın dört bir yanındaki Ermeniler adına teşekkür etti. Ermenistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, 14 Haziran 2020’de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu’nda (YİK) 1915 olaylarıyla ilgili yapılan müzakereleri “Türkiye’deki Ermenilere yönelik nefret atmosferini güçlendiren yabancı düşmanlığının tezahürü” olarak değerlendirdi. Ardından Ermenistan Cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan YİK’in yaptığı toplantıya cevaben, 1915 olaylarıyla ilgili verdiği röportajda “Ermeni Soykırımı suçunun zamanaşımı süresi yoktur; Osmanlılar tarihteki en korkunç soykırımı gerçekleştirdiler” ifadelerini kullandı ve bu röportaj Mısır ve Suriye basınında geniş yer buldu. Bunun da ötesinde, Ermenistan destekli Türkçe yayın yapan internet siteleri Türkiye karşıtı söylemlerinin şiddetini artırdı.

1915 olaylarıyla ilgili eski yönetimlerin bıraktığı yerden devam eden Paşinyan yönetimi, bölgesel ilişkiler konusunda da Türkiye karşıtı ittifaklar içinde yer alıyor. Paşinyan 2019 yılından itibaren Ermenistan-Yunanistan-Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasındaki üçlü ilişkiyi geliştirdi. Bu adımı, Türkiye ile diğer iki ülke arasında Doğu Akdeniz’de rekabetin arttığı bir dönemde attı. Amacı Türkiye’ye karşı bir ittifakta yer almak yoluyla ona gözdağı vermekti. Tabii ki bunu da “pro-aktif dış politika” olarak değerlendirdi.

Paşinyan Libya’da yaşanan gelişmelere karşı da aynı tepkiyi verdi: 9 Haziran’da Ermenistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Mısır’ın Libya için önerdiği ateşkes anlaşmasını takdirle karşıladıklarını ve bu ateşkesin sorunun çözümüne katkı sağlayacağını açıkladı. Tabii ki bu açıklama Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan Fayiz es-Serrac hükümetine karşı kaybetmekte olan General Halife Hafter’i koruma ve kurtarma amacı taşıyordu.

17 Haziran’da BM’nin en önemli altı kurumundan biri olan BM Genel Kurul başkanlığı için yapılan seçimlerde, Türkiye’nin adayı Volkan Bozkır’ın seçilmemesi için Ermenistan Yunanistan ve GKRY ile birlikte aktif bir şekilde çalıştı. Sadece seçimlerde karşıt oy kullanmadı; Yunanistan ve GKRY ile birlikte BM’ye mektup yazarak Volkan Bozkır’ın aday olamayacağını belirtti. Ermenistan Volkan Bozkır’ın BM Genel Kurul Başkanı olmasına karşı çıkması nedenini ise şöyle açıkladı: “Türkiye bütün bölgenin güvenliğini ve barışı tehdit ediyor; uluslararası hukuku ve BM anlaşmasını, BM’nin yaptırım kararlarını ihlal ediyor; Ermenistan’a abluka uyguluyor, Ermeni soykırımını inkâr ediyor ve onu haklı gösteriyor kazandırıyor. BM Genel Kurulu’na başkanlık edecek kişinin BM ilkelerine hassasiyet gösteren ve saygı duyan bir devletin temsilcisi olması gerekiyor. Türkiye’nin temsilcisi bu şartları karşılamıyor”.

İlginçtir ki bu mektubu yazan devlet, komşusu Azerbaycan’ın topraklarının yüzde 20’sini işgal etmiş, Hocalı’da soykırım yapmış ve bölgede 1 milyon göçmenin ortaya çıkmasına sebep olmuş bir devlet. Kendisi BM kurallarını hiçe sayan bu devlet, Türkiye’yi uluslararası hukuku hiçe saymakla suçluyor. Ermenistan 28 yıldır BM Güvenlik Konseyi’nin Azerbaycan-Ermenistan sorunuyla ilgili kararlarını hiçe sayıyor. Hatta 2015 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Azerbaycan vatandaşlarının kendi topraklarına dönmesine ilişkin kararını da uygulamadı.

Buna benzer bir olay Avrupa Birliği’nin (AB) Haziran ayında gerçekleştirdiği Doğu Ortaklığı Zirvesi’nde yaşandı. İsmi sık sık terörle anılan, Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın siyasi liderlerini ve diplomatlarını şehit eden Ermenistan’ın başbakanı Nikol Paşinyan Azerbaycan’ı ırkçılıkla suçladı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev buna karşılık Paşinyan’a 1983 yılında Paris Orly havalimanında Türklere terör saldırısı düzenleyen ASALA terör örgütü üyesinin Ermenistan’da kahraman ilan edildiğini hatırlattı

Nikol Paşinyan başbakan olduğu günden itibaren Ermenistan-Azerbaycan sorununun çözümü için Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu çerçevesinde yürütülen barış görüşmelerini devam ettirdi; fakat diğer taraftan da Ermenistan iç politikasında sorunun çözümü karşısında engel oluşturacak sert söylemler kullanmaktan geri durmadı. Bu politikanın amacı, bir taraftan iç politikada sert mesajlar vererek, diğer taraftan barış görüşmelerini devam ettirerek içte ve dışta iktidarının meşruluğunu sağlamaktı.

Paşinyan’ın tayin ettiği Savunma Bakanı Davit Tonoyan, ABD’deki Ermeni diasporasına hitap ederken, Azerbaycan topraklarındaki işgali genişletebileceklerini söyleyerek diaspora nezdinde (söylem düzeyinde de olsa) Azerbaycan’a karşı anlamsız bir saldırıya geçti. Amaç iç politikada radikal-milliyetçi kitleyi ve diasporayı kendi etrafında toplamaktı. Paşinyan yönetiminin sergilediği bu yaklaşım, AGİT Minsk Grubu çerçevesinde yürütülen barış görüşmelerinde varılan temel anlaşmalara da zıt. İşgal edilmiş Azerbaycan topraklarında kurulan kukla yönetimin barış görüşmelerine katılması talebinin ne Azerbaycan ne de uluslararası camia tarafından kabul edileceğini bildiği halde, Ermenistan bu konuda ısrar ederek zamana oynuyor.

İşgal edilmiş Azerbaycan topraklarında 2020’nin Mart ve Nisan aylarında yapılan yasadışı seçimler Türkiye dahil birçok devlet tarafından kınandı ve uluslararası örgütler bu sözde seçimlerin barış görüşmelerine zarar veren nitelikte olduğunu açıkladı. Bu tepkileri hiçe sayan Paşinyan, provokatif eylemlerine devam ederek, yasadışı seçim sonrası Azerbaycan’ın tarihi-kültürel şehri Şuşa’da “yemin törenine” katıldı.

Paşinyan döneminde, işgal edilmiş Azerbaycan topraklarına dışardan getirilen Ermeniler yerleştirildi; işgal edilmiş topraklardaki yasadışı ekonomik faaliyetler devam ettirildi; Ermenistan’ı işgal edilmiş Azerbaycan topraklarına bağlayan yolların yapımı sürdürüldü. Birçok uzman, Paşinyan’ın bu tutumunu, Ermeni milliyetçilerinin 90’lı yılların başındaki “Miatsum” (işgal edilmiş Azerbaycan topraklarının Ermenistan’la birleştirilmesi) planına benzetiyor.

Ermenistan’ın bu tavrına karşı Avrupa Parlamentosu’ndan (AP) da sert tepki geldi. AB-Ermenistan İşbirliği Komisyonu Avrupa Heyeti Başkanı Marina Kalyurandi, AP Ermenistan Raportörü Traian Basescu ve Azerbaycan Raportörü Elena Zovko yayınladıkları ortak bildiride, Paşinyan yönetimini, işgal edilmiş Azerbaycan topraklarını Ermenistan’la birleştirilen yolun yapımı nedeniyle eleştirdi. Bu açıklamada üç önemli mesaj dikkat çekti. Birincisi, burada bir işgalin var olduğu vurgusu. İkincisi, işgalci devletin Ermenistan olduğu. Üçüncüsü, Ermenistan’ın yapmakta olduğu üçüncü yolun bölgedeki işgali pekiştirdiği gerçeği. Kısacası, Azerbaycan topraklarının işgali konusunda çok çetrefilli bir politika izlemesine rağmen, sonunda Nikol Paşinyan’ın seleflerinden farklı bir şey ortaya koyamadığı görüldü.

Paşinyan ilk günden itibaren, Ermenistan’da yaşanan değişimin dış politikayla değil, iç politikayla ilgili olduğunu iddia etti. Bu açıklamalar “devrimden sonra Ermenistan Rusya ile ilişkilerini gözden geçirecek” iddialarına karşı yapılmıştı. Fakat onun Rusya karşıtı olduğu bilinmekteydi. Diğer taraftan Paşinyan arzularıyla gerçeklik arasındaki bağı unutmadı ve Rusya’ya karşı inceden inceye bir tavır takınmaya çalıştı. Rusya’nın itirazlarına rağmen Kolektiv Güvenlik Örgütü Anlaşması (GKÖA) Genel Sekreteri Yuri Haçaturov’un ve Ermenistan eski Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan’ın tutuklanması, Rusya’dan sert tepkiler gelmesine neden oldu. Akabinde Ermenistan demiryollarını yöneten Güney Kafkasya Demiryolu’na (GKD) karşı başlatılan soruşturma, ilişkilerde yeni bir kırılma oluşturdu. Ermenistan hükümetiyle varılan anlaşma gereği GKD’yi Rusya demiryolları yönetmekteydi ve bu soruşturmadan sonra onlar da Ermenistan’dan çekilebileceklerini açıkladılar. Bu olaylar karşısında, Rus basınında Paşinyan yönetimini eleştiren yazıların sayısı artmaya başladı. Paşinyan bunları Batı’dan destek almak için yaptıysa da beklediği desteği bulamadı. Çok arzu etmesine rağmen ABD Başkanı Donald Trump’la görüşemedi ve bu Paşinyan destekçilerinde hayal kırıklığına neden oldu. Öte yandan, AB kurumlarından yapılan açıklamalarda, Ermenistan-Azerbaycan sorununun çözümünde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü daha çok vurgulanmaya başladı.

Kısacası, Paşinyan döneminde Ermenistan’ın Azerbaycan ve Rusya ile ilişkilerinde ortaya koymuş olduğu güvensizlik, Türkiye ile ilişkilerde de kendini gösterdi. Nikol Paşinyan dış politikadaki Ermenistan açısından en önemli sorunlarda, daha önceki yönetimler gibi güven vermiyor. Paşinyan’ın bu tutumunun devlet deneyiminden yoksun olmasından, popülist bir kişiliğe sahip olmasından ve sokaktaki devrim söylemlerini müzakere masasına yansıtmak istemesinden kaynaklandığı düşünülüyor. Türkiye’ye karşı Ermeni lobi ve diasporasını aktif bir şekilde kullanmaya çalışan Ermenistan, Türkiye karşıtı ittifaklarda yer alıyor ve Türkiye karşıtı eylemleri aktif şekilde destekliyor. Bu bağlamda Ermenistan’da değişen sadece şapkadır; politika ise aynıdır.

[Dr. Cavid Veliyev Azerbaycan Uluslararası İlişkiler Analiz Merkezi’nde şube müdürü olarak çalışmaktadır]

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.